| Konu: | (10/5,6,8,22,58) Esas No.lu Balıkçılık ve Su Ürünleri Sektöründe Yaşanan Sorunların Araştırılarak Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergelerin ön görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 10 |
| Tarih: | 04.07.2023 |
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, sayın vekiller; ben de hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Öncelikle 2 Temmuz haftasındayız. 2 Temmuzda Sivas'ta canlı canlı yakılarak katledilen canları saygıyla, sevgiyle, minnetle anarak başlamak istiyorum. Ne yazık ki henüz 2 Temmuz zihniyetini, 2 Temmuzu gerçekleştiren karanlığı geride bırakamadık. Türkiye bu karanlıkla yüzleşmediği için ve gerçekten oradaki o katliamın hesabını gerektiği şekilde sormadığı için aslında her günün yeni 2 Temmuzlara da gebe olduğunu ifade etmek istiyorum.
Şimdi, geçmiş dönemden gelen, bu dönem de yeniden kurulması planlanan bir komisyon var balıkçılık ve balıkçılık alanındaki sorunların üzerine. Şunu söyleyerek başlayalım: Şimdi, mevcut Türkiye 3 tarafı denizlerle kaplı ve gerçekten deniz ürünleri açısından çok zengin bir ülke ama ne yazık ki denizlerimiz neredeyse yok olma tehdidiyle yüz yüze. İşte, Marmara Denizi'nde hepimizin gördüğü müsilaj meselesi sanki gelip geçiciymiş gibi, işte "Müsilaj oldu, sonra bir temizleme faaliyeti yapıldı ve müsilaj bitti." gibi ifade ediliyor ama öyle olmadığını çok iyi biliyoruz. Hâlihazırda hâlâ Marmara Denizi de diğer denizler de kirletilmeye devam ediliyor, evsel atıklar ve sanayi atıkları hâlâ denizlerimize boşaltılmaya devam ediliyor, "derin deşarj" adı altında denizler yok edilmeye devam ediliyor ve denizlerin en önemli besleyici kaynakları olan akarsuların üzerine kurulan HES'lerle de aslında denizlerin beslenme, yenilenme, oksijen oranını artırma kapasitesi de ellerinden alınmış olunuyor.
Şimdi, denizler kirlenince ne oluyor? Sadece müsilaj üzerinden çok konuşuldu, tartışıldı ama en nihayetinde deniz ekosisteminin yok edilmesi deniz canlıları açısından, deniz ekosisteminin içerisindeki bütün canlılar açısından yaşamsal riskler oluşturuyor. Bugün, Türkiye'nin bu kadar büyük denizlerle kaplı bir ülke olmasına rağmen deniz çeşitliliğinde ciddi bir azalma olduğunu, deniz varlıklarının popülasyonunda ciddi bir gerileme olduğunu görüyoruz. Neden? Çünkü birincisi, çok ciddi bir şekilde bilinçsiz bir avlanma var, deniz kirliliği var ve bununla beraber de aslında sektör piyasaya terk edilmiş, daha doğrusu iş kolu -buna bir "iş kolu" diyelim çünkü "sektör" kapitalist bir kavram- tamamen piyasanın insafına terk edilmiş durumda. Normalde, aslında burada -tıpkı geçimlik tarım gibi- geçimlik olarak balıkçılık yapanların desteklenmesi gerekiyor. Ne demek istiyoruz? Yani, küçük ölçekli olarak gerçekten evini geçindirmek için, buradan bir ekmek parası kazanmak için bu işi yapan balıkçıların desteklenmesi gerekirken ne yazık ki Türkiye'de her zamanki gibi büyük, dev şirketler, büyük gemilerle balıkçılık, avlama yapanlar destekleniyor; onun yerine küçük olan işletmelerin, daha doğrusu geçimlik balıkçıların, küçük ölçekli balıkçıların sorunları ise görmezden geliniyor.
