| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Senegal Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması ve Eki Protokolün Anlaşmada Değişiklik Yapılmasına Dair Notalarla Birlikte Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 13 |
| Tarih: | 26.10.2023 |
HEDEP GRUBU ADINA GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın vekiller, değerli arkadaşlar; bugün bolca ve sıkça cumhuriyet konuşmaları dinledik ve cumhuriyetin nasıl kurulduğu, nasıl badireler atlattığı üzerine birçok vekil arkadaş genelde konuşmayı tercih etti. Peki, gerçekten bu cumhuriyetin temelleri nasıl atıldı? Örneğin, tek başına Çanakkale'de, Bursa'da, Kırklareli'de olanlar mı bu cumhuriyet için savaştılar? Hayır. Ülkenin dört bir yanından farklı halklardan, farklı inançlardan bütün insanlar seferber oldular, gerçekten ülkeyi işgalden kurtardılar; 1921 yılında ilk ilan edilen Anayasa'yla da tıpkı o cephede birlikte savaştıkları gibi o ülkenin, kurdukları yeni ülkenin anayasasına da bütün halkları -tabii ki Kürt halkının haklarını da- geçirdiler. Ama ne yazık ki yıl 1924'e geldiğinde yeni bir anayasa ilan edildi ve bu Anayasa'nın karakteri bugünkü 1980 Anayasası'na asıl ruhunu vermesi, bugün, yüz yıldır bizim konuştuğumuz Kürt sorununun temellerini atması açısından da çok önemlidir çünkü ne yazık ki bu ülkedeki bütün zenginlikleri göz ardı etti; farklı etnik grupların, farklı inançların yani Anadolu'nun, Mezopotamya'nın o halklar zenginliği, o halklar mozaiği olan coğrafyasını reddetti ve tekçi bir anayasayı hayata geçirdi. İşte, odur budur biz bu ülkede ne yazık ki demokratikleşme sancıları yaşıyoruz ve hâlihazırda bunu da aşabilmiş değiliz. Oysaki eğer gerçekten bu cumhuriyet için hep beraber mücadele etmiş olsaydık, hep beraber inansaydık pekâlâ bu cumhuriyeti demokratik bir cumhuriyet olarak da inşa edebilirdik ya da başta böyle kurulmasaydı bile sonrasında demokratikleşmesi için adım atılmasını sağlayabilirdik ama öyle olmadı. Peki, hâlâ geç mi, hâlâ yapılamaz mı? Tabii ki yapılabilir; eğer istersek, eğer gerçekten emek verirsek bu ülkenin bütün halklarını bir zenginlik, bütün dillerini bir zenginlik, bütün inançlarını bir zenginlik olarak görürsek, onların Anayasa'daki varlıklarını tanırsak, başta da Kürt halkı olmak üzere, tabii ki demokratik bir cumhuriyetin yolunu beraber açarız, beraber inşa edebiliriz ama bunun için bazı paranoyalardan sıyrılmamız lazım, bazı korkulardan, bazı prangalardan ayrılmamız, onları geride bırakmamız lazım.
Bugün Kürt sorunu Türkiye Cumhuriyeti devletinin ayağına zincir bağlayan bir sorundur; eğer çözerse özgürleşecek, eğer çözerse demokratikleşecek, eğer çözerse eşitlikçi bir ülke olacak ama çözmüyoruz, çözemiyoruz, çözülmemesi için bir inat var, çözülmemesi için bir ısrar var. Peki, bu ısrarın, bu inadın sonucu ne? Hep beraber kaybediyoruz, hep beraber Türkiye Cumhuriyeti'nin 2'nci yüzyılına adım atarken hâlâ bu kürsüden Kürt sorununu ve Kürt sorunu bağlamındaki Türkiye'nin diğer sorunlarını konuşuyoruz.
