GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin İlk Görüşmesi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:32
Tarih:11.12.2023

SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA SELİM TEMURCİ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gelecek-Saadet Grubu adına 2024 merkezî yönetim bütçesi ve 2022 Kesin Hesap Kanunu üzerine düşüncelerimi açıklamak üzere huzurlarınızdayım. Bu vesileyle Gazi Meclisimizi ve bizleri ekranları başında izleyen, sosyal medya mecralarından takip eden saygıdeğer vatandaşlarımızı saygıyla, muhabbetle selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Mayıs 2023 seçimlerinden sonra bu Meclis ilk bütçesini konuşacak, yeni yüzyılın ilk bütçesini konuşacağız. Milletimiz adına çok büyük sorumluluk üstlenmiş Türkiye Büyük Millet Meclisiyle ilgili olarak, konuşmama başlarken, birkaç tespitte bulunmak istiyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi en üstün iradenin tecelli ettiği bir mekân. Duvarlarına kazınan "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir." ibaresi bizim için sadece bir söz değil, milletin bize emanetidir, milletin imzasıdır ve bu emanete hep birlikte sahip çıkmak zorundayız. Türkiye Büyük Millet Meclisi demokrasinin, hukuk devletinin, özgürlüklerin güvencesi, milletin hakkının hukukunun korunduğu en üst mercidir. Gücünü milletten alan bu kurum, kendine yüklenen hak ve sorumluluklardan vazgeçemez, onları devredemez. Ezcümle, kendi hakkını hukukunu koruyamayan bir Meclis asla milletin hukukunu koruyamaz. İktidar mevcut sistemde kim olursa olsun Meclisin 3 temel hakkı var, 3 temel hak: Yasama yapma hakkı, bütçe hakkı ve denetim hakkı. Bu hakların her biri üzerine uzun uzadıya konuşabiliriz ama bugün konumuz bütçe. İsterseniz şöyle bir soruyla başlayalım: Mecliste 600 milletvekilimiz var; oldu ya, bu 600 milletvekili bu bütçeye onay vermedi, ne olacak? Anayasa 161'e göre yeniden bir geçici bütçe kanunu hazırlanacak ve Meclise gelecek. Meclis bunu da onaylamazsa ne olacak? İktidar, mevcut yürütme yeniden değerleme oranını dikkate alarak işine devam edecek. Bu durum açıkça Meclisin bütçe hakkını peşinen yürütmeye devreden bir uygulamanın önünü maalesef açmıştır. Böyle başladım çünkü yeni anayasa çalışmalarında Meclisin millet adına kullandığı yasama yetkisi, bütçe ve denetim haklarının tekrar kuşkuya yer bırakmayacak şekilde Parlamentoya iade edilmesi için hep birlikte çalışmalıyız. Bu bir parti meselesi değildir, bu bir kişi meselesi değildir, bu bir demokrasi meselesidir, sistem meselesidir ve rejim meselesidir, bunu böyle bilmemiz gerekir.

Değerli milletvekilleri, kanunla milletten vergi toplayan tek kurum devlettir. Milletten toplanan vergilerin de nereye harcanacağına karar verecek müessesenin adı da Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Şayet Türkiye Büyük Millet Meclisi buna müdahil olmazsa bütçeler gelir adaletini sağlayacak bir enstrüman olarak değil iktidarların har vurup harman savurduğu bir olaya dönüşür, bir yapıya dönüşür. Toplumsal refahı artırmayan, gelir adaletini sağlamayan, yoksulluğu ortadan kaldırmayan bütçeler en yalın ifadesiyle başarısız bütçelerdir. Kurtuluş Savaşı'mızı yönetmiş bu Meclisten tekrar kendi haklarına ve hukuklarına sahip çıkmasını demokrasimiz adına talep ediyoruz. Teşhisi doğru koyup tedaviyi doğru yapmak zorundayız, aksi takdirde bakın AK PARTİ, iktidar partisi göreve geldi, fonları kaldırdık -o dönem biz de beraber çalıştık- şu anda bu ülkede bir Varlık Fonu gerçeğimiz var ve bu ülkede neredeyse birkaç ayda bir önümüze fonlar geliyor. Bu fonlar Meclisin bütçe denetimi dışındaki fonlar, onun için devletin bütün harcamalarının mutlaka bütçe içine konulması ve bu Meclise gelmesi lazım. Harcanan her bir kuruşun denetimini de Sayıştay, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına yapmak zorundadır.

