GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Burkina Faso Hükümeti Arasında Havacılık Hizmetleri Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:27
Tarih:29.11.2023

İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYKUT KAYA (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulumuzu ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum. Bugün, uluslararası anlaşmalarla ilgili İYİ Partimiz adına söz almış bulunuyorum.

Afrika ülkelerinin küresel üretimin geleceğinde öne çıkması beklenmekte ancak Afrika'daki ülkeler hem mevcut refah düzeyleri hem de geleceğe dair taşıdıkları potansiyel açısından biraz farklılık gösteriyor. Bu ülkeler arasında Burkina Faso gibi dünyanın en az gelişmiş ve refah artış potansiyeli düşük ülkeler de var, Demokratik Kongo Cumhuriyeti gibi sahip oldukları koltan, bakır, kobalt, lityum rezervleriyle küresel üretimin sürdürülebilirliği açısından önem arz eden ülkeler de var.

Diğer taraftan, gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomilerde doğum oranlarındaki düşüş devam ederken nüfus artış hızının da yavaşladığı ya da negatife döndüğü düşünüldüğünde Afrika'nın önemini bir kez daha anlıyoruz çünkü önümüzdeki otuz yılda Sahra Altı Afrika'nın nüfusunun 2'ye katlanacağı hatta 2100'de dünya genelindeki her 2 doğumdan 1'inin Afrika'da gerçekleşeceği tahmin ediliyor.

Beşerî sermaye ve ham madde açısından önemi aşikâr olan Afrika'yla münasebetimizin artması elbette ülkemiz ekonomisinin bugünü ve geleceği için önemlidir. Mesela Çin'in küresel yatırım hareketleri ya da Kuşak ve Yol Girişimi gibi projeleri Afrika'yı stratejik olarak önceliklendirdiğini göstermektedir. Çin'in bölgeye artan ilgisi ve yatırımlarıyla uyumlu şekilde Afrika'nın toplam ithalatından Çin'in aldığı payın da arttığını görmekteyiz. 2003'te Afrika'nın toplam ithalatında Çin'in payı yüzde 5,3 iken bu oran 2022'de 17,8'e yükselmiştir. Aynı dönemde Afrika'nın ithalatından ülkemizin aldığı payın yüzde 1,2'den yüzde 3,1'e yükselmesi de oldukça önemli bir gelişme ancak 2019'dan beri bu payın sabit kaldığına da dikkatinizi çekmek isterim.

Çin örneğini vermemin de bir nedeni var. Bugünlerde Çin'den kayacak üretimi ülkemize çekmek, Çin'e alternatif küresel tedarik zincirlerinde öne çıkmak gibi hususlar iş insanlarımız tarafından sıkça dile getirilmekte. Bu konuda taşıdığımız potansiyeli gerçekleştirebilmek için de ticaret anlaşmalarını ülkemizin çıkarlarını gözettiği sürece her türlü uluslararası anlaşmayı desteklemekteyiz. Uluslararası rekabetçiliğimizi artırmak için bu anlaşmaların önemi elbette yadsınamaz ama bundan daha önemli bir önceliğimiz olmalı; kendi vatandaşlarımızla anlaşmak, kendi vatandaşlarımızın rızasını almak. Mesela, yeni torba yasa teklifinde sporculardan yüzde 20 gelir vergisi alınması hususu var. Düşünsenize aylık net ücreti 15 bin TL olan çalışandan da yüzde 20 vergi alıyoruz, aylık ücreti 1,5 milyon TL olan sporcudan da yüzde 20 vergi almayı planlıyoruz hatta sporcu olmayan ücretlinin ücreti arttıkça ondan alınan verginin oranını yüzde 40'a kadar çıkarıyoruz. Şimdi soruyorum size: Burada vergi adaleti var mıdır? Burada ülkemizdeki ücretlinin rızasını almak var mıdır? Burada çizilen teknolojik gelişme vizyonuyla uyum var mıdır? En iyi okullardan mezun olmuş, teknolojiyi geliştiren, ülkemizden markalar çıkmasına katkı sağlayan çalışanlardan yüzde 40'a kadar vergi al, sporculardan yüzde 20 vergi almayı planla.

