| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Angola Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında Karşılıklı İdari Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 19 |
| Tarih: | 09.11.2023 |
MHP GRUBU ADINA ZUHAL KARAKOÇ DORA (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Angola Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Gümrük Konularında Karşılıklı İdari Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Gazi Meclisimizi ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyor, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu, ebedî Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü ve silah arkadaşlarını saygıyla yâd ediyor ve 6 Şubatta merkez üssü Kahramanmaraş olan depremlerde hayatını kaybeden canlarımızı özlem ve rahmetle anıyorum.
Değerli milletvekilleri, sözlerime başlarken 7 Ekimden bu yana İsrail'in Gazze'de otuz dört gündür sürdürmekte olduğu ve daha da süreceğinden endişe duyduğumuz soykırım boyutunda olan insanlık dışı saldırılarını kınıyorum. Bir insan ve bir anne olarak yaşamdan acımasızca koparılan Filistinli çocukların acısını yüreğimin en derinlerinde hissederken zulme ve adaletsizliğe hiçbir zaman boyun eğmemiş Türk-İslam ülküsünün bir neferi olarak insan hakları savunuculuğunun sözde bayraktarlığını yapan ülkelerin bu vahşete karşı "-mış" gibi yapmalarını ise lanetliyorum.
20'inci yüzyıl boyunca Filistin coğrafyası özelinde kan ve gözyaşının durmaması İsrail hükûmetlerinin mütecaviz tavırlarını insanlık suçu boyutuna evriltmeleri ve kendi kamuoyu içinde sağduyuya sahip insanlara dahi kulaklarını tıkamalarıyla gerçekleşmiştir. Ne var ki bu yüzyılda da İsrail, kendi hesabına bir değişikliğe hiçbir şekilde mahal vermemiştir. 2,5 milyon Gazzeli Filistinli için yaşam hakkı tanınmamakta ve uluslararası hukuka aykırı işgaller için askerî operasyonlar düzenlenmeye devam edilmektedir. Hâl böyleyken dünyadaki haksızlıklara karşı herhangi bir sınıflandırma gözetmeksizin hiçbir zaman susmamış olan Türk milleti bu vahşete karşı hem milletiyle hem de devletiyle kayıtsız kalmamaktadır.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak Filistinlilere gerek insani gerek siyasi gerekse askerî yardımın yapılması adına atılacak her türlü adımın ve uluslararası girişimin destekçisi olduğumuzu belirtmek isterim. Maalesef dünyanın dört bir yanında sıcak çatışmalarla kan dökülmeye devam etse de Türk milleti, olarak bilmekteyiz ki kalem kılıçtan keskindir. "Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum." diyerek eğitimi kutsal kabul eden bir dinin mensupları olarak Türk ve Türkiye Yüzyılı'nın başladığı bugünlerde sahip olduğu ekonomik güç ve insani yaklaşımla Türkiye, dost ve kardeş ülke sayısını her geçen gün yüreklere kurduğu köprülerle artırarak dış politika hedeflerini kararlılıkla yerine getirmektedir ve getirmeye devam edecektir.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak Türk devrini gerçekleştirmede parlayan bir yıldız olarak lider ülke pozisyonunu tahkim etmesini canıgönülden niyaz ettiğimiz Türkiye'nin, dünyanın geçmekte olduğu bu zor dönemde ne kadar kıymetli bir sığınak olduğunun ve kendi gücünü ve kapasitesini mütemadiyen artırarak bölgesel ve küresel manada etkin bir güç olduğunun bilincindeyiz.
