| Konu: | ELEKTRİK PİYASASI KANUNU VE TÜRKİYE RADYO-TELEVİZYON KURUMU GELİRLERİ KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFİ |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 74 |
| Tarih: | 06.03.2013 |
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 426 sıra sayılı Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısı üzerine şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce geçen hafta Brüksel'de 4 arkadaşımızla birlikte Avrupa Birliği Enerji Komitesinin toplantısına katıldık katılım sürecindeki ülkelerle ilgili. Şunu iftiharla söyleyebilirim ki: Türkiye enerji konusunda kurumsallaşması ve yaptığı atılımlarla birçok Avrupa ülkesinin önünde. Bunu kamuoyunun takdirine sunmak istiyorum.
Genel duruma bir bakarsak, dünyada nüfus artışı, sanayileşme ve kentsel gelişim nedeniyle enerji ihtiyacı sürekli artmaktadır. Özellikle 1990'lı yılların başında keşfedilen -petrol, doğal gaz gibi- fosil kaynaklardan sonra enerji stratejileri buna göre şekillenmiştir. Fosil yakıtlardan elde edilen elektrik üretimi oranı zaman içinde önemli boyutlara ulaştı. Fosil yakıtların azalması, maliyetlerin artması ve dışa bağımlılık hemen hemen her ülkeyi alternatif kaynak arayışına yöneltmiştir.
Enerji politikasının temel unsurları ve problemleri nedir? Arz güvenliği, rekabet ve fiyat, sürdürülebilirlik, dışa bağımlılık, alternatif enerji yolları. Bazı yorumculara göre dünyada birçok savaşın sebebinin enerji kaynaklarına sahip olma arzusundan kaynaklandığı ifade edilmektedir. Sebep ne olursa olsun, sermaye, bilgi ve enerji kaynaklarına sahip ülkeler dünyayı dizayn etmeye devam etmektedirler.
Ülkemizdeki enerji politikası nedir? Ülkemiz büyüyen ekonomi, gelişen refah düzeyi sonucu enerji ihtiyacı en fazla artış gösteren ülke konumuna gelmiştir. Artan talebi karşılamak için arz güvenliği, dışa bağımlılık ve rekabet içinde alternatif ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelik politikalar geliştirilmiştir. Nitekim, bunun sonucunda elektrik üretiminde hidroelektrik, kömür ve rüzgâr gibi kaynakların oranı artırılmıştır, nükleer elektrik santrali kurma çalışmalarımız devam etmektedir.
Enerjideki önemli ihtiyaçlar, yapılması gereken çalışmalar nelerdir? Bu kanunla birlikte bunun içeriğinde de neler var? Birincisi yatırım. Artan enerji talebini karşılamak, arz güvenliğini sağlamak için sektörün serbestleştirilmesi ve liberalleştirilmesi için özel sektörün önünün açılması, gerek iç gerekse dış yabancı yatırımcıların teşvik edilmesi gerekmektedir. Bu kanun bunu sağlıyor. 2020 yılına kadar 128 milyar dolarlık enerji yatırımına ihtiyacımız olduğu düşünülürse çok büyük rakamlarda yatırıma ihtiyacımız var.
İkincisi üretim. Üretim kaynaklarının çeşitlenmesi, yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarının devreye sokulması. Nitekim, bununla ilgili 2005 yılında yenilenebilir enerji kaynaklarına, elektrik üretimine ilişkin çıkarılan kanunda 2010 yılında yapılan değişikliklerle teşvik ve destekler artırılarak üretim içindeki oranları yükseltilmiştir, yeterli değildir. Özellikle rüzgâr, güneş ve jeotermal, biyokütle gibi enerji kaynaklarını sisteme daha fazla dâhil etmek mecburiyetindeyiz. Bununla ilgili çalışmalarımız da devam ediyor.
Türkiye yenilenebilir enerji alanında önemli potansiyele sahip bir ülkedir. 2010 yılında toplam elektrik üretiminin yaklaşık yüzde 26'sı söz konusu kaynaklardan elde edilmiştir. Avrupa üyeleriyle karşılaştırıldığında, hâli hazırda ülkemizde yenilenebilir enerji payı daha yüksek olup bu oranın artırılması hedeflenmektedir. Ülkemizdeki yenilenebilir enerji üretiminde en önemli pay hidroelektrik ve biyokütleye aittir. Rüzgâr ve güneş enerjisinin payı henüz yetersizdir ama son zamanlarda özellikle rüzgâr enerjisiyle ilgili desteklerle birlikte bu payın ciddi miktarda arttığını biliyoruz.
Bir başka husus, enerji verimliliği ve tasarruf. Yine, AK PARTİ iktidarları döneminde, 2009 yılında çıkarılan kanunla bu konudaki farkındalık ve duyarlılık artırılarak ülkemiz ekonomisine ciddi kaynak sağlanmıştır. Isıtma, ulaşım, ev aletleri ve sanayideki cihazlar ile aydınlatmada yapılacak tasarrufla bir yılda 6 ile 10 milyar dolar civarında kaynak temin edebiliriz. Toplam enerji ithalatımızın 60 milyar dolar olduğu bir durumda 10 milyarın ne kadar önemli olduğunu hepimiz fark ediyoruz. Dolayısıyla, bununla ilgili çalışmalarımızı da artan yoğunlukta devam ettirmek durumundayız.