GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin İlk Görüşmesi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:32
Tarih:11.12.2023

HEDEP GRUBU ADINA TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve ekranı başında bizi izleyen değerli halklarımız; hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum. "..."(*)

Buradan, düşüncelerinden dolayı, partisinde mücadele verdiğinden dolayı, siyasi görüşünden dolayı, basında özgürce kalemini kullanmak istediğinden dolayı cezaevindeki bütün arkadaşlarımıza, dostlarımıza selam ve sevgilerimizi iletiyorum. (HEDEP sıralarından alkışlar) Aynı şekilde, sürgüne gitmek zorunda kalan yol arkadaşlarımıza da buradan selam ve sevgilerimi gönderiyorum. (HEDEP sıralarından alkışlar)

Evet, değerli halkımız, 6 Şubatta çok ağır bir acı yaşadık, sanırım yeryüzünde görülebilecek en büyük acılardan birini yaşadık, deprem felaketini yaşadık. Buradan, depremden sağ kurtulup yaşam mücadelesi veren bütün depremzede kardeşlerime selam ve sevgilerimi iletiyorum.

Evet, değerli arkadaşlar, 2024 bütçesi tam otuz altı gün boyunca Komisyonda görüşüldü; başta partimiz olmak üzere muhalefetin diğer partilerinin verdiği bütün önergeler AKP-MHP oylarıyla reddedildi. Ortaya çıkan bütçe taslağı yine bu bütçe maratonunun sonucunda AKP-MHP oylarıyla da muhtemelen onaylanarak geçecek. Şunu belirtmeliyiz ki bütçe rakamlardan ibaret değildir, bütçe tamamen bir siyasi tercihtir ve ne yazık ki AKP iktidarı, iktidara geldiği günden bugüne kadar uyguladığı neoliberal politikalarla tercihlerini halktan, işçiden, emekçiden yana değil, sermayeden ve yandaşlardan yana yaptı. Bütün yurttaşların eşit hakkı olması gereken beytülmali parça parça yandaşlarına, aile çevrelerine, fonculara ve sermayeye peşkeş çekti. Onlar zevküsefa içinde saraylarda, konaklarda yaşarken değerli yurttaşlarımız ne yazık ki ekmek bile alamıyor evlerine. İşte 2024 bütçesi tam da budur; cumhuriyetin 2'nci yüzyılında bu bütçe bir utanç bütçesi olarak, cumhuriyetin 2'nci yüzyılının ilk bütçesi olarak bu şekilde tarihe geçecek.

Değerli arkadaşlar, şunu gayet iyi biliyoruz ki 2008'de küresel ölçekte, özellikle ABD'de mortgage kriziyle birlikte bir ekonomik kriz patladı ve bu kriz bütün yerküreyi sarmış durumdadır. Neoliberalizmin doğurduğu çoklu krizler ve sorun yumağı gittikçe büyüyor. Çin ekonomisiyle beraber emperyalist güçlerin rekabeti daha da kızıştı ve şimdi yaşanılan savaşların en temel nedeni budur. G20 ülkeleri Yeni Delhi'de yaptıkları toplantıda Tek Kuşak Tek Yol Projesi'ne karşı Hindistan-Orta Doğu-Avrupa Ekonomik Koridoru'nu oluşturdular.

Emperyalist güçler dünyayı parça parça yeniden paylaşmaya çalışırken işçinin, emekçinin, kitlelerin, milyarlarca insanın payına açlık ve yoksulluk düşüyor. Ve yine emperyalist güçlerin bu ekonomik dağılımı ve krizi yönetebilmesi için dünyada sağcı, ırkçı, popülist erkek yönetimlerin hâkim olduğunu görüyoruz, bu bir tesadüf değildir. Bakın, Dünya Ekonomik Forumu'nda dikkat çeken bir nokta, şu konuyu konuşmuşlar: "Bizler bu krizi böyle yönetmeye çalışırken burada itirazlar yükselebilir, bu itirazları dünya ölçeğinde nasıl yönetmeliyiz?" sorusunun üzerinde durmuşlar. İşte, bugün, AKP'nin burada sopayla toplumu yönetmeye çalışmasının bir nedeni de emperyalizmin bu kararını Türkiye'de hayata geçirmesinin sonucudur.

