| Konu: | Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyinin Kurulmasına İlişkin Nahçıvan Anlaşmasında Değişiklik Yapılmasına Dair Protokol'ün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 2 |
| Tarih: | 03.10.2023 |
YEŞİL SOL PARTİ GRUBU ADINA GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, cezaevlerinde rehin tutulan yoldaşlarımızı ve bizleri televizyon başında izleyen halklarımızı saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Eğitim, dünden bugüne insanlığın varoluş sürecinin ayrılmaz bir parçası olagelmiştir çünkü insanlığın gelişip ilerlemesi, gençlerin geleceklerini kurabilmeleri eğitimle mümkün olmuştur. Bugün ekonomik refahın ve sanatsal gelişmenin olduğu ülkelere bakıldığında eğitimin kritik bir önemde olduğu anlaşılabilir. Elbette eğitimin otokratik ülkelerde, totaliter yapılarda nasıl olumsuz bir şekilde kullanıldığını da biliyoruz. Bu nedenle en sonda söyleyeceğim şeyi en başta söylemek istiyorum: Demokratik, bilimsel, ana dilinde, kamusal, laik bir eğitim şarttır, bunun için de mücadele etmeye devam edeceğiz.
Değerli milletvekilleri, "Kürt sorunu" dediğimiz olgu derinleşen tecritle ve Kürtçe ana dilinde eğitim yasağıyla büyüyerek devam etmektedir. Bu anlamda belirtmek gerekir ki Kürt sorunu bir yönüyle Kürtçe sorunudur; sokakta, evde Kürtçe konuşmak, Kürtçe televizyon izlemek ile Kürtçe ana dilinde eğitim aynı şey değildir. Ana dili anayasal güvenceye alınıp eğitimin her aşamasında kullanılmadıkça asimilasyon devam edecektir. Bugün de devam eden bir asimilasyon varsa bunun faili siyasi iktidardır. Israrla belirtiyoruz; Kürtçemiz, ana dilimiz varlığımızdır, onurumuzdur. Çünkü her çocuğun ilk yurdu, imgelem dünyası, hayal gücü, zihin çerçevesi ana dilidir. Bilimsel araştırmalar da ana dilinde eğitimin yararlarını ortaya çıkarırken birçok uluslararası metin ise ana dilinde eğitimin hayati önemine vurgu yapmaktadır. Bugün pedagojik realiteye, ülkenin bireysel ve toplumsal açıdan çok dilli bir ülke olmasına rağmen ana dilinde eğitim hâlen yasaklıdır. Kürtçe başta olmak üzere Lazca, Çerkezce, Arapça ve diğer dillere eğitimde yer verilmemektedir. AKP iktidarı ana dilinde eğitimin zorunluluğunu seçmeli derslerle geçiştirmektedir. Oysaki milyonlarca insanın konuştuğu bir dil seçmeli ders olamaz, bir yurttaşa ana dili yabancı dil gibi sunulamaz. Kaldı ki seçmeli dersler bile fiilen işletilmemekte, materyal tedariki yeterince yapılmamakta, öğretmen ataması sınırlı tutulmaktadır. Bugün, Kürtçe derslerini seçebilen öğrenci sayısı 80 binlerden 20 binlerin altına düşmüştür. Dolayısıyla eğip bükmeden, palyatif çözümlere sığınmadan ana dilinde eğitimin okul öncesinden üniversiteye kadar kesintisiz bir şekilde yapılması sağlanmalı, ülkenin çok dilliliği anayasal güvenceye kavuşturulmalıdır. Kürt halkının ana dilinde eğitim ısrarına rağmen Kürtçe eğitim veren Cizre'de Berivan, Amed'de Ferzad Kemanger ve Ali Erel, Yüksekova'da Dayıka Uveyş okulları, kayyum atanan belediyelerde Kürtçe hizmet veren kreşler, Kürtçe oyun sahneleyen şehir tiyatroları, Kürtçe üzerine çalışma yürüten Kürdi-Der, İstanbul Kürt Enstitüsü gibi kurumlar kapatıldı. Her ne kadar AKP iktidarı ret, inkâr ve asimilasyon politikalarının bittiğini ifade edip "Kürt sorunu yoktur." dese de bir halkı ana dilinden mahrum bırakmak asimilasyonun bir başka biçimidir. Kürtçe ana dilinde eğitim olmadıkça da Kürt sorunu hep var olmaya devam edecektir. Sosyopolitik Saha Araştırmaları Merkezinin araştırmaları da ana dilinde eğitim alınmadığında dil kaybının günden güne artacağını gösterirken araştırmada ana dilinde konuşamamanın nedeni konusunda görüşmecilerin yüzde 57,1'i "Ana dilimi öğrenebileceğim bir okul ve kaynak olmaması" cevabını vermiştir. Gelinen aşamada ana dilinde eğitim tartışılmadan sivil yeni bir anayasadan bahsetmek mümkün değildir. Kürt halkının, ülkenin ve diğer tüm renklerin kendini bulacağı demokratik, çoğulcu, özgürlükçü bir yaklaşımla her sorunun çözümü mümkündür. Ne var ki Meclisteki uygulama ve eğilimler yeni Anayasa hakkında önemli ipuçları veriyor. Eğer bugün Meclis çatısı altında Urfa Vekilimiz Ömer Öcalan'ın Kürtçe yaptığı basın toplantısı hakkında tutanak tutuluyorsa, ağzımızdan çıkan her Kürtçe kelime "x" olarak kodlanıyorsa bu açıkça bir halka saygısızlıktır; bunu kabul etmedik, etmeyeceğiz. "..."