| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ulusal Sürücü Belgelerinin/Sürüş Ehliyetlerinin Karşılıklı Olarak Tanınması ve Değişimi Anlaşmasında Değişiklik Yapılmasına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 11 |
| Tarih: | 05.07.2023 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA BİLAL BİLİCİ (Adana) - Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; gündemimizde yer alan uluslararası anlaşmalar üzerinde İYİ Parti Grubumuz adına söz aldım. Aziz milletimizi ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Gazi Meclisimizin 28'inci Dönemi itibarıyla milletin kürsüsünden yaptığım ilk konuşmam vesilesiyle tüm üyelerimize, çalışma arkadaşlarımıza başarılar diliyor, yeni dönemin ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Sözlerimin başında 5 Temmuz 1993'te Başbağlar'da hain terör örgütü PKK tarafından şehit edilen 33 sivil vatandaşımızı rahmetle anıyorum, terörü ve destekçilerini lanetliyorum.
Değerli milletvekilleri, dünya hızlı bir değişim sürecinden geçmektedir. Ukrayna'daki savaş, Asya'nın yükselişi, iklim değişikliği gibi faktörler ülkelerin dış politika önceliklerini yeniden değerlendirmelerine neden olmaktadır. Türkiye coğrafi, tarihî ve jeopolitik konumuyla tüm bu değişikliklerin merkezinde yer almaktadır. Orta Asya'dan Balkanlara, Afrika'dan Kafkaslara kilit bir noktada bulunan ülkemiz, bölgesinde ve ötesinde yaşanan gelişmelerden doğrudan etkilenmektedir. AK PARTİ'nin geçmişten bu yana kurumsallıktan uzak ve bireyler yani şahıslar üzerinden yürüttüğü oldubitti maceracı dış politikanın bedelini ülkemiz ağır bir şekilde ödemektedir. Dış politikada duygusallıktan uzak, kurumsallık temelinde sürdürülebilir ilişkiler kurulması, dış şokların ülkenin ekonomisi ve istikrarı üzerinde yaratacağı etkileri asgariye indirmek için elzemdir. Dış politikada millî menfaatler doğrultusunda "kazan kazan" olmalıdır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin gücü, cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Batı ve Doğu arasında köprü görevini yürütmesinden kaynaklanmaktadır. Bu bağlamda, İkinci Dünya Savaşı'nın sonundan bu yana Avrupa-Atlantik kurumlarının bir parçası olan Türkiye, çağdaş medeniyet seviyesine ulaşma yönündeki kararlılığından vazgeçmemelidir. Batı'nın gözünde Türkiye, maalesef tutarsız ve öngörülemez bir ülke hâline gelmiştir. Birincil ticaret ortağımız olan Batı'yla ilişkilerimiz karşılıklı yarar temelinde onarılmalıdır ama katiyetle Afrika, Latin Amerika, Balkanlar ve Asya başta olmak üzere, diğer coğrafyalarda etkinliğimizi artırmaya da devam etmemiz gerekmektedir.
Millî menfaatlerini ön planda tutan bir Türkiye'nin Batılı ortaklarından beklentisi hassasiyetlerinin gözetilmesidir. Bugün İsveç'in NATO üyeliği gündemde. Ancak onlarca yıldır bazı Batılı müttefiklerimiz PKK'ya yardım ve yataklık etmektedir. Bu, kabul edilebilir bir durum değildir. PKK'nın Avrupa'daki mevcudiyetinin sona erdirilmesi için daha kararlı adımlar atılmalıdır.
Batı'da artan İslam karşıtlığıyla da etkin mücadele edilmelidir. İsveç'teki Kur'an yakma eylemi ifade özgürlüğü değil, apaçık nefret suçudur. İlk olarak geçtiğimiz aylarda Stockholm Büyükelçiliğimiz önünde ve ikinci eylem olarak da Kurban Bayramı'nın ilk gününde bu tür bir eylem daha gerçekleştirilmiştir. Ancak yapılmak istenen Tevrat eylemine ise İsrail'in devreye girmesiyle izin verilmemiştir. Yapılan bu iki olayı kınıyor ve lanetliyorum. Batı, artık bu çifte standardından vazgeçmelidir. Batı'nın İslamofobik tavırlarına son vermesi önem arz etmektedir. Bugün Fransa, Belçika ve İsviçre'de yaşananlar Batı'nın dünyanın geri kalanına üstten bakan, ırkçı ve ayrımcı tutumunun bir sonucudur. Ukrayna savaşı Türkiye'nin bölgedeki kilit konumunu bir kez daha ortaya koymuştur. Temennimiz, savaşın daha fazla kan dökülmeden sona erdirilmesidir. Ukrayna'nın egemenliği ve toprak bütünlüğünün korunması temelinde soruna çözüm bulunması amacıyla diplomatik girişimlere ağırlık verilmeli, ayrıca, üçüncü ülkelerin barış çabaları da desteklenmelidir. Batı'nın bir parçası olan Türkiye, tabiatıyla, köklerini de unutmamalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Orta Asya büyük güçlerin rekabet alanı hâline gelmiştir. Türkiye'nin bölgeyle olan tarihî, kültürel ve akrabalık bağlarının da etkisiyle, mevcut mekanizmalara, güncel sınamalara çözümler üretebilecek yenilerini de ekleyerek bu ülkelerle ilişkiler daha da derinleştirilmeli, söz konusu ülkelerin kalkınmasına ve gelişmesine yardımcı olunmalıdır.