Buradaki yurttaş diyor ki: "Açım ben, yoksulum ben, barınamıyorum ben." Onlar diyor ki: "Sen teröristsin, sesini çıkaramazsın, aç uyuyacaksın ama ses etmeyeceksin." Sendikacı diyor ki: "Grev hakkımı kullanmak istiyorum." "Otur yerine, sen teröristsin, grev hakkını da kullanamazsın." diyor ve bu faşizan sürecin dünya ölçeğinde nasıl ilerlediğine baktığımızda; Rusya-Ukrayna savaşı, Afrika'daki çatışmalar ve savaşlar, Dağlık Karabağ, Yemen, Suriye, Irak; bütün bunlar bunun sonucu ve ne yazık ki değerli yurttaşlarımız, İsrail'in Gazze'ye yönelik yürüttüğü operasyon ve savaş da bunun ürünü.

Şu an Gazze'de çok çok büyük bir vahşet yaşanıyor. Bu Parlamentonun çok temel gündemlerinden biriydi ama ne yazık ki bu iktidar üzerine düşeni yapmadı burada, çıkıp şu kürsülerden sadece mesaj verdi kendini muhalefet zannederek ya da Erdoğan, uçaktan yaptığı açıklamalarda ateşkes çağrısında bulundu. Oysa siz muhalefet değilsiniz, iktidar sizsiniz, yetki sizin elinizde ve muhalefet şu çağrıyı yaptı sizlere: "İsrail'le bütün askerî ve ticari anlaşmalarınızı feshedin." çağrısı yaptık. Buradan biz bir kez daha bu çağrıyı yineliyoruz ve İsrail'e de çağrımız, acil bir ateşkesin ilan edilmesi; sizlere de mevcut olan, yürütmeden gelen gücünüzü kullanın ve bir yaptırım uygulayın diye çağrımızı buradan yineliyoruz.

Filistin gibi ateş hattında olan çok daha başka yerler de var değerli arkadaşlar. Yine biz Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi olarak bu kürsüde çok sık ifade ettik. Kuzey ve doğu Suriye'de devam eden savaş ve çatışmalar... Yıllardır iktidarın emriyle bombalanıyor oralar, sivil insanlar katlediliyor, sivil insanların yaşam alanları, hastaneleri, okulları, içtikleri su şebekeleri, her yer paramparça ediliyor, İHA'larla, SİHA'larla suikastlar düzenleniyor; biz bunu kabul etmedik, etmeyeceğiz. Rojava'da Kürt halkı, Arap halklarıyla birlikte, IŞİD gibi bütün dünyanın başına bela olmuş bir örgüte geri adım attırmayı başarmıştır, onurlu bir mücadele yürütmüşlerdir. Buradaki iktidar, AKP iktidarı ortağıyla birlikte İsrail'in zalimliğini anlatarak kendi zulmünü örteceğini zannediyor ama yanılıyor. Bakın "Kürt sorunu çözülsün." dedik, "Toplum bölünür, ülke bölünür." dediniz; tam tersi, ülke daha çok güçlenir. Kürt sorunu çözülseydi bu ülkede neler olabileceğini çok konuştuk ve şunun altını kalın kalın çiziyoruz: Filistin sorunu da Kürt sorunu da statü ve eşitlik sorunudur. Yine, bu konuda, bu Parlamentoya buradan bir kez daha çağrımızı yineliyoruz: Gelin, bu sorunların çözümü konusunda hep birlikte kanallar açalım, masalar kuralım, diyalog oluşturalım. Kürt sorunu barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmelidir, İmralı tecridi kalkmalıdır. Şimdi -tecridin kalkması için cezaevlerinde biliyorsunuz devam eden açlık grevleri var- açlık grevleri daha ağır bir tabloya dönüşmeden tecrit ortadan kaldırılmalıdır ve Kürt sorununun çözümü konusunda adım atılmalıdır. Türkiye, Kürt sorununu çözebilen bir ülke pozisyonuna gelirse bütün Orta Doğu'ya, Afrika'ya örnek olacak barış hareketinin başını çekebilir. Hani diyor ya "Filistin sorununun çözümünde garantör oluruz." o zaman bu garantörlük teklifiniz halklar nezdinde de ülkeler nezdinde de daha somut bir karşılık bulur. Kürt sorunu çözülürse mermiye ayrılan, savaşa ayrılan bütçenin yerine aç insanların karnı daha fazla doyar. Bu ne zordur ne hayaldir, yeter ki bu konuda hep birlikte niyet edelim.

