| Konu: | İslam İşbirliği Teşkilatı Çalışma Merkezi Tüzüğünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 25 |
| Tarih: | 23.11.2023 |
MHP GRUBU ADINA ZUHAL KARAKOÇ DORA (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün sadece ülkemizin menfaatine değil, aynı zamanda da bölgesel barışın ve huzurun tesisine hizmet edecek olan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Cezayir Demokratik Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Türkiye ve Cezayir'de Kültür Merkezleri Açılmasına ve Faaliyetine İlişkin Anlaşma ile Sınıraşan Organize Suçlarla Mücadele Alanında İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, 6 Şubatta merkez üssü Kahramanmaraş olan depremlerde hayatını kaybeden vatandaşlarımızı özlem ve rahmetle anıyor, Gazi Meclisimizi, Genel Kurulu ve ekranları başında bizleri izlemekte olan Kahramanmaraşlı hemşehrilerimi ve aziz Türk milletini saygıyla selamlıyor, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, ebedî Başkomutan ve Başöğretmen Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü ve silah arkadaşlarını özlem ve saygıyla yâd ediyor, başta şehit öğretmenlerimiz olmak üzere geleceğimizin mimarı çok kıymetli öğretmenlerimizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, devletlerin küresel politikalar ölçeğinde atmış olduğu adımların söylemsel anlamda uzlaşmacı fakat kapalı kapılar ardında ise gizli menfaat ortaklıklarının elinden çıkmışçasına, içten pazarlıklı bir şekilde eyleme döküldüğü bedbaht bir devirden geçmekteyiz. Bu devirde, Türk'ün çelik bileği, kavi iradesi ve engin aklı tarihte pek çok dönemde olduğu gibi yeniden sınanmaktadır. Türkiye ise insanlığın ortak vicdanının şerefli bir temsilcisi olarak hem süregelen bölgesel ve küresel krizlerde hem de potansiyel çatışmaların önlenmesinde bileği, iradesi ve aklıyla cihanın nizamının yılmaz bir savunucusu olmaya devam edecektir. Zamanın her milisaniyesinde olduğu üzere efsunlu bir asrı da geride bırakan milletimiz zalimlerin karşısında dimdik duran, mazlumların her daim yanında yer alan ve "O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın." mısralarından misal, her türlü emperyalizmi parçalayan, alnı ve vicdanı ak bir yüzyılı geride bırakmıştır.
Bizler Milliyetçi Hareket Partisi olarak geride bıraktığımız asırdan ve daha öncesinde binlerce yıllık Türk varlığından aldığımız mirasla hem milletimizin sorunlarına çözüm bulacağız hem de uluslararası sistemde sözde suyun başını tutan ve Türk milletini kadim mefkûrelerinin ışığında yürümekten uzaklaştırmak isteyen unsurları kararlılıkla bertaraf edeceğiz. Çünkü biz huzurun, barışın, ahlakın, ilmin ve millî mefkûrelerin hadimi olmaktan asla ve asla ayrılmayacağız. İnanıyoruz ki Türk milleti, devletinin ve kendi maslahatının vefakâr savunucularını gördükçe temsilcileri ve idarecileriyle bir kez daha bütünleşecek ve millî ülkülerin gerçekleşmesi adına devlet-millet bütünlüğünden taviz verilmeyecektir yani diyoruz ki: Dünyaya huzur ve barış getirecek olan bir birlikteliği Türkiye sağlayacaktır. Bunun için ön şart olan vatanın her karışındaki vahdet, huzur ve refah yine bizlerin iradesiyle tesis edilecektir.
Değerli milletvekilleri, İsrail-Filistin savaşında yaşanan son gelişmeler sözlüklerde yer alan herhangi bir "vahşet" tanımlamasıyla dahi eşleşemeyecek derecede ileri boyutlara ulaşmıştır. Geçtiğimiz gün İsrail ve Hamas yetkililerince duyurulan dört günlük ateşkes kararı, soykırıma uğrayan Gazzeli Filistinlilere bir parça nefes aldıracak olsa da hastaneleri, okulları, camileri, kiliseleri, yardım kuruluşlarının depolarını, uluslararası basın ofislerini hiçbir şeye aldırış etmeden bombalayan İsrail'in zulmünün, ateşkes süreci sonunda da devam edeceği maalesef ki aşikârdır.
Türkiye, hem münferit olarak hem de İslam İşbirliği Teşkilatı Temas Heyeti kapsamında yürüttüğü diplomatik çabalar, Mısır vasıtasıyla Gazze'ye gönderilen insani yardımlar ve tabip heyeti ve Gazze'den ülkemize getirilen öncelikli durumdaki hastalar ile bu soykırım dramına karşı kıyama duran evrensel insanlık vicdanının da bayraktarlarından biri olmuştur. Filistin ve Kudüs davalarının her türlü felaketten ve yaftadan uzakta muzaffer bir neticeye kavuşabilmesi adına İslam dünyasının asırlarca iftihar vesilesi ve kaynağı olan Türk milleti olarak üzerimize önemli görevler düşmektedir.