Türkiye'nin herhangi bir dayatmaya ve tahakküme mahal vermeksizin bölgesel ve küresel krizlerin çözümünde üstlenmiş olduğu rol çok önemlidir. Bu bağlamda, köhnemiş ve atıl kalmış olan uluslararası sistemin 20'nci yüzyıl bakiyesi ulusüstü platformları yerine yeni nesil bir diplomasi anlayışı ortaya koyan Türkiye'nin çok taraflı ve sonuç odaklı girişimleri, sadece bizlerin değil, dünyanın pek çok coğrafyasında takdir ve teşvikle karşılanmaktadır. Bugün sadece Orta Doğu'da değil Balkanlarda, Güney Kafkasya'da, Ukrayna'da ve Afrika Kıtası'nın pek çok ülkesinde Türk diplomasisi, Türk sanayisi, Türk tarımı, Türk savunma sanayisi ve Türk eğitimi gibi aracı alanların desteklenmesiyle Türkiye'nin küresel ölçekteki pozisyonu gün geçtikçe kuvvetlenmektedir. Dahası, milliyetçi ülkücü hareketin lideri Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli Beyefendi'nin 19 Eylül 2023 tarihinde söylediği şu sözler oldukça önemlidir: "Türkiye Cumhuriyeti tam bağımsızdır. Cumhuriyetin yeni yüzyılında iç ve dış kaynaklı tüm kamburlardan kurtulmak millî gayemizdir. Kimseyi uşak görmeyiz, hiç kimsenin de Türkiye'yi uşak mertebesine çekmesine müsaade etmeyeceğiz. Türk ve İslam toplumları, Afrika ve Balkan ülkelerini de içine alacak şekilde yeni bir dünyanın yol haritasını çizebilecektir." İşte bu sözler Türkiye Yüzyılı'nın ve Türk devrinin uluslararası meselelerin önümüzdeki süreçte hangi jeopolitik eksen üzerinden ele alınacağını ve Türkiye'nin lider ülke vizyonunun hangi istikamet doğrultusunda ilerleyeceğinin en büyük işaretidir.
Değerli milletvekilleri, bu vesileyle Türkiye Yüzyılı'nın başladığı bugünlerde Türkiye'nin dış politika vizyonunun ana sütunlarından birini oluşturan Türk devletleriyle iş birliğine değinmek isterim. Geçtiğimiz hafta düzenlenen Türk Devletleri Teşkilatının 10'uncu Zirvesi, Türkistan'dan başlayarak, Hazar, Güney Kafkasya, Anadolu'yu saran ve Doğu Avrupa'ya kadar uzanan gönül iklimimizin müşterek paydası olan Türk yurtlarının kader birliğine dair önemli kararların alındığı bir toplantı olarak tarihe geçmiştir. Zirve kapsamında 2023-2027 Eylem Planı üye devletler tarafından Türk devrini inşa etmek amacıyla ele alınmıştır. 2023'te yaşamış olduğumuz Kahramanmaraş merkezli deprem felaketine ilişkin 6 Şubatın "Türk Dünyası Afetzedeleri Anma ve Dayanışma Günü" ilan edilmesi kararı, Türk koridorunun cazibesini ve etkinliğini arttırmak amacıyla müşterek gümrük işlemlerinde kolaylık sağlanmasına yönelik kararlar ve Astana'nın 2024 Türk dünyası finans merkezi ve İstanbul'un 2025 Türk dünyası finans merkezi olarak ilan edilmesine ilişkin kararlar, yapay zekâ, yenilenebilir enerji ve uzay teknolojileri gibi yüksek teknoloji sektörlerinde araştırma ve girişimciliği teşvik eden kararlar başta olmak üzere atılan pek çok önemli adım, Türk dünyasının sevinci bir, derdi bir ve ülküsü bir Türk devrinin eşiğinde olduğunu göstermektedir. Türk Devletleri Teşkilatının 10'uncu Zirvesi kapsamında alınan kararlarla ile Türk kuşağını güçlendirerek Türkistan'dan Doğu Avrupa'ya kesintisiz bir kara ve hava hâkimiyeti kurulması ve bu alan içerisinde dil, ekonomi ve savunma iş birlikleri başta olmak üzere pek çok sahada ortak hareket imkânının tesisine ilişkin koyulan hedeflerin gerçekleştirilebilmesi oldukça önemlidir. Karabağ Zaferi'nin de 3'üncü yıl dönümünü kutladığımız bugünlerde? Zengezur Koridoru'nun hayata geçmesinin fiilî bir birleşme arzuladığımız kardeş devletlerimizle bu kesintisiz hâkimiyetİ tesis edebilmemiz adına ne kadar önemli ve öncelikli olduğunu bir kez daha görmekteyiz.