Değerli halklarımız, evet "Bir utanç tablosu çizelim." denilirse hakikaten AKP iktidarının uyguladığı neoliberal politikaların sonucunda açığa çıkardığı bütçeleri söyleyebiliriz. 2024 bütçesi de bunlardan biridir. Bakın, sadece seçim sonrası şekere 11 kez, çaya 4 kez zam yapıldı; demsiz, şekersiz çay, katıksız ekmek iktidarın bu ülkeye layık gördüğü sefalettir. Türkiye'de işsizlikten ve baskılardan dolayı tarihin en büyük göçü yaşanmaktadır ve bugün asgari ücret, yoksulluğun 4 kat aşağısındadır. Toplumun yüzde 70'i geçinemiyor değerli arkadaşlar. AKP Genel Başkanı dedi ki: "Ücrete tek bir defa zam yaparız." Sanıyorum ki ne AKP sıralarında oturanlar ne de AKP Genel Başkanı şunu bilmiyor: Gıdadaki artış, kiradaki artış, yol ücretlerindeki artış -ekmek zamları, gıda zamları, bütün bunlar- ayda 3 kere zam geliyor bunlara ama beyefendiler "Asgari ücrete yılda bir kere bir iyileştirme getirirsek hepsini hallederiz." diye insanları kandıracaklarını zannediyorlar. Aç olan insan sizin sözünüze kanmaz, kanmıyor da.

Değerli işçi, emekçi, esnaf, yoksul kardeşlerim; yoksulluk bizim kaderimiz değildir ve elbette değiştirebiliriz. Ekonomi ve siyaset birbirinden ayrılamaz, bunun için radikal, güçlü değişimlere ihtiyacımız var. Demokratik Ekonomi Programı'mızla enflasyon, işsizlik, gelir dağılımı, adaletsizlik, yoksulluk, barınma sorunu üzerine çok detaylı çalışma yürüttük parti olarak ve acil önlemler kapsamındaki önerilerimizi burada sizlerle paylaşıyorum. Her haneden en az 1 kişiye "temel gelir güvencesi" adı altında bütçe sağlayacağız. Asgari ücreti yoksulluk sınırının yarısından daha fazla yapacağız. En düşük emekli maaşını asgari ücret düzeyine çıkaracağız. Çalışan kadınlar için eşit işe eş değer ücret sağlayacağız. Her hane için ihtiyaç sınırında aylık ücretsiz elektrik, doğal gaz ve su sağlayacağız. Zaruri malların fiyatları geçici olarak dondurulacaktır. Çocukların beslenme ihtiyaçlarını karşılayacağız. İşsizlere gelir desteği sağlayacağız ve en önemli işlerimizden biri de -esnafın da, bütün yurttaşlarımızın da belini büken vergi- vergi sistemini değiştireceğiz; azdan az, çoktan çok vergi sisteminin oturmasını sağlayacağız; bunu pekâlâ yapabiliriz.

