Konu: | Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 31 |
Tarih: | 07.12.2023 |
HEDEP GRUBU ADINA SEVİLAY ÇELENK ÖZEN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli vekiller; ben de sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Dünden beri kanun değişikliği teklifinin tümü, birinci bölümün genel değerlendirmesi ve maddeler üzerine epeyce konuşma yapıldı. Açıkçası Anayasa hukukçularının bile anlamakta güçlük çektiği bu torba yasa mantığı da yeterince eleştirildi. Ben daha çok bu yasama değişikliğinin ruhu ve nasıl bir atmosferde bu Mecliste deneyimlendiği konusu üzerine biraz konuşarak devam etmek istiyorum.
Açıkçası kanuna baktığım zaman -bir sosyal bilimci olarak elbette zorlandığım çok teknik mevzu da var ama- şu ruhu -bu birkaç kez dile getirildi, ben bir kez daha söylemek istiyorum- çok iyi görüyorsunuz: Yasama yetkisi Cumhurbaşkanlığı sistemince gasbediliyor. Bu kanun değişikliği teklifiyle olan şey budur. Bu Mecliste olan şey nedir, buna da bakmak gerekiyor. İşte, şimdi gördüğünüz gibi, bütün muhalefetin toplamından fazla sandalyeye sahip olan AK PARTİ sıralarında hiç kimse yok, evet yemek saati diğer partilerde de görece az katılım var fakat 3'üncü gündeyiz, akşam saatleri ve genel durum bu. Oylamaya geçildiğinde de kapılar açılacak ve iktidar partisinden herkes buraya gelecek ve değişiklik lehine oy kullanılacak. Bir demokratik müzakere ortamı yok, yasama bir demokratik müzakere içinde gerçekleştirilir ve işine saygısı olan, kendi pozisyonuna, bu milletin vekili olma pozisyonuna saygısı olan herkes bu demokratik müzakerenin koşullarını oluşturmalıdır. Bunun olmadığı bir yerde -ben bu dönem ilk dönemi olan bir milletvekiliyim ama- yasa değişikliği tekliflerinde gördüğümüz şey budur: Hiçbir şekilde bir eleştiriye açıklık yok, belki yanlış bir şey yapıyoruz diye bir kez olsun düşünmek yok; böyle bir şey olamaz, bu ülkeye yasaları bu şekilde getiremezsiniz. Bir parti olarak -bütün o 7 partiyle olan ittifaklarınızı dikkate almadan söylersek- yüzde 35'i elinizde tutuyorsunuz diye, toplumun, toplumsal muhalefetin ve siyasal muhalefetin ciddi biçimde karşı olduğu çok önemli değişiklikleri sadece sayınız yetiyor diye değiştirdiğiniz zaman yasama yetkisini gasbetmiş oluyorsunuz; bunun farkında bile değilsiniz, hiçbir şekilde farkında değilsiniz.
Bu vesileyle bir hatırlatayım: Ben, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunuyum. Fakültemin de yıl dönümüydü 4 Aralık; bu vesileyle onu da kutlamak istiyorum. Bu yıl dönümüne çok yakın bir dönemde de bir hocamızı kaybettik; Profesör Doktor Ömür Sezgin çok kıymetli bir hocamızdı. O hocalar kuşağından birinin sözü olarak hatırlıyorum, hem konumuzla ilişkili olduğu için hem de kıymetli hocamı anmak istiyorum. Çünkü benim bildiğim sadece bu Meclisteki -ki bilmediklerim de vardır- 5 öğrencisi vardır Ömür Hocanın ve sayısız danışman, sayısız gazeteci, sayısız uzman da onun öğrencisidir; o hocamı rahmetle anıyorum. Onun kuşağından bir hocamız bana çok genç bir akademisyenken şöyle bir şey söylemişti: "Güzel yazıyorsun ama yayınla, yayınla ki ne yaptığını gör." Bu beni çok düşündürmüştü "Ne yaptığını görmek için başkasının görüşüne aç." diyordu. Siz ne yaptığınızı görmeye hiçbir zaman ihtiyaç duymayan bir iktidarsınız, hiçbir şeyi dinlemiyorsunuz ve yetkinizi kötüye kullanıyorsunuz.
Ben yıllar yılı eleştiri dersini bu nedenle verdim. Medya fakültelerinde eleştiri dersi, eleştirel medya okuryazarlığı vesaire çok önemli konulardır, en az üç yüz yıllık tarihi olan bir şeydir. Kritisizm sözcüğünün dilimize girişinin, daha doğrusu, dil derken literatüre -İngilizce literatüre- girişinin -başka dillerde daha eski bile olabilir- üç yüz yıllık tarihi var. Siz kendinizi eleştiriye açmayarak "Güç bende, benim dinlemeye ihtiyacım yok." diyerek kanun yapıyorsunuz, hakkımızı gasbediyorsunuz; yurttaşlar olarak gasbediyorsunuz, Parlamentonun yasama yetkisini gasbediyorsunuz. "Çoğunluğu elinde tutan kimseyi dinlemez." diye bir şey yoktur. Böyle bir şey yoktur; demokratik, müzakereci bir yasama sürecini hayata geçirmek gibi bir yükümlülüğünüz var. Tek tek her birinize bakarak sormak istiyorum: Yok mu böyle bir sorumluluğunuz bu topluma karşı? Bu nasıl bir anlayıştır?