Değerli milletvekilleri, 2'nci milenyumla, devletler arası nizam geçmiş yüzyıllara göre daha karmaşık bir sistematiğe bürünmüştür. Uluslararası hukuk teamüllerinden tutalım da hükûmetüstü kurumlara ve uluslararası platformlara kadar pek çok kurum ve olgu küreselleşmeden nasibini fazlasıyla almıştır. Dünyadaki milletler arası nizamın 21'inci yüzyıl itibarıyla ulus devlet ölçeğinden bireye doğru indirgenen ilişkiler ağıyla örülmesi, ülkeler arası münasebetlerde hesap edilmesi ve önemle yatırım yapılması gereken yeni parametreler ortaya çıkarmıştır. Yaşamakta olduğumuz "dünya" adlı küresel köyde düne kadar "ülkeler arası" ve "bireyler arası" olarak sınıflandırabileceğimiz etkileşim seviyelerinin var olduğunu söyleyebilirdik. Şimdi ise herhangi bir ülkenin yapmış olduğu iyi veya kötü eylemin bir başka toplumdaki bireyleri etkileyen yeni bir kategori hâlini almasıyla, eşit görünmeyen tüzel ve özel kimliklerin de uluslararası ilişkiler bağlamında sıklıkla etkileşim içerisinde olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca, diplomasinin çeşitlendirilmesi ve Türkiye'nin millî sorumluluklarının küresel ölçekte ifa edilebilmesi adına bu yeni, çok boyutlu ilişkiler ağı içerisinde var olması ve millî imkânlarını makul ve etkin ölçekte bu alana sevk etmesi önemlidir.
Bir ülkenin, muhatabı bir başka ülke üzerinde yürütmüş olduğu resmî diplomatik faaliyetlerinin ötesinde, insani kalkınma, insani yardım, eğitim ve sağlık gibi alanlarda gerçekleştirmiş olduğu girişim ve uygulamaları adlandırma adına "kamu diplomasisi" tabiriyle ifade edilmektedir. Bu girişim ve uygulamalar bütünü ise günümüzde diplomasi ve uluslararası ilişkilerdeki çok yönlülüğün geliştirilmesi adına göz ardı edilemez bir gerçeklik olarak karşımıza çıkmaktadır. Kamu diplomasisinin etkin bir şekilde uygulanması, bir ülkenin millî popülerliğini ve millî karizmasını kullanarak bir başka ülke üzerindeki toplumu mobilize edebilme kapasitesiyle doğru orantılıdır. Türkiye ise dünyanın pek çok farklı coğrafyasında olduğu üzere karşılıklı kazan-kazan prensibinden doğan ve muhataplarımıza eski sömürü devirlerinin travmalarını yaşatmadan bağ kurmaya önem veren bir dış politika vizyonuna sahiptir. Afrika ise bu dış politika vizyonumuzun ziyadesiyle kabul gördüğü ve yükselen bir değer olarak benimsendiği coğrafyaların başında gelmektedir. 2023 yılı itibarıyla ticari hacmimiz yıllık 40,7 milyar dolara ulaşmıştır. Afrika'nın 44 ülkesinde yer alan diplomatik temsilciliklerimizin yanı sıra TİKA, AFAD, Yunus Emre Enstitüsü, Maarif Vakfı, Türkiye Diyanet Vakfı, Anadolu Ajansı, Türk Hava Yolları gibi kurumlarımız aracılığıyla ve pek çok sivil toplum kuruluşunun da katılımıyla geniş çaplı bir insani yardım ve kalkınma diplomasisi yürütülmektedir.
