| Konu: | Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 15 |
| Tarih: | 31.10.2023 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ERSİN BEYAZ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde İYİ Parti adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Baştan söylemek isterim ki İYİ Parti olarak üzerinde derinlemesine düşünülmüş, ülkemiz ve milletimiz için verimli olacak bir kentsel dönüşüm sürecini destekliyoruz ancak hızlı aksiyon alınacağı kanaatiyle alelacele yapılan kanunlara da şerh koymadan edemeyiz.
Özellikle, milletimizi yasa boğan ve ülkemizde kapanması zor derin acılar bırakan 6 Şubat 2023 tarihinde gerçekleşen Kahramanmaraş merkezli depremlerde büyük kayıplar veren 11 ilimiz başta olmak üzere, büyük bir endişeyle beklenen Marmara depremiyle deprem riski altında olan diğer bölgelerimizin ivedi bir şekilde dönüştürülmesi şarttır. Fiziki ömrünü tamamlamış, vatandaşımıza işlevsel bir yaşam alanı sağlamaktan uzak konut ve yerleşim yerlerinin dönüştürülmesiyle başta deprem olmak üzere, doğal afetlere dayanıklı ve de insanımızın ihtiyaçlarına daha iyi cevap verebilecek inşalar yapılması, hayata geçirilmesi elzemdir.
Değerli milletvekilleri, üzerinde konuşacağımız kanun hiç şüphesiz Türkiye'nin en büyük gereksinimlerinden birini düzenliyor. Peki, kentsel dönüşümden ne anlıyoruz? Aslında bu soruya ülkemizin kısa tarihine bakarak cevap aramak en mantıklısı olacaktır.
Ülkemiz kırsaldan kente göçüş sürecini 1950'li yıllarda yaşamaya başlamıştır, hızla artan nüfus büyükşehirlerde bir dizi sorunu da beraberinde getirmiştir; bunların başında da çarpık kentleşme gelmektedir. Kırdan kente göçün başlattığı bu plansız ve kontrolsüz kentleşme süreci başta gecekondulaşmayla birlikte hukuki, mimari ve fiziksel standartlara uygun olmayan yerleşim yerlerinin oluşmasına da sebep olmuştur. Ayrıca, bu yerleşim yerleri, altyapı başta olmak üzere pek çok hizmetten mahrum kalmış, şehir estetiği bozulmuş ve zaman içerisinde bu bölgeler rant alanı ve oy deposu görülerek birtakım imtiyazlarla insanların canı hiçe sayılarak kentleşmeye açılmıştır. Bu durum şehrin kapasitesine külfet getirmiş ve şehirde yaşayanların da şehre göçenlerin de bir memnuniyetsizlik içerisinde toplumsal hayatı paylaşmalarına sebep olmuştur.
Daha önce, bu kürsüden dile getirdiğim benzer bir konuyu içinde barındıran araştırma önergemde belirttiğim üzere, ülkemizde 18 kent merkezimiz, 80'den fazla ilçe ve 500 köyümüz doğrudan fay hattı üzerinde bulunuyor. AK PARTİ iktidarları döneminde yani son yirmi yılda yeterli kentsel dönüşümün yapılmadığı, bunun yerine kıyılarımızın doldurulduğu, acil tahliye ve sel riski taşıyan alanlara, tarım arazilerine hatta ormanlık alanlara bile imar izni verildiği de göz önünde bulundurulursa olası felaketlerin büyüklüğünü daha iyi anlayabiliriz. Bu felaketlerin neticesi iktidar grubunun "Büyük olsun, bizim olsun." diyerek kurmaya niyetlendiği beton miğferli medeniyetinin kâr maksimizasyonuyla buluşması daha vahim bir hâle yol açacaktır. İnsan canının bir meta hâline geldiği, neoliberal ekonominin bir tezahürü sayılabilecek bu yaklaşım iktidar grubunun lafa gelince son zamanlarda savunuculuğunu kimseye bırakmadığı Türk-İslam kültürüyle bağdaşmamaktadır.
