GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Dursun Önkuzu'nun şehadetinin 53'üncü yıl dönümüne, 24 Kasım Öğretmenler Günü'ne, kalıcı yaz saati uygulamasına, özel gereksinimleri bulunan, otizm teşhisi konulan çocuklar için eğitim veren okullarda kamera kurulması talebine, Merkez Bankasının politika faizini artırmasına ve Hükûmetin yanlış ekonomi politikalarını uyguladığına ilişkin açıklaması
Yasama Yılı:2
Birleşim:25
Tarih:23.11.2023

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün şehidimiz merhum Dursun Önkuzu'nun şehadetinin 53'üncü yıl dönümü. Ben hem Dursun Önkuzu'yu hem de bütün şehitlerimizi rahmetle anıyorum.

Yarın 24 Kasım Öğretmenler Günü. Başta Başöğretmen Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere Sayın Genel Başkanımız Meral Akşener'in ve bütün öğretmenlerin Öğretmenler Günü'nü kutluyorum, şehit öğretmenlerimizi rahmetle anlıyorum.

Maalesef, yirmi bir yıllık AK PARTİ hükûmetleri döneminde eğitim politikalarında hiçbir istikrar olmadığını çok net bir şekilde görüyoruz. Yirmi bir yılda 9 tane bakan değişti, her bakanla birlikte eğitim politikası değişti ve bugün geldiğimiz noktada eğitim içinden çıkılmaz bir noktaya geldi. Tabii, bu süreç içerisinde maalesef öğretmenlik mesleği de ciddi ölçüde zedelendi. Ciddi bir atanamayan öğretmen problemi var. Bir tarafta öğretmen var, diğer tarafta öğretmen ihtiyacı olan öğrenci var fakat bunu atayan bir iktidar maalesef oluşmadı. Ücretli, sözleşmeli öğretmenler sorunu hâlen devam ediyor.

Şimdi, EĞİTİM-İŞ sendikasının yapmış olduğu bir araştırma var. Değerli arkadaşlar, bakın, bu sonuçlar, daha doğrusu bu bulgular hakikaten çok kritik. Araştırmaya göre, öğretmenlerin yüzde 93'ü öğretmenliğin saygın bir meslek olma özelliğini kaybettiğine inanıyor; yüzde 93'ü "Saygın bir meslek değil artık öğretmenlik." diyor. Çocuk sahibi öğretmenlerin yüzde 63'ü çocuğunun gıda ihtiyacını karşılamakta zorlandığını, yüzde 73'ü ise çocuklarına kılık kıyafet almakta zorlandığını ifade ediyor. Yine -daha vahimi belki de- öğretmenlerin yüzde 86'sı çocuğunun öğretmen olmasını istemiyor bu ülkede.

Şimdi, tabii, 364 gün öğretmeni unutup 1 gün öğretmeni hatırlamanın çok da fazla bir mantığı yok ancak tabii, biz İYİ Parti olarak, bu öğretmenlik mesleğinin hak ettiği şekilde toplumda itibar görmesi, özlük haklarına kavuşması konusunda sürekli olarak konuyu gündemde tutmaya devam edeceğiz.

Şimdi, tabii, günlerin kısalması, havaların erken kararmasıyla birlikte bu yaz saati uygulaması, kalıcı yaz saati uygulaması meselesi tekrar gündemde ve büyük bir sıkıntı olarak duruyor. Türkiye, 1940'tan 2018'e kadar yaz-kış saati uygulaması yapmıştı, 2018'den itibaren alınan bir kararla yaz saati uygulaması kalıcı hâle getirildi. Bunun bir defa, çocuklar üzerinde psikolojik olarak ciddi olumsuz etkileri oluyor. Yani bunu bilim insanları söylüyor, bunu göz ardı etmek mümkün değil fakat Hükûmet meseleye bir tasarruf olarak bakıyor. Bu hesabı nasıl yaptıklarını ben anlayabilmiş değilim; varsayalım ki kendi rakamlarına göre yıllık 2,2 milyar lira tasarruf oluyor, hadi o tasarrufun olduğunu varsaymış olsak bile değer mi? Yani çocuklarımızı sabahın erken saatlerinde -özellikle batı bölgelerinde- kaldırıp onların psikolojini bozmaya değer mi diye buradan Hükûmete sormak istiyorum. Dolayısıyla, çocukları karanlığa mahkûm etmeyelim, bu inattan vazgeçilsin ve yaz-kış saati uygulamasına tekrar geçilmesini talep ediyoruz iktidardan.

Şimdi, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; diğer bir konu, özel gereksinimleri bulunan, otizm teşhisi konulan çocuklar için eğitim veren okullarda kamera kurulması hem velilerin hem de kurumda çalışan öğretmenlerin talebi. Bu talep, Millî Eğitim Bakanlığına iletiliyor fakat Bakanlık bu talebe olumsuz cevap veriyor. Bakın, hem veliler istiyor hem de o kurumlarda çalışan öğretmenler istiyor. Veliler konuyu Kamu Denetçiliği Kurumuna taşıyorlar, Kamu Denetçiliği Kurumu da "Evet, yerindedir, kamera takılmalıdır." diyor, buna rağmen Millî Eğitim Bakanlığı direniyor. Şimdi, tabii, bu okullarda bir kısım şiddet olaylarının olduğu ifade ediliyor, karakollara sürekli yansıyan şikâyetler var. Bunlardan öğretmenler de rahatsız yani diyor ki "Çocuk mesela ayağı takılıp düşüyor." veliler belki bununla ilgili öğretmeni suçluyorlar; öğretmenler de rahatsız, veliler de rahatsız. E, bu sorun niye çözülmüyor? Yani Kamu Denetçiliği Kurumu da "Kurulsun." diyor. Dolayısıyla ben bu konuyu özellikle gündeme getirmek istedim ki bu mağduriyetin giderilmesi açısından bu kamera takılması konusunda bir düzenleme yapılması ihtiyacı vardır.

Şimdi, değerli arkadaşlar, malum, bugün, Merkez Bankası, yine politika faizini 500 baz puan artırdı ve bu artırım süreciyle birlikte politika faizi yüzde 8,5'tan yüzde 40'a yükseltildi. Şimdi, tabii piyasadaki bütün faizler de normal olarak bu faizle birlikte yükselmiş oldu. Tabii bir yandan da krediler kısılıyor, dolayısıyla hem krediye erişimde hem de erişilen kredinin maliyetinde de ciddi bir artış oldu. Türkiye bu noktaya nasıl geldi? Yani bunları unutmamak lazım, hafızamızı bir tazeleyelim. Eylül 2021'den itibaren o zaman politika faizi yüzde 19'du. Bakın, rakamlara çok iyi bakalım. Eylül 2021, kırılma noktası; politika faizi yüzde 19, dolar kuru 8 lira 30 kuruş, enflasyon yüzde 19,6. Sayın Erdoğan "Faiz sebep, enflasyon sonuçtur." dedi, "Nas var, size ne oluyor?" dedi, efendim, ondan sonra, "Ben burada olduğum sürece kimse bana faizi artıramaz, bu faizleri daha da düşüreceğiz, düşüreceğiz, düşüreceğiz." dedi. Türkiye, böyle saçma sapan bir politika içerisine girdi. Kendisine bu işi yapacak bürokrat ve Bakan da buldu. Onlar da zaten Erdoğan'dan daha ileri gittiler, derken Türkiye, bugün geldiği noktada sürekli bir faiz artırım sürecine girdi, 19 olan faiz 40'a yükseldi değerli arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim Başkanım.

8 lira 30 kuruş olan dolar kuru 29 liraya geldi, daha nereye gideceğini kimse bilmiyor. Değerli arkadaşlar, düşme trendine girmekte olan enflasyon 19,6'dan bugün yüzde 65'e geldi. Yani, bakın, bu yanlış politikalar uygulanmasaydı, uygulanmamış olsaydı, ben, yıllarını bu işe vermiş bir iktisatçı olarak şunu iddia ediyorum: Bugün 3 tane 10'muz olacaktı yani faizimiz yüzde 10 olurdu, yüzde 19 yüzde 10'a kadar çekilebilirdi iki yıl içerisinde, dolar kuru en fazla 10 TL olurdu, enflasyon da 10 civarında olurdu. Yani, bu 10'ların hepsini 65-70'lere taşıyan, dolar kurunu 29 liralara taşıyan bir anlayış, bir yanlışlık, bir inat, bir cehalet Türkiye'yi bu hâle getirdi.

Tabii, maliyet sadece göstergelerin artması filan değil, bakın, bunun sonucunda ciddi bir yoksulluk oldu Türkiye'de. Bütçenin faiz yükü acayip bir şekilde arttı, önümüzdeki dönemde çok daha fazla artacak, önümüzdeki dönem için faiz yükümüz anaparayı geçti, Hazine tefecilerin eline düştü bu yanlış politikalardan dolayı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, toparlayın.

ERHAN USTA (Samsun) - Değerli arkadaşlar, bunları içimiz yanarak anlatıyoruz. Yani, tekrar bu hatalara düşülmemesi lazım.

Şimdi, tabii, her şeyi unuttu Sayın Erdoğan. Nas vardı, ne oldu, nas kalktı mı? Allah'ın ayeti mi ortadan kalktı ya? Ya, bu soruyu sormak lazım. Yani, bu işe, bu meseleye niye böyle bakılıyor? Ne oldu? O zaman sormak lazım ama dış politikayı, Gazze'yi, iç politikayı, ekonomiyi, her şeyi iç politika malzemesi hâline getiren bir anlayışın Türkiye'yi getirdiği nokta... Şu anda borç stokumuz 4-5 katına çıktı, iki yıl içerisinde, Türkiye bu borçları nasıl ödeyecek? Kurunuz artıyor, faiziniz artıyor; borç stokunuz arttı, bütçe açığı millî gelire oran olarak yüzde 6,4'e geldi. Yoksulluk çığ gibi büyüdü. Türkiye bu politikalar, yanlış politikalar nedeniyle ciddi bir barınma krizi yaşıyor, gelir dağılımı bozuldu yani hangi birini anlatalım. Ya, şimdi fatura kime ödetiliyor? Millete ödetiliyor. Kemer sıkmak lazım. Kim kemer sıkacak? KDV artıralım. Değerli arkadaşlar, yüzde 18 KDV -yaklaşık otuz yıldır bu işin içerisindeyim- her defasında konuşuldu ama hiç...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - 8'inci dakikadayız, toparlayalım.

ERHAN USTA (Samsun) - Başkanım, tamam, toparlayacağım.

Yüzde 18 olan genel KDV oranını -bugün bunların detaylarını biraz fırsat olursa konuşacağım zaten- yüzde 20'ye çıkarmayı hiçbir hükûmet yapamamıştı, bu hükûmet de yapamamıştı. Bakın, bu yanlış faturaların bedeli olarak getirdiler milletin üzerine yüzde 20 şey... ÖTV'ler artırıldı, harçlar artırıldı, ek motorlu taşıtlar vergisi konuldu; bundan sonra gelecekler de işin cabası.

Dolayısıyla, bakın, buradan, şu ikazımı yapmak istiyorum: Bu iş sadece bu yapılan politika faiz artışıyla sınırlı kalırsa sonuç alamazsınız. Türkiye Arjantin'e döner; faizi artırırsınız, enflasyon artar, faizi artırırsınız, enflasyon artar. Hiçbir şekilde sonuç alma imkânı yoktur. Bunun ciddi maliye politikası tedbirleriyle, yapısal reform ajandasıyla ve Türkiye'de güvenin oluşturulmasıyla desteklenmesi lazım. Bunlar yapılmadığı sürece artırılan her faiz enflasyonda temel artırıcı etken olacaktır.

Genel Kurulu saygıyla selamlarım.

Teşekkür ederim. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)