Değerli milletvekilleri, elimizde merkezî yönetim bütçemiz var. Bütçeler beş aşamalı bir işlem; hazırlık aşaması var, yapılış aşaması var, onay aşamasını inşallah burada gerçekleştireceğiz, uygulama aşaması var ve denetim aşaması var. Demokratik bütçeler çok önemli, detaya girmeyeceğim, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız mutlaka açıklamalar yapacaktır bu konuda. Acaba bu bütçe, milletle, sivil toplumla, vatandaşla ne kadar görüşüldü? Bu bütçe, demokratik bütçe olma vasfını taşıyor mu? Onun cevabını mutlaka alırız biz.

Bizler, birçok arkadaşımız, iktidar partisinden milletvekili arkadaşlarımızla birlikte Plan ve Bütçe Komisyonunda bütçemizin hazırlık aşamasında bulunduk. Saatlerce çok değerli görüşler, öneriler ifade edildi. Sorsanız sonuç ne oldu, nasıl bir sonuç elde ettik? Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığımızın Meclise göndermiş olduğu bütçeyi tertemiz, noktasına virgülüne dokunmadan Genel Kurula getirmiş olduk. Bütün bakanlık bütçelerinde de maalesef durum budur değerli milletvekilleri. Bizleri umutlandıran bir şey yok mudur? Vardır. Bizlere ve iktidar partisinden milletvekili arkadaşlarımıza "Bunlar çok güzel düşünceler, biz bunları bir sonraki bütçede dikkate alalım." denmiştir; bunu da bir yere not ettik.

Şimdi, burada, özellikle 2022 Yılı Kesin Hesap Kanunu'yla ilgili ben bir parantez açmak istiyorum yüce Meclise. Bu kadar geniş meselelerin konuşulduğu, işte, burada bir saat Cumhurbaşkanı Yardımcımıza yetmedi, Plan ve Bütçe Komisyonuna, Meclise gelen bütçeler aslında iki aşamalı. Bir, yeni bütçeyi konuşuyoruz şu anda 2024, bir de 2022 Kesin Hesap Kanunu'nu onaylamamız lazım. "2022'yi biz Plan ve Bütçe Komisyonunda konuşabildik mi, burada konuşabilecek miyiz?" sorusuna vereceğimiz cevap koskoca bir "Hayır."dır. Onun için bu Meclis -bütçe hakkını kullanabilmesinin yolu- İç Tüzük'te mutlaka bir değişikliğe gidip kesin hesap komisyonunu mutlaka kurmak zorundadır. En az yeni bütçeler kadar kesin hesabı da konuşmak zorundayız.

Tabii, 2024 bütçesiyle ilgili olarak temel birtakım makroverileri paylaşmaya çalışacağım, belki Cumhurbaşkanı Yardımcımız Cevdet Bey kadar pozitif şeyler söylemeyeceğim ama söylediğimiz her şey devletimizin ve milletimizin geleceği içindir, amacımız üzüm yemektir, asla bağcıyı dövmek değil; devlet bizim, millet bizimdir. Onun için de burada önce bütçe açığıyla başlamak isterim. Devletin gelirleri ve giderleriyle başlamak isteriz. Gelirlerimiz giderlerimizi karşılayabiliyor mu? Karşılayamıyorsa daha iyiye mi daha kötüye mi gidiyor? Ayağını yorganına göre uzatan bir ekonomimiz var mı? Bence 2024 bütçesinde hepimizin sorgulaması gereken başka bir şey var: Şu Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi ekonomimize iyi gelmiş midir? Evet, milletimiz o yetkiyi vermiştir ama faizle, dövizle, enflasyonla mücadelede başarılı bütçeler ortaya koyabilmiş miyiz?

Bu nedenle, paylaşacağım verilerin önemli bir kısmını da zaman zaman 2017'ye, 2016'ya vurgu yaparak zamanım yettiği ölçüde sizlere sunacağım. Tabii, burada elimde kartonlarla zaman harcamak istemiyorum çünkü otuz dakikayı verimli kullanmam lazım.

