GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Yargıtay 3. Ceza Dairesinin açıkladığı karara ve bu karara el birliğiyle karşı durulması gerektiğine ilişkin açıklaması
Yasama Yılı:2
Birleşim:19
Tarih:09.11.2023

BÜLENT KAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; doğrusu, Saadet Partisi Grubu olarak bugün -bir yargı organı diyemeyeceğim- militanlaşmış bir yargı kararının Meclis iradesini de yok sayacak bir şekilde ve Meclise de küstahça bir şekilde göndermede bulunarak açıklamış olduğu bir karardan sonra, bugün bir normal çalışma düzeninde hiçbir şey olmamış gibi toplantılara devam etmiş olmayı, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygınlığı açısından doğru bulmadığımızı ifade etmek istiyorum. Dün, burada, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının mütalaası üzerinde bir değerlendirmede bulundum. Yargıtay kararından sonra Başsavcılığa haksızlık yaptığımı düşündüm çünkü ben bir başka hukukçunun bu kadar pervasızlaşacağını doğrusu düşünemediğim için dün Yargıtay Cumhuriyet Savcılığının mütalaasıyla ilgili biraz sert eleştiride bulunmuştum ama dün akşam Yargıtayın açıklamış olduğu karardan sonra Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının mütalaasının çok masum kaldığını ifade etmek durumundayım. Hatta, dün, biz burada gelmekte olan bu depremin habercisi olan öncü şoklarla ilgili Yargıtay Savcılığının mütalaası üzerinde dururken bir kısım -hangi partiye mensup olduğu önemli değil çünkü parti söz konusu değil burada- "Ya, başka bir konu mu kalmadı, bunlar hâlâ bu konuları dile getiriyor." gibi küçümser tarzda ifadeler sonradan kulağıma geldi. İşte, akşam saatlerinde Yargıtayın almış olduğu bu karar devletin ne kadar bir kriz ve çöküntü içerisinde olduğuna dair bu konuya önem vermemiz gerektiğini ortaya koyuyor. Nasıl 6 Şubat depreminde ülke acı bir deprem felaketiyle karşılaştıysa bu devletin çökmesi için illa Yargıtay 3. Ceza Genel Kurulunun bu kararını mı beklememiz lazımdı? Orada, dediğim gibi, Anayasa Mahkemesinin kararını yok sayarak Anayasa Mahkemesine ayar vermeye çalışıyor, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına hitaben de "Bir an önce bunu Genel Kurulda okuyun ve milletvekilinin milletvekilliğini düşürün." hadsizliğinde bulunuyor. Çünkü Türkiye Büyük Millet Meclisi ilk kez bu uygulamayı yapmıyor, daha önce Aysel Tuğluk'la ilgili, daha önce başka milletvekilleriyle ilgili burada, Genel Kurulda ulaşan gerekçeli kararlar okunmamak suretiyle Anayasa'nın bu ilgili maddesinin ilga edilmesine Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanları müsaade etmemişti. İstisnası, bir önceki Meclis Başkanımız Sayın Mustafa Şentop'un 2 milletvekiliyle ilgili verdiği karardı ki o kararın yanlış olduğu Anayasa Mahkemesinden dönen kararla da ortaya çıkmış oldu. Dolayısıyla bir devlette anayasadaki bütün kurumlar tanımlanmış olduğu yerlerinden farklı bir duruma geldikleri zaman, devlet bir yönetim acziyeti içerisine girmiş gibi bir durumla karşı karşıya kalırız. Anayasa'mız diyor ki: "Hiçbir makam ve merci, kaynağını Anayasa'dan almayan bir yetkiyi kullanamaz." Ama Yargıtay 3. Ceza Dairesi nereden aldığını bilmediğimiz bir yetkiyi kullanmaya çalışıyor.