Türkiye tarihinde iktidarların hortumlamaları çoktur değerli arkadaşlar. Sanırım, burada, bu sandalyelerde oturan bütün milletvekilleri bu tarihi çok iyi bilirler ama itiraf edelim ki bu konuda en başarılısı Cumhur İttifakı. Devasa hırsızlıklar ve şatafat düzenine son verirsek bunları başarabiliriz. İktidar... Türkiye'yi uyuşturucu, kadın, insan, organ ticareti yapan mafya sisteminin âdeta üssü hâline getirmişler, hem kara parayı burada aklıyorlar hem de İstanbul gibi yerlerde kendilerine korunaklı villalar tutmuşlar. Söz veriyoruz değerli halkımız, bütün bu düzen ortadan kalkacak ve kayıtsız hiçbir kuruş bu ülkeye giremeyecek.

AKP'nin bitirdiği tarımı yeniden canlandıracağız. Bakın, Sudan'a gitmişler, Sudan'da tarla kiralamışlar. Biz Sudan'a gitmeyeceğiz, oradan tarla kiralamayacağız; Çukurova'nın bereketli toprakları var, Ege'nin, Konya'nın, Urfa'nın bereketli toprakları var. Anadolu ve Mezopotamya'nın bereketli topraklarında bu iktidar bizi şimdi nasıl ithalatçı pozisyona getirdiyse pekâlâ, biz yeniden ihracatçı pozisyona geçebiliriz, yeter ki burada sağlıklı bir tarım politikasını izlemeyi başarabilelim.

Ülkenin kaynaklarını betona ayırdılar çünkü en büyük vurgunu betonda yapıyorlar değerli halkımız. Bizler bu işlere son vereceğiz ve gerçekten halkın talep ettiği ve ihtiyacı kadar bir hizmet sağlanacak bu alanda. Ve yine en önemlisi, reel alanda bir üretim yok. Biraz önce Cumhurbaşkanı adına konuşma yapan hatip ekonomik büyümeden bahsetti, rakamlardan bahsetti. İktisatçılar da diyor ki: "Bu büyüme gerçek değil, bu büyüme hormonlu bir büyümedir çünkü reel sektöre dayanmamaktadır." Bu büyüme şantiyelere dayanıyor ve geçicidir. Bizler reel üretime geçiş yapacağız. Varlık Fonlarına devrettikleri ve aileleriyle birlikte yedikleri bütün kamu iktisadi kurumlarını kamulaştıracağız ve her kente o kentin özgünlüğüne göre, üretim biçimine göre fabrikalar kuracağız. Böylece dışa bağımlılıktan kurtulacağız, işsizlikten kurtulacağız, ürettiklerimizle de karnımız doyacak.