(*) (Yeşil Sol Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP iktidarının başarısız olduğu alanların başında eğitim gelmektedir. Bugüne kadar 9 Millî Eğitim Bakanı gelip geçti, eğitim yapboza dönüştü, sorunlar kronikleşti. Bu iktidarın yarattığı sorunların başında da taşımalı eğitim gelmektedir. Okul öncesi ve ilköğretimde yerindelik ilkesine bağlı olarak okul yapılması gerekirken bizzat iktidar eliyle binlerce köy okulu kapatılarak taşımalı eğitime geçildi. Geçmişte sınırlı sayıda öğrenciyle uygulanan taşımalı eğitim bugün eğitimin temel bir parçası hâline getirildi. Okulların açılmasının üzerinden üç hafta geçmiş olmasına rağmen seçim bölgem Van'ın Başkale ilçesinde yüzlerce öğrenci hâlen ders başı yapamadı çünkü Kırbalı, Yanal, Örenkale, Albayrak, Tahıl, Topluca, Meydanlı, Yavuzlar, Saçan, Yukarıdurak, Aşağıdurak, Açıkağıl, Köprüağzı, Sallıdere köylerinde okul servisleri iptal edilmiş durumda. Bunun sorumlusu, yurttaşların taleplerini dinlemeyen, servis sorununu çözmeyen Kaymakamdır, Validir. Yurttaşların çağrılarına, başvurularına rağmen ısrarla bir adım atılmıyor, öğrenciler ve aileleri mağdur ediliyor. Sadece ilköğretimde değil üniversitede de öğrenciler zorluk içerisinde. Siyasi iktidar varsın bir lütuf gibi vergisiz telefon ve 10 gigabayt internet reklamı yapsın, üniversite öğrencilerinin sorunu bunun çok ötesinde. Özellikle yurt, barınma sorunu yüz binlerce öğrenciyi ciddi düzeyde mağdur etmektedir. Ev kiralarındaki astronomik artışlar öğrencilerin kiralık ev bulmasını daha fazla zorlaştırmaktadır. Özel yurtların pahalılığı da düşünüldüğünde Kredi ve Yurtlar Genel Müdürlüğünün bünyesinde bulunan yurtlarda kalmak öğrenciler için birincil amaç olmaktadır. Ancak istatistiksel verilere bakıldığında KYK yurtlarının artan öğrenci sayısına göre yetersiz olduğu ortadadır. Çünkü 2002-2003 eğitim ve öğretim yılında üniversitede okuyan öğrenci sayısı yaklaşık 2 milyonken bugün 7 milyonu geçmiştir. Hükûmete çağrımızdır: İtibarınızdan tasarruf edin, üniversite öğrencilerinin barınma sorununu çözün.
Sayın milletvekilleri, öğretmenler, eğitim emekçileri de en mağdur edilen kesimlerdendir. Çünkü siyasi iktidar eğitim emekçilerinin özlük ve mali haklarını her geçen gün azaltırken öğretmenleri yoksulluk sınırının altında bir ücretle yaşamaya mahkûm etmektedir. Özellikle Temmuz 2016'dan sonra kadrolu öğretmen ataması yapmak yerine sözleşmeli atamalarla güvencesizliği dayatmıştır. Yine, mülakat dayatmasıyla atamalarda hakkaniyet gözetilmemiş, hak ihlalleri yaygınlaştırılmıştır. Bugün yüz binlerce öğretmen atanmayı beklerken ücretli öğretmenlik üzerinden emek sömürüsü bizzat Millî Eğitim Bakanlığı tarafından yapılmaktadır. Birçok öğretmen asgari ücretin altında çalışmak zorunda bırakılıyor. Aynı şekilde, özel sektör öğretmenleri patronların insafına, ağır çalışma koşullarına mahkûm edilmiş durumdadır. Her türlü mobbing ve baskıya maruz bırakılan özel sektör öğretmenleri bugün ciddi ekonomik sıkıntılarla boğuşmaktadır. Dayatılan angarya işler yetmezmiş gibi asgari ücretle geçinmeleri istenmektedir. Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası adına siz milletvekillerine çağrımızdır: Taban maaş hakkı tanınsın, öğretmenlerin hakkı yerde kalmasın.
Deprem bölgesinde yaşayan öğrencileri, öğretmenleri ve aileleri de unutmamalıyız. Üzerinden sekiz ay geçmiş olmasına rağmen hangi koşullarda eğitimin süreceği, okulların hasar durumu, eğitim emekçilerinin barınma sorunu, ailelerin ekonomik sıkıntıları hâlen çözüm beklemektedir. Yine, enkaz alanlarında bulunan asbest, toz ve duman gibi etmenler çocukların ve orada yaşayanların sağlığını tehdit etmeye devam etmektedir. Havaların soğuması, zorlu kış koşullarını da göz önünde bulundurduğumuzda gözlerin yeniden deprem bölgesine çevrilmesi zorunluluğu ortadadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Evet, lütfen tamamlayalım.
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Devamla) - Bu nedenle, Millî Eğitim Bakanının esas görevi karma eğitimi hedef almak, kaldırılacağı sözüne rağmen mülakatı kurumsallaştırmak, okulları tarikatlara açmak değil, esas görevi deprem bölgesinde öğrencilerin ve öğretmenlerin yaşadığı sorunları tespit edip çocukların temiz suya erişimini sağlamak, okullarda hijyenik koşullar yaratmak, güvenli barınma alanları oluşturmaktır.
Sözlerimi bitirirken KHK'li bir eğitim emekçisi olarak 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü'nü de kutluyorum.
Teşekkür ederim. (Yeşil Sol Parti sıralarından alkışlar)