Değerli milletvekilleri, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının verilerine göre sadece İstanbul'da 8 milyon civarında bağımsız birim olduğu ve bunların 1,5 milyonunun risk altında olduğu tespit edilmiştir. Yine, ülkemizde 1 milyon 207 bin adet kentsel dönüşüm başvurusu olduğu da bilgiler dâhilindedir. Her ne kadar görüştüğümüz bu kanun içeriğinde başvuru olsun olmasın bütün bir ülkede hızlı bir kentsel dönüşüm sürecinin başlatılacağını öngörülse de hâlihazırda kentsel dönüşüm taleplerine cevap verilmemiş bir ortam ve ekonomik krizle boğuşulan bir süreç herkesçe malumdur. Bu pencereden bakıldığında, kentsel dönüşüm düşüncesi, yaşadığımız büyük deprem ve sel felaketlerinin bilançosundan son derece duygusal değil, ekonomik kaygıları da değerlendirmemiz gerekliliğini gün yüzüne çıkarıyor.
Değerli milletvekilleri, bizler "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın." şiarıyla bu topraklarda bin yıldır hüküm süren bir milletiz; insanımızın malı, canı devletin koruması ve gözetiminde olmalıdır, sağlıklı barınma ihtiyacı ve kaliteli yaşam alanına sahip olmak her vatandaşımızın hakkıdır. Bunun içindir ki biz, kentsel dönüşüm sürecinin şakaya gelmeyeceğini biliyor ve İYİ Parti olarak, başta belirttiğim üzere, verimli bir kentsel dönüşüm politikasını destekliyoruz ama kanunun ivedilik iddiasıyla alelacele görüşülmesi ve vatandaşımızın neyle karşı karşıya kalacağının üzerinde derinlemesine mütalaa edilmemesi doğru bir yaklaşım değildir.
Burada, sizlere usul üzerine eleştirilerimizi arz etmek isterim. 20 Ekim 2023 Cuma günü Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan ve üç gün sonra, 23 Ekim Pazartesi günü, benim de üyesi olduğum Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunda yapılan bir ön görüşmeyle, Bakan Yardımcısı ve Bakanlık bürokratları tarafından bizlere izah edilen kanun teklifi, hemen ertesi gün, 24 Ekim Salı günü Komisyona getirilmiştir. Hem iş bölümü ve usule uygunluk açısından verimsiz geçen hem de bir gün içinde, hatta saatler içinde tüm teklifi görüştüğümüz bir Komisyon toplantısını tecrübe etmiş olduğumuzu, yapıcı eleştiri ve muhalif fikirlere hiçbir şekilde açık olunmadığını da bir kez daha görmüş bulunmaktayız. Yasa yapma sürecinin ilk adımlarından biri olan Komisyon sürecinin bu kadar hızlı ve verimsiz geçirilmesi, Gazi Meclisimizin itibar ve işleyişine gölge düşürmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 23'üncü maddesi tali komisyonların ilgili konular üzerine görüş bildiren komisyonlar olduğunu açıkça belirtiyor ancak iktidarın alelacele bir şekilde kanun yapma alışkanlığı ve bu uygulamadaki ısrarı tali komisyonlarda görüşme sürecini de ortadan kaldırıyor, farklı alanlarda tecrübe ve birikimi olan milletvekillerimiz görüşlerini, önerilerini ve katkılarını sunamıyor. Bu durum, kanunun muhtevasını ve uygulayıcılarını yavan bırakıyor. Etkili bir müzakere sürecinin oluşmamasına, mevzuatın her yönüyle incelenememesine sebep olan bu uygulama, maalesef, kanun yapma usulü açısından sakattır.
İYİ Parti Grubu olarak Gazi Meclisimizin milletimize karşı sorumluluğunun farkında olarak ve bu sebeple milletimizin menfaatine olan maddeleri desteklediğimiz gibi vatandaşımıza sorun çıkarması muhtemel maddeleri ve çelişkili ifadeleri değerlendirip muhalefet şerhimizde kamuoyunun bilgisine sunduk. Kanun teklifi Genel Kurula gelmeden önce Komisyon sürecinde verdiğimiz önergelerimizle konunun düzeltilmesi için çaba sarf ettik ancak iktidar bu sorumluluk ve ciddiyetten uzak bir tutum sergileyerek muhalefetin olgun eleştiri ve tekliflerine dahi kulak tıkamıştır. 27'nci Dönemde de buna benzer bir yasama süreci olmuş, muhalefetin olumlu ve olgun eleştirileri göz ardı edilmiştir. Bu tutum hâlâ devam ettirilmekte, iş birliğinin ve ortak aklın önü tıkanmaktadır.