Ücretlere değinmişken asgari ücretten de bahsetmemek olmaz., Komisyon, gelecek yılın asgari ücretini belirlemek üzere gelecek hafta toplanacak. İşveren temsilcilerinin farklı önceliklerinin, Hükûmetin farklı önceliklerinin olduğunu biliyoruz ancak burada asıl öznemiz çalışanlar olmalı. Bugün asgari ücret 11.402 TL iken 4 kişilik bir hanenin dengeli beslenmesi için yapması gereken gıda harcama tutarı 14 bin TL'yi geçmişse, bugün ülkemizde neredeyse her 2 çalışandan 1'i asgari ücret ve her 10 çalışandan 9'u en fazla 2 asgari ücret kazanıyorsa vatandaşın refahı için asgari ücretten daha büyük bir önceliğimiz yoktur. Hele ki bu asgari ücretli popülasyonun büyük bir kısmı kiracı statüsündeyse ve ortalama kiralar öğretmen, memur maaşını geçmişse asgari ücreti belirlerken bunu da dikkate almalıyız. Vatandaşın rızasını onlara insanca yaşama olanağını sunduğumuz takdirde kazanırız ki ülkemizde asgari ücretin bunu sağlayamadığını tartışmaya bile gerek yoktur.

Bakın, ücretliler konusunda kendi ilim Antalya'dan da bir örnek vermek istiyorum sizlere. Antalya'da turizm çalışanlarının en büyük kâbusu sezon sonunda işsiz kalma veya askıya alınmadır. Bakınız, askıdaki turizm personelinin kanuni hakları sağlanmıyor; ne çalışıyor görünüyorlar ne de işsizde görünüyorlar, bu durumda bir nevi ücretsiz izin durumu ortaya çıkıyor. Dolayısıyla, fesih olmadığından işsizlik maaşı ortadan kalkıyor, kıdem tazminatında ise tek sezonluk bir sözleşme yapıldıysa bir yıl dolmadığı için tazminat hakkı doğmuyor. Yaz aylarıyla birlikte binlerce personel kış aylarında askıda kalmakta, tazminat, ihbar ve işsizlik maaşı gibi haklarını alamamakta ve geçim sıkıntısıyla mücadele etmek zorunda kalmaktadır.

Bakınız, ev kiralarının astronomik seviyede olması, lojman şartlarının olumsuzluğu ve sezon sonunda personelin kalacak yerinin de olmamasıyla barınma sorunu ortaya çıkıyor. Sezon sonunda memleketine giden personelin geri dönüş masrafları ve işe tekrar girişi yapılırken de aynı evrak ve belgelerin tekrar istenmesi de ayrı bir maliyet olarak ortaya çıkıyor. Bu noktada soruyorum: Yoksulluk sınırının 46 bin TL'ye dayandığı ülkemizde askıdaki personel nasıl geçinecek? Bu noktada ek bir maddeyle askı personelinin SGK'yle ilgili haklardan yararlanmasını sağlayacak kanuni düzenleme yapılmalıdır. Konaklama tesislerinin ödediği vergi, konaklama vergisi gibi fonlardan belli oranda askı personeline çalışmadığı dönem boyunca maddi destek verilmelidir. Vergiden sağlanacak destekle kısa çalışma ödeneğinde olduğu gibi, işçi askıda olduğu süre içerisinde ücretinin yüzde 50'sinin işletme, yüzde 50'sinin de devlet tarafından olacak şekilde karşılanması gerekir. Mevsimlik işçilerin kış aylarında yaşadığı zorluklar hafifletilmeli ve onlara adil bir destek sağlanmalıdır; hem işveren hem de işçi için kayıp yaratan bu sorun için adil ve kapsayıcı bir politika oluşturmak gerekmektedir. Bu bağlamda, turizm meslek birliği yasası acil bir ihtiyaçtır. Eğer biz kalifiye personel oluşturmak, turizmde dünya ligine çıkmak istiyorsak tüm paydaşları da toplayarak meslek yasasını hazırlamaya başlamalıyız. Turizm çalışanlarını temsil edecek, adil ücret almasını sağlayacak, haklarını ve çıkarlarını koruyacak bir meslek odası hâline gelmelidir. Turizmde istihdam edilen personel aidiyet duygusuyla ne kadar mutlu edilirse Türk turizmi de o kadar, o oranda değer kazanacaktır.

