| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Sierra Leone Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığı ile Vergiden Kaçınmaya Engel Olma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 4 |
| Tarih: | 05.10.2023 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA METİN ERGUN (Muğla) - Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun teklifi üzerinde İYİ Parti adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Muhterem milletvekilleri, konuşmamın başında İYİ Parti Grubu olarak mevcut teklifi desteklediğimizi ifade etmek istiyorum. Bununla birlikte, görüşülmekte olan teklifin uluslararası bir anlaşma olması hasebiyle, geçmişte iktidar partisinin milletvekilliğini de yapan ve şu anda Türkiye'nin Cakarta Büyükelçisi olan bir kişinin sosyal medyada yaptığı bir paylaşım üzerinden hariciyenin son dönemdeki durumunu ve hariciye geleneğimizle ilgili düşüncelerimizi paylaşmak istiyorum. Maalesef, bu zatın yaptığı paylaşımda, iktidar partisinin yeni atanan ilçe başkanlarını içtenlikle kutladığını gördük. Bu durum sıradan bir şey değil, normal değil, devlet geleneğimize uygun değil. Hariciye geleneğimize yakışmayan bir tavırla iktidar propagandisti gibi açıklamalar yapmasından biz utandık ama kendisi utanmamış olacak ki bu zat, kendisini eleştirenleri eleştirdi; ısrarla yaptığı şeyin doğru olduğunu ve bunu eleştirenlerin hazımsız olduğunu beyan etti. Maalesef, bu davranış tarzı, devletin bağımsız ve tarafsız olması gereken devletimizin en önemli kadroları açısından bir üslup hâline gelmiş durumdadır. Bu, bir zihniyetin yansımasıdır.
Buradan soruyorum: Bir büyükelçinin iç siyasette siyasi parti mensubu gibi hareket etmesi doğru mudur? Bir büyükelçi bir siyasi partinin ilçe başkanlıklarıyla ilgili görüş beyan edebilir mi? Böyle bir anlayışa sahip büyükelçinin Türkiye'ye herhangi bir faydası dokunur mu? Bu soruların cevaplarını Türk milletinin vicdanına bırakıyorum.
Muhterem milletvekilleri, bu örnekten de anlaşılacağı üzere, iktidarın devlet geleneğimiz ve modern devlet anlayışıyla bağdaşmayan tasarrufları neticesinde her kurumda olduğu gibi Dışişlerinde de büyük bir yozlaşma yaşanmaktadır. Yüzlerce yıllık köklü bir diplomatik mirasa sahip olan hariciye teşkilatımızın içine düşürüldüğü durum içler acısı bir hâl almaya başlamıştır. Bir kez daha hatırlatmak isterim ki Türkiye Cumhuriyeti'nin hariciye anlayışı Selçuklu ve Osmanlı Devletleri gibi onlarca devletimizin ve 5 bin yıllık tarihimizden tevarüs eden köklü bir devlet geleneğine dayanmaktadır. Türk devlet geleneği çok acı bedeller ödenerek tarihî tecrübelerle şekillenmiştir. Hariciye tecrübemiz Türk milletinin Avrasya ve Akdeniz havzalarındaki tarihî yolculuğunda elde ettiği bilgi ve kültüre dayanmaktadır. Türk hariciyesi de Viyana'dan Hicaz'a kadar uzanan geniş bir alanda iki büyük cihan harbi ile sayısız bölgesel savaşın ortaya çıkardığı kurumsal bir hafızaya sahiptir. Bu tarihî bilgi ve tecrübe bize şunu anlatmaktadır: Türk devlet geleneği, mevcut iktidarın ortaya koyduğu anlayışın aksine kişisel çıkarların, partizanlığın ve ideolojik bakış açısının değil, kurumsallığın ve ulusal çıkarların ön planda olduğu bir gelenektir.