Filistin ve İsrail'e komşu ülkelerle yürütülen diplomatik temasların sürekliliği ve Gazze meselesinin uluslararası kamuoyunun gündeminden düşmemesi için bizler de Milliyetçi Hareket Partisi olarak üzerimize düşen tüm sorumluluğu ifa etmekten geri durmayacağız. Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli Beyefendi'nin de son grup toplantımızda işaret etmiş olduğu üzere "Sana'dan Mogadişu'ya, Şam'dan Bağdat'a, Karabağ'dan Kudüs'e, Kırım'dan Kerkük'e, Kaşgar'dan Kıbrıs'a, Kabil'den Keşmir'e, Üsküp'ten Trablus'a, Gazze'den Kahire'ye gelişen ve genişleyen her menfi hadisenin gelip dayanacağı yer biliniz ki Türkiye ve Türk vatanıdır." Bu söz bizler için en büyük referans kaynağıdır. İşte bu sebeple başta yanı başımızda mavi vatana komşu olan ve Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin istiklali ve istikbalini yani Türkiye'yi birincil derecede ilgilendiren Filistin'in meselelerine karşı asla ve kata kayıtsız kalmayacağız. Dahası şunu da ekleyeyim: Sınırlarımızdan 10 bin kilometre uzakta sözde jandarmalarının da ne bize ne de bölgemizdeki dostlarımıza ahkâm kesmelerine müsaade etmeyeceğiz.
Değerli milletvekilleri, dünyada Orta Afrika'dan Güney Çin Denizi'ne, Karadeniz'den Atlas Okyanusu'na kadar pek çok farklı coğrafyada yaşanan politik krizler sıcak çatışmaya dönme ihtimali olduğunda hem içinde bulunduğu bölgeye hem de krizlerin tetiklediği sorunlar silsilesiyle bölgeler arası dengeleri derinden sarsabilme kapasitesine sahiptir. Özellikle Asya Pasifik hattındaki üretim bantlarından başlayarak lojistik hatlar sayesinde Avrupa ve Afrika pazarına ulaştırılmaya çalışılan ürünlere karşın Doğu Akdeniz ve Orta Doğu'dan hidrokarbon kaynaklarının Avrupa ve Asya'ya dağılımı devletlerin karşılıklı güveni, tedarik rotasının siyasal istikrarı ve ürün, enerji sevkiyatının ekonomik olması gibi faktörlerden etkilenmektedir. Bu bağlamda Rusya-Ukrayna savaşının darbe vurduğu Asya Pasifik'ten başlayan ve Avrupa'ya uzanan ticaret rotası ve İsrail-Filistin savaşının oluşturduğu bölgesel güvensizlik etkisi altındaki Kızıldeniz-Akdeniz geçişini kapsayan güney rotası, doğu-batı ekseninde gerçekleşen lojistik sevkiyatları olumsuz yönde etkilemektedir.
Bilhassa Rusya'ya uygulanan ambargolar sonucunda enerji ihtiyacını orta ve uzun vadede Doğu Akdeniz ve Kuzey Afrika'dan gidermeyi planlayan Avrupa, İsrail'in Gazze saldırılarının ardından güvensizleşen Doğu Akdeniz havzası, Kızıldeniz geçişi sebebiyle önemli risklerle karşılaşmaktadır. Olası bölgesel savaş senaryolarının konuşulduğu bugünlerde Yemen, Lübnan Hizbullahı ve Suriye'deki Şii milislerin bir vekâlet unsuru hâline gelerek sadece İsrail'e karşı değil, aynı zamanda da Doğu Akdeniz-Kızıldeniz hattında bir güvensizlik unsuru gibi kullanılmalarının önüne geçilmesi gerekmektedir. Bu noktada kökeni ve kaynağı nereden gelirse gelsin Akdeniz'deki barışa ve mavi vatanın güvenliğine karşı oluşabilecek her türlü fiilî duruma karşı millî tavrımızın çok net ve çok sert olacağını da belirtmek isterim.
Ayrıca, mevcut güvensizlik ve karmaşa ortamı içerisinde Asya- Avrupa lojistik geçiş güzergâhlarının çeşitlendirilmesine ve Türk koridorunun aktif bir şekilde, içerisine Zengezur da dâhil edilecek bir formasyonla jeoekonomik bir aktör olarak daha da görünür hâle getirilmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Doğu Akdeniz başta olmak üzere dünyanın farklı coğrafyalarında yaşanan krizler bizlere göstermektedir ki Türkiye, Doğu Akdeniz, Hazar havzası ve hatta Körfez bölgesi enerji kaynaklarının Avrupa'ya ulaştırılması konusunda ciddi bir rol üstlenecek en güvenli liman, ayrıca Asya'daki üretim bantlarının Avrupa pazarıyla birleşmesini sağlayacak olan en sağlam köprü olma rolünü üstlenecektir.