Değerli milletvekilleri, kanun teklifinin gerekçesinde ülke topraklarımızın yüzde 66'sının, nüfusumuzun yüzde 71'inin yüksek riskli deprem bölgesinde bulunduğu belirtilmiştir. Bu riskten yola çıkarak afetlere dirençli bir ülke hâline gelmemizin tek çaresinin kentsel dönüşüm olduğu ifade edilmiştir.
31 Mayıs 2012 tarihinden günümüze on yılı aşkın süredir yürürlükte olan 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun'la yürütülen süreçle ülkemizde 36 milyon bağımsız bölümün bulunduğunu öğreniyoruz. Bu 36 milyon bağımsız bölümü oluşturan 31 milyon konut ve 5 milyon iş yerinden 6 milyonluk kısmının risk altında olduğunu da veriler bize açıklıyor.
6306 sayılı Kanun'un yürürlüğe girmesinden günümüze kadar 2 milyon 200 bin bağımsız bölümün dönüştürüldüğü, 2 milyon bağımsız bölümün de acilen dönüştürülmesi gerektiği vurgulanmıştır. Çevre ve Şehircilik Bakanlığının açıklamalarında yer alan 1 milyon 207 bin kentsel dönüşüm başvurusunun 6 milyon riskli yapının içinde olduğunu kabul etsek bile son on bir yılda dönüştürüldüğü açıklanan 2 milyon 200 bin bağımsız bölüme karşın bu 6 milyonluk kısım kaç yılda dönüştürülecektir? Bu öngörü ve çalışma hakkında hiçbir bilgi yoktur. Kentsel Dönüşüm Başkanlığı kurup hukuki işlem sürelerini kısaltarak ve yetkileri artırarak sürecin hızlandırılacağını düşünmek doğru bir yaklaşım değildir. Ülkemizin içinde bulunduğu risk haritası göz önüne alındığında riskli yapıların ve alanların ivedilikle dönüştürülmesi konusunda 6306 sayılı Kanun'un uygulama sürecinde karşılaşılan sorunları çözmek için idari, mali ve hukuki eksiklikler giderilmeye çalışılarak, bazı durumların Bakanlıkça resmen yapılmasının önü açılarak maliklerin haklarının da kısmen düzenlendiği belirtilmektedir.
6 Şubat 2023 Kahramanmaraş depreminde durumun vahametinin anlaşıldığı söylenerek daha kapsamlı ve afet riski odaklı kentsel dönüşüm sürecinin hukuki değişikliğinin önemi vurgulanmıştır. Bu kapsamda, kanunla kentsel dönüşüm işini yapacak kurumsal kimlik olarak Kentsel Dönüşüm Başkanlığı kurulmuştur.
"AK PARTİ" deyince aklımıza inşaat, "inşaat" deyince akla hiç şüphesiz TOKİ gelmektedir. Toplu Konut İdaresi, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı altında muhteşem yetkilere sahip bir kurum olarak yıllardır karşımızdadır. TOKİ üzerinden bir örnek verecek olursak, 2019 yılında 100 Bin Sosyal Konut Projesi'yle halkımıza "müjde" diye duyurulan sosyal konut projesi hakkında 27'nci Dönem milletvekillerimizden Hayrettin Nuhoğlu'nun (7/77952) esas numaralı soru önergesine 21 Mart 2023 tarihinde verilen cevapta teslim edilen ve teslim aşamasında olan konut sayısının 32.731 olduğu, söz konusu projede inşaatı devam eden konut sayısının 64.752 olduğu belirtilmiştir. Bu cevaptan sanki 65 bin konutun inşaatı hızla sürüyormuş gibi algılanmaktadır ancak söz konusu önergenin son sorusuna verilen cevapta "İnşaatları tamamlanan konutlar bir planlama dâhilinde vatandaşlarımıza teslim edildiğinden, tamamlandığı hâlde teslim edilmeyen konut bulunmamaktadır." denilmektedir. Kısacası, TOKİ "müjde" diye duyurulan projenin yüzde 65'inden fazlasını dört yılda tamamlayamamıştır.