2022 yılında, değerli milletvekillerimiz, bütçe açığımız 142,7 milyar TL, 142,7 milyar TL; bu yıl sonu 1 trilyon 633 milyar TL; bir sonraki yıl bunun üzerine 1 trilyon daha geliyor ve 2 trilyon 652 milyar TL oluyor. İnanılması zor ancak iki yılda bir ülkenin bütçesi 19 kat açık veriyor. Peki, sorarsanız "Dünyada eşimiz benzerimiz var mı, OECD'de var mı, ilk 20'de var mı, o meşhur kırılgan ekonomiler içerisinde bize benzer var mı?" Yok. Türkiye ekonomisi sadece kırılgan değil, maalesef paramparça olmuş bir ekonomi hâline gelmiş; bunu düzeltmek de bence Meclisten başlıyor.

Şöyle bir soru akla gelebilir: 2017 yılında bu devlet ne kadar bütçe açığı veriyordu? Abdullah Güler kardeşim, 2017 yılında bütçe açığımız 48 milyar TL. 2024 yılında 2017'yle karşılaştırıldığında 55 kat daha fazla bütçe açığı veriyoruz, 55 kat. Buradan hareketle birçok şey söyleyebiliriz. Ama bu bütçe açıkları nasıl kapanacak? Bu bütçe açıklarını kapatmanın en kolay yolu, bas parayı, para basacağız. Parayı bastığımızda ne oluyor? Nominal olarak devletin harcamaları da artıyor yani para basmak enflasyonu, bütçe açığını artırıyor; bütçe açığı olunca para basıyorsunuz, iki tane devasa, büyük canavar yaratmış oluyorsunuz ve Türkiye'de maalesef bu olmuştur. İşin ilginci şudur: 2016 ve 2017'den sonra enflasyon bu ülkede hiçbir zaman tek hane olmadı ve sağ olsun, orada da "TÜİK" diye bir kurumumuz var, inan inanabilirsen. Özetle şunu söylemek istiyorum: Para basmayla bu iş olmadı fakat bizim bütçe açığımız neden bu kadar arttı, asıl buna bizim bir cevap aramamız gerekiyor, o cevabı da şurada vermek gerekiyor. Bakın, 2017 yılı sonunda Türkiye'de dolar kuru 3,80-3,85 civarındaydı; arkadaşlar, bugün 30 TL'ye dayandı. Bana bir tane ülke gösterin, altı yılda parasının değeri 8 kat değer kaybetmiş olsun; böyle bir tabloyla maalesef karşı karşıyayız. Altı yıl belki uzun oldu, şöyle yapalım, şu seçimlere bir gidelim, mayıs seçimlerinde dolar neydi? 20 TL'ydi, şu an 30'larda. Türkiye'nin dış borcu ne? 475 milyar dolar, 475 milyar dolar. İşte, ekonomist arkadaşlar bilir, dolardaki artışın enflasyona olan etkisi yani kur geçişkenliği -arkadaşlar, en son veriler, Merkez Bankası Başkanımız da bunu ifade ettiler- dolar yüzde 10 artarsa enflasyonumuz yüzde 2,5 artar. Hani o "Dolarla mı maaş alıyorsunuz?" diye soruyorlardı ya; aslında tepeden tırnağa, maalesef, ürettiğinden fazlasını tüketen bir ekonomi olduğumuz için dolar bizi ilgilendiriyor ve şöyle bir hesap yapın: 475 milyar dolar dış borcu olan bir Türkiye sadece yedi ayda 10 lira parasının değerini kaybetmiş. Çarpın onu, ne kadar büyük bir rakam olduğunu hangi hesap makinesinin alacağını sizlere ifade etmek istiyorum.

Bakın, bu kürsüde aklıma geldi, bugün gibi hatırlıyorum Sayın Cumhurbaşkanımızın söylediklerini. 2012 yılında ne diyordu? "Para bayrak gibidir, millî marş gibidir, para milletin itibarıdır." diyordu. Arkadaşlar, çok açıkça siyasi kimliklerimizden bağımsız olarak ifade etmek istiyorum, biz bu itibarı koruyabildik mi? Burada çok büyük bir başarısızlık var ve üstüne üstlük bu ülkenin -şu anda bir düzelme var, bundan memnuniyet duyuyoruz ama- Merkez Bankasının rezervleri, swapları çıktığınızda eksi 56 milyar dolarda. Keşke o kasa dolarlarla dolu olsaydı, keşke 100 milyar dolar swaplar hariç bizim orada artımız olsaydı, keşke ilk 10 ekonomi içinde olsaydık, keşke 20 bin doları geçseydik de dış politikada bizi birileri kıskaca alamamış olsaydı.