Bakıyoruz yasa teklifinin gerekçeler kısmına, Türk lirasına güveni artıracaksınız. Türk lirasına ya da herhangi başka bir şeye güven kalmadı; kurumlara, siyasete, siyasetçilere, yargıya, medyaya hiçbir şeye güven kalmadı. Son yaşanan bankacılık skandalıyla, kara para aklama skandalıyla bankacılığa karşı sarsılmış olan güven kökünden sarsıldı. Bu çok tehlikeli bir şeydir, bankacılık sektörüne güvenin sarsılması gerçekten ciddidir, gerçekten önemlidir. Sanki bütün bunları da muhalefet gibi deneyimliyorsunuz. Sabah Dijital Mecralar Komisyonunun toplantısındaydım, TikTok yetkilileri davet edilmişti. İktidar partisi olarak oturtmuştuk karşımıza -biz değil- ve TikTok'çulara kara para aklamanın hesabını soruyorduk; TikTok üzerinden, TikTok yayınları üzerinden... Bu yayınları yaparken elbette ki bir teknoloji firmasının, bir ticaret firmasının sorumluluğu vardır araştırmak gibi fakat iktidarın hiç mi payı yok? İçine bu kadar geniş bir networkü almış, spor kulüplerinden futbolculara, oradan siyasetçilere, giderek nereye varacağı belli olmayan dallanmış budaklanmış bir kara para aklamayı TikTok'a mı soruyorsunuz? Muhalefette misiniz siz? Yirmi bir yıldır muhalefettesiniz, daha ne kadar muhalefette kalacaksınız(!) Mütemadiyen başkalarına hesap soruyorsunuz.
Türkiye'de yolsuzluk algısı 2013 yılından bugüne giderek güçleniyor, Türkiye'de derin bir yolsuzluk olduğuna dair algı güçleniyor ve bunu çok prestijli endeksler ortaya çıkarıyor, 130-140 ülkenin üye olduğu endeksler. Geliyorsunuz buraya, nasıl olsa toplum hiçbir şeyi sorgulamaz, kimse bir şey okumaz... "Bu endeksler kim... Herkes bize düşman." Bu endeksleri 130-140 ülke takip ediyor, kalkınma planlarını bunlara göre yapıyor ve sıralamalarını onlar da görüyorlar bizim gibi; biz oralarda giderek güç kaybediyoruz.
Türkiye'de hiçbir şeye güven kalmadı, toplum korku içinde; bu yüzden de bu kadar çok dolandırıcılık var. Psikoloji bilimiyle ilgilenenler şunu söyler: "Korkan kişi, korkan beden geri çekilir, küçülür." Toplum da geri çekiliyor ve küçülüyor, bunun farkında değilsiniz, toplum korku içinde. Onun için evlerine -büyük konuşmayalım, Allah vermesin- bir telefon geldiğinde "Telefonunuz ele geçirildi, örgüt şunu istiyor." denildiği zaman malını mülkünü, her şeyini verir hâle gelmiş. Bu kadar korkutulmuş, bu kadar küçültülmüş bir demokratik toplumda her tür melanete açıklık da elbette ki çok daha kolaylaşmış oluyor.
Bakıyorsunuz, en ufak bir itiraza, sokaklardaki en ufak demokratik gösteri, yürüyüş hakkını kullananlara orada toplananların 3 katı çevik polisle, güvenlik gücüyle müdahale ediliyor. En yakın tarihli, 25 Kasımda Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü'nde olan şey buydu; 15 kadının olduğu yerde 45, 50, 100 güvenlik görevlisi onları kuşatıyordu. Terörize etmek budur, toplumu terörize etmek budur fakat bugün için terör tanımını yapma iktidarı sizde. Bu topluma ne yaptığınızı, yetkinizi nasıl kullandığınızı hiçbir zaman sorgulamadan devam ettiniz, devam ediyorsunuz.
"Herkes bize düşman." Sesini çıkaran herkes size düşman, akademisyenler size düşman; yurt dışından gelen her tür yorum bir düşmanlık perspektifiyle gündeme geliyor. Sadece AKP-MHP iktidarı bu topluma dost, çok büyük bir dost gerçekten(!) Belçika büyüklüğündeki 33 bin kilometrekarelik toprak parçasını, hazine arazisini bir kalemde satışa çıkarıyor. Kendi ülkemizin toprağı koskoca parçalar hâlinde parsel parsel satılıyor. Yurttaşların kolaylıkla ulaşabileceği şehir içindeki hastaneler kapatılıp şehir dışına taşınıyor. Üniversite hastanelerinde bir profesör bulamıyorsunuz; böyle, yurttaşın gidip görebileceği bir profesör bulamıyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Özen.
SEVİLAY ÇELENK ÖZEN (Devamla) - Bu toplumun taşrada yaşayan, orta gelirli ama zeki çocuklarının devam ettiği, yıllar yılı yatılı okudukları işte, Kabataş Anadolu Lisesi gibi, Kadıköy Anadolu Lisesi gibi sınavlarla kazanılan ücretsiz okulların yatılı bölümünü kapatanlar, sübyan mekteplerini açanlar, bu ülkeyi tarikatlara teslim edenler bu ülkenin dostu, geri kalan herkes düşman. Sayacak çok şey var, bunları böyle birdenbire sıçramalarla söylüyorum ama yargıdan eğitime, medyaya her şeyi talan etti bu dost.
Şunu unutmamak gerekir: Bir toplumu bu kadar çürüttüğünüz zaman birlikte çürürsünüz ama buna izin vermeyeceğiz, buna izin vermeyeceğiz; bunu da aklınızda tutun. (HEDEP sıralarından alkışlar)