| Konu: | Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 6 |
| Birleşim: | 51 |
| Tarih: | 18.01.2023 |
AYLİN CESUR (Isparta) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sık duyduğumuz bir söz "Batan geminin malları bunlar." Kurtuluş Savaşı'mızın kahramanı devlet adamı İsmet İnönü zamanında bir hadise meydana geliyor, bundan bahsetmek istiyorum. Türk hükûmetinin nakit paralarının İngiltere'de basıldığı bir dönem bu ve paraları taşıyan gemi 1941'de Pire Limanı'na yanaşırken battı, paralar su yüzüne çıktı, Yunan halkı paraları topladı ve "batan geminin malları" filan diyerek piyasaya sürdü. Yüzlerce Yunan lira milyoneri ortaya çıktı. Büyük devlet adamı İsmet İnönü hâliyle paraları yeniden bastırdı ancak dolandırıcılar bu paraları kullandı ve birçok arazi, mal mülk haksızca el değiştirdi.
Şimdi, bu hikâye nereden geldi aklıma değil mi? Pahalılık, düşen alım gücü ve enflasyonla ezilen milyonlar, ilaveten el değiştiren Türk varlıkları; başta Kanal İstanbul, satılan değerli arsalar, kötü ekonomi yönetimine döviz girişi sağlanmaya çalışırken ortaya saçılan varlıklarımız. Ekonomisi kriz ekonomisi hâline gelen ülkemizde her döviz artışında bir başka millî değerinin yok pahasına şu meşhur dış güçlere devredilmesi. Satılanlar devlet malı olsa da özel şirket malı olsa da hepsi millî varlıklarımız. Düşük faiz, yüksek kur politikasının ısrarla devam ettirilmesi sonucu değeri hiç edilen kazanımlarımız kimi yandaşlarça, kimi yabancılarca âdeta yağmalanıyor tıpkı suya saçılan paralar gibi, batan geminin malları hikâyesindeki gibi.
Tablo şu: Memleketin her yerinde vergi borcu karşılığı el konulan, icrada satılan taşınmazlar; bir yanda vergi borcu silinen, servetine servet katan dev holdingler, bir yanda ülkenin dış borcunu millî gelire denkleştiren bir iktidar, bir yanda da iç yağma. Pazardan pırasa alamayan vatandaşın cebine göz dikenlere sesleniyorum; elektrik faturasını yatırmadığında vatandaşın elektriğini kesen şirketlere kendi faturalarını ödemediğinde ses etmeyen, bunları denetlemeyen iktidara sesleniyorum; halkın parasının, kamunun malının kapanın elinde kaldığı bir düzeni artık normalleştiren iktidara sesleniyorum: Yazıktır, bu millet yiyecek ekmek bulamıyor. "Aynı gemideyiz." diyerek batmaya yüz tutturduğunuz bu gemi sizin değil, bizim, hepimizin değerli arkadaşlar ve millî varlıklarımız da bizim millî varlıklarımız, batan geminin malları falan da değil.
Evet, konumuz 2.800 futbol sahası büyüklüğünde, endemik çiçeklerle kaplı doğal sit alanı Uludağ'ımız, millî varlığımız. Dünyada ilk kez sizinle bir ekolojik parkın yasal koruma statüsünden çıkarılmak istendiğini görüyoruz ve uygulama uluslararası sözleşmelere aykırı ve kanunlara da aykırı. Bursa'mız için değil, ülkemiz için çok büyük bir kayıp. Yıllardır batan geminin malları gibi, bu demokrasiden uzak sistemle, kanun ve yasa değişiklikleriyle yer altı ve yer üstü kaynaklarımızın, ormanlık alanlarımızın yok edilmesinin, yağmalanmasının önü açılıyor iktidar tarafından. Daha evvel çıktım, bu kürsüde "talan Hükûmeti" dedim. Sadece 2022'de Kapadokya Alan Başkanlığının sebep olduğu yıkıma şahit olduk, peri bacaları yıkılarak yol yapılmasına, yapılaşmaya açıldı bu alan. Marmaris'imizin Kızılbük Koyu'nda, yargı kararına rağmen, SİNPAŞ GYO otel inşaatı devam ediyor. Aydos Ormanı'nda millet bahçesi projesiyle doğa katliamı yapılıyor mesela. İkizdere'de açılan taş ocağı faaliyetleri, üçte 2'si mahkeme kararıyla iptal edilmesine rağmen, İkizdere'de demokrasi destanı yazan köylülerimize rağmen sürüyor hem de bu ve Milas'ımızda Akbelen Ormanı yok ediliyor. İşte, bunlara mal bulmuş Mağribî gibi çökülmesine izin veren bir yönetime "Uludağ'ımıza yapmayın bunu." filan demeyeceğiz, bunu demenin bir anlamı yok artık çünkü sözlerimiz kifayetsiz, bunu bilecek kadar tecrübemiz var sizinle ilgili.
Çevre örgütlerinin sesine kulaklarınız kapalı, biz bunu biliyoruz artık ve söz aldığım 6'ncı maddede dar kapsamlı bir Danışma Kurulu düzenleniyor; turizm ve spor alanı dikkate alınmış, Uludağ'ın çevresel görüntüsü göz ardı edilmiş. Montreal'de gerçekleştirilen Biyoçeşitlilik Sözleşmesi 15'inci Taraflar Konferansı'nda 2030 hedefi, korunan alanların yüzde 30'a çıkması bizim -2021'de- Dünya Doğal Hayatı Koruma Vakfı "Korunan Alanlar Raporu"na göre yüzde 10 ve daha çok fazla önümüzde yol varken biz dağı katletmeye kalkıyoruz ve "Birleşmiş Milletler Sağlık ve İklim Değişikliği Türkiye Ülke Profili" raporunda deniyor ki: "Türkiye'de hava kirliliğinden her yıl 37 bin erken ölüm yaşanıyor ve hava kirliliği grup 1 kanser sebebi." 10 şehrin tümünde kirlilik Dünya Sağlık Örgütünün kılavuz değeri 5 mikrogram/metreküpün katbekat üstünde.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.
AYLİN CESUR (Devamla) - İşte Bursa da bu şehirlerimizden bir tanesi ve uluslararası zirvelerde Türkiye'nin 2030 için belirlenen yüzde 21 emisyon artışından azaltım hedefinin yüzde 41'e yükseltildiğini söyleyen Çevre Bakanı bir taraftan da millî parkları imara açıyor. Bu tablo sizin eseriniz, size değil artık bizim sözümüz, çok da aldırmıyoruz çünkü çok az kaldı ve batan geminin malları gibi çökülen varlıklarımızı milletimize yeniden armağan edeceğimiz günlere çok az kaldı ve milletimizin özgürlüğünün aydınlık baharına, kanat çırpmasına çok az kaldı ve yüreğimizdeki umut tohumları yeşerdi, onların çiçek açmasına çok az kaldı çünkü o sene, bu sene.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)