Değerli milletvekilleri, bütçe açıklarının ülkeyi nasıl bir iç borç sarmalı içine soktuğunu biliyoruz. En kolay yollardan bir tanesi para basma işe yaramayınca borçlanmadır. Bence burada, bu Mecliste bizi en fazla ilgilendiren konulardan bir tanesi dış borç meselesidir çünkü dış borç bu ülkenin tarihinde mali bağımsızlığımızı çok defa tehdit eden bir unsur hâline gelmiştir. Nasıl unutabiliriz Düyun-ı Umumiye'yi? Nasıl unutabiliriz 1838 Baltalimanı Sözleşmesi'ni, Kırım Savaşı'nı? Osmanlı 19'uncu yüzyılın ilk çeyreğine, ilk yarısına kadar beş yüz yıl borçlanmıyor. Osmanlı, Devlet-i Âliyye bunu niye yapıyor? Devlet-i Âliyye bunu şunun için yapıyor, borçlanmayı bir itibarsızlık olarak görüyor. Kanuni'nin vezirine söylediği o meşhur cümlesini bilirsiniz: "Borç alan emir alır." cümlesini hepimiz biliyoruz. Bugün elimiz kolumuz niye bağlı çok iyi biliyoruz.

Dış borç... Gayrisafi millî hasıla içindeki payı son beş yıldır büyüyor ve yüzde 50 arttı. Buradan hareketle şunu söylemek istiyorum, elbette yapısal problemlerimiz var. Burada, bu yapısal problemleri çözmek için eğitime vurgu yapmak istiyorum. Eğitim... Şunu herkesin bilmesi lazım, bizi dinleyen vatandaşlarımızın da bunu duymasını istiyorum: Bu ülke eğitim açığını kapatmadan bütçe açığını kapatamaz. Bakın, son PISA verileri yayınlandı. OECD bu çalışmayı üç yılda bir yapıyor, herkesle paylaşıyor. PISA verilerinde bir iyileşme var, bu iyileşmenin daha iyiye gitmesini istiyoruz ama ben size son rakamları söyleyeyim: Matematikte onlarca ülke içerisinde 39'uncuyuz, okumada 36'ncıyız, fende 34'üncüyüz. Eğer Türkiye Cumhuriyeti devletinin, değerli arkadaşlar, ilk 10 ekonomi içine girme gibi bir hedefi varsa Türkiye'nin yapacağı şey eğitimde de ilk 10'a, 15'e girmektir.

Bakın, daha acıklı bir şey söyleyeceğim, üzülerek ifade edeceğim; yine OECD raporlarında, yine PISA sonuçlarında okuduğumuz bir bilgi: Türkiye'de okula giden öğrencilerimizin yüzde 19'u bir öğün atlıyor. Ne demek bir öğün atlıyor? Yiyeceğe, yemeğe verecek parası yok. Bakın, Gelecek Partisi olarak kurulduğumuz günden itibaren bunu ifade ettik: "Devlet bir öğün yemek versin. Bu kadar enflasyon, bu kadar yoksulluk, bu kadar hayat pahalılığı... Buna ihtiyacı var bu insanların." Nüfusunun neredeyse yarısından fazlası açlık ve yoksulluk sınırı altında yaşayan Türkiye'de halkın, büyük kesimlerin buna ihtiyacı var. Buradan şunu söylemek isterim: Biz sadece bunu Gelecek Partisi olarak yapmadık, burada grubu olan birçok parti bunu söyledi, o hakkı da teslim edelim ama bu gerçekleştirilemedi. Ben rica ediyorum, Cumhurbaşkanımıza buradan ifade etmek istiyorum çünkü yürütme kendisi, yürütme tek kişi artık bu ülkede; bu ülkenin çocukları okullarına aç giderlerse biz ekonomide ilk 10'a giremeyiz.

Bakın, bütün ekonomik sunumlarda, bakanlarımızın yaptığı sunumlarda, biraz önce Cumhurbaşkanı Yardımcımız Cevdet Bey'in burada söylemiş olduğu, kurduğu bütün cümlelerde ne diyoruz? Diyoruz ki: Biz teknoloji ürünlerini, yüksek katma değer ürünleri üretmemiz lazım ki daha fazla ihracat yapabilelim çünkü imalat sanayisi içinde Türkiye'nin 2023'teki o yüksek teknoloji ürünlerinin payı yüzde 2,3; 2028'de -yanılmıyorsam- yüzde 5'in üzerine çıkacağız. Elbette güzel ama o yüksek teknoloji ürünlerini kim üretecek? Beşerî sermayemiz, insan kaynağımız. İşte, o insan kaynağını bizim hızlıca bu noktaya getirmemiz gerekiyor.