Örneğin, Türkiye'deki balıkçılık sektöründe de dünyadaki balıkçılık sektöründe de aslında çok ciddi bir oranda kadın istihdamı var ama örneğin, bizim yasal mevzuatımıza baktığımızda kadın çalışanlar, kadın emekçiler açısından, kadın balıkçılar açısından hiçbir yasal düzenleme yapılmadığını görüyoruz. Aksine, aslında neredeyse bu alandan dışlanan, bu iş kolundan dışlanan, emekleri görünmez kılınan bir kadın gerçeğiyle de karşı karşıya olduğumuzu görmemiz gerekiyor.
Şimdi, denizlerdeki canlı türleri neden yok oldu? Bunu söyleyelim: Şimdi, 1950'de 20 milyon ton balık avlanıyormuş değerli arkadaşlar, 2018 yılında ise 96,4 milyon ton balık avlanmış. Bakın, neredeyse 5 katı miktarda bir balık avlanmasından bahsediyoruz. Peki, Türkiye'de bu kadar fazla balık avlanmasına karşın -artı bir de bununla beraber üretilen balıklar var- Türkiye'de kişi başına balık tüketiminde ya da deniz canlıları tüketiminde büyük bir artış var mı? Hayır, baktığımızda standart olarak ilerlediğini görüyoruz. Peki, bu kadar üretilen balık ne yapılıyor? Daha ziyade ihraç ediliyor ya da aslında özellikle avlanmaması gereken "yavru balık" dediğimiz, işte, avlanma yasağı dönemindeki avlanan balıklar da yan ürünlerde kullanılıyor, işte, balık unu ve balık yağı gibi ürünlerde kullanılıyor.
Değerli arkadaşlar, bu korkunç avlanmanın, neredeyse aslında denizi talan edercesine avlanmanın sonucunda bugün kalkandan tutalım orkinoslara kadar, mersin balığından tutalım kılıç balığına kadar, kolyozdan tutalım uskumruya kadar birçok türün yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu çok açık ve net şekilde görüyoruz. Oysaki bütün bunları korumak mümkündü. Ne yapılabilirdi? Gerçekten etkin önlemler alınmış olsaydı, avlanma sezonları gerçekten gözetilmiş olsaydı, buradaki avlanma kriterleri yasal mevzuatın, özellikle de büyük anlamda trol balıkçılık yapanlara, deniz altında dinamit patlatanlara, elektroşok verenlere, radyasyonla bütün deniz altının röntgenini çekip o küçücük yavru balıkları bile avlayanlara karşı etkin bir önlem alınmış olsaydı bugün biz bu sorunların belki de yüzde 10'unu, yüzde 20'sini konuşmuyor olacaktık; çok daha az sorunu konuşuyor olabilirdik ama bütün bunlar yapılmıyor değerli arkadaşlar. Örneğin, normalde yasal olarak avlanması gereken 9 santimlik boydan neredeyse 3-4 santimlik boya kadar indirgenmiş bir hamsi balığı avcılığı var. Buna karşı önlem alınıyor mu? Hayır, alınmıyor. Ya da örneğin, lüfer açısından, bir zamanlar 14 santime kadar düşürülen şu anda yasal olarak 18 santim olan lüfer avcılığının yasal mevzuatta 18 santim olduğunu görüyoruz. Oysaki bir lüferin yumurtasını bırakması için en azından 25, 26, 27 santim boyuna ulaşması gerekiyor ama bunların hiçbirine izin verilmiyor. Ne oluyor? O zaman türlerin devamlılığında aslında büyük bir sorun yaşandığını, tür çeşitliliğinin azaldığını, tür popülasyonunun azaldığını da görüyoruz değerli arkadaşlar. O anlamıyla, buradaki trol balıkçılığın, endüstriyel balıkçılığın hızlı bir şekilde yasaklanması gerekiyor. Bu ülkede eğer balıkçılığın gelişmesini istiyorsak, balıkçılık sektörü iş kolunun gerçekten bu ülkenin temel bir iş kolu olarak devam etmesini istiyorsak endüstriyel balıkçılığın bir şekilde yasaklanması ve gerçekten bu piyasaya açık, bütün bir doğayı sömüren, bütün bir denizi kendisi için bir tahakküm aracı olarak gören, orayı sömürebileceğini, oradaki bütün her şeyi tüketebileceğini düşünen akıldan vazgeçilmesi ve oranın doğal ekosisteminin korunması için de bazı tedbirlerin alınması gerekiyor ama bütün bunların yapılmadığını görüyoruz değerli arkadaşlar.