Şimdi, prangalardan kurtulmak demiştim. TCK'de değiştirilmesi gereken dünya kadar madde var; örneğin... Adımlar atılamaz mı? Atılabilir. Şu anda mapuslarda binlerce hasta tutsak var ve gerçekten bu insanlar insani, vicdani bir yaklaşımla hemen, derhâl serbest bırakılmaları gerekiyor. Mesela, bunun için bu Meclis inisiyatif alabilir, cumhuriyetin 2'nci yüzyılı ya, birlikte bu hasta mahpusların son veda haklarını ailelerinin yanlarında kullanmalarını sağlayabiliriz; bunun için geç değil. Ya da bugün çok temel bir mesele olan, bizim burada da defaatle dile getirdiğimiz İmralı tecridini kaldırabiliriz, bu Meclis bunun için irade gösterebilir. Bakın, İmralı'daki tecrit 32'nci ayına varmış, 32'nci ay yani otuz iki aydır biz Sayın Öcalan'dan, Ömer Hayri Konar'dan, Hamili Yıldırım'dan, Veysi Aktaş'tan hiçbir şekilde haber alamıyoruz. Aileleri görüşemiyor, avukatları görüşemiyor, yaşamlarına dair, sağlıklarına dair hiçbir haber bilinmiyor.
Peki, ben size soruyorum; bu ülkenin milletvekilleriyiz, millet bize temsil etme hakkı verdi, sokakta biri sizi çevirse ve size şu soruyu sorsa, "Ya, sizin ülkede bir cezaevi var, içinde olan mahpuslardan otuz iki aydır haber alınamıyor; siz buna ne diyorsunuz?" dese ne cevap verirsiniz? Mesela, bunu hangi hukuksal maddeyle açıklarsınız? Hangi ulusal yasadaki maddeye, hangi yönetmeliğe yaslandırırsınız ya da hangi uluslararası hukuktan kaynağını aldığını ifade edersiniz ki? Tecrit işkence değil midir değerli arkadaşlar? Peki, işkence insanlığa karşı suç değil midir?
Bu Meclis, cumhuriyetin 2'nci yüzyılına giderken kendi sınırları içerisinde bulunan İmralı ada cezaevindeki bu hukuksuzluğa göz yummaya devam mı edecek? Hiçbir milletvekili çıkıp "Evet ya, benim vekili olduğum ülkenin bir cezaevinde mahpusların telefonu, görüşme hakkı, bütün hakları askıya alınamaz, kim olursa olsun bu hukuksuzluktur; ben bunu kabul etmiyorum." demeyecek mi, diyemeyecek mi arkadaşlar? Ya da tersten söyleyelim; bugün bunu dillendiren gazetecileri apar topar sırf "Kral çıplak." dedi diye cezaevine koyup sonra yargılamaya devam mı edeceğiz? Yoksa şunu mu diyeceğiz: Evet ya, biz... Üstelik şunu söyleyeyim: Mesela, İmralı'daki tecridi kaldırmak için hiçbir şey yapmanıza gerek yok değerli arkadaşlar, bu Meclise bir tasarı getirmek zorunda değilsiniz, bir kanun yapmak zorunda değiliz, bunun için özel bir oturum yapmak zorunda değiliz; tek bir koşulu var: Bu ülkenin ceza infaz yasalarını uygulamanız, bunu yapmanız yeterli o tecridin kalkması için. O zaman buradaki soru şu: Yapmıyorsunuz çünkü istemiyorsunuz; yapmıyorsunuz çünkü bunu çözümsüzlük politikasının bir parçası ve devamı olarak görüyorsunuz. Oysa biz diyoruz ki...
Hani bugün de bir açıklama vardı, özellikle de iktidar milletvekillerinden arkadaşlar sıkça basın toplantısı yapıyorlar. "Cumhuriyetin 2'nci yüzyılını demokratik bir anayasayla taçlandıralım." Vallahi, gelin, taçlandıralım. Nasıl taçlandıracağız? Bunun zemini var mı? Yani bu ülkedeki bir cezaevinden biz aylardır haber almıyorsak hiçbirimizin haberi yoksa ve oradaki insanların yakınları sürekli başvuru yaptıklarında siz çoğu zaman zahmet edip cevap vermezken bazen de "disiplin suçları" diye gerekçelendirdiğinizde nasıl demokratik, çoğulcu bir anayasa yapıp da cumhuriyeti taçlandıracağız, bu mümkün mü? Hayır, mümkün değil, bunun mümkün olmadığını siz de biliyorsunuz. O nedenle ülkenin en büyük sorunu olan bu sorunun çözümü için başta İmralı tecridinin kalkması lazım.