TOKİ konusunda şaibeler halkımızca malumken ve önümüzde bu büyük projenin bile sürüncemede olduğu durum ortadayken işleyişin nasıl olacağı kamuoyu tarafından anlaşılmayan buna benzer bir kurum daha kurulmuş, adına "Kentsel Dönüşüm Başkanlığı" denilmiştir. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının on bir yıldır resen yaptığı iş ve işlemleri bundan sonra kurulan Başkanlığa devretmesi de düşündürücüdür. Ülke yönetiminde merkeziyetçi, tek adam rejimini savunan iktidar iş kentsel dönüşüme gelince yetki devrini benimsemiştir. Burada akılları kurcalayan başlıca soru, Başkanlığın rantın önünü açıp açmayacağıdır. Meslek örgütlerinin bulunmadığı, bilim insanlarının görüşünün alınmadığı, yerel yönetimlerden bahsedilmeyen kanunla iktidarın iştahının kabardığı da görülmektedir. Burada, kanun teklifinde bahsi geçen yapılaşmaya esas alanın yüzde 30'luk kısmının mülkiyetinin devrine muvafakat edilmesi veya yüzde 30'luk kısmının değerinin dönüşüm projeleri özel hesabına gelir olarak kaydedilmek üzere Kentsel Dönüşüm Başkanlığına verilmesi isteniyor. Yani vatandaşa deniliyor ki: "Ya arsanın yüzde 30'unu devlete vereceksin ya da yüzde 30'unun parasını yatıracaksın." Komisyon sürecinde "Bu yüzde 30'u nereden buldunuz?" diye sorduğumuzda, ilgili Bakan Yardımcısı "Matematiksel bir veriye dayanmıyor." diyerek cevap vermişti. Yani burada bile bir belirsizlik var, neye göre kime göre yüzde 30'luk kısım kamuya devroluyor ya da parası isteniyor. Bu yüzde 30'luk oranın neye göre tespit edildiği konusu matematiksel olarak izaha muhtaç olmakla birlikte, Bakanlık tarafından tek gerekçesi kentsel dönüşüm için gelir elde etmek olduğu belirtilmiştir. Başkanlık milletin malından kendine hisse çıkarmaktadır.
Değerli milletvekilleri, hem genel gerekçede hem de madde gerekçelerinde hep bir ivedilik konusu işlenmiş ve kentsel dönüşümün hızla yapılması konusunda hukuki kolaylıkların sağlandığı söylemi geliştirilmiştir ancak bu hızlı işlem yapma isteğinin pratikte büyük sorunları da yanında getireceği öngörüsü göz ardı edilmiştir.
Buradan yola çıkarak akla gelen birçok soru var, bunların başında: Afet riskli alanların tespiti konusunda çalışmalar nelerdir? Riskli bölge haritaları yapılmış mıdır? Deprem, sel, orman yangını ihtimali olan alanlar, heyelan riski olan bölgeler belirlenmiş midir? Kentsel dönüşüm konusunda hangi alanlar önceliklidir? Bu bölgelerdeki ekonomik, sosyal ve kültürel yapı dikkate alınmış mıdır? Özellikle tespit, tahliye ve yıkım süreçlerinde davaların en seri şekilde sonuçlandırılması düşüncesi doğrultusundaki maddeler Anayasa'nın vatandaşımızın konut dokunulmazlığına, konutunda arama yapılamayacağı ve konutundaki eşyalarına el konulamayacağı hükümlerine aykırı olarak düzenlenmiştir. Yine Anayasa'nın 21'inci maddesine göre, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça kimsenin konutuna girilemeyeceği belirtilmiştir. Yeni düzenlemede, bu madde de ihlal edilerek konuta girme yetkisi, yeterli kolluk kuvveti marifetiyle mülki idare amirine verilmektedir. Mahkeme kararı yerine mülki idare amirinin yazılı izniyle yapılacak işlem toplumsal zarar verecek, vatandaşla devleti karşı karşıya getirecek bir ortama zemin hazırlayacaktır; hem yerel güvenlik politikamız zedelenecek hem de çatışma zeminine sebep olacaktır.