Bakın, dış borçla ilgili olarak iç borcu da içine alarak şöyle bir rakam vermek istiyorum size: Şu anda merkezî yönetimin toplam borcu 2021'de 2,7 trilyonla başlıyor, 2023'te ikiye katlıyor; 2024'te de tekrar ikiye katlayacağını söylüyoruz, 7 trilyonun üzerine çıkıyor. Peki, 2017'de bu rakam neydi? 876 milyar 500 milyon TL. Arkadaşlar -altını çizmek istiyorum- altı yılda devletin toplam borcu 7 kat nasıl artar? Devletin borcu toplam 7 kat artmış. Şimdi, buradan hareketle, ben özellikle güçlü ekonomi ve güçlü dış politika vurgusunu yaptım, zamanım olmadığı için Gazze'ye girmeyeceğim ama elimizi kolumuzu niye bağladığını, neden bağlandığını hepimiz çok iyi biliyoruz.

Değerli milletvekilleri, borçlanmayla olmadı, para basmayla olmadı; bunlar sorun. Ne yapacak devlet, ülkeyi idare edenler? Vatandaşa başvuracak; orada da karşımıza vergiler çıkıyor, vergiler. Peki, bu vergiler ne olmuş? 2022'de vatandaştan 2 trilyon 353 milyar vergi toplamışız; 2023'te bu ikiye katlanmış, 4 trilyon 270 milyar olmuş; şimdi ise vatandaştan 7 trilyonun üzerinde vergi toplayacağız. Şunu diyebiliriz: Yani 2017'de ne olmuştu? Vatandaştan topladığımız vergiler 537 milyardı, 537 milyar. Bakın, eğer yedi yılda vatandaştan 14 kat vergi toplarsanız gerçekten vatandaş yaşayamaz hâle gelir, şu an Türkiye'nin yaşadığı hikâye de bu. Şu soru akla gelebilir: Vergiyi devlet kimden alacak? Öyle ya, vergiler aynı zamanda gelir adaletini sağlamak için en büyük enstrüman. Acaba gerçekten vergi tabana yayılacak mı? Vergi gerçekten servetten mi alınacak? Çünkü biz rakamlara, grafiklere baktığımızda, servetten alınan vergide herhangi bir değişiklik yok. Sermayenin gayrisafi millî hasıladan son yedi yılda aldığı paya bir bakın, uçuyor. Neden uçuyor? Çünkü kur korumalı mevduatın şu anda -bütün ekonomistlerle yaptığımız toplantılarda- minimum maliyetinin bütçeye 700 milyar TL'nin üzerinde olacağı söyleniyor -torba kanun konuştuk- sadece kurumlar vergisiyle ilgili olarak 100 milyar TL'yi buluyor. Dolayısıyla serveti ödüllendiriyoruz, burada herhangi bir şey yok. Peki, dolaylı vergileri, KDV, ÖTV'yi hepimiz ödüyoruz. Arkadaşlar, dolaylı vergiler şu anda toplam vergilerin üçte 2'si. Bu ne demek oluyor? Ekonomide büyük bir çıkmaz var, devletin büyük bir borç yükü var, büyük bir borçlanması var. Bu yükü aslında biz dar gelirlilerin omuzlarına atmış oluyoruz. Bunu kabul etmemiz elbette mümkün değildir.