Evet, değerli arkadaşlar, bu bütçede kadının adı yok çünkü bu iktidarın gücü yetse kadının ismini sözlükten silecek; hakikaten bunu istiyorlar. Bu çürümüş erkek egemen düzende her gün kadınlar katlediliyor, her gün kadınlar çok yoğun şiddete maruz kalıyorlar. İşsizlik türlerinden işsizliğin en yüksek olduğu kategori yüzde 30'larla geniş tanımlı kadın işsizliğidir. Mecliste kadın temsil oranı -onu da bizim partimiz yükseltiyor- yüzde 20 oranında; oldukça düşük. Yerel yönetimlerde sırf kadın eşitlikçi demokratik yerel yönetim modelini, eş başkanlık ve eşit temsilîyet sistemini hayata geçirdik diye onlarca kadın eş başkanımız gözaltına alındı, tutuklandı. Kayyum atanan belediyelere gelen kayyumların ilk icraatı da kadın kurumlarını kapatmak oldu. Değerli arkadaşlar, 2023 Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi'nde Türkiye -"En Dibe Doğru" başlığıyla- 146 ülke içerisinde 129'uncu sırada ve kalkıp şu kürsülerden övünüyorlar "Biz kadınların önünü açtık." diye. Şu tabloya baktığınızda kadınların önünü siyasette de sosyal yaşamda da kamusal alanda da nasıl kapattığınızı siz de eminim çok iyi göreceksiniz. Merkezî bütçede kadınların sorununun çözümü ve her türlü şiddetin engellenmesi için özgün bir bütçe ayrılmadı. Toplumsal cinsiyete duyarlı bir bütçeyi bizler talep ettiğimizde ne söyleniyor biliyor musunuz? Erkekler kıs kıs bıyık altından gülüyor. Oysa biz bunu talep ediyoruz ve sizlere söz veriyoruz sevgili kadınlar, bizler kadın bakanlığı kuracağız ve kadın bakanlığının bütçesi diğer bakanlıkların bütçesi nasıl özgün bir şekilde görüşülüyorsa aynı biçimde görüşülecek. Bu, bizim şiddetle mücadele etmemize de bu, bizim toplumsal değişim ve dönüşüme katkı sağlamamıza da hizmet edecek; bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Kadın istihdamını güçlendireceğiz, güçlendirmeliyiz. Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Bakın yerel yönetim deneyimlerimize, yerel yönetimlerdeki en belirgin hizmetlerimizden biri kadınlara dönük istihdam ve danışmanlık konusunda verdiğimiz hizmettir ve yerelde bu başarılara imza attıysak pekâlâ merkezî siyasette de bu başarılara hep beraber imza atabiliriz.

Sevgili kadınlar, sevgili kız kardeşlerim; bakın, yine bu iktidar bizleri başörtümüz üzerinden, eteğimizin boyu üzerinden birbirimizden ayırmaya çalışıyor, bölmek istiyor. Başı açık ya da kapalı, eteği uzun ya da kısa, hangi inançtan olursak olalım ortak bir paydamız var; kadın haklarını savunuyoruz, özgürlük istiyoruz, eşitlik istiyoruz. Buradan çağrımız bütün kadınlaradır: Bizi bölmek isteyen erkek egemen sisteme karşı, gelin, hep birlikte kadın dayanışmasını ve mücadelesini güçlendirelim, büyütelim, örgütlenelim. (HEDEP sıralarından alkışlar)

Evet, değerli arkadaşlar, değerli halklarımız; bütçe görüşmelerinde aslında en can alıcı gündemlerden biri deprem olmalıdır ve 2024 bütçesi planlanırken de depreme ayrılan bütçenin nasıl harcanacağı halka en açık şekilde açıklanmalıdır ama depremin olduğu ilk günden beri ki buraya çıkıp "Ya, biz ilk gün oradaydık, halkımızın yaralarını sardık." falan diyorlar, hepsi yalan. Yaralarımızı sarmadıklarını biz buradan, bu kürsüden defalarca anlattık. Burada, depremi yaşayan milletvekillerimiz var, o yaraların sarılmadığını buradaki bütün vekil arkadaşlarımız gayet iyi biliyorlar, halkımız bizden de daha iyi biliyor; bunu bilesiniz. İktidar, depremi de Allah'ın lütfu olarak gördü, hem rant hem de kentlerin demografik yapısını değiştirmek için buraları kullanmakta bir beis görmedi. Şimdi "Afet Yasası" adı altında bir rezerv alan ilanıyla karşımıza çıktılar. Bakın, AKP Genel Başkanı her konuda diyor ya "Bir gece ansızın... Bir gece ansızın..." Bunları sürekli, bir şarkı, bir nakarat gibi tekrarlıyor. Evet, bu Afet Yasası'yla yani rezerv alan ilan etme yasasıyla bir gece ansızın herhangi birinin evine çökebilirler, bir gece ansızın mahallelerimize çökebilirler, "Biz burayı rezerv alan ilan ettik, hadi toplayın pılınızı pırtınızı buradan gidin." diyebilirler. Nitekim, depremin yaralarını en ağır şekilde hisseden kentlerimizden Antakya'da 50 bin insanın yaşam alanı rezerv alan ilan edilerek toprağa da kayyum atanmış oldu. Bu, büyük vurgun sistemidir; bunu yarın İstanbul'da ve diğer şehirlerde de uygulayacaklar. Buradan çağrımızı yineliyoruz: Bu yasa acilen iptal edilmelidir ve bu bütçenin planlanmasında deprem konutları sözde değil, özde bir projeyle halka sunulmalıdır; Acil Eylem Planı'nın 1'inci maddesi deprem konutları ve depremzedelerin barınma sorunu olmalıdır. Depremzedelerin konutlarını satmaya hazırlananlar; bu iktidar satmak istiyor, buna kökten karşıyız, depremzedelere evleri ücretsiz bir şekilde verilmeli. Ve buradan değerli depremzede kardeşlerim, sizleri bizler asla unutmadık, unutmayacağız, acınız bizim acımızdır, yüreğimizin en derininde hissediyoruz ve biz bu kürsüde, alanlarda, meydanlarda depremzedelerin sorunlarını dile getirmeye devam edeceğiz. (HEDEP sıralarından alkışlar)