Elbette biz, 15 Temmuz darbesinden önce yargının içerisine çöreklenmiş bir kısım organizasyonların tasfiye edilmesi süreçlerine şahit olduk. O süreçlerde tam da yargı temizleniyor gibi bir beklenti oluştu toplumun içerisinde ama bir zorbanın, başka bir zorba militan grup tarafından tasfiye edildiği süreçleri yaşadığımızı üzülerek gördük. Türkiye'deki yargı bir başka sopayla düzeltilmeye çalışıldığı müddetçe biz bu cendereden çıkamayız. Onun için, yargı mensuplarının ideolojik aidiyetleri veya farklı aidiyetleri olmaksızın vicdanlarıyla ve hukukla karar verecekleri süreçleri hep beraber oluşturmamız lazım. Bunun iktidarı muhalefeti yok; işte, dün -dün dediğimiz 1990'lı yıllar- Refah Partisinin kapatılma süreçleriyle başladı; ardından bugünkü Cumhurbaşkanımızın Belediye Başkanlığından düşürülmesiyle başlayan süreçle başladı; sonra, 2002 seçimlerine giderken milletvekili adayı olamamasıyla ilgili başladı; 2007'de Adalet ve Kalkınma Partisine kapatma davasıyla başladı; "411 el kaosa kalktı." şeklindeki kalkışmalarla devam etti. Dolayısıyla bugün sizler için, belli bazı milletvekili arkadaşlarımız veya siyasi partiler için önemli bir konu olmayabilir bu ama emin olun "Haksızlığa uğrayan bizden olduğu zaman sahip çıkarız." gibi bir beklenti içerisinde olursak haksızlığa uğrayan olduğumuz zaman etrafımızda hiç kimseyi bulamayız ve insanları da suçlama hakkımız olmaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kaya, lütfen sözlerinizi tamamlayın.

BÜLENT KAYA (İstanbul) - Dolayısıyla, hani "partilerüstü" diye bir kavramı iktidar sık sık kullanmayı tercih eder ya; bu, partilerin meselesi değil; bu, Türkiye Cumhuriyeti devletinin -cumhuriyetin 100'üncü yılını geride bıraktık- devlet olmasının, kurumsal kimliğini ispat etmesinin bir dönüm noktasıdır. Dolayısıyla, böyle bir noktada iktidarıyla muhalefetiyle -ki Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde Mecliste iktidar-muhalefet ayrımı diye bir şey yok- 600 milletvekili olarak hepimiz aynı gemideyiz; bu devletin onurunu, itibarını kurtarmak istiyorsak kendini bilmez 3 kişinin devletin temellerine bu dinamiti koymasına asla ve asla sessiz kalamayız. Eğer Türkiye Büyük Millet Meclisi hiçbir şey olmamış gibi bu çalışmalarına devam edecekse sadece onların ekmeğine yağ sürmüş oluruz. Dolayısıyla, acil bir şekilde tedbir almamız gerektiğini ifade ediyoruz çünkü bu normal karşılanabilecek bir durum değildi ve bizim de normal karşılamamamız gerekiyor diye düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT KAYA (İstanbul) - Son bir dakika Başkanım...

BAŞKAN - Sayın Kaya, lütfen son sözlerinizi söyleyin.

Buyurun.

BÜLENT KAYA (İstanbul) - Şimdi, dediğim gibi, bizim önceki örneklerimiz, Sayın Cumhurbaşkanımızın belediye başkanlığından yasaklanmışken tepki koyması haklıydı ve biz de kendisinin yanında yer aldık; 2007'de Adalet ve Kalkınma Partisi kapatma davasıyla yüz yüze geldi, biz de karşı çıktık, yanında yer aldık; "411 el kaosa kalkıyor." diye başlıklar atıldı, biz de yanlarında durduk, "Kimse Meclise bu hadsizliği yapamaz." dedik. Bugün de beklentimiz, bu kararın ucu kendisine dokunmadığını zanneden kişilerin de bu karara karşı el birliğiyle durmasıdır çünkü dediğim gibi bu, AK PARTİ, Saadet Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi, HEDEP, Cumhuriyet Halk Partisi ve İYİ Partinin meselesi değil Türkiye Cumhuriyeti'nin kurumsal bir meselesidir. Dolayısıyla bütün partilerden, bütün milletvekillerinden bu konuda atılacak adımları beklediğimizi ve Saadet Partisi olarak atılacak her olumlu adımın yanında olduğumuzu ifade ederek bu yargı darbesini kınadığımızı ifade ediyorum Sayın Başkanım.