Burada özellikle şu sosyal politikalarla ilgili bir cümle kurmam gerekiyor. Bütün arkadaşlarımızı, bütün bakanlarımızı dinlediğimizde sosyal devlet diyoruz. Sosyal devlet, her şeyden önce, adaleti ve özellikle gelir adaletini sağlayan devlet demektir; sosyal devlet, vergiyi kimden aldığını, nereye yatırım yapacağını bilen devlet demektir; sosyal devlet, önceliklerini çok iyi tespit etmek zorundadır. Buraya baktığımızda ise benim şu eleştiriyi yapmam gerekiyor -elbette aç açıkta olan, ihtiyacı olan vatandaşlarımıza yardım edelim- ülkeyi yönetenler çıksınlar şu kürsülere ve bize şunu desinler: "Geçen yıl şu kadar milyon haneye yardım yapıyorduk; onlara iş, aş, imkân, iyi eğitim sağladık. O rakamı 10 milyondan 7 milyona indirdik." Bir devleti idare edenler övüneceklerse yoksulluğu yönetmekle değil yoksulluğu nasıl düşürdüklerini bize ve millete anlatmakla yükümlüdürler. Elbette krizler yaşadık, elbette sıkıntılarımız var; elbette Hükûmette çok büyük çabalar var, bunları alkışlıyoruz ama bu rakamları bu Meclisin bilmesi, bu bütçeleri bizim öyle onaylamamız gerekiyor çünkü Türkiye, OECD ülkeleri içerisinde en fazla gelir adaletsizliğinin olduğu 4 ülkeden bir tanesi. Türkiye, bu güzel ülke, bu güzel ülkenin güzel insanları bunu asla hak etmiyor.

Peki, bunlar olmadı, aslında yapılması gereken şey ne? Yapısal dönüşümler. Detaya girecek zamanım yok. Ne yapması lazım? Vatandaş devlette, ülkeyi idare edenlerde neyi görmesi lazım? Evet, bu, vergileri bana bu kadar artırdı, KDV'yi artırdı; acaba bu ülkeyi yönetenler ne yapıyorlar? Sorumuz çok nettir. Kamu yönetiminde tasarruf tedbirlerinde durum nedir? Eğer ülkeyi idare edenler olarak milletten kemer sıkmasını istiyorsak sadece bir A4 kâğıdına tasarruf genelgesi yazarak bu işi yapamayız; fiilen kendimizden başlayarak, uygulayarak millete mutlaka ve mutlaka şunu söylememiz lazım: "Ey millet, durumumuz budur, sorunlarımız şudur; bak, sen kemer sıkıyorsun ama ben de şu tasarrufları yapacağım." O lüks araçlardan, o çifte maaşlardan başlamak üzere, mutlaka milletin bunu duyması, anlaması ve sahip çıkması lazım. Ben bu anlamda, bu Meclisin mali bir kurtuluş savaşı verdiğimizi hissetmesi için bu cümleleri kuruyorum. Amaç gerçekten üzüm yemek, bağcıyı dövmek asla değil.

Bakın, Cumhurbaşkanı Yardımcımız Cevdet Bey hatırlayacaklar, bütün bütçelerde, kendi bütçelerinde de aynı şeyi söyledim.

MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, AK PARTİ Grubu burada hiç yok. Bütçenin daha 1'inci saati, hiç kimse yok; böyle heyecansız bir bütçe olur mu? Milletvekillerini içeri davet edin efendim.

SELİM TEMURCİ (Devamla) - Benim zamanıma ilave edersiniz bunu.

BAŞKAN - Devam edin.

SELİM TEMURCİ (Devamla) - Mahmut Bey çok konuşacağım şeyler var, yarısını konuşamadım.

MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) - Çok özür dilerim Sayın Hatip, çok özür dilerim.

SELİM TEMURCİ (Devamla) - Ben bir dakika aldım sizden, teşekkür ediyorum.

Şimdi, bütün bakanlıkların bütçelerinde, Cumhurbaşkanlığımızın bütçesinde ben Plan ve Bütçede -işte, arkadaşlarımız burada- hep şu öneride bulundum: Planlanmış yatırımlar, devam eden yatırımlar hariç, hiçbir bakanlıkta yeniden değerleme oranının üzerinde artış olmasın. İşte, takdir edeceğiniz üzere, aslında otursak AK PARTİ'li arkadaşlarla, MHP'li arkadaşlarla, herkesle bunda uzlaşırız; bu ülkenin sıkıntıları var ama bunu biz kabul ettiremedik. Dolayısıyla burada da böyle bir sorunumuz var.

Peki, devlet gerçekten böyle büyük bir çıkmazdayken tasarruf etmeyi başarabilmiş mi? 2023'te gayrisafi millî hasılanın yüzde 2,3'ü kadar tasarruf yapma hedefimiz var. Gerçekleşen ne? Sıfıra yakın. Hani şu sorulabilir: Başarılamadı ama önümüzdeki yıl ve ondan sonraki yıl gerçekleşecek mi? Hayır, sıfır bile değil önümüzdeki iki yıl gayrisafi millî hasıla-tasarruf ilişkisinde eksideyiz. Bırakın tasarrufu, daha fazla tasarruf etmemeye yönelik politikalar uygulayacağız.