"Afrika'nın sorunlarına Afrikalı çözümler" yaklaşımıyla yürüttüğümüz bu çok yönlü ve çok katmanlı Türk dış politikasının başarısı herkesçe malumdur ve takdire şayandır. Bizler Türk milleti olarak Afrika'nın kadim milletleriyle 10'uncu yüzyıldan beri derin bağlar kurmuş ve bu büyük kıtanın dört bir yanında Türk-İslam kültürünü nakşeden hanlar, camiler, medreseler, limanlar, kütüphaneler ve şifahaneler imar ederek Afrikalı kardeşlerimizin hizmetine sunmuşuz; pek çok Afrikalı milletle kader, kıvanç ve keder birliği yapmışız; birlikte aynı cephelerde şehit düşmüş, zulme ve sömürüye beraberce başkaldırmışız. Kısacası, Afrika konusunda pek çok güzel şey yaptık, tek bir şey hariç: Sömürü. Asil Türk milleti, bu güzel beldeleri ve güzel insanları tarihin hiçbir döneminde "beyaz adam" sıfatıyla sömürgeleştirmedi, sömürmedi.
Portekiz sömürgesinden 1975 yılında bağımsızlığını kazanan fakat 2000'li yıllara kadar da iç savaşla mücadele eden Angola, İngilizce ve Fransızca konuşulan pazarlarla çevrili bir Portekiz dili ülkesi olduğundan Güney Afrika ticaret ağlarına katılmakta zorlanmakta ve bu nedenle dışarıya kapalı bir tutum izlemektedir. Güney Afrika Kalkınma Topluluğunun gümrük birliğine katılmayan Angola bu tutumunu değiştirerek Afrika Birliği Kıtasal Serbest Ticaret Bölgesine imza atsa da henüz hiçbir ülkeyle yürürlükte olan bir tarife tavizi bulunmamaktadır.
Dünya Bankası İş Yapma Kolaylığı 2020 Endeksi'nde sınır ötesi ticaret kategorisinde 190 ülke arasında 174'üncü sırada yer alan Angola'yla gümrük konularında karşılıklı idari yardım anlaşmasıyla Angola'nın ticari olarak dış dünyaya açılmasının ilk adımlarında ona kurumsal kapasite gelişimiyle destek veren Türkiye, meselenin kendi çıkarı değil küresel refah olduğunu bir kez daha tüm dünyaya göstermektedir.
Bugün dahi Türk ve Türkiye düşmanları tarafından Afrika'da artan Türkiye görünürlüğü hedef alınarak Kuzey Afrika, Sahra Altı, Batı ve Orta Afrika ve Kızıldeniz havzasında Afrikalı devletler ve milletler tarafından Türkiye'ye gösterilen teveccüh hedef alınmaktadır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak "Türk, beklenendir." şiarını dünyanın dört bir yanına nakşetmiş olan ecdadımıza yaraşır bir şekilde Türkiye'nin Afrika özelinde yapmış olduğu yatırımların destekçisi olmaya devam edeceğiz.
Değerli milletvekilleri, Türkiye olarak Afrika'da bulunan pek çok ülkeyle ikili ilişkiler kapsamında çok derin ve güçlü bağlara sahip olduğumuz gibi, Afrika Birliği gibi etkin bir uluslararası teşkilatla da aktif bir diyalog içerisinde olmamız elbette ki Afrika'nın kendi potansiyelini mevcut küresel yönetişimde en üst noktaya taşıyabilmesi açısından önemlidir. Başta Birleşmiş Milletler olmak üzere pek çok Batı menşeli uluslararası örgüt içerisinde hem dünya nüfusu üzerindeki payı hem de küresel ekonomiye katkısı göz ardı edilerek geri plana itilmeye çalışılan Afrika ülkelerinin en büyük destekçisi ve yol arkadaşı Türkiye'dir. Bu vesileyle de sömürge zihniyetini bugün bile hâlâ taşıyan Batı merkezli birtakım odaklara rağmen Eylül 2023'te düzenlenen G20 Zirvesi'ne daimî üye olarak seçilen Afrika Birliğini ve üye ülkelerini tebrik ediyor, muvaffakiyetler diliyoruz.
