GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:16
Tarih:01.11.2023

BÜLENT KAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun teklifinin 2'inci maddesiyle İdari Yargılama Usulü Kanunu'na geçici bir madde eklenmesiyle ilgili bir düzenleme getiriliyor. Gerekçe de hasarlı olduğu tespit edilen yapıların akıbetinin bir an önce açıklığa kavuşturulmasıyla ilgili yargı işlemlerinin hızlandırılması gerekçesine dayandırılıyor. Elbette deprem gibi bir mağduriyet söz konusu olduğu zaman yargının hızlandırılması güzel bir düşünce ama ülkemizin en temel problemi yargıdaki ve adaletteki gecikmelerdir çünkü Türkiye'de yargının gecikmesinden dolayı birçok hak mağduriyetleri meydana gelmektedir. Dolayısıyla yargının hızlanması için acaba her alanda bir felaketin mi meydana gelmesi gerekiyor? Birkaç örnek vermek gerekirse, Can Atalay kararı bunlardan bir tanesidir. 25 Ekimde Anayasa Mahkemesi tahliye yönünde bir karar verdi. 25 Ekimden bu yana geciken her saniye, her dakika bu tahliyeyi gerçekleştirmeyen kişilerin bir kişiyi haksız ve hukuksuz bir şekilde hürriyetinden yoksun bırakması manasına geldiği gibi Anayasa Mahkemesinin kararlarının idari yargıyı, bütün kurumları bağlayacağına dair Anayasa hükmünün çiğnenerek bir anayasal suç hâline getirilmesi manasına gelir. Emsal örnekleri var bunun daha önce, eninde sonunda tahliye edilmesi gerekecek bu sayın milletvekilinin ama geciken adaletin sorumluları acaba hesap verebilecekler mi? Dolayısıyla insan haklarını, Anayasa Mahkemesi kararlarını pinpon topu hâline dönüştürmeyin. Burada 2 değerli daha önceki Adalet Bakanlarımız var, onlar da Adalet Bakanıyken feryat figan ediyorlardı. Anayasa Mahkemesi kararları mutlaka uyulması gereken kararlardır. Dolayısıyla yargıdaki gecikme, evet, yanlış bir şey ama orta yerde hâlâ Can Atalay'la ilgili karar dururken Can Atalay'ın da bir felaket geçirmesini mi beklemek lazım? Allah korusun.

Yine, bir diğer husus: Uzun tutukluluk sürelerine rağmen tahliye edilmeyen kişiler var. Ceza Muhakemesi Kanunu'muz, hangi süreyle kaç yıl tutuklu kalırsa, henüz hüküm verilmemişse kişi hakkında tahliye edilebileceğini düzenliyor ve bunlar da genellikle siyasi mahkûmlar. Peki, bunlarla ilgili yargıdaki gecikmeler hiç mi gündeminizde yok? Bunların da başına bir felaket mi gelmesi gerekiyor?

Son olarak, tutuklamaları bir ceza tedbirine dönüştürdünüz. Âdeta "Taksim'de sallandırın bir tanesini, bakın bir daha yapabiliyorlar mı!" şeklinde bir yargılama tedbiri ortaya koyuyorsunuz. Tolga Şardan hangi hususla ilgili tutuklanmış, gözaltına alınmış? Elbette dosyanın içeriğine vâkıf değiliz ama yargılandığı madde Türk Ceza Kanunu'nun 217/A maddesi. Yani çok değil, 13 Ekim 2022'de sizlerin bu Meclisten çıkardığı kanun. Ne diyor o kanunda? Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayanlara bir ceza öngörülüyor. Cezanın alt sınırı bir yıl, üst sınırı üç yıl. Bu kanun maddesi görüşüldüğü zaman bu Parlamentoda yoktuk ama dışarıda da itirazlarımızı yüksek sesle dile getirdik "Burada bir ince oyun var, bir cinlik var." dedik. Niye üst sınırı üç yıl tutuyorsunuz, bir yıl ila üç yıl gibi çok geniş bir takdir hakkı sağlıyorsunuz hâkimlere? Çünkü yine, Ceza Muhakemesi Kanunu'nda sizin 2012 yılında yaptığınız bir değişiklik vardı, o düzenlemede diyorsunuz ki: "Üst sınırı iki yılı aşmayan cezalarda tutuklama kararı verilemez." İşte, bu halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçunun üst sınırını üç yıla çıkarıyorsunuz ki bu maddeden yargılananlar tutuklanarak cezalandırılsın. Bakın, kaçma şüphesi, delilleri karartma şüphesi yok; sadece ibretiâlem olsun diye, tutuklansın diye bu Mecliste yasal düzenlemeler yaptınız. Bugün, üzerinden henüz bir yıl geçmeden bu maddenin mağdurları tek tek çıkmaya başladı, bir kısmı birkaç ay içeride kalıp tahliye edildi, bir kısmı yeni yeni tutuklanıyor. Dolayısıyla, buradaki tutuklama sadece ve sadece bir cezalandırma amacı olarak ortaya konuluyor. Onun için, bunlardan vazgeçmemiz lazım. Ceza Muhakemesi Kanunu bir cezalandırma aracı değildir. Siz hâlâ şu mantığı terk etmezseniz... Taksim'de birilerini sallandırıp başkalarına örnek olmasını temin ederek adaleti tesis edemezsiniz. Her dosyanın, her failin, her sanığın kendi şartları içerisinde değerlendirilmesi lazım. Onun için, 13 Ekim 2020'de çıkarmış olduğunuz bu yasanın ne tür adaletsizliklere yol açtığının o dönemde burada el kaldıran belki birçok milletvekili arkadaşımız farkında olmayabilir ama bu maddeyi getirenler emin olun bugünleri düşünerek bu kanunu çıkarmışlardır. Dolayısıyla, depremle ilgili yargısal gecikmelere evet ama şu an siz adaleti geciktiriyorsunuz. Eminim bunun farkına en kısa zamanda varacaksınız diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)