| Konu: | Filistin'deki soykırıma, bu konuda Cumhurbaşkanının ortaya koyduğu sözleri desteklediklerine ve Türkiye'nin artık İslam ülkelerine ve Avrupa'ya örnek olacak devlet düzeyinde bazı adımlar atmasının zamanının geldiğine; Meclis Başkanının bir an önce, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu heyetinin Gazze'ye gidişiyle ilgili girişimlerde bulunmasını beklediklerine ve yeni anayasa tartışmalarına ilişkin açıklaması |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 23 |
| Tarih: | 21.11.2023 |
BÜLENT KAYA (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, evet, bir buçuk ay oldu; yetmiş beş yıllık bir işgalin, on yedi yıllık bir ambargonun sonucunda gelen bir buçuk aylık kanlı bir vahşet ve tüm dünyanın gözü önünde maalesef bir halk soykırıma uğramaya devam ediyor. 13 binden fazla insanımızın hayatını kaybettiği, 30 binden fazla çocuk, hasta, yaşlı, genç insanın yaralandığı bir süreci maalesef hep beraber izlemeye devam ediyoruz. Hastaneler, ibadethaneler, okullar, masum insanlar, hamile kadınlar, bebekler, çocuklar bombalanıyor.
Dünyanın her yerinden vicdan sahibi insanlar İsrail'i lanetlemek, Filistin'e destek olmak için sokaklara dökülüyor ancak iktidar sahipleri ya alenen bu suça ortak oluyor ya görmezden geliyor ya da sadece kınamak ve etkili sözler söylemekle yetiniyorlar. Bu noktada elbette makam sahiplerinin, iktidar sahiplerinin, devlet başkanlarının "tencere dibin kara, seninki benden kara" anlayışıyla birbirlerini suçlamayı bir tarafa bırakıp herkes kendi öz eleştirisini vermeli Filistin halkına ve dünya insanlığına. Her devlet, kendi yaptıklarını ortaya koymalı. Dolayısıyla biz, bu manada da Batılı ülkelerin devlet yönetme manasında sınıfta kaldığını, Birleşmiş Milletlerin, Avrupa Birliğinin barışı tesis etmeyle ilgili hükmünü yitirdiğini zaten biliyorduk ama bu son olaylar da gözler önüne sermiş oldu.
Dolayısıyla bu konuda, özellikle sesini yükseltme, insanlık vicdanına haykırma noktasında diğer dünya liderlerinden ayrı bir yerde olan Sayın Cumhurbaşkanımızın elbette ortaya koymuş olduğu sözleri destekliyoruz, arkasında olduğumuzu ifade ediyoruz ama bir talebimiz de var Sayın Cumhurbaşkanımızdan: "Birleşmiş Milletler ne yapıyor? Avrupa Birliği ne yapıyor? İslam ülkeleri ne yapıyor?" demekten vazgeçip ülke olarak onlara örnek olacak bir kısım adımlar atmamız lazım. Bu adım, ilk başta İsrail'e savaş ilan etme adımı değildir, oraya gelinceye kadar bir devletin yapması gereken çok önemli işler var. Terörist bir devletle uluslararası anlaşma olmaz, terörist bir devletle ticari anlaşmalar olmaz, terörist bir devletle diplomatik ilişkileri yürütüyor olmak da olmaz, terörist bir devletten ateşkes dilenmek de olmaz. Dolayısıyla ilk önce diplomatik ilişkilerimizi gözden geçirmeyle ilgili bir talebimiz olmuştu Hükûmetten ancak bu yerine gelmedi. "Ticari anlaşmaları sona erdirin." dedik, hâlâ ticari anlaşmalar devam ediyor. "Askerî üsleri kapatın." dedik, hâlâ askerî üsler kullanılmaya devam ediliyor. Bu ve benzeri konularda, Hükûmeti suçlamak için söylemiyoruz ama Hükûmetimizin diğer dünya ülkelerinden daha etkili adımlar atabilecek bir müktesebatı var, bu müktesebatı harekete geçirmek için söylüyoruz.
İslam İşbirliği Teşkilatı toplandı ve onlarca ülke bir araya geldi, sadece bir bildiri yayımlamakla yetindiler. Emin olun, o bildiriyi bir kenara bırakıp o bildiriyi açıklamak üzere yapmış oldukları bütün harcamaları Filistin'e destek olarak göndermiş olsalardı o bildiriden çok daha anlamlı bir iş yapmış olacaklardı çünkü o bildiri herhangi bir sonuç doğurmadı, o bildirinin üzerinden günler geçmesine rağmen Gazze yıkılmaya devam etti, çocuklar ölmeye devam etti, hastaneler işgal edilmeye ve bombalanmaya devam etti. Demek ki artık sözün bittiği yerdeyiz. Ülke olarak haysiyetimizi korumak kadar millî güvenliğimizi de korumak gibi bir durumla karşı karşıyayız. Dolayısıyla, burada, artık Türkiye'nin, evet, haklı bir şekilde bütün Batılı ülkelere çağrıda bulunması önemli ve kıymetli ama aynı zamanda bütün İslam ülkelerine ve Avrupa ülkelerine de örnek olacak bazı adımları devlet düzeyinde atmamızın zamanı geldi, çoktan geçiyor diye düşündük.