Öte yandan, Türkiye olarak Afrika ülkeleriyle sanayi, tarım, ham madde, ithalat ve ihracat gibi ekonominin alt başlıklarıyla birlikte eğitim, sağlık, kültürel iş birliği gibi pek çok müşterek girişimler ortaya koyarken aynı zamanda uluslararası sistemde güvenliği ve istikrarı tehdit eden unsurlara da ortak bir tavır ve cevap geliştirme gayreti içerisindeyiz. Bu gayret elbette ki Türkiye-Afrika ilişkilerini uzun soluklu ve sürdürülebilir kılmanın en önemli koşuludur. Türkiye'nin, Afrika'nın muhtelif coğrafyalarında Boko Haram, Eş Şebab, DEAŞ gibi terör örgütlerine karşı Afrika devletlerinin yanında maddi ve manevi tüm desteğiyle yer aldığı artık tüm dünya kamuoyu tarafından bilinen ve inkâr edilemez bir gerçektir. Başta Somali, Etiyopya, Sudan, Orta Afrika Cumhuriyeti ve Libya gibi ülkelerin yaşamış oldukları iç savaşlarda gerek siyasi gerekse maddi bir tavır koyan Türkiye'nin bu coğrafyalara barışın gelmesi adına yapmış olduğu katkı Afrika ve Afrikalılar açısından müstesnadır. Dahası; Burkina Faso, Cezayir, Çad, Fas, Gana, Kenya, Mali, Moritanya, Nijer, Nijerya, Senegal, Somali, Ruanda ve Uganda gibi ülkelerle yapılan savunma sanayisi iş birliği anlaşmalarıyla, başta Orta ve Batı Afrika olmak üzere Afrika'nın pek çok bölgesindeki sömürge dönemi artığı Batı dayatması uygulamaları artık son bulmuştur. Afrikalı ülkeler, Türkiye'yle yapılan savunma ve güvenlik iş birlikleri sayesinde kendi millî egemenliklerini ve bağımsızlıklarını güçlü bir şekilde muhafaza etmektedirler.
Değerli milletvekilleri, bu noktada altını birkaç kez çizmekte fayda gördüğüm bir hususa değinmem gerekiyor: Türkiye'nin Afrika'yla ilişkilerinin on yıllardır gelişmekte olduğu ve Afrika ülkeleriyle müşterek güvenlik iş birliği ve terörle mücadele alanında ortak stratejiler oluşturduğu bilinse de pek çok terör örgütüyle olan müşterek mücadelenin yanı sıra FETÖ terör örgütüne karşı da Afrika'da yürütülen mücadelenin önemi ülkemiz açısından önemlidir. 2016 yılının Temmuz ayındaki hain darbe girişiminden sonra dünyanın dört bir yanına kaçarak tutunabildikleri mevzilerden Türkiye'yi hedef alan bu teröristlerin Afrika'daki Türk ve Türkiye karşıtı propagandaları, Cumhur İttifakı'nın terörle mücadele ruhunun dış politikaya tezahürü ve Türkiye'nin etkin ve çok yönlü diplomasi hamleleri sayesinde bertaraf edilmektedir. Bizler 15 Temmuzda aziz vatanımızı nasıl savunduysak bugün de dünyanın dört bir tarafında ülkemizin adını yüceltmek gayesiyle, vatanımıza göz dikenlere nefes aldırmamak adına Türk ve Türkiye mevcudiyetini güçlendirmek zorundayız.
Bugün Angola'yla dostluk ve kardeşliğimizi pekiştirecek iş birliği anlaşmasının başta ülkemiz ve milletimiz olmak üzere tüm dünyanın refahına katkıda bulunmasını temenni ediyor, Gazi Meclisimizi ve 6 Şubat'tan bu yana bağrı yanık olsa da dimdik ayakta durmaya çalışan Kahramanmaraşlı hemşehrilerimi saygıyla selamlıyor, yarın vefatının yıl dönümünde özlemle anacağımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün daima izinde olduğumuzu gururla ifade ediyorum.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)