GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Elâzığ Milletvekili Tahir Öztürk ile Kocaeli Milletvekili Muzaffer Baştopçu'nun vefatlarına, Meclis Başkanının Anayasa değişikliği ve İç Tüzük görüşmelerine tarafsız bir şekilde başlamadığına ve Cumhurbaşkanının 1 Ekimde Mecliste yaptığı konuşmasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin vermiş olduğu bir karara atıfta bulunarak bu kararı dikkate almayacaklarını, bu karara sağır kalacaklarını ifade etmesinin ülkeyi uluslararası araneda sözüne ve imzasına sahip çıkmayan bir ülke hâline getireceğine ve samimiyetsiz olan bu davranışlardan geri durulması gerektiğine ilişkin açıklaması
Yasama Yılı:2
Birleşim:3
Tarih:04.10.2023

BÜLENT KAYA (İstanbul) - Başkanım, teşekkür ederim.

Öncelikle dün ve bugün milletvekillerimizden vefat haberleri var, önceki dönem görev yapan milletvekillerimizden. Elâzığ Milletvekilimiz Tahir Öztürk ve Kocaeli Milletvekilimiz Muzaffer Baştopçu; kendilerine Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum.

Bir diğer önemli husus da Sayın Meclis Başkanımız gerek 28'inci Dönemin ilk toplantısında gerekse 1 Ekimdeki toplantısında yeni anayasa ve iç tüzükten bahsetti ve Meclis Başkanı olarak bu Parlamento adına bir söz verdi ve bu yeni dönemde milletvekilleri olarak bizim inisiyatif almamız gerektiğinden bahsetti. Elbette Sayın Meclis Başkanımız her ne kadar bir siyasi partinin milletvekiliyse de Meclis Başkanı olarak seçildikten sonra tarafsız bir şekilde bu süreci yönetmesini bekleriz biz kendisinden. Adalet ve Kalkınma Partisinin Cumhur İttifakı'nın ortaklarıyla sürece başlaması normal karşılanabilir, tabiidir ama bir meclis başkanının Anayasa değişikliği ve İç Tüzük görüşmelerine bir protokol sırasına uymayarak ya da kendi içerisinde belli bir mantığı olmadan bir başka partinin sayın genel başkanıyla görüşmeye başlamış olması kanaatimce bu sürece tarafsız bir şekilde başlamadığının bir işaretidir. İnşallah, kısa zamanda bütün partilere eşit yaklaştığını, burada Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı diye bir yaklaşım içerisinde değil, Meclis Başkanı olarak bütün milletvekillerinin başkanı ve tarafsız bir kişilikle bu süreci yöneteceğine dair olumlu işaret vermesini beklediğimizi ifade ederek bu husustaki kanaatlerimizi kayda geçiriyorum.

Bir diğer önemli husus, Sayın Cumhurbaşkanımız yürütmenin başı olarak 1 Ekimde burada bir konuşma yaptı ve o konuşmada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin vermiş olduğu bir karara atıfta bulunarak bu kararı dikkate almayacaklarını, bu karara sağır kalacaklarını ifade etti. Oysa Anayasa'mızın 90'ıncı maddesinin beşinci fıkrası 2004 yılında Adalet ve Kalkınma Partisinin öncülük ettiği bir Meclis tarafından değiştirildi yani usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası anlaşmaların kanun hükmünde olduğu ve bunlar hakkında Anayasa'ya aykırılık iddiasıyla Anayasa Mahkemesine dahi başvurulamayacağı AK PARTİ'nin eseridir. Dolayısıyla "dış mihraklar" diyerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği kararlar üzerinden hamaset yapılmasını Adalet ve Kalkınma Partisinin kendi düzenlemelerine aykırı buluyoruz.

Yine Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 311'inci maddesinin (f) bendinde bu iktidar değişiklik yaptı yani Adalet ve Kalkınma Partisinin milletvekilleri tarafından kanuna bir madde eklendi ve ceza hükmünün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşme'nin veya eki protokollerin ihlali sebebiyle verildiğinin ve hükmün bu aykırılığa dayandığının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararlarıyla tespit edilmiş olmasını bir yargılamanın yenileme sebebi olarak gördü. Yani siz uluslararası sözleşmeleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarının anayasal bir zorunluluk olarak uyulması gerektiğine dair düzenlemeleri bu Meclisten geçireceksiniz, sonra da terörle mücadelede bir hamaseti gerekçe göstererek bunları yok sayacaksınız. O zaman bu Anayasa değişikliğini siz niye yaptınız, Ceza Muhakemesi Kanunu'nda yeniden yargılamayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararlarına bir gerekçe olarak niçin ortaya koydunuz? Ya "Uluslararası sözleşmelere uymuyoruz." diye burada yasal düzenlemeler yapın ya da yaptığınız düzenlemelerin altında kalın. Dolayısıyla herhangi bir tüccar dahi imza attığı bir sözleşmenin gereğini yapmayı ticaretin bir gereği olarak görüyor, bir devlet ise attığı imzanın altına sahip çıkmamayı en yüksek perdeden seslendiriyorsa bu, ülkenin millî menfaatlerini korumak değildir; olsa olsa bu ülkeyi uluslararası arenada sözüne ve imzasına sahip çıkmayan bir millet hâline getirir. Elbette, siz dönüp kendi vatandaşlarınıza hem Anayasa'da hem Ceza Muhakemesi Kanunu'nda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarını bir hak olarak vereceksiniz, sonra da o vatandaşlarınız o mahkemeye başvurup bir karar alacak ve siz çıkacaksınız, diyeceksiniz ki "Evet, bu anayasal hakkı, evet, bu kanuni hakkı size ben verdim ama bu hakkı tanımıyorum." Anayasa yapıyorsunuz, kanun yapıyorsunuz, Anayasa'yı tanıma, kanunu tanıma, hukuka uyma bunun neresinde? Bu ikircikli, bu samimiyetsiz yaklaşımı ben tekrar dikkatlerinize sunmak istiyorum. Ya Anayasa maddelerinden... Eğer gerçekten Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği kararlar bu millet ve bu devlet için tehlike arz ediyorsa buna dair düzenlemeleri bu Meclise getirin ya da bu düzenlemelerin varlığına rağmen hamaset yapmaktan lütfen vazgeçin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kaya, lütfen sözlerimizi tamamlayalım.

BÜLENT KAYA (İstanbul) - Ve sizi samimiyetsiz olan bu davranışlarınızdan geri durarak bu ülkenin, bu milletin itibarını korumaya, bu vatandaşlara verdiğiniz haklara ise sahip çıkmaya davet ettiğimi bu vesileyle tekrar ifade etmek istiyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)