Komisyon görüşmelerinde şerh koyduğunuz maddeler üzerinde de muğlak ifadeler bulunmakta; bazı maddeler yasayla çelişmekte, bazıları da yetki konusunda sorunlu bir uygulamaya sebebiyet vermektedir. Yüzde 30'unun idareye bırakılması ya da parasının ödenmesi konusundaki düşüncelerimize ek olarak söylemek isterim ki şerhlerimiz arasında riskli bölgedeki tarlasının rezerv alan olarak belirlenmesi için malikin terk edeceği arsa miktarının yüzde 50-55'lerin üzerine çıkacağını belirttik. Bu durumun birçok vatandaşımızı mağdur edecek bir sonucu da beraberinde getireceğini öngörerek teklif metninden maddenin çıkarılmasını önerdik ama önerimiz reddedildi.
Yine, bir başka maddede Anayasa, uluslararası sözleşmeler ve kanunlarımızca koruma altına alınan konut dokunulmazlığı hakkının ihlal edildiğini de Komisyon önergelerimizle Başkanlığa sunduk. Anayasa'mızın 21'inci maddesine göre usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça kimsenin konutuna girilemeyeceği, konutunda arama yapılamayacağı ve eşyasına el konulamayacağı hükmünü hatırlatarak mülki idare amirine verilen yetkinin mahkemeye verilmesi gerektiğini söyledik ancak önerimiz yine reddedilmiştir.
Kanun teklifinde geçen ön alım hakkıyla ilgili çekince ve eleştirilerimizi de şu şekilde ifade ettik: Ön alım hakkı tapuya şerh verilecek, şerhin etkisi her durumda şerhin verildiği tarihin üzerinden on yıl geçmekle sona erecektir; bu durum da farklı mağduriyetler doğuracaktır. Teklifte bulunan ön alım hakkıyla ilgili hükmün 22 Kasım 2001 tarihli 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun "Sözleşmeden doğan önalım hakkı" başlıklı 735'inci maddesi hükümlerince belirlenmesi gerektiği hususundaki teklifimiz de reddedilmiştir.
Bir başka maddede riskli yapı tespiti için konuta girilmesi ve yapıların tahliye edilmesi için işlem yetkisinin mülki idare amirine verilmesinin de sorun teşkil edeceğini dile getirdiğimizi özellikle vurgulamamız gerekmektedir. Yine, bu düzenlemeyle Kentsel Dönüşüm Başkanlığı eliyle sorgusuz sualsiz ve hatta vatandaşlarımızın ruhsatlı binaları dahi rezerv alan ilan edilebilecektir, bu yerlere resen el konulabilecektir. Bu uygulamanın toplumu kaosa, çatışmaya iteceği endişesiyle, başını soktuğu evinden çıkmak istemeyecek milyonlarca insanımızın akıbetini sorgulamamız gerektiğine de dikkatinizi çekmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, sonuç itibarıyla, görüştüğümüz Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Teklif'le getirilen bazı düzenlemelerin kentsel dönüşüm sürecini hızlandırmak adına yapıldığı gerekçelendirilse de birçok uyuşmazlığı da beraberinde getirecektir. Ülkemizin adil ve verimli bir kentsel dönüşüme muhakkak ihtiyacı vardır. Bu ihtiyaçtan yola çıkarak ciddi bir şekilde üzerinde çalışılması gereken süreci hem hukuki hem de pratikte baltalamaya sebebiyet vermek, bayındır hâle getirilmesi gereken vatan topraklarını huzursuzluk zemininde işlemek, toplumsal barışa ve adalete zarar verecektir.
Kentsel dönüşüm konusunun ciddiyetinin farkında olduğumuzu ve yapısal anlamda desteklediğimizi ifade etmekle birlikte kanun teklifi metnini yetersiz ve eksik bulduğumuzu belirtmek istiyorum; eleştiri ve çekincelerimizi de bu vesileyle aziz milletimizin dikkatine sunuyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)