Evet, değerli halkımız, bizler elbette çok önemli gündemleri konuşuyoruz burada; aynı zamanda da Türkiye'nin çok temel ve önemli gündemlerinden biri yerel seçimler. Yerel seçimlerde elbette her parti kendi çalışmalarını yoğunlaştırmış durumda, bizler de Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi olarak Türkiye'nin dört bir yerinde değerli halklarımızla birlikte, il, ilçe örgütlerimizle birlikte çalışmalarımızı başlatmış durumdayız. İlk işimiz kayyumları saraya geri göndermek. "Valileri bile seçimle getireceğim." diyen bu iktidar, insanların ve başta Kürtlerin olmak üzere seçme ve seçilme hakkını elinden alan bir yöntem izliyor kayyum atayarak ki biliyorsunuz Türkiye'nin en çok övündüğü noktalardan biri erken dönemde seçme ve seçilme hakkına kavuşmuş olmasıdır; Kürt'ün elinden bu hakkı alınıyor ve Kürt'e deniyor ki: "Sen kendi kendini yönetemezsin, benim saraydan atayacağım kadroyla yönetileceksin." İlk işimiz bu kayyum sistemini ve rejimini ortadan kaldırmak ve az farkla kaybettiğimiz belediyelerimizin tamamını yeniden kazanmaktır.

Değerli arkadaşlar, Eş Başkanımız kayyumlarla ilgili oldukça uzun ve değerli bir değerlendirme yaptı. Kayyumcu, gaspçı, darbeci kayyumları bir gün bile yaşatmayacağız ve aldığımız belediyelere yeniden kayyum atanmasını engellemek üzere değerli halkımızla, kitlelerimizle beraber halkımızın evi olan belediyeleri sarıp sarmalayacağız. Zannetmeyin ki elinizi kolunuzu sallayarak aynı şeyi yeniden yapabileceksiniz. Ve biz sadece kayyumları göndermekle kalmayacağız -partimizin seçmeninin bulunduğu her yerde, Türkiye'nin dört bir yanında Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisine gönül veren, oy veren bütün yurttaşlarımız müsterih olsun- bizler kendi yerel yönetim anlayışımızın o yerel yönetimlerde temsil edilmesini sağlayacak sistemi Türkiye'nin dört bir yerinde kuracağımızın sözünü buradan bir kez daha veriyoruz.