Şimdi, tabii, söylenecek çok şey var ama birkaç şey söyleyerek başlayalım. Şimdi, burada, özellikle balıkçılık sektöründe, balıkçılık iş kolunda bir kooperatifleşmenin ve örgütlenmenin desteklenmesi gerekiyor. İş kolunun kendi paydaşlarıyla beraber aslında, o alanda bulunanlarla beraber sorunlarının çözülmesi gerekiyor ve mutlaka bu süreçlere toplumsal bir katılımın örgütlenmesi gerekiyor değerli arkadaşlar. Yine, özellikle ekosistemle uyumlu avlanma yöntemlerinin mevzuata içerilmesi gerekiyor yani trol avcılığının, elektroşok avcılığının, derin balık avcılığının yani büyük gemilerle yapılan avcılığın yasaklanması özel olarak önemlidir. Bu anlamıyla, aşırı avlanmanın önüne çok ciddi yasal engellerin konulması gerekiyor, hâlihazırda bu engellerin konulmaması bugün büyük balıkçı teknelerinin aslında küçük ölçekli balıkçıları da yutmasına ve bütün bir sektörde, bütün bir iş kolunda bir tekelleşmenin de doğmasına neden oluyor. O anlamıyla, bunun hızlı bir şekilde önüne geçilmesi gerekiyor.
Diğer bir mesele, bu balıkçılık, avlanma sırasında ve sonraki taşınma ve işlenme aşamasında da aslında bunların birer canlı olduğunu, acı çektiklerini de görmemiz ve bu anlamıyla hayvan haklarına saygılı bir yerden de sürece yaklaşılması gerektiğini söylememiz gerekiyor.
Bu iş kolunda hızlı bir şekilde bilinçlendirilme ve eğitim çalışması yapılmalı. "Denizdir bitmez, denizdir tükenmez." anlayışından hızlıca vazgeçilmesi gerekiyor. Burada doğaya saygılı, gerçekten insan merkezli olmayan, insanın da doğanın bir parçası olan bir bakış açısıyla yeniden sürecin ele alınması gerekiyor.
Bu anlamıyla, uluslararası iş birliği çok önemli, sonuçta biz dünyanın bir parçasıyız, dünyanın dışında değiliz, dünya kaynaklarının dışında değiliz. Bu anlamıyla, uluslararası anlamda iş birliğinin yapılması ve bütün doğanın korunması için de etkin önlemlerin alınması gerekiyor.
Yine, bilimsel araştırmalar yapılmalı ve özellikle deniz canlılarının habitatlarının korunması için de etkin önlemler alınması gerektiğini ifade etmek istiyorum. Yerel halkın güçlendirilmesi ve geçimlik balıkçılığın desteklenmesi, teşvik edilmesi özel olarak yer almalı. Umuyor ve diliyorum ki bu komisyonun çalışmalarında da bu tarz öneriler çıkacaktır. Aksi hâlde, Müsilaj Komisyonunda olduğu gibi böyle kütük gibi raporlar çıkar ama o kütük gibi raporların gereğini yapmayan bir iktidar ve Türkiye gerçeği, yeniden müsilajı konuşacağımız, yeniden bu alanın sorunlarını konuşacağımız çok konuşmalar bize yaptırır diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Yeşil Sol Parti sıralarından alkışlar)