GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 6/2/2023 Tarihinde Meydana Gelen Depremlerin Yol Açtığı Ekonomik Kayıpların Telafisi için Ek Motorlu Taşıtlar Vergisi İhdası ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:14
Tarih:12.07.2023

İYİ PARTİ GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 33 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin tümü üzerine İYİ Parti Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlarım.

Şimdi, tabii isminden başlayarak aslında bu kanun teklifine bir bakmak lazım, "Depremlerin Yol Açtığı Ekonomik Kayıpların Telafisi" diye söyleniyor. Aslında bu kanunu bir de bundan birkaç gün önce kararnamelerle birtakım vergi düzenlemeleri yapıldı, onlarla birlikte düşünmek lazım. Artı, işte muhtemelen cuma günü gelecek, ek bütçe kanun teklifiyle birlikte düşünmek lazım. Öyle baktığımızda aslında deprem işin bahanesi yani israf, beceriksizlik; aslında bugün bu düzenlemelerin temel nedeni Türkiye'nin yanlış yönetilmesidir, kötü yönetilmesidir, yapılan beceriksizliklerdir ve kamudaki israflardır, deprem bunun sadece bir boyutudur. Onun detaylarına falan girmeyeceğim, bunları sosyal medya hesaplarımızdan paylaştık. Yani Sayın Cumhurbaşkanı "319 bin konut yapacağız. 2023 yılında tamamlayacağız." dedi. Yani bu AFAD için verilen para... Biliyorsunuz, zaten burada 1,1 trilyon liralık bir ek bütçe getiriliyor ve işte onları finanse etmek için bir kısım vergi düzenlemeleri yapılıyor. Bunun 527 milyarı deprem için diye söyleniyor, onunla 736 bin tane konut yapılır. Dolayısıyla bu, depremin ötesinde başka birtakım meseleleri finanse eden bir kanun teklifleri silsilesidir ve kararnamelerdir bunlar.

Şimdi, tabii, Sayın Mehmet Şimşek geldi, dedi ki: "Artık şu irrasyonel politikaları bırakacağız, rasyonel politika zeminine döneceğiz." Yani "Akıl dışı politikalardan vazgeçeceğiz, Türkiye'yi daha akılcı bir şekilde yöneteceğiz." dedi. Bunu biraz daha tevil edersek "Macera dönemi bitecek." dedi, "Romantizm dönemi bitecek." dedi ve umarız da öyle olacak. Türkiye'yi laboratuvar olarak görmekten yani bir kısım teori, kafaya bir teori koyup, bir iddia koyup, daha doğrusu, teori de değil, ondan sonra Türkiye'yi ona göre yönetmekten, laboratuvar gibi görmekten vazgeçeceklerini ifade etti. Umarım böyle bir şey olur çünkü Türkiye'nin buna ihtiyacı var. Nihayetinde bu ülkede hepimiz birlikte yaşıyoruz. Milletimiz seçimlerde AK PARTİ hükûmetlerine veya Sayın Erdoğan'a ve Kabinesine ülkeyi yönetme yetkisi vermiştir. Dolayısıyla, bizim bundan sonra muhalefet olarak yapacağımız şey, buna elbette saygı duyup ancak yani yeni yanlışların yapılmasını engellemek ve önerilerde bulunarak da mümkün olduğu kadar doğru işlerin yapılmasını sağlamaktır çünkü ülkemizin buna ihtiyacı var, milletimizin buna ihtiyacı var. Türkiye, ekonomi başta olmak üzere yangın yerine dönmüştür.

Şimdi, değerli arkadaşlar, tabii, şunu net bir şekilde görmemiz lazım: Bu, dediğim gibi üç tane unsur; kararnameler -vergi kararnameleri- bu kanun teklifi ve gelecek ek bütçe kanunu teklifini birlikte düşündüğümüzde aslında Türkiye, adı konulmamış bir IMF programı uyguluyor, bunu net bir şekilde bir defa tespit edelim. Bir IMF programıdır bu, bir IMF reçetesidir. Fakat bunun eksik yanı şudur: Bu, IMF programı uygulansın veya IMF programına övgü düzmek anlamında değil, hiç olmazsa IMF'yle bir program yapıldığında size ucuz kaynak veriyor, ciddi bir kaynak veriyor ve ekonomik kaynak ihtiyacını karşılıyorsunuz, size bir reçete koyuyor önünüze "Bunu uygulayacaksınız." diyor. O da genelde geniş halk kitlelerini ezen bir reçete olur çoğu zaman. Bunda da bu var zaten, birazdan detaylarına gireceğiz ama hiç olmazsa IMF bir de kaynak veriyor, bir de uluslararası itibar koyuyor arkasına, diyor ki: "Ben bu ülkeye, bu ülkenin programına güveniyorum, onun arkasına para koyuyorum." Diğer ülkelerden işte bir kısım sermaye akışı olsun diye. Şimdi, burada o yok. Yani IMF programından kötü yanı da bir anlamda o. Tabii, niye IMF'yle bir program yapılmıyor? Bakın, yani Türkiye son yirmi yılın en kötü ekonomi dönemini yaşıyor. Yani AK PARTİ hükûmetleri döneminin beş buçuk yıl IMF programı uyguladığını da düşünerek bunu konuşmamız lazım, hatta Türkiye Cumhuriyeti'nin IMF'yle en uzun ve kesintisiz program uygulayan hükûmeti AK PARTİ hükûmetleridir. Yani bu, 2008'in Mayısına kadar program uyguladı. Bugün niye yapılmıyor? Çünkü bunun siyasi sonuçlarından endişe ettiği için. Ancak yapılan şey IMF programıdır ve işin kötüsü Türkiye yirmi-yirmi bir yıllık bir iktidardan sonra tekrar IMF programı uygulamaya mecbur kalmıştır.

Şimdi, çok geriye gitmeyeceğim, vaktimiz çok sınırlı. Biliyorsunuz, Eylül 2021'den itibaren Türkiye Ekonomi Modeli diye bir model uygulanmaya başlandı. Bunun bir model olmadığını, bunun hakikaten Türkiye'yi bir felakete götüreceğini o zaman biz de söyledik, aklı başında birçok insan söyledi; Hükûmet bunu dinlemedi, ağır bir fatura ödetildi. Bunu, biz ağır faturayı yüksek enflasyon olarak, ciddi bir yoksullaşma olarak, hatta gıda krizi olarak, ciddi bir barınma krizi olarak, işte, makro dengelerimizde, faizde, kurda, enflasyonda, cari açıkta hepsinde tarihî zirveler olarak, kötüleşme olarak gördük. Şimdi, bir politika değişikliğine gidilmeye çalışılıyor. Biz bunları seçim öncesi söyledik yani seçimlerden sonra dolar kurunun çok ciddi bir şekilde artacağını. Seçim öncesine göre yüzde 35 döviz kuru artışı var Türkiye'de arkadaşlar. Bu çok ciddi bir devalüasyondur, bunu hakikaten bir ülkenin kaldırması çok zor ama bir kısım polisiye tedbirlerle, akıl dışı politikalarla, yüksek maliyetli politikalarla işte seçim öncesi dolar kurunu 18 civarında tuttular, şimdi 26 lira, yarın ne olacağını da kimse bilmiyor. Dolayısıyla, tamamen seçime odaklanmış bir anlayış vardı, şimdi faiz artışına gitti. Ne demişti Sayın Erdoğan? "Ben burada olduğum sürece bu faizleri düşüreceğim, ben asla faiz artışı yapmam." derken 6,5 baz puan faiz artırdı, Merkez Bankasına göre ve piyasa beklentisi de bundan sonra faiz artış sürecinin de devam edeceği şeklinde. Dolayısıyla, sözlerde ve politikalarda bir tutarsızlık var. Vergi artışları yapıldı -birazdan detaylarına gireceğiz- ve şimdi bu politika değişikliği... Tabii, birtakım sözler verilmişti ücret ve maaş ayarlamalarına ilişkin. Bu sözlerin bir kısmı şimdi kenarından, kıyısından, köşesinden tırtıklanarak tutulmaya çalışılıyor ama -emekli maaşı kısmında anlatacağız- çok ciddi bir adaletsizlik yapılarak bu sözler tutuluyor. Oradaki bir söz de neydi? Sayın Erdoğan dedi ki: "En düşük memur maaşını 22 bin lira yapacağız ve buradaki artışı bütün emeklilere yansıtacağız." Şu anda biliyorsunuz memurlarda ortalama artışın yüzde 74 olduğu söyleniyor ama emeklilerde lütfederek yapılacak artış yüzde 25. Dolayısıyla, aslında baktığınız zaman seçim öncesi sözler de tutulmuyor.

Şimdi, bu Türkiye Ekonomi Modeli ve kötü yönetimle Türkiye ağır bir fatura ödemek durumunda kalacak. Temel soru şu -yani Parlamentonun görevi de bu, aslında siyasetin de görevi bu- yani bu faturayı kim ödeyecek? Bu faturayı biz herkese eşit olarak mı dağıtacağız, adil olarak mı dağıtacağız? Veya geçmişte bu yanlış politikalardan faydalanan zengin bir kesim vardı, onlara mı bu faturayı yükleyeceğiz? Temel soru bu. Şimdi, Hükûmetin burada tercihine baktığımızda aslında bu ağır, yanlış ekonomi politikalarından en olumsuz etkilenen kesimin, yoksullaşan kesimin yine önümüzdeki faturayı da acı reçeteyi de içecek olanların veya faturayı ödeyecek olanların da yine bunlar olduğunu görüyoruz. Vaktim olursa birazdan detaylarını söyleyeceğim. Kur korumalı mevduattan çok ciddi para kazananlara herhangi bir fatura ödetilmiyor veya TÜFE'ye endeksli hazine kâğıtlarının elinde tutup yüzde 85 net, sıfır faizli getiri elde eden hiçbir kesime burada vergi getirilmiyor. Veya burada ucuz kredi yoluyla yani milyarlarca dolarlık para aktardığımız ve gelir transferi, servet transferi yaptığımız bir kesime özel hiçbir vergi getirilmiyor. Fatura ne yapılıyor? İşte, genel olarak KDV'yi artırıyorsunuz, yüzde 18'den 20'ye, 8'den 10'a hatta bir kısım ürünlerde 8'den 20'ye çıkartarak aslında yoğun halk kitlelerine ödetilen bir fatura var veya bu kadar yüksek enflasyon ortamında emekli maaşlarının yüzde 25'te tutularak emeklilere ödetilen bir fatura var. Bunları net bir şekilde görmemiz lazım.

Şimdi, tabii, Hükûmet vatandaşa "Tasarruf et." diyor. Vatandaşa fatura ödettiriyor ama bugüne kadar kamunun harcamalarıyla ilgili herhangi bir kısıtlama, kesinti yapılacağına ilişkin bir beyanatı oldu mu değerli arkadaşlar? Böyle bir şey olmadı. Yani israf kalemleri başta olmak üzere "Biz de birtakım lüksümüzden şu şekilde fedakarlık yapacağız, geçmişte yaptığımız yanlış harcamaları şimdi yapmayacağız." diye bir beyanat gördük mü? Bununla ilgili bir düzenleme yapıldı mı? Yapılmadı. Kamudaki şatafat, saltanat, israf alabildiğince devam edecek. Veya yolsuzlukları azaltmaya yönelik olarak "Bugüne kadar hatalar yaptık, Kamu İhale Kanunu'nu çok fazla değiştirmekle ciddi yolsuzlukların önünü açtık. Biz bunları bundan sonra düzelteceğiz çünkü artık ağır bir fatura var önümüzde, bu faturayı toplumun bütün kesimlerinin ödemesi lazım." deyip burada herhangi bir şeyin yapılmasına ilişkin bir beyanat var mı? Maalesef yok. Dolayısıyla, yine garibana fatura kesilmiş durumda maalesef, bunu net bir şekilde görmek lazım.

Şimdi, bu, bir defa KDV oranlarındaki artış meselesi... Değerli arkadaşlar, bakın, yıllarca ben bu işleri yapmış bir eski bürokratım. Yani bazen bu acı reçeteyi de sunan bürokratların içerisinde, o kadronun içerisinde yer almış bir bürokratım; onu da söyleyeyim. Biz, en zor zamanlarda dahi yirmi yıllık AK PARTİ hükûmetleri döneminde defalarca önermemize rağmen bu KDV oran artışını kabul ettirememiştik biliyor musunuz? Sayın Erdoğan bunların hiçbirisini kabul etmemişti; KDV'yle ilgili şeyleri... Yani çünkü bürokrasinin işi budur, bürokrasi bu teklifleri götürür siyaset kurumu bunun fizibilitesine bakar. Şimdi, bunlar kabul edilememişti; geldiğimiz noktayı anlamak açısından söylüyorum. Yani yirmi yıl boyunca hiçbir şekilde kabul etmediği bu KDV oran artışını maalesef kabul etmek durumunda kaldı Hükûmet; geldiğimiz nokta açısından bu önemli.

Şimdi, tabii, bu, böyle matematiksel bir şey de değil yani KDV oranını artırdığım zaman direkt tahsilat artacak diye bir şey de yok. Siz denetimleri sıklaştırmadığınız zaman, siz yolsuzluk alanlarını kapatmadığınız zaman KDV iadeleri de buna paralel bir şekilde artacak. Bakın, bu ülke -yanlış hatırlamıyorsam 2006-2007'deydi- tekstil ve giyim kuşamdaki KDV oranlarını "Vergi iadeleri yoluyla yolsuzluk fazla oluyor." deyip düşürmüş bir Hükûmet tarafından yönetiliyor; anlatabiliyor muyum? Yani o zaman siz "Ben bundan tasarruf ederim. KDV iadeleri çok fazla geliyor çünkü yüzde 18 üzerinden sanki KDV tahsilatı yapılmış gibi iade yapıyorum. Ben bunu yüzde 8'e düşürürsem net olarak gelir elde ederim, tasarruf elde ederim." diyen bir Hükûmet bugün de şimdi tutuyor KDV oranlarını artırma gibi bir noktaya gidiyor.

Şimdi, sahte fatura hakkında burada Hükûmeti ikaz ediyorum, öneride de bulunacağız diyoruz. Bakın, zaten akaryakıt, demir çelik başta olmak üzere Türkiye'de bütün alanlarda çok ciddi bir sahte fatura var. Bu KDV oranlarının artırılması, denetimler yapılmazsa sahte fatura işinin çok ciddi bir şekilde önünü açacak. Hiç olmazsa bir karar aldınız, bu kararın uygulanabilmesi için yani hiç olmazsa bir gelir artışı olabilmesi için de bu konunun önemli olduğunu söylüyorum. İade meselesi ve sahte fatura meselesinin üzerine bundan sonra çok daha titiz bir şekilde gitmeleri gerekiyor, bu olmazsa olmazdır.

Şimdi, vergi tahakkuk/tahsilat oranları var değerli arkadaşlar, vergiyi artırmak bazen illaki tahsilatının artacağı anlamına gelmiyor. Şimdi, önümüzde liste var, 2006 yılından itibaren bakıyorum, tahakkuk eden vergilerin tahsilat oranlarında ciddi düşme var. Yani 2006'yı baz alırsak yaklaşık 12 puan civarında bir düşüş var tahakkuk/tahsilat oranlarında arkadaşlar. Yani bunun anlamı şu aslında: Bu, tabii, büyük şirketlere yönelik bir kısım vergilerin büyük ölçüde alınamaması gibi bir şey, buna vergi ve cezalarını falan da ekleyerek söylüyorum. Şimdi, Hükûmet vergi tahakkuk ettiriyor, ondan sonra ceza da koyuyor kimi zaman; sonra bu cezaların tamamını siliyor, faizlerin tamamını siliyor; vergiyi alamıyor, vergiyi alamadıkça ihtiyacı artıyor israf, şatafat bir yandan devam ettiği için; bu sefer vergi oranlarını tekrar artırıyor, vergi oranlarının tekrar artırılması tahakkuk/tahsilat oranlarını biraz daha düşürüyor. Geldiğimiz noktada yani son on beş yılda tahakkuk/tahsilat oranları için 2021 yılını baz alırsak -hadi o kötü bir yıl- 86'dan 64'e geliyor, 2022'de 71; 10 puanın üzerinde, nereden bakarsanız bakın, ortalamada 15 puan altına düşmüş. Bunun, 1 puanın anlamı nedir biliyor musunuz değerli arkadaşlar? Yani yeni vergi koymak yerine tahakkuk eden verginin tahsilat oranlarındaki 1 puanlık artışın bugün bize getirisi 40 milyar lira, 10 puan düzeltme yapılmış olsa 400 milyar lira zaten gelir gelecek ve en adil olanı yani çünkü normal, hukuken alman gereken vergiyi alacaksın, adaletli bir iş yapmış olacaksın; bu yöne gitmiyor Hükûmet, şimdi sürekli vergi artırma yönüne gidiyor. Bunun da yanlış olduğunu... Vergi tahakkuk-tahsilat oranları mutlaka üzerinde durulması gereken bir husus. Bu anlamda Maliye Bakanlığına da Gelir İdaresine de çok iş düşüyor ve tabii, bunun arkasında siyasi iradenin de olması lazım, siyasi irade olmadan oradaki bürokratların, denetim elemanlarının bir şey yapma imkânı çok fazla yok. Burada tahakkuk-tahsilat oranlarının düşmesinde vatandaşın algısı şu: Tamam, yandaşlar vergi ödemiyor, bir kısım kayrılan şirketler var, onlar vergi ödemiyor, vergi gene milletin sırtına geliyor.

Şimdi, tabii, kıymetli konuşmacılarımız her maddeye ilişkin önergeler esnasında konuşacak, bölüm konuşmalarında arkadaşlar detaylara girecek, ben çok önemli gördüğüm bazı maddeler üzerinde durmak istiyorum. Bir defa, memur maaşları meselesi... Burada memur maaşlarına ilişkin bir düzenleme yapılıyor. Bu düzenleme tabii, söz verilen şekilde yapılmış bir düzenleme değil esas itibarıyla çünkü memur maaşının bir sistemi var, o sisteme ilave bir şey konularak seyyanen zam türü bir şey ifade edildi, 8 bin lira. Bu artışla en düşük memur maaşı 22 bin liraya çıkarken 8 bin liralık kısım seyyanen olarak veriliyor. Bunun anlamı şu arkadaşlar: Ocak ve temmuz dönemlerinde katsayıların artışı yoluyla memur maaşlarında bir artış oluyordu malum, enflasyon ve Hükûmetin verdiği zam artış oranlarında. Bu seyyanen miktar bu otomatik artışlara tabi olmayacak. Dolayısıyla eğer özel bir düzenleme yapılmazsa bu seyyanen artışlara ilişkin olarak, hızlı enflasyonda bu 8 bin liralar gitgide eriyecek. Dolayısıyla, memurun bugün aldığı yani temmuz ayında aldığı maaşın reel olarak enflasyon karşısında eritileceği bir mekanizma bulunmuş durumda. Zaten kanun teklifinin bu kadar geç gelmesinin temel nedeni de buydu yani Mehmet Şimşek en sonunda böyle bir şeyi kendisi açısından... Onun açısından da rasyonel tabii çünkü ekonomi düzeltme yükümlülüğü vermişsiniz, o da bir yerden bu şekilde işini kesmenin yoluna bakıyor. Şimdi, tabii, bu seyyanen artışın böyle bir zararı var yani bu eritilecek, gelecek yıl bu 8 bin liranın reel değeri 4 bin lira olacak bir defa net bir şekilde, ondan sonraki yıl 2 bin liraya düşecek, o şekilde bu iş gidecek, eritilecek, gidecek.

Şimdi, tabii, bir sıkıntı da şu: Devletin bir hiyerarşisi var, bir sistemi var. İşte, insanların tahsil durumuna göre, tecrübe durumuna göre, kariyer mesleklerine göre, aldığı rütbelere göre memur maaşlarında bir kısım farklılaştırma var, buradaki makas giderek daraltılıyor. Dolayısıyla uzun dönemde kamu yönetimi açısından insanlar niye daha fazla eğitim alsın, niye daha fazla tecrübeli olsun, sıradan düz memur olarak giren niye bir kariyer mesleğine girsin? Buraları bozan yani buraları teşvik etmeyen bir sistem getiriliyor; bunun uzun dönemde Türkiye'nin kamu yönetimi açısından da sıkıntılı olduğunu bir not olarak buraya düşmek istiyorum millete olan borcumuz adına.

Şimdi, burada memur maaşlarına bir artış yapılıyor. İşte, asgari ücrete önceden bir artış yapıldı ama asgari ücret 11.400 lira. Bir de şöyle bir çarpıklık var, siyasetçi olarak bunu söylemenin tehlikeli olduğunu söylüyorum ama eski bir teknisyen olarak ve bu ülkeye karşı sorumlu bir vatandaş olarak söylüyorum: Şimdi, özel sektörde asgari ücret 11.400 lira. Kamuda asgari ücret ne? 22 bin lira. Kamuda iş garantisi veriyoruz, bir de özel sektörde verdiğimiz ücretin de 2 katı ücret veriyoruz. Tabii, burada fazla olan 22 bin lira değil, burada düşük olan özel sektördeki asgari ücrettir değerli arkadaşlar. İş garantisi yok ve maaşı da kamudaki asgari ücretin -bir anlamda asgari ücrettir yeni işe başlayanın ücreti- yarısı kadar; bu çarpıklığın da düzeltilmesi lazım asgari ücreti artırarak. Bu ekonomik koşullarda artırılabilir mi? O zaman, ortada hiç işveren kalmaz, firma kalmaz. Dolayısıyla doğru kararlar alacağız, ekonomiyi doğru yöneteceğiz, Türkiye'yi üretken hâle getireceğiz, verimli hâle getireceğiz ve ücret seviyesinin de yükseltilmesi lazım.

Şimdi, ücretlerin millî gelir içerisindeki payı veya katma değer içerisindeki payı... Türkiye İstatistik Kurumunun açıkladığı verilerdir değerli arkadaşlar. Şimdi, buraya da baktığınızda, ücretlerin -ismine ister "katma değer" deyin ister "millî gelir" deyin- payının çok ciddi bir şekilde düştüğünü görüyoruz. Örneğin, 2016 yılında 36,3'müş iş gücü ödemelerinin katma değer içerisindeki payı, 2022'de bu 26,5'a düştü değerli arkadaşlar, 2023'ün ilk çeyreğinde EYT nedeniyle bir artış var, onu dışarıda tutuyorum. Dolayısıyla burada yaklaşık 10 puanlık bir düşüş var. Bunun 1 puanlık anlamı nedir, biliyor musunuz? Yani iş gücü ödemelerinin katma değer içerisinde 1 puan düşmesi, çalışanların cebinden 250 milyar lira alınması demektir; 10 puanın anlamı da 2,6 trilyon liradır. Dolayısıyla bu yaptığımız şeyler yani memurlara, emeklilere verdiğiniz paralar kıyak değil, son on yılda alınan, geriletilen maaşlarında ve ücretlerinde çok ufak düzeltmelerdir. Dolayısıyla hiç kimse "Memura, emekliye -veya- işçiye kıyak yaptım." demesin.

3600 ek gösterge sözü vardı memurlara, bu yapılmadı. Bunun yapılmasını mutlak surette bekliyoruz.

Şimdi gelelim emekli aylıkları meselesine. Şimdi, memurlarda işte iyi kötü bir düzenleme yapılıyor, ortalama yüzde 74 maaş artışı olduğu söyleniyor. Bunu sağlayan veya bunu yapmamızı gerektiren ortam her neyse, bütçe imkânlarımızın fazlalığından mıdır, yoksa gerçek enflasyon çok yüksek olduğu için bu insanların alım gücü düştü, onların bir miktar alım gücünü artırmak için midir, neyse, bu sebeplerin tamamı emekliler için de geçerli arkadaşlar. Hatta, işte bir emekli maaşı kabaca çalışan maaşının ya yarısı veya üçte 1'i kadar. Yani çok daha düşük maaş alan emeklilere -memurun emeklisi olabilir, işçinin emeklisi olabilir- siz yüzde 25 artış yapacaksınız ama memurlara yüzde 74 artış yapacaksınız, bu kanun teklifini veren arkadaşlarımızdan birisi veya Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanımız bunun bir tane mantıklı izahını bize yapsın. Yani daha düşük maaş alıyor, çalışanın yarısı kadar, yarısından az maaş alıyor ve siz bunlara, bu emekliye yüzde 25 artış yapıyorsunuz ama çalışana yüzde 74 yapıyorsunuz. Bakın, yüzde 74'ün fazla olduğunu söylemiyorum, bugün 22 bin lirayla zaten zar zor geçinir bir aile, olması gereken o ama niye biz şimdi emeklileri böyle düşük maaşta tutuyoruz? Hatta, kimisi yüzde 25'i de almayacak yani kök maaşı -mesela, geçen paylaştım- 5.750 lira olan birisi, değerli arkadaşlar, yüzde 25 artış alacak çünkü 5.750 lira olanlar -biliyorsunuz- kendi maaşını almıyor, en az emekli maaşını alıyor, 7.500 lira alıyor ama artış neyin üzerinden yapılacak? 5.750 lira üzerinden yapılacak, onun maaşı 5.750 liradan 7.188 liraya çıkacak, yine 7.500 lirayı geçmediği için 7.500 liralık maaşı yüzde 25 artıştan sonra 7.500 lira olarak kalacak. Ya, böyle bir mantıksızlık dünyanın neresinde var değerli arkadaşlar? Bunun mutlak suretle düzeltilmesi lazım.

Bizim burada çok net önergemiz olacak yani bizim en azından -devletin imkânlarını filan da düşünerek- her emekliye de 4 bin TL seyyanen artış yapılması hususunda da bir önergemiz olacak. Bu önergeye mutlak suretle destek bekliyoruz. Yani Sayın Cumhurbaşkanı bunun düzeltileceğini söyledi, Sayın Bahçeli'nin grup konuşmasında buna yönelik birtakım eleştirileri veya değerlendirmeleri de oldu. Buna ilişkin önergeyi de göreceğiz. Bu aslında bizim Genel Kurulumuz açısından da bir samimiyet testi olacak. Değerli arkadaşlar, dolayısıyla emeklilerle ilgili bu sıkıntının mutlak suretle düzeltilmesi lazım.

Ek motorlu taşıtlar vergisi tamamen adaletsiz bir vergidir, vergi dönemi bitmişken yapılmış bir vergidir ve bu muhtemelen Anayasa Mahkemesinden zaten dönecek.

Bu konut meselesi... Şimdi, konutlarda kira bedelleri yüzde 25'te sınırlı tutuluyor, bu bir yıldır böyleydi, uzatılıyor. Şimdi, burada temel sorun... Biz bunu söylediğimiz zaman bir kısım AK PARTİ'li arkadaşlar "Ya pandemi oldu, Rusya-Ukrayna savaşı filan var, konut fiyatları ve kiralar bundan artıyor." diyor.

Arkadaşlar, teşhisi yanlış yaparsanız tedaviniz yanlış olur. Konut fiyatlarındaki artışın sebebi bu değildir, sizin yanlış uyguladığınız politikalardır. Bir tane grafik göstermek istiyorum burada. Bakın, bu, Türkiye'de konut fiyat endeksi yani şurada işte artışlar var 2010 yılından itibaren, şurası 2021 yılı artışı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

ERHAN USTA (Devamla) - 2021 Eylül ayında ne yapıldı? Bu yanlış para politikası. Bakın, konut fiyatlarındaki artış ve ona paralel olarak kiralardaki artış bundan sonra oldu, kimse gidip bunu Rusya-Ukrayna savaşına, pandemiye filan bağlamasın. Sizin yanlışlarınızın bedelini bu millet ağır bir barınma krizi olarak bu ülkede ödüyor değerli arkadaşlar.

Dolayısıyla, bir defa bu tespiti doğru yapmanız lazım. Yüzde 25, tamam, buna mecburen destek vermek durumundayız ama bu hiçbir şeyi çözmeyecek. Yeni tayin olan memuru, işçiyi ne yapacaksınız veya bu parayla geçinen ev sahibini ne yapacaksınız? Enflasyonu düşürmeyip birtakım polisiye tedbirlerle bu işi çözmek gibi bir şeyin olması mümkün değildir.

Bir kısım istisnalar kaldırılıyor firmalar yönünden, ona destek veriyoruz, kurumlar vergisiyle ilgili artış -her ne kadar dönem bitmiş olmasına rağmen- doğrudur zaten oradaki sektör bankacılığın farklılaştırılması meselesi daha önceden bizim İYİ Parti olarak Plan ve Bütçe Komisyonunda verdiğimiz önergeye paralel bir düzenlemedir. Dolayısıyla orayı da desteklediğimizi ifade etmek istiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Devamla) - Sayın Başkanım, bir dakika daha alabilir miyim?

BAŞKAN - Lütfen toparlayalım.

ERHAN USTA (Devamla) - Teşekkür ederim.

Fakat bu geçici 1'inci maddeyle yapılan ödenek ekleme yetkisi tamamen yanlış bir şey değerli arkadaşlarım. O zaman, biz Parlamento olarak niye bütçe yapıyoruz? Yani istediği yere, istediği parayı ekleyecekse Cumhurbaşkanı niye bütçe yapıyoruz, bu 600 kişiye niye maaş veriliyor? En önemli hakkıdır Meclisin bütçe hakkı. Şimdi, bunu böyle yaparsanız işte güven oluşturamazsınız. Ondan sonra, ne yaparsanız yapın ağır fatura ödetin, ağır reçete ödetin, 5 kuruş sermaye gelmez; ondan sonra, Mehmet Şimşek'in ilk ziyareti Katar olur arkadaşlar. Katar sizin rasyonel politikalarınıza para vermiyor, Katar tavize para veriyor yani Mehmet Şimşek'e gerek yoktu Katar'dan para getirmek için, zaten bazı işleri yapınca, birtakım rant kapılarını açtığınız zaman Katar'dan o para geliyor. Dolayısıyla sağlam, ucuz finansmana ihtiyaç vardır, bu da güven artırıcı politikalarla olur. Yanlışlar yapılmaya devam ediliyor, Türkiye'yi bu yanlışlara lütfen sokmayın. Bu millet bizim milletimiz, bizim milletimiz en iyisini hak ediyor, biz de burada İYİ Parti Grubu olarak doğru işler yapmanız konusunda size tavsiyelerde bulunuyoruz. Lütfen, seslerimize kulak verin; özel görüşmelerde, toplantılarda bu tavsiyelerimizin daha fazlasını yapma imkânımız olacaktır.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)