Kafkaslarda barış bugün her zamankinden daha da mümkündür. Azerbaycan ve Ermenistan arasında barışın tesisi, bölgenin hızlı bir şekilde kalkınmasına vesile olacaktır. Türkiye, geçmişte olduğu gibi, bundan sonra da can Azerbaycan'ın ve kardeş Azerbaycan halkının yanında yer almaya devam edecektir.
Asya'nın ve Çin'in yükselişiyle birlikte, dünya çok kutupluluğa doğru evrilmektedir. Çin'le ilişkilerimizi geliştirmemiz şüphesiz önemlidir ama bu hiçbir zaman Uygur Türkü kardeşlerimizin haklarının savunulmasının hilafına olmamalıdır. Türkiye her platformda Uygur Türklerinin haklarını kararlı bir şekilde savunmaya devam etmelidir ve bugün Doğu Türkistan'da da mesela oruç tutmak, namaz kılmak, başörtüsü takmak, "inşallah" demek bile yasak. Uygur Türkçesi yazmak, öğrenmek yasak; konuşmak yasak; evladına Uygur Türkçesi isim vermesi bile yasak. Kısacası ana dilde eğitim, 2013 yılından beri yasak. Ünlü yazar Cengiz Aytmatov "Gün Olur Asra Bedel" eserinde "Zaman çabuk geçiyor ve olaylar da çabuk unutuluyor." diyor. Ancak biz ne bu yapılan zulümleri ne de Doğu Türkistan'ı unutacağız.
Bugün 5 Temmuz, Doğu Türkistan'daki Urumçi katliamının yıl dönümü. 2009 yılında Urumçi'de zalim Çin yönetimi tarafından gerçekleştirilen katliamda hayatını kaybeden soydaşlarımızı rahmetle anıyorum. Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener'in de hep söylediği gibi tüm dünya arkasını dönse biz bu konuda hakkı ve gerçekleri haykırmaya devam edeceğiz. Uygur meselesine samimiyeti olanlar ilk önce takındıkları şu tavra bakmalıdırlar. Türkiye'ye giriş yasağı olan birtakım Uygur liderler mevcuttur; Dolkun İsa, Mehmet Tohti, Dilşat Reşit, Rabia Kadir. Bunlara el atılması gerekmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; göç meselesi, üzerinde durulması gereken bir diğer önemli husustur. Transit ülke konumunda olan Türkiye, aynı zamanda dünyada en fazla mülteci, sığınmacıya ev sahipliği yapan ülkedir. Göç sorunu sadece ve sadece ortak bir çabayla ve sorunun kaynağına yönelik atılacak adımlarla çözüme kavuşturulabilir. Ancak gelinen noktada Avrupa Birliğiyle 2016 yılında varılan anlaşmaya rağmen Türkiye bu yükü, sorumluluğu tek başına göğüslemektedir. Bu durum, sürdürülebilir değildir; beklentimiz Türkiye'nin kaynak ülkelerle imzaladığı geri kabul anlaşmalarının sorunsuz bir şekilde uygulanmasının sağlanması ve 2016 mutabakatı konusunda AB'yle yeniden masaya oturulmasıdır.
Göç konusuna değinince... AK PARTİ'nin Suriye'ye yönelik yanlış politikalarının ağır bedeli her geçen gün daha da fazla hissedilmektedir. Mültecilerin gönüllülük temelinde ve uluslararası hukuk çerçevesinde ülkelerine dönmelerinin zamanı da gelmiştir. Türkiye bir yandan 2254 sayılı BM Güvenlik Konseyi Kararı temelinde kapsamlı bir siyasi çözüm için çabalarını sürdürürken diğer yandan Şam'la normalleşme süreci çerçevesinde mültecilerin geri dönmesi için gerekli adımları gecikmeksizin atmalı, elek hâline gelen sınırlarını da etkin bir şekilde korumalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sözlerinizi tamamlayın Sayın Bilici.
BİLAL BİLİCİ (Devamla) - Suriye'den söz açılmışken AK PARTİ'nin, AK PARTİ iktidarının Orta Doğu'ya yönelik iniş çıkışlı politikalarından da bahsetmemek olmaz. Ülke ekonomisindeki çöküş ve Batı'dan yabancı yatırımının durma noktasına gelmesinin de etkisiyle AK PARTİ iktidarı daha yakın bir zamana kadar ağır ithamlarda bulunduğu Orta Doğu ülkeleriyle bir bir barışmaktadır. Türkiye'nin bölgedeki ülkelerle iyi komşuluk ilişkilerinde bulunması tabiatıyla gereklidir ve çıkarınadır. Ancak dış politikada zikzaklar çizilmesi ülkenin itibarını çok ciddi anlamda zedelemektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Selamlayın Sayın Bilici.
BİLAL BİLİCİ (Devamla) - Tabii.
Son olarak Samuel Huntington'ın Medeniyetler Çatışması tezine karşı dengeleyebileceği bir dış politika ekseninde farklı toplum ve ülkelerin inançları dâhil olmak üzere sosyal, dinî, kültürel, etnik kimliklerin farklılık olarak algılanması yerine zenginlik olarak görülmesi sağlıklı bir dış politika için önem arz etmektedir.
Genel Kurulu ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)