Değerli halkımız, evet, her yerde adaylık başvuruları başlamış durumda. Ben burada özellikle kadınlara, gençlere ve engelli kardeşlerime seslenmek istiyorum: Lütfen, bizi siyasetten uzaklaştırmaya çalışan erkek egemen zihniyetine karşı en yakın Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi il, ilçe örgütüne gidin ve adaylık başvurularınızı Türkiye'nin her yerinde yapın lütfen. İnancımız güçlü, moralimiz yüksek, direncimiz büyük. Bu yerel seçimlerde bizler herkese, dosta da düşmana da bir kez daha halkımızın iradesini göstereceğiz değerli arkadaşlar. (HEDEP sıralarından alkışlar)

Evet, değerli halkımız, tabii, dünya siyaset sahnesinin yeniden şekillendiğini başlarken de ifade ettik. Sermaye düzeni kendini yeniden yapılandırırken milyarlarca insanın payına açlık, yoksulluk, savaş, çatışmalar düşüyor ve göç düşüyor elbette. İklim krizi başta olmak üzere, sermayenin kâr hırsı nedeniyle yaşanan ekolojik yıkım onarılmaz bir hâl almaya başlamış durumdadır. Nükleer tehditleri de düşünürsek -ki biraz önce bahsini ettiğimiz küresel ölçekteki sermayenin savaşında birbirlerine nükleer silah kullanma tehdidinde dahi bulundular- ki dünya şu an bir nükleer tehdit altındadır, bu çok önemlidir. Biz bunları bilim kurgu filmlerinde izliyoruz ama ne yazık ki hayata geçmesi de an meselesidir. Bahsini ettiğimiz bütün bu konularda küresel önlemler alınmalıdır elbette ama bu önlemlerin fiilî uygulayıcılarının tek tek devletler olduğunu da unutmayalım. Sağcı, ırkçı, faşist, otoriter rejimlerin ne açlık ne yoksulluk ne savaşlar ne çektiğimiz sefaletler ne ölümler ne yıkımlar ne sel felaketleri ne deprem; inanın, hiçbiri umurlarında değil, kendi kârları dışında ve sermayelerini korumak dışında geniş kitlelerin yani dünyada milyarlarca insanın yaşadıklarını ne umursuyorlar ne de farkında bile değiller. Hani bir sinek sizi böyle rahatsız ettiğinde elinizle şöyle bir itelersiniz ya, işte, bu zengin kesim, bu burjuva sınıfı, sermaye sınıfı ve grubu ve onları koruyan otoriter, faşist rejimler, onlar Türkiye ve dünya halklarını için böyle sinek gibi kovalanacak insanlar, varlıklar olarak görüyorlar ve asla çözümü onlardan beklemedik, beklemiyoruz. Toplumsal muhalefeti bastırmak ve bu düzenin devam etmesi için onlar açısından hakikaten hayati bir iş yürütüyorlar şu an çünkü içinden geçilen ekonomik krizde kitlelerin uyanmasından, itiraz etmesinden çok korkuyorlar ve -biraz önce bahsettim- merkezî toplantılarında bunun üzerinde çalışmışlar. Şu bilinmelidir ki: Baskılar, zulüm, açlık, yoksulluk arttıkça ezilen ve sömürülenlerin öfkesi büyür. Dünya ve Türkiye tarihindeki deneyimlerle sabit olan, halkın, işçinin, emekçinin, yoksulun iradesi ayağa kalktıkça bu denklem değişir. 89 bahar eylemlerini burada hatırlatmak isterim. Filistinli Şair Mahmud Derviş şöyle tanımlar böylesi süreci: "..."(*) "Ben unutulmuş bir köydenim/Sokakları adsız olan köyden/Korkun benim öfkemden/Korkun benim açlığımdan." Açların, yoksulların, emeği sömürülenlerin, geçinemeyenlerin, barınamayanların, emeklilerin, esnafın, işçinin, çiftçinin, kadının, gencin öfkesi Mahmud Dervişlerin öfkesi kadar büyük. Bu öfke ne kadar büyürse iktidarın korkusu, otoriter rejimlerin korkusu bir o kadar büyük olur ve bunu bastırmaya kalkarlar Türkiye'de bastırdıkları gibi. Şu an bu iktidar Türkiye'de yargı sistemini bu şekilde kullanıyorsa nedeni budur. Bugün insanlar bir "tweet" attığı zaman; bugün, insanlar "Ya, İsrail'e siz çelik gönderiyorsunuz, başka maddeler gönderiyorsunuz, bunu AKP'li üst yöneticilerin ailelerinin ticari gemileriyle yolluyorsunuz." dediğinde hemen o "tweet"lere, hemen o sosyal medyaya engel getiriyorsanız nedeni budur. "Açım." diyen insana terörist yaftasını vurmanızın da nedeni budur. İşçiler -motokurye işçilerini hatırlayın, emekçilerini hatırlayın- eylem yaptıkları zaman neyi yaydı bu iktidar ve onun anlayışı: "Kürtler ve Türkler yan yana gelemez, Kürtler terörist, Kürt motokurye işçileri ile Türk işçisi yan yana durmasın." Buradan ben Türkiyeli Türk işçi kardeşlerime sesleniyorum: Bu yalanlara artık karnımız tok olmalıdır; bizi etnik grubumuzdan dolayı ayırmaya çalışanlara inat, biz işçiler, emekçiler olarak, kadınlar olarak el ele tutuşup daha güçlü mücadele vermeliyiz; bu düzene, bu rejime, bu sermaye sistemine karşı alın terimizi, ekmeğimizin hakkını bu şekilde savunmalıyız.