Ben buradaki bütün milletvekillerinin en başta vicdanına sesleniyorum, biz hepimiz eğer bugün insanlık değerlerinde buluşuyorsak şuna göz yumamayız: Sevebilirsiniz, sevmeyebilirsiniz, "Suçlu, cezasını çekiyor." dersiniz, "Siyasi mahpustur." dersiniz ama en nihayetinde siz, bu ülkenin yasalarının uygulanmasını takip etmek zorundasınız, yasaların uygulanmasını denetlemekle mükellefsiniz, mükellefiz. İşte, bu mükellefiyetin kendisi sadece kalkıp sözle olmuyor, bunun gereğini yapmamız gerekiyor.
Diğer bir mesele... Şimdi, Filistin-İsrail meselesini konuşuyoruz ve hafta sonu da bir miting yapacak AKP Grubu. Şimdi, biz merak ediyoruz, eski "one minute" çıkışlarının devamı gelmiyor. Çok ilginç bir şey, Devlet Demiryolları trenlerde Starbucks'ı yasaklamış. Bu mudur peki değerli arkadaşlar? Niye "one minute" diyemiyor Tayyip Erdoğan biliyor musunuz? Çünkü ülkesinde yarası var, dönüp "Ya, sen önce ülkenin içini düzelt, sen önce kendi ülkendeki Kürtlerle barış, sen önce komşun olan Kürtlerle, ülkelerle barış." derler -ki dediler geçmişte- ve diyorlar da.
Diğer bir nedeni, buradaki, Kürt sorunundaki çözümsüzlüğün ülkeye olan ekonomik faturası. Ekonomik kriz almış başını gidiyor, enflasyon almış başını gidiyor; böyle bir ülke İsrail'e "one minute" diyebilir mi? Diyemez. Tayyip Erdoğan bir açıklama yaptı, borsa 5 puan düştü, 2 defa devre kesici kullandınız.
Demek ki "Kürt sorunu" dediğimiz meselenin kendisi, aslında bu ülkedeki her şeyin birinci başlıkta belirleyeni. Bu belirleyeni değiştirmedikçe burada gerçek anlamda toplumun hakkını, Kürt halkının anayasal yurttaşlık hakkını tanımadıkça sadece gidersiniz, Filistin için miting düzenlersiniz ama gerçekten İsrail'le askerî anlaşmaları iptal edemezsiniz, İsrail'e gerçekten bir nota veremezsiniz. Ve şu anda soykırıma doğru giden Filistin halkının, mazlum Filistin halkının mücadelesine bir katkınız olmaz çünkü onu herkes yapıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bakın, bütün Orta Doğu ülkeleri de aynı şeyi yapıyor. Peki, biri kılını kıpırdatıyor mu? Hayır, çünkü hepsi göbekten bağlı. Bu ülke neyle bağlı? Bu ülke de kendi prangalarıyla, kendi sorunlarıyla bağlı. Onun için bir kez daha şunu söyleyelim: Evet, 2'nci yüzyıla yeni bir başlangıç yapmanın zamanı gelmiştir. 2'nci yüzyılda eşit, özgür, demokratik bir ülkeyi kurmanın zamanı gelmiştir. 2'nci yüzyılında Kürt sorununu çözmenin zamanı gelmiştir. 2'nci yüzyılında bu ülkede yaşayan bütün halklarla barışmanın ve toplumsal bir sözleşme yapmanın zamanı gelmiştir. Bundan kaçanı tarih de mahkûm edecek, toplum da mahkûm edecek, halk da mahkûm edecek diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HEDEP sıralarından alkışlar)