| Konu: | Genel Kurulda salı ve çarşamba günkü demokratik ve tarafsız yönetiminden dolayı TBMM Başkan Vekili Gülizar Biçer Karaca'ya şükranlarını sunduklarına, vefat eden eski Gümüşhane Milletvekili Lütfi Doğan'a, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın bir soru önergesine verdiği cevaba ve İsrail'e uygulanacak yaptırımlar konusunda iktidardan Türkiye Cumhuriyeti devletinin müktesebatına yakışır tavırlar ortaya koymasını beklediklerine, Cumhurbaşkanının zikzak dolu ve iç politikaya alet edilmiş bir dış politika uyguladığına, Cumhurbaşkanının asgari ücrete yılda bir kez zam yapacakları açıklamasına ilişkin açıklaması |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 31 |
| Tarih: | 07.12.2023 |
BÜLENT KAYA (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öncelikle, salı ve çarşamba günleri Genel Kurul çalışmalarında Saadet Partisi ve Gelecek Partisi olarak yapmış olduğumuz demokratik, usuli bir kısım tutumlarımız vardı; bununla ilgili muhalefet partisi gruplarına teşekkür ederken biraz da gergin olan Genel Kurulu demokratik, tarafsız ve İç Tüzük'e uygun bir şekilde yönettiğiniz için sizlere teşekkür etmeyi unutmuştum. Bu demokratik tutumunuzdan ve tarafsız davranışınızdan dolayı Meclis Başkan Vekili olarak sizlere de şükranlarımı sunuyorum, sözlerime bu şekilde başlamış oluyorum.
Saadet Partisi kurucu üyemiz, millî görüş hareketimizin duayenlerinden, Erbakan Hocamızın yakın çalışma arkadaşı, eski Diyanet İşleri Başkanımız, Millî Selamet Partimizin Erzurum Senatörü, Refah Partimizin Gümüşhane Milletvekili ve Saadet Partisi camiamızın çok önemli önderlerinden biri olan Lütfi Doğan Hocamız vefat etmişti. Hem Ankara'da hem İstanbul'da teşkilatlarımız yoğun olarak tabii, diğer bütün sevenleriyle birlikte cenazelerine iştirak etmişlerdi. Hâlâ yoğun olarak partimize gelen taziye dilekleri var. Bu sebeple, hem Lütfi Doğan Hocamıza Allah'tan rahmet dilerken hem de partimize gelmiş olan bütün taziye dilekleri için herkese çok teşekkür ediyoruz.
Bir diğer önemli husus, Dışişleri Bakanımız Sayın Hakan Fidan bir soru önergesine verdiği cevapta, Türkiye'nin İsrail'le yetmiş dört yıllık bir geçmişi bulunan ilişkileri olduğunu ama bunun hiçbir zaman Filistin'in haklı davası hilafına üretilmediğini ifade etmişti. Doğrusu, yetmiş dört yıl geriye gitmeye gerek yok ama yirmi iki yıllık süreç içerisinde baktığımız zaman, İsrail'in hemen hemen her alanda Türkiye'nin katkılarıyla diplomatik olarak kazanımlar elde ettiği fakat Filistin'in her geçen gün gerilediği bir süreci hep beraber yaşıyoruz. 10 Mayıs 2010'da, Türkiye OECD ülkelerinin 21 kurucu ülkesinden bir tanesi ve veto hakkı olmasına rağmen, İsrail'in OECD üyeliği maalesef Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı tarafından onaylanmıştı. Yine, Mayıs 2016'da tarihinde İsrail'e NATO Genel Merkezinde daimî ofis tahsis edilmesi Türkiye'nin oluruyla gerçekleşmişti ve yine, bu OECD üyeliğinden sadece yirmi bir gün sonra İsrail, Türkiye'nin bu jestine, Mavi Marmara'yı uluslararası sularda hukuka aykırı bir şekilde, haydutça kendi limanlarına çektirerek ve oradaki kardeşlerimizi şehit ederek cevap vermişti. Bu hususta hem iç hukukumuzda yürüyen davalar vardı hem de Uluslararası Ceza Mahkemesinde yürüyen davalar vardı ama maalesef, yine, Adalet ve Kalkınma Partisinin geçirmiş olduğu bir kanunla ve İsrail'le yapmış olduğu bir anlaşmayla, bu kişilerin hem Türkiye'de hem de uluslararası hukuk nezdinde yargılanma imkânları ortadan kaldırılmıştı. Dolayısıyla bugün sivil topluma işi havale ederek, 2 no.lu baroya talimat vererek, Uluslararası Ceza Mahkemesinde İsrail'i mahkûm ettireceğine dair nutuklar atan iktidar partisi, Türkiye'nin, üstelik hem kendi bayrağını taşıyan bir gemiye hem de kendi vatandaşlarına haydutça yapılan bu katliama, maalesef, uluslararası hukukta İsrail'in cezalandırılmasının önüne geçen bir tutum almıştı.
Buradan neyi ifade etmeye çalışıyorum? Söz başka bir şey, icraat başka bir şey. Bu yirmi iki yıllık süreç içerisinde İsrail'e bolca azar ama bolca mükâfat verdiğimiz bir süreci hep beraber yaşamış olduk. Yine, Sayın Dışişleri Bakanımız -aynı soruya verdiği cevapta- altmış gündür süren bu işgale, binlerce kadının, çocuğun, hastanın şehit edilmesine, hastanelerin bombalanmasına rağmen tek yaptırım olarak Büyükelçimizi istişare amacıyla merkeze çağırmayı bir yaptırım olarak önümüze koyuyor ve "İsrail üzerindeki gerekli baskıyı artırmak için çabalıyoruz." ifadesini kullanmaktan başka somut herhangi bir adımı ortaya koyamamıştır. Bu konuda iktidarımızdan, Türkiye Cumhuriyeti devletinin müktesebatına yakışır tavırlar ortaya koymasını beklediğimizi bir kez daha ifade ediyorum.