Ben son olarak, zamanım çok daraldı, şu faizlerle ilgili bir iki şey söyleyeceğim. Hani şu 2002-2017 yılları arası vardı ya, şu on beş yıl; 45-50 milyar TL bu devlet faize para ödüyordu ve biz ne diyorduk? "Bu faizden kurtulmamız gerekir."

Değerli milletvekilleri, 2022 yılında yaklaşık 311 milyar, 310 milyar 900 küsur milyon faiz ödedik; bu yıl ödeyeceğimiz rakam 646 milyar TL faiz. Peki, bütçe bize ne diyor? 1 trilyon 254 milyar TL faiz ödeyeceğiz 2024'te; 2025'te 1,8 trilyon; 2026'da 2 küsur trilyon; katlanarak gidiyor, dehşet verici bir tabloyla karşı karşıyayız. Sadece şunu ifade etmek istiyorum: Önümüzdeki üç yıl -2024, 2025 ve 2026- TL olarak toplayıp bugünkü kura böldüğümüzde her yıl ödeyeceğimiz faiz yükü 60 milyar dolar. Bunu hiçbir iktidarın, bu ülkeyi seven hiçbir kişinin kabul etmesi mümkün değil. Peki, 2017'yle karşılaştırıldığında biz kaç kat faiz ödeyeceğiz, kaç kat? Tam 22 kat, tam 22 kat. Şimdi, buradan şuraya gelmek istiyorum: Biraz önce tarımdan bahsetti Cevdet Bey, tarımsal desteğin 91,6 milyar TL olduğu söylendi. Bakın, şöyle bir hesap yapalım: Bizim şu anda 1 trilyon 254 milyonla ilgili olarak ifade ediyorum; 2024'te günde bu devlet 3,4 milyar TL faiz ödeyecek, Hasan Bey, 3,4 milyar TL. Ayda ne ödeyecek? Türkiye Cumhuriyeti devleti ayda 103 milyar TL faiz ödeyecek. Ya, çiftçiye bir yılda tarımsal destek altında 91,5 milyar TL verip diğer tarafta ayda 103 milyar TL bu milletin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELİM TEMURCİ (Devamla) - İlave ne kadar süre...

BAŞKAN - Son bir dakikanız.

Şimdi, değerli arkadaşlar, baştan peşin söyleyeyim; her konuşmacıya ilave bir dakika süre vereceğim. Çünkü uzun bir maraton, bütün partilere yeterince süre verilmiş durumdadır, altmış dakika. Partiler bunu istediği gibi kullanabilir. Dolayısıyla böyle sürekli birer dakika, birer dakika uzatarak bu süreyi çok fazla, aşırı yükseltmenin doğru olmadığı kanaatindeyim, Genel Kurul çalışmalarını da aksatır.

Anlayışınız için çok teşekkür ediyorum.

BÜLENT KAYA (İstanbul) - Kurallar geriye işlemez Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Buyurun, bir dakikanız.

SELİM TEMURCİ (Devamla) - Peki, söyleyeceğim şeylerin bir kısmı kaldı ama ben şöyle bitirmek istiyorum o zaman; AK PARTİ'li arkadaşlarımız çok iyi hatırlarlar, biz bir zamanlar çay simit hesabı yapardık ve ne güzel okurduk Üstat Necip Fazıl'ın o şiirini:

"Allah'ın on pulunu bekleye dursun on kul;

Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul.

Bu taksimi kurt yapmaz, kuzulara şah olsa;

Yaşasın kefenimin kefili, karaborsa!" derdik.

Bu karaborsa düzenini, bu faiz düzenini; üretim, yatırım ve istihdam odaklı olmayan bu düzeni mutlaka değiştirmek zorundayız ve bunun için de Anayasa'yla başlamak zorundayız, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemimizi revize etmek zorundayız; daha fazla demokrasi, daha fazla hukuk, daha fazla kuvvetler ayrılığı üzerinden bu işleri götürmek zorundayız. Anayasa Mahkemesinin adalet aradığı bir ülkede güçlü bütçe yapamayacağımızı bütün Meclisin bilmesi lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELİM TEMURCİ (Devamla) - Ben bu duygularla 2024 bütçemizin ülkemiz için, milletimiz için hayırlara vesile olmasını diliyor, Genel Kurulu ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)