Değerli işçi kardeşlerim, değerli emekçiler, yoksullar, başı açık-kapalı bütün kadınlar, gençler, doğa ve insan hakları savunucuları, Kürt halkı, Aleviler, bütün halklar ve inançlar; gelin, hep birlikte bu ceberut rejime karşı güçlü bir sahneyi hep beraber alalım. Yolumuz meşakkatli, farkındayız çünkü bütün kolluk kuvvetlerini önümüze diziyorlar, çünkü bütün medya güçlerini önümüze diziyorlar, çünkü AKP zaten bu düzeni sağlamak için ilk başa geldiği zaman medyayı nasıl ele geçirdiğini de biliyoruz ve "Askerî vesayet rejiminden kurtulacağım." diye başlattığı operasyonlarda askere de farklı alanlara da nasıl sarayın vesayetini dayattığını da biliyoruz. İşte, böyle bir sistem kurdukları için yolumuzun meşakkatli ve zor olduğunun da farkındayız ama bizler yaşadığımız bu insanlık dışı hayatı asla kabullenmemeliyiz, demokratik bir yaşamı inşa etmek ortak davamızdır, bu davayı güçlü bir şekilde sahiplenmeliyiz. Cumhuriyetin 2'nci yüzyılının ilk bütçesi ne yazık ki bundan oldukça uzak. Bizler demokratik cumhuriyeti inşa edecek, demokratik cumhuriyete yakışır bir şekilde demokratik ekonomi programımızı hayata geçireceğiz. Daha büyük bir cesarete, daha büyük bir umuda, daha sistematik bir mücadeleye ihtiyacımız var; hepimiz bunun farkındayız.

Değerli halkımız, çok olan biziz, yeter ki bu ölü toprağını üzerimizden atalım. İnancımızı, bilincimizi, cesaretimizi birleştirerek kesinlikle başarabiliriz ve başaracağımıza olan inancımız da sonsuzdur. Başarıya olan inancımızla; adalete, eşitliğe, özgürlüğe olan inancımızla ve bunun için bedel ödeyen bir siyasi parti olarak da bütün ödediğimiz bedellere rağmen asla bir geri adım atmayacak, savunduğumuz değerleri savunmaya devam edeceğiz ve böylesi bir düzeni kurana dek mücadelemiz devam edecek. Yolumuz açık olsun, hepimize başarılar. (HEDEP sıralarından alkışlar)