Yine bir diğer önemli husus, Sayın Cumhurbaşkanının dış politikayı iç politikanın bir malzemesi olarak kullanmış olmasından dolayı ülkemiz uluslararası arenada maalesef gerçekten ciddi sorunlar yaşıyor. "Benim için bitmiştir." dediği herkesle yeniden açılımlar yapıyor; Birleşik Arap Emirlikleri Kralı Sayın Erdoğan için bitmişti, Sisi bitmişti, Muhammed bin Selman bitmişti, Esad bitmişti ama bunlarla, "bitmiştir" dediği herkesle bir açılım süreci Sayın Cumhurbaşkanı tarafından yeniden başlatıldı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Kaya.
BÜLENT KAYA (İstanbul) - "Benim için bitmiştir." dediği kişilerden biri de Miçotakis'ti. Eylül 2022'de Yunanistan'la olan gerilimimiz üzerine o zaman da Yunanistan'a hitaben "Adaları işgal etmeniz bizi bağlamaz, vakti saati geldiğinde gereğini yaparız. Hani diyoruz ya, bir gece ansızın gelebiliriz." Sayın Cumhurbaşkanının dış politikadaki bu ikilemleri öyle bir hâle geldi ki "Bir gece ansızın gelebiliriz." sözü "Bir gece ansızın dönebiliriz." olarak kayıtlara geçmek gibi bir gerçekle, maalesef, karşı karşıya kaldı.
Yine, rabia işareti yapmıştı. Bir müddet sonra, en son Birleşmiş Milletler toplantısında gördük ki bu rabia işareti birden Sisi'yle tokalaşma işaretine doğru döndü. Hatta normalleşmeden sonra Düzce Meydanı'na rabia heykeli koyan AK PARTİ'li Düzce Belediyesi de o heykeli kaldırma utancını bu millete yaşattı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT KAYA (İstanbul) - Toparlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Kaya.
BÜLENT KAYA (İstanbul) - Bütün bunları niçin söylüyorum? Sayın Cumhurbaşkanımız seçildikten sonra 85 milyonu temsil eden hepimizin Cumhurbaşkanı; bir hükûmeti temsil ettiği kadar bir devleti temsil ediyor. Dolayısıyla bu kadar zikzak dolu bir dış politika, bu kadar iç politikaya alet edilmiş bir dış politika bu ülkenin ciddiyetini ortadan kaldırdığı gibi, dış politikadaki caydırıcılığı ve ağırlığını ortadan kaldırdığı için bu örnekleri gündeme getirmek zorundayız. Dolayısıyla iktidar partisine tavsiyemiz, dış politikayı, seçimlerin ve iç politikanın malzemesi olarak kullanmaktan artık vazgeçmeleri. Bir gün "Ben onu moderatöre demiştim." diye "one minute"den cayması, bir başka gün ki dün aynı şeyi söylüyor: "'Bir gece ansızın gelebilirim.' sözünü ben Miçotakis için söylememiştim." diyor. Bu kadar zikzakların bir ülkenin itibarlı, şahsiyetli dış politikasına zarar verme endişesinden dolayı bu hususu paylaştığımızı ifade ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.
BÜLENT KAYA (İstanbul) - Bir diğer önemli husus da şu: Sayın Cumhurbaşkanı, asgari ücrete yılda 1 kez zam yapacaklarına dair bir açıklama yaptı. Enflasyonist ortamlarda, özellikle enflasyonun yüksek olduğu ortamlarda yılda 1 kez... İster memur maaşlarına yapılan zam olsun, ister emekli ya da asgari ücrete yapılan zam olsun, geçmişe dönük bir refah payından ziyade maalesef bir önceki artış ile şu anki artış arasındaki enflasyon kaybını karşılamaya dönük adımlar oluyor ama maalesef enflasyonun yüzde 70-80 olduğu -ki hazirana kadar bir düşme eğilimini Hükûmet de beklemiyor- böyle bir ortamda sizin yılda 1 kez Ocak 2024'te vereceğiniz asgari ücret zammı, emin olun mayıs, hazirandan itibaren artık kendisini yüksek seviyede bir satın alma gücü kaybı olarak hissettirecektir. Burada, şunun çok net farkındayız ve iktidarın, Sayın Cumhurbaşkanının da bunu yapmak istediğini çok iyi biliyoruz...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT KAYA (İstanbul) - Son kez toparlıyorum Başkanım.
BAŞKAN - Son defa mikrofonu açıyorum.
BÜLENT KAYA (İstanbul) - Şunu çok iyi biliyoruz: Sayın Erdoğan ocak ayında yapması gerekenin belki biraz üstünde bir zam yaparak 31 Mart seçimlerini hedefliyor. 31 Martta milletin oyunu aldıktan sonra da 1 Nisandan 31 Aralığa kadar asgari ücretlinin çektiği cefayı hiç de umursamayacak bir tavır ortaya koyuyor. Onun için ben buradan asgari ücretle geçinen vatandaşlarıma seslenerek diyorum ki Sayın Cumhurbaşkanı bu siyasi hesabın peşinde olabilir, bunun farkında olun. 31 Martta, ocak ayında yapılması gerekenin biraz üstünde bir zam yaparak sizi 31 Aralık 2024'e kadar bir açlık ücretine mahkûm edecek Erdoğan'ın partisine oy verirseniz emin olun, fragmanını yaşadığınız bu filmin ana senaryosunu 31 Marttan sonra yaşayacaksınız diyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.