| Konu: | İslam İşbirliği Teşkilatı Çalışma Merkezi Tüzüğünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 25 |
| Tarih: | 23.11.2023 |
KEZİBAN KONUKCU KOK (İstanbul) - Sayın milletvekilleri, değerli halklarımız; öyle bir ülkede, öyle bir zamandayız ki sadece yaşamak, nefes alabilmek için bile ciddi bir çaba içinde olmamız gerekiyor. Aslında biz eşit, adil, barış içinde yaşamak için mücadele ediyoruz ancak öyle bir noktaya geldik ki önce nefes alabilmek için mücadele etmemiz gerekiyor. Bu talan ve soygun düzeninde işçiler, emekçiler, kadınlar, çocuklar, gençler cinayetlerle katlediliyor. İSİG Meclisinin son raporuna göre ekim ayında 150, yılın ilk on ayında en az 1.634 işçi hayatını iş cinayetlerinde kaybetti. İşçiler ve emekçiler, sermaye yanlısı, kamu kontrolünü tamamen ortadan kaldırmayı ve emeğin ucuzlatılmasını hedefleyen neoliberal politikalar yüzünden örgütsüz ve savunmasız bırakıldı. İş gücü maliyetini düşüren bu politikaların bedelini işçiler, sadece yoksullaşarak değil aynı zamanda canlarıyla ödüyorlar.
Bakın, geçtiğimiz gece Siirt Şirvan'da Cengiz Holdinge ait maden ocağında göçük meydana geldi ve 3 işçi hayatını kaybetti. Siirt Valisi yaptığı açıklamada "Şu anda arkadaşlarımızın bize vermiş olduğu bilgiye göre maden sahasında gerekli diğer tedbirler alınmış, herhangi bir tehlike arz eden durum söz konusu değildir." demiştir. Kimdir bu arkadaşlar? Bu arkadaşlar Cengiz Holdinge ait şirketten mi? 3 işçi öldükten sonra alınan tedbirler nelerdir? Daha önce tedbir alınmış mı? Vali, şirketten arkadaşlarına "Herhangi bir soruşturma başlatıldı mı?" diye sordu mu?
Biz kadınlar da çok ciddi bir şekilde yaşam mücadelesi veriyoruz. 2023 yılının ilk on bir ayında 368 kadın, erkek şiddetiyle öldürüldü. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü'ne yaklaşmışken yaşam hakkımızı daha çok dillendireceğiz, daha çok meydanlarda olacağız. Bu 25 Kasımda da sokaklarda, meydanlarda olacağız ama başımıza ne geleceğini bilmiyoruz. Örneğin, geçen sene İstanbul'da 25 Kasım için meydanlara çıkmıştık -ki ben o zaman vekil değildim- sokaklarda, meydanlardaydık ve polis şiddetine maruz kaldık. Sadece şiddete maruz kalmadık, karanlık kuytu köşelerde polisler saatlerce işkence yaparak bizleri gözaltına aldılar. Bizlere işkence yapan polisleri ifşa ettiğimizde ise dava açıldı. Bir arkadaşımıza bu davadan dolayı iki yıl bir ay ceza verildi ancak şiddet uygulayan polisler hakkında hiçbir soruşturma dahi açılmadı; işte, iktidarın gerçek yüzü budur.
Yaşam hakkı mücadelesinin önemli bir kesimi de gençlerdir. Gençler geleceksizlik girdabında ne yapacağını bilemiyor, fırsatını bulan kendisini yurt dışına atıyor ancak burada kalmak zorunda kalanlar yine bir yaşam mücadelesi içinde. Bu yaşam mücadelesiyle başa çıkamayanlar maalesef intihar ediyorlar. Yoksul mahallelerde geleceksizlik girdabında çetelere maruz kalıyorlar, çetelerin kontrolüne maruz kalıyorlar. Gün geçmiyor ki bir gencin ölüm haberini almayalım. Cezaevindeki mafya çete liderlerini ortalığa salanlar, yaşam hakkımızı savunmak için mücadele eden bizler için çok daha fazla sorun teşkil ediyor.
Çok kısıtlı bir süre içinde Çorlu tren katliamından da bahsetmek isterim. 2018'de 25 kişinin öldüğü, 318 kişinin yaralandığı Çorlu tren katliamının 17'nci duruşması bugün yapıldı ancak sadece 3 sanığın bilinçli taksirle, 10 sanığın ise basit taksirle cezalandırılması istendi, 1 kişi bile tutuklanmadı. Bu davada mağdur avukatlarından Can Atalay şimdi bu Mecliste olmalıydı, onun vekillik hakkını alenen gasbedenler bu katliamlardan da sorumludur.
Yaşam hakkı mücadelemizi her alanda yükseltmeliyiz. Madımak'ta yakanlardan, Hrant'ın katilinden, kadın katillerinden, iş cinayetlerinden sorumlu olanlardan, mafya, çete liderlerini ortalığa salanlardan bir beklentimiz yok; emekçiler, ezilen halklar, kadınlar, gençler olarak her alanda bir araya gelerek, örgütlenerek geleceğimizi ve yaşamımızı savunacağız. (HEDEP sıralarından alkışlar)