Başta bazı Batı bloğu ülkeler olmak üzere, Türkiye'nin küresel anlamda uzlaştırıcı, yatıştırıcı ve güvenli tedarikin teminatçısı gibi önemli rollerine muhtaç iken hem ahlaki hem de uluslararası toplumun vicdanını temsil eden pozisyonuna karşı üstten bakmacı bir tavır içerisinde olduklarını ne yazık ki üzülerek görmekteyiz. Daha düne kadar Kuzey Akım enerji koridoruna alternatif bir enerji hattı bulunmadığı için panikleyen, Tahıl Koridoru Anlaşması olmadan önce market reyonlarında gıda ürünü çeşitliliğinde temin sorunları yaşayan Avrupa, bugün, Türkiye'nin başta Filistin olmak üzere uluslararası meselelere ilişkin meşru ve millî menfaatleri doğrultusunda hareket eden çizgisini eleştirme gafletine düşerek hem yakın geçmişteki muhtaçlığını unutmuş hem de potansiyel krizlerde önemli bir destekçisini kaybetmenin eşiğine gelmiştir.
Velhasıl, Avrupa Birliği üyesi olma adına yıllardır süregelen yolculuğumuzda çokça oyalama, dayatma ve usandırma, eser miktarda da iş birliğiyle karşılaştık fakat Avrupa bilmelidir ki Türkler bugün nasıl mazlum ve mahzun milletlerin yanındaysa, Avrupa halkları Ukrayna savaşı karşısında zor duruma düştüğünde nasıl onların da yanında olduysa bölgedeki barışı ve refahı tesis etme adına herhangi bir kriz karşısında yine aklıselimin ve ortak insanlık vicdanının yanında olacaktır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin menfaatini önceleyen ve aynı zamanda da kazan kazan prensipleri doğrultusunda insanlığın huzuru ve dünyanın nizamını gözeten bir dış politika vizyonunun temsilcisi olarak pergelin bir ayağının Ankara'da konumlandığı ve diğer ucunun 360 dereceyle komşu ve ilişikli coğrafyalarda aktif bir dış politika izlediği bir jeostratejik doktrini önceleyen parti siyasetimiz gereği, ülkemizin öncelikli güvenlik ve çıkar sahalarından olan Doğu Akdeniz'deki mevcudiyetini ve Akdeniz'deki uluslararası istikrarı desteklemekteyiz.
Orta Doğu ve Afrika'da yaşanan pek çok sömürge sonrası travmanın müsebbibi olan kıta Avrupası'nın idarecileri, düne kadar başta Suriye, Libya, Çad olmak üzere iç savaş ve Afganistan'daki rejim değişikliğinden mütevellit yaşanan insani dramlara karşı ses çıkartamadığı gibi bugün de Filistin'de yaşanan soykırıma karşı üç maymunu oynamaktadır. Bu noktada altını çizerek vurgulamak isterim ki Filistin meselesi bağlamında ne yazık ki tanık olduğumuz vahşet, hem insanlığın ortak vicdanının bir derdidir hem de Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir millî güvenlik meselesidir.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bir mazlumun saçının teline zarar gelmesine de mavi vatanın herhangi bir zerresine halel gelmesine de asla tahammül etmeyiz. Bizlerin, bu mesele hakkında az önce zikretmiş olduğum, devletimizin resmî siyasetine olan mutmain duruşu sarsılmayacaktır. Ve dahi, şu anda bu kürsüden hitabıma vesile olan uluslararası iş birliği anlaşmalarının da bu amaca hizmet edeceğine de tüm kalbimle inanmaktayım. Bilhassa tarihte derin bağlar kurmuş olduğumuz Cezayir Demokratik Halk Cumhuriyeti'yle olan iş birliğimizin artması, hem iki ülke arasındaki ilişkilerin arzuladığımız gibi çok daha sağlam temellere oturmasına hem de Doğu ve Batı Akdeniz hattında Türkiye'nin ve Cezayir'in müşterek etkinlik sahalarının artmasına hizmet edecektir.
Cezayir Demokratik Halk Cumhuriyeti'yle kültür ve güvenlik alanlarındaki iş birliğimizin her geçen gün daha da gelişmesi, Türkiye'nin, Kuzey Afrika ve Sahra Altı Afrika'sı fark etmeksizin bu kıymetli coğrafyalarda dost ve müttefik milletler tarafından ne denli alicenap bir şekilde karşılandığının da bir göstergesidir. Pek, tabii, bu kabul görürlüğün altında ise müşterek tarih, müşterek mücadele ve müşterek ülküler yatmaktadır. Türkiye'nin ve Afrika'nın ortak aklı ve ortak vicdanı, Türk yüzyılının alametifarikalarının başında gelmektedir. Böylelikle Türkiye-Afrika iş birliği arttıkça sömürge dönemi ve sömürge sonrası dönem travmalarının etkileri de azalacaktır.
Bu ortak akıl ve ortak vicdan, emperyalizme karşı dün Enver Paşa, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarıyla Trablusgarp'ta, Ali Dinar ve Osmanlı subaylarıyla Sudan'da nasıl direndiyse, nasıl ki 1960'ta Başbuğ'umuz Alparslan Türkeş -cennetmekân- Cezayir'in bağımsızlık savaşına olan desteğini açıklayarak sömürgecilikle mücadelede Afrikalı milletlerin yanında yer aldıysa, bugün bizler de Milliyetçi Hareket Partisi olarak din, dil ve ırk fark etmeksizin ülkemizin, Afrika'nın dünyadaki hak ettiği yerini alması adına vereceği tüm mücadelelerde destekçisi olmaya devam edeceğiz.
Üç yüz on dört yıl boyunca Osmanlı İmparatorluğu bakiyesi altında Akdeniz'in bir incisi olan Cezayir toprakları, 1830 ve 1862 yılları arasındaki dönemde Fransa sömürüsünden şerefli bir kurtuluş mücadelesiyle bağımsızlığını kazanmıştır. Türkiye ve Cezayir kardeşliğinin 1962 yılından itibaren daha da geliştirilmesi için her 2 ülkenin vatandaşları, üzerlerine düşen görevleri yerine getirmeye çalışmıştır. Bilhassa soğuk savaşın bitiminden itibaren her on yılda bir değişim gösteren küresel dengeler ışığında, tarafların birbiriyle olan iş birliğinin arttığı aşikârdır.
Ayrıca hem bölgesel hem de küresel krizler kapsamında Cezayir ve Türkiye'nin pek çok alanda iş birliği ve müşterek tavrı da söz konusudur. Tarihsel anlamda ortak bağlarımızın bulunduğu, ortak ticaret hacmimizin geçen yıl itibarıyla 5 milyar doları aştığı Cezayir, diplomatik ilişkilerin istikrarı ve ekonomik ilişkilerin olumlu yönde ivmelenmesinde olduğu gibi kültürde, bilimde ve müşterek uluslararası güvenlikte de birlikte yol haritası çizebileceğimiz müstesna bir kardeş ülkedir.
Konuşmamın başında da belirtmiş olduğum üzere, Akdeniz havzası bu havzanın paydaş ve komşu ülkeleri ve bu ülkelerden müteşekkil ortak yönetişim mekanizmalarının tesisi ülkemiz için bölgenin müşterek maslahatlarının muhafazasında ve ülkelerin millî egemenliklerine riayet etme açısından önemli bir husustur. Bu noktada, kültürü, tarihsel bakiyesi, yer altı ve yer üstü zenginlikleri ve jeopolitik önemiyle birlikte Cezayir, Akdeniz'in barış ve huzur gölü hâline gelmesi açısından Türkiye adına önemli bir dost ve stratejik bir müttefiktir.
Başta, uluslararası suç ve suç trafiğinin önlenmesi, bölgedeki barış ve istikrarın tesisi ve 2 ülke arasındaki güvenin en yüksek seviyeye ulaştırılması adına Genel Kurulumuzda onaylayacağımız 2 ülke arasındaki Sınıraşan Organize Suçlarla Mücadele Alanında İşbirliği Anlaşması'nın önemi büyüktür. Terörizm, insan kaçakçılığı, uyuşturucu, kara para aklama ve suç örgütleriyle mücadele gibi konulardaki 2 ülkenin gerçekleştireceği iş birliği şüphesiz ki Akdeniz'i çok daha güvenli bir hâle getirecektir.
Dahası, beş yüz yılı aşan dostluk ve kardeşlik bağlarının güçlenmesi adına Cezayir şehrinde ve İstanbul'da karşılıklı olarak açılacak olan kültür merkezleri ve bu merkezleri etkin bir şekilde idare edecek olmalarından hiçbir şüphe duymadığımız Dışişleri Bakanlıklarının gayretleri, milletlerinin birbirlerini daha yakından tanımalarına, fertler arasında dostluk ve kardeşlik köprülerinin sarsılmaz temellerinin daha da güçlendirilmesine vesile olacaktır. Bu kapsamda Türkiye ve Cezayir arasındaki diyaloğu daha da güçlendirmeyi hedefleyen bahse konu anlaşmaların başta iki ülke olmak üzere tüm dünyanın barış, refah ve huzuruna hizmet etmesini temenni ediyor, Genel Kurulu ve yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)