Vatandaşlarımızla anlaşmak için onlardan topladığımız vergiyle onlara düzgün kamu hizmeti sunmak da önceliğimiz, belki de yegâne vazifemiz olmalı oysa OECD verilerine göre, son on yılda sağlık hizmetlerimizden memnun olanların oranı yüzde 60'tan yüzde 53'e düşmüş, eğitim hizmetlerinden memnun olanların oranı son beş yılda yüzde 52'den yüzde 21'e düşmüş, adli hizmetlerden memnun olanların oranı yine son beş yılda yüzde 67'den yüzde 33'e düşmüş. Vergiyi toplarken adaleti tesis etmede yaşanan sıkıntı, görünen o ki vergi gelirini harcarken de geçerli. Ana kamu hizmetlerinde bu denli bir memnuniyetsizlik geçerliyken kendi vatandaşınla anlaşmak geçerli olabilir mi?

Bugün, kendi ilim Antalya'da ve ilçelerindeki kamu hastanelerimizde hasta yoğunluğuna göre tıbbi cihazların ve sağlık personelinin azlığı hastalarımızın geç randevu almasına sebep olmaktadır. Üç dört ay sonrasına ultrason, MR, tomografi gibi randevuların verildiği bu durumdan vatandaşlarımız mağdur olmaktadır. Radyolojik tetkikler geç yapıldığı için tanı konulması geç olmakta, bu da hastalarımızın yaşamlarını riske atmaktadır. Tıbbi cihazların ve kalifiye sağlık personeli sayısının da artırılması gerekmektedir.

Antalya'mızın nüfusu yaklaşık 2,7 milyon olarak gözükse de turizm başkenti olması dolayısıyla şehrimizin nüfusu bunun kat kat üstüne çıkmaktadır. Mevcut barınma krizinden ve yaşam pahalılığından dolayı başta asistanlar olmak üzere sağlık personeli artık Antalya'yı tercih etmemektedir, mevcut sağlık personeli de tayinini başka illere istemektedir. Acilen, bu sağlık personelimiz için onların makul bir şekilde kalabileceği kaliteli lojmanlar inşa edilmelidir.

Birçok kanser hastamız nakil için ilaç beklemekte, nakil hazırlık rejiminde uygulanacak olan ilaç zamanında temin edilmediği için hastaların hayatı riske girmektedir. Alanya ve Manavgat gibi nüfusun yoğun olduğu önemli ilçelerimizde kanser hastaları için onkoloji bölümlerinin olmaması vatandaşlarımızı mağdur etmekte, zaten yaşam mücadelesi veren bu hastalarımız bir de iki üç saatlik yollarda yıpranmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kaya, lütfen tamamlayalım.

AYKUT KAYA (Devamla) - Bir an önce, Alanya ve Manavgat ilçelerimizde onkoloji ve hematoloji bölümlerinin açılması ve gerekli personelin görevlendirilmesi acildir. Alanya'da hematoloji bölümü kısmen açılsa da yeterli gelmemektedir. Doktorlarımızın ve diğer sağlık personelimizin gerçek enflasyona göre maaşlarında iyileştirilmeler yapılması gerekmektedir. Ekonomik nedenlerden dolayı bu önemli sağlık personellerimizi özel sektöre kaybetmekteyiz. Dolayısıyla, kamu hastanelerini tercih eden hastalarımız bu durumdan mağdur olmaktadır.

Bu düşüncelerle Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)