Türk milletinin yaşadığı zorlu coğrafyanın jeopolitik gerçekleri hariciyeyi partizan hâle getirmekle değil, ancak ve ancak kurumsal akla sahip bir dış politika anlayışıyla idare edilebilir. Türk dış politikası ve hariciye kadroları oluşturulurken de bu anlayışla hareket edilmesi tarihin bize yüklediği bir sorumluluk ve mecburiyettir. Millî çıkarlarımızı muhafaza edebilmemizin yegâne yolu da budur.
Muhterem milletvekilleri, geldiğimiz aşama itibarıyla başta hariciye olmak üzere tüm kamu kurumlarının devlet geleneğimiz açısından son derece sakıncalı, partizanca bir kadrolaşma anlayışına kurban edildiğini görmekteyiz. Dışişleri Bakanlığımızın yetişmiş ve liyakatli kadroları yerine kurum dışından gelen, hariciyenin kurumsal hafıza ve kültürüyle uzaktan yakından ilgisi olmayan kişiler en önemli pozisyonlar için tercih edilmeye başlanmıştır. Zira, bugüne kadar iktidar partisinin onlarca eski milletvekili adayına, milletvekiline büyükelçi kadrolarının tahsis edildiğini, iktidara yakın isimlerin yurt dışına müşavir ve ataşe sıfatıyla gönderildiğini biliyoruz. Cumhurbaşkanının yaptığı ikili görüşmelerde de Dışişleri mensubu olmayan tercümanların kullanılması ve bu görüşmelerin zabıtlara geçirilmemesi mevcut iktidarın dış politika anlayışını ve devlet geleneğimize verdiği önemi gözler önüne sermektedir. Bu zihniyetle, partizanlıktan ve ideolojik önyargılardan ari bir şekilde ulusal menfaatlerimiz savunulabilir mi? Partizanca büyükelçi, müşavir ve ataşe yapılan kişilerle Türkiye Cumhuriyeti devleti, muhatapları nezdinde ciddi bir şekilde temsil edilebilir mi? Maalesef bu soruların cevabı da bellidir; zira, bugüne kadar yaşadıklarımız mümkün olmadığını da göstermiştir.
Muhterem milletvekilleri, dış işleri konusunda şimdiye kadar bahsettiklerimiz partili Cumhurbaşkanlığı sisteminin ve mevcut iktidar zihniyetinin bir sonucudur. Partili Cumhurbaşkanlığı sisteminin yarattığı otoriter, siyasal atmosfer ne yazık ki Türkiye'de kurumların, hukukun, kuralların ve bürokrasinin yozlaşmasıyla sonuçlanmıştır. Bu yozlaşmayla beraber kamu yönetiminde partizanlık, şahsi çıkarlar ve ideolojik tutumlar, yasallığın ve rasyonelliğin yerini almıştır. Kamuda karşı karşıya olduğumuz şey tam anlamıyla bir kuralsızlık ve kurumsuzluk ortamıdır. Yapılan onca yanlışa rağmen iktidar mensuplarının maalesef aynı doğrultuda hareket ettiklerini üzülerek görüyoruz. Biz İYİ Parti olarak sadece dış politika ve hariciye konusunda değil, kamu yönetiminin her alanında kurumların ve kuralların ön planda olduğu bir yönetim anlayışını savunuyoruz. Ülkemizin karşı karşıya kaldığı sorunların ancak bu şekilde sağlıklı ve kalıcı olarak çözüme kavuşturulacağına inanıyoruz. Bu sebeple, kamu kurumlarında liyakati ve devlet ciddiyetini elzem görüyoruz. Yıllardır uygulanan bu kadrolaşma politikasının bugüne kadar Türkiye'ye hiçbir faydası olmamıştır, bundan sonra da olmayacaktır. Dolayısıyla iktidar, kurumlarımızı partizanlıktan ve ideolojik ön yargılardan behemehâl arındırmalı, devlet geleneğimize yaraşan ve kurallara dayanan bir kamu yönetimi anlayışını hayata geçirmelidir.
Bu duygu ve düşüncelerle konuşmama son verirken yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)