| Konu: | İslam İşbirliği Teşkilatı Çalışma Merkezi Tüzüğünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 25 |
| Tarih: | 23.11.2023 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 54 sıra sayılı uluslararası anlaşma üzerinde İYİ Parti Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, zaten bu anlaşmaya ilişkin herhangi bir sorunumuz yok, muhalefet şerhimiz de olmadığı için kabul oyu kullanacağız.
Ben, bugün, gündemle ilgili bir konuya, ekonomiye biraz değinmek istiyorum. Başlangıçtaki kısa konuşmamızda Merkez Bankasının bu faiz kararıyla ilgili kısa bir değerlendirme yapmıştık ancak zannediyorum bu konunun biraz daha açılması ihtiyacı var çünkü Cumhurbaşkanının ve Sayın Mehmet Şimşek'in bir kısım beyanatları var. Yani Eylül 2021'de nasıl bir yanlış program uygulandı ve Türkiye'ye iktisadi anlamda çok ciddi bir bedel ödetildiyse şimdi bu seferki yapılacak yanlışların da başka bir bedeli olma ihtimali çok kuvvetleniyor. Bunu net bir şekilde gördüğümüz için bu konuda ben Hükûmetin dikkatini çekmek isteyeceğim.
Şimdi, bir süre sonra, şundan ben çok eminim, AK PARTİ çevrelerinde şöyle bir soru sorulmaya başlanacak: "Ya, biz bu faizleri artırıyoruz artırıyoruz, 8,5'tan 40'a kadar getirdik, belki bir miktar daha artacak, niye hâlâ bu enflasyonla ilgili olarak herhangi bir sonuca ulaşamıyoruz?" Bu şekilde bir soru sorulacak, bu soru belki de sorulmaya başlandı yani sorulmazsa yanlış olur zaten, bu sorunun sorulması lazım. Öyle ya, faiz artışları niye yapılıyor? Enflasyonu dizginlemek için, enflasyonu aşağıya çekmek için. Ama hâlâ yıl sonu için Merkez Bankasının enflasyon tahmini yüzde 65, piyasanın enflasyon tahmini yüzde 70 civarında ve hatta bir kısmı yüzde 70'in üzerinde. Zaten, hani geçen yıl neydi ki yani 8,5 faizle işte 85'e çıkmıştı, orada da yine 60'larda bitti. "E, yine 65 olacaksa 70 olacaksa o zaman bu faiz artışları niye yapıldı?" sorusu sorulacak. Tabii, bu soru sorulmaya başlandıktan sonra bu sefer Hükûmet üzerinde de özellikle Sayın Erdoğan'ın zaten... Çünkü Sayın Erdoğan, Eylül 2021'deki yaptığı o yanlış teorisinden dolayı bir özür dilemiş değil. Yani tam, 180 derece farklı politikalar uygulanıyor ama bir defa çıkıp hani şöyle bir delikanlıca, tabiri caizse "Ya, ben özür dilerim vatandaşımızdan. Biz hakikaten bir şey söyledik ama bu olmadı, biz bundan netice alamadık. Politikalarımızı da kökten değiştirdik..." Çünkü Mehmet Şimşek irrasyonel olduğunu söylemişti onlara. "Ben özür diliyorum milletimizden. Şimdi, şöyle birtakım politika seti uygulayacağız." Bunu da demedi. E, şimdi böyle baktığımızda, dolayısıyla, bunu demediğine göre hâlâ kafasının arkasında işte "Faiz sebep, enflasyon sonuç." düşüncesi var, muhtemelen var çünkü bununla ilgili herhangi bir beyanatını henüz görmüş değiliz. Dolayısıyla, şimdi bu baskı artacak "Gene mi yanlış yapılıyor acaba, bu da mı yanlış?" deyip politika değişikliğine gidilecek; bu, çok büyük bir risk olarak duruyor.
Şunu çok net bir şekilde söyleyeyim, bugün kısa konuşmamda da söyledim: Bu şekilde yapılan faiz artışlarından Türkiye hiçbir sonuç alamaz, enflasyonla mücadeleyle ilgili hiçbir sonuç alma imkânı yok arkadaşlar. Yalnız başına faiz artışıyla, yalnız başına para politikasıyla yani etrafta diğer bütün sıkıntılar dururken, bütçe açıkları ayyuka çıkmışken, yapısal reform yapılmamışken, Türkiye'de bu kadar çok gerginlikler varken -işte, en son Yargıtay ile Anayasa Mahkemesi arasında yaşadığımız sıkıntı- mülkiyet hukuku yokken, daha doğrusu mülkiyet güvencesi yokken, birtakım suni gündemlerle, işte, 50+1 yerine 40+1'le seçilebilmeyi planlayan bir Cumhurbaşkanı ortadayken bu meseleleri çözmek mümkün değil, faizi ne kadar artırırsanız artırın.
Bakın, uzun süredir Arjantin ikazı yapıyorum değerli arkadaşlar. Arjantin aynı şeyleri yaşıyor, dünyada yaşanan tecrübelerden bir miktar ders almak lazım. Arjantin enflasyonu düşürmek için faiz artırıyor, faiz arttıkça enflasyon artıyor, bu sefer faiz artırıyor, enflasyon... İkisi birbirini besler bir duruma geldi, ikisi de yaklaşık şu anda yüzde 130'larda. Niye? Çünkü bunun dışında başka bir şey yapmıyor, Türkiye'nin yapmadığı gibi. Dolayısıyla, bu riski mutlak surette Türkiye'nin görmesi lazım.
Şimdi, Sayın Erdoğan'dan yeni inciler var -bilmiyorum bu cümleleri kim kurduruyor kendisine- diyor ki: "Türk lirasının reel olarak değer kazanma ihtimali yüksek." Bu "Türk lirasının reel olarak değer kazanma ihtimali yüksek." ne demek? Geçen seferki program neydi? Hani damatla başlamıştı ya "Türk lirasına değer kaybettireceğiz..." Efendim "Rekabetçi kur." dediler yani kurun artması Türk lirasının değer kaybetmesiydi. "Bununla ihracat artacak, ihracat artınca cari açık düşecek, cari açık düşünce para bollaşacak, ondan sonra kur düşecek, enflasyon düşecek." diye bir program vardı. Şahap Kavcıoğlu çıktı bunu anlattı, Erdoğan anlattı, başkaları anlattı; Nasrettin Hoca'nın çalı hikâyesi. Şimdi değerli arkadaşlar, bunun tamamen tersi bir program uygulanıyor. Şimdi uçakta Sayın Cumhurbaşkanına soruluyor, Cumhurbaşkanı da diyor ki: "Türk lirası reel olarak değer kazanacak." Geçen sefer nominal veya reel değer kaybetmesi üzerine program vardı. Bu sefer nasıl diyor? "İşte biz faizleri artırıyoruz, yatırımcı güvenini de kazanacağız, Türkiye'ye bu fon akışını tetikleyecek, Türkiye'ye sıcak para gelecek." diyor yani "Sıcak para cenneti yapıyorum ben Türkiye'yi." diyor. Ondan sonra fon akışı da lirada reel değerlenmeye neden olacak, bu da dezenflasyonu hızlandıracak, bir yandan da büyümeyi yapacağız ve büyüme olacak filan. Olmayacak. Yani geçen seferkinin tam tersi bir şeyi bu sefer söylüyor, bu da olmayacak. Şimdi, biz bu hikâyeyi de yaşadık değerli arkadaşlar yani Türk lirasının aşırı olarak değerlendiği dönem yaşandı. Siz Türk lirasını aşırı olarak değerlendireceksiniz, Türkiye bu kadar kötü yönetilirken o kur baskısını nasıl yöneteceksiniz? Evet, olabilir bir süre, faizi 40-50 yaparsınız; çok cazip bir faizdir bu, sıcak para gelir, vurur kaçar gider. Ondan sonra en küçük bir sıkıntıda, işte, bir gerginlikte, Yargıtay ile Anayasa Mahkemesi gerginliği gibi veya başka şekillerde olacak bir gerginlikte çeker gider bu para. O zaman kuru nasıl tutacaksınız? Ya, bu işin teorisi de var, pratiği de var; bir ülkede o ülkenin parasının reel olarak değer kazanabilmesinin bir anlamda bir formülü var, o nedir? Verimlilik farkıdır yani dolara karşı bakıyorsanız yani siz eğer Türkiye'de ülkenizdeki verimliliği, toplamdaki verimliliği Amerikan verimliliğinin üzerine hangi oranda çıkartıyorsanız Amerika'nın parası karşısında paranızın reel olarak o kadar değer kazanması normaldir ve bu olur. Bunun dışında yapacağınız bir paraya, yerli paraya değer kazandırma operasyonlarının yapacağı şey sadece kur baskısını biriktirir, orada bir enerji birikir ve ondan sonra bir gün gelir, o enerji patlar, gider, ondan sonra bu şokları yersiniz. İşte seçim öncesi yedik. Seçime kadar, şimdi tutuluyor, seçim sonrası -yazın bir tarafa- yani bu doları tutmak mümkün değil. İşte bir şekilde şöyle böyle yapılıyor, bilmem ne yapılıyor, kısıtlamalarla, zorlamalarla tutuluyor. Yani cümlenin ne anlama geldiği de belli değil arkadaşlar. Diyor ki: "Türk lirası reel olarak değer kazanma durumunda." Tamam mı?
Bir örnek vereyim bakın size. Şimdi enflasyonunuz ne kadar yüksek olursa paranızın reel olarak değer kazanma ihtimali o kadar yüksek. Diyelim ki önümüzdeki dönem için Türkiye'de enflasyon yüzde 40, Amerika Birleşik Devletleri'nde yüzde 3, ikisinin enflasyon farkını aldığın zaman yüzde 35,9 yapar, tamam mı? Bunun anlamı da bugün kura 29 lira dersek, kur 39,4 liranın altında olursa önümüzdeki bir yıl içerisinde... Bakın, 29'dan 39'a çıkıyor, bunun 39,4'ün altında olduğu anda Türk lirası değer kazanıyor. Söylediği şeyin anlamı zaten ciddi bir kur artışı olacağı. O zaman enflasyonu yüzde 100 yapalım, kur artışı da yüzde 100'e kadar olsun ama buna rağmen Türk lirası reel olarak değer kazansın. Böyle bir mantık olabilir mi? Bu kafayla mı bu ülke yönetiliyor, bunu anlamak mümkün değil. Tamam, bunlar vardır iktisatta ama yani bunun neresinden tutarak bu işe nasıl bakıyorlar ben bunu anlayabilmiş değilim hakikaten.
Mehmet Şimşek'ten de bir kısım inciler var. Şimdi, Hükûmet ne diyor? Hükûmet, orta vadeli programda diyor ki: "Vergi istisna ve muafiyetlerini azaltacağız." Doğru bir politika, bunu İYİ Parti olarak biz de diyoruz, tamam mı? Ama şimdi Mehmet Şimşek şunu söylüyor, işte, yurt dışında müteahhitlik hizmetleri, yazılım, şu bu hizmetlerden döviz elde edenlere mevcut kanunlar çerçevesinde dövizini Türkiye'ye getirmesi durumunda yüzde 50 kurumlar vergisinden istisna tanınıyor. Anlatabildim mi? Yüzde 50. Şimdi, bakın, gerekçe de şu: Dövizi ülkeye getirmesini teşvik etmek için. Ya, bir adam, bir Türk firması yurt dışında para kazanıyorsa normali nedir bunun? Ülkesine parasını getirmesi, burada daha fazla yatırım yapması, üretim yapması demektir. Ama güvensizliğin olduğu, mülkiyetin güvence altında olmadığı, her an paranıza çökebilme riskinin olduğu bir ülkede Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, buradaki firma yurt dışındaki kazandığı geliri Türkiye'ye getirmiyor. Şimdi bunu teşvik etmek için yüzde 50 istisnayı yüzde 80'e çıkarıyorlar. Bunun anlamı ne biliyor musunuz? Efektif kurumlar vergisi yüzde 5 demek arkadaşlar. Dünyanın neresinde böyle bir kurumlar vergisi var? Siz KDV'yi yüzde 18'den 20'ye çıkaracaksınız, ek motorlu taşıtlar vergisi alacaksınız, iğneden ipliğe fakir ve gariban vatandaşın vergilerini artıracaksınız; kurumlara da "Kurumlar vergisi size yüzde 5'e düşüyorum." diyeceksiniz ve bunu şu andaki Hazine Bakanı söylüyor. Dediğim gibi amacı da yani gerekçesi de şu: O kazanılan dövizlerin Türkiye'ye getirilmesini teşvik etmek için. Bu para Türkiye'ye niye gelmiyor? Bunun üzerinde düşünmeniz lazım. Kök nedene inmeden hiçbir sorunu çözme imkânınız olmaz.
Şimdi, yine Sayın Şimşek'in bir kısım şeyleri var, bir paylaşımında diyor ki: "Türkiye 38 OECD ülkesi arasında 7'nci sırada." Neyde? Vergide Rekabet Endeksi'nde, bu mutluluğunu paylaşmış bizimle. Bunun anlamı ne biliyor musunuz arkadaşlar? Bir ülkede kurumlar vergisi ne kadar düşükse, sermaye üzerinden alınan vergiler ne kadar düşükse bu Rekabet Endeksi'nde o ülkenin sıralaması o kadar fazla oluyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
ERHAN USTA (Devamla) - Teşekkür ederim Başkan.
Veya, işte, KDV oranını ne kadar yüksek ve ne kadar yaygın tutarsanız yani mesela, 20'lik oranı ne kadar yaygınsa burada, bu endekste o kadar yüksek oluyor. Yani zenginin veya zengin demeyeyim, hani biz sermaye karşıtı filan da değiliz ama her şeyin de bir yakışığı var yani Türkiye hiçbir şeyde OECD'de ilk sıralarda yer almazken niye bu vergiye ilişkin Uluslararası Vergi Rekabet Endeksi'nde 7'nci sırada? Bunu düşünmek lazım ve bununla mutlu olmaması lazım. Bir yandan vasıtalı vergileri artıracaksınız, öbür taraftan da vergi istisnalarını azaltacaksınız. Mesela, diyor ki: "Yabancı temettü üzerindeki vergiyi ne kadar sıfırlarsanız, ne kadar az alırsanız o kadar bu Rekabet Endeksi'nde yeriniz yükselir." Bunlar yanlış politikalardır, bu yanlış politikaların bedelini yine millete ödettirecekler.
Ben buradan son kez ikaz ediyorum: Bu faiz politikasıyla Türkiye'nin bir yere gitmesi mümkün değildir. Bunların maliye politikası reformlarıyla, yapısal reformlarla ve Türkiye'ye güven ve istikrarı temin ederek güçlendirilmesi lazım; başka türlü sonuç alma imkânı maalesef yoktur.
Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)