Saadet Grubu olarak biz bir Meclis araştırması istedik, dedik ki: Bir komisyon kuralım, bunlar gitsinler Gazze'de yerinde inceleme yapsınlar. Tam da savaşın başlangıcında ve en şiddetli olduğu dönemdeydi. Meclis İnsan Hakları Komisyonu dedi ki: "Biz bir heyet gönderip gideceğiz." Bugün bekledik, yarın bekledik, en son 20 Kasım diye bir tarih verdiler, bugün 21 Kasım, heyet hâlâ gelmedi. Acaba buradan İsrail'e şöyle bir çağrıda mı bulunalım "Siz, lütfen, bu ateşkesi sağlayın da bizim milletvekilleri de oraya turistik bir gezi yapsın." mı diyelim? Milletvekillerinin yapacağı şey, savaşın tam da en çetin anında ter dökmektir, yoksa bugün Katar, Mısır ve İsrail arasında yürüyen diplomasiden sonra bir ateşkes sağlandıktan sonra bizim milletvekillerimizin gitmesinin bir kıymeti olmaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT KAYA (İstanbul) - Toparlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
BÜLENT KAYA (İstanbul) - Dolayısıyla, bu konuda, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanımızın nasıl Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin Gazze'ye alınmamasına tepkisi haklı ve yerindeyse Meclis Başkanımızın da bir an önce İnsan Hakları heyetimizin Gazze'ye gidişiyle ilgili girişimlerde bulunmasını ve bunu temin etmesini bekliyoruz. "Milletvekillerimiz gidecek." şeklindeki bir yaklaşımın Türkiye Büyük Millet Meclisine yakışan bir tavır olduğunu ifade etmediğimizi de buradan kayıtlara geçirmek istiyorum.
Yine, maalesef, bu kadar üzücü hadise meydana gelmişken 2010 yılında İsrail'e "one minute" dediğimiz zaman bizim ticaret hacmimiz 1 milyar 590 milyondu İsrail'le, bugün 9 milyara ulaştı. 9 milyar dolarlık ticaret hacmi, Gazze'de ambargo uygulanırken ve Gazze'deki işgal devam ederken arttı ve yaşandı. Onun için artık söz zamanı değil, icraat zamanı olduğunu, bu konuda tekrar ifade...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT KAYA (İstanbul) - Son bir dakika efendim.
BAŞKAN - Buyurun, buyurun, tamamlayın.
BÜLENT KAYA (İstanbul) - Dolayısıyla, evet, Gazze ve Filistin yüreğimizi yakmaya devam ediyor, ülkemizdeki tartışmalara da girmek istemiyoruz fakat bu konulara da kısaca girmemiz gerekiyor. Çözüm bekleyen onlarca problemimiz varsa ne hikmetse her hafta bir vesileyle Anayasa tartışmaları gündeme getiriliyor, beş sene sonra yapılacak bir seçimde uygulanacak 50+1, sanki bu ülkenin çok acil bir konusuymuş gibi Sayın Cumhurbaşkanı tarafından dile getiriliyor. Sayın Cumhurbaşkanı, 82 Anayasası için her fırsatta "darbe anayasası" demeyi seviyor; evet, biz de bir darbe anayasası olduğunu düşünüyoruz ama göz ardı ettiği bir şey var, Cumhurbaşkanlığı seçimindeki 50+1 seçilme kriteri, Anayasa'ya darbe döneminde değil, 2018'de AK PARTİ'li milletvekilleri ve ortakları tarafından yerleştirildi; tıpkı Anayasa Mahkemesine bireysel başvurunun darbe anayasasıyla değil, 2010'da AK PARTİ milletvekillerinin çoğunlukta olduğu bir Parlamentoda yerine getirildiği gibi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT KAYA (İstanbul) - Son otuz saniye Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun.
BÜLENT KAYA (İstanbul) - Dolayısıyla, buradan şunu sesleniyorum: Kendi şahsi ikbaliniz veya ihtiyaçlarınız için anayasa değişikliklerini gündeme getirmeyin. Bu ülkenin sivil bir anayasaya ihtiyacı var ama sizin yüzde kaç oyla seçilebileceğinize ve kaydıhayat şartıyla iktidarınızı devam ettirmeye dönük bir anayasa ihtiyacımızın olmadığını ortaya koyuyoruz. Siz, gelin, önce rafa kaldırdığınız bu Anayasa'ya kendiniz uyun. Anayasa'nın hükmü ortada, hâlâ bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinde olması gereken bir milletvekili hakkındaki Anayasa Mahkemesi kararını görmezlikten geliyorsunuz. Anayasa'da, Anayasa Mahkemesi kararlarının bütün yargı organlarını bağladığı ve görev ihtilaflarında Anayasa Mahkemesinin kesin olduğu ortada olmasına rağmen; yine, Ahmet Şık'la ilgili bir davada Yargıtay Genel Kurulu da Anayasa Mahkemesi kararlarına üstünlük tanıdığını ifade etmiş olmasına rağmen. Türkiye'nin ihtiyacının kör topal da olsa önce bir Anayasa'ya uyma ihtiyacı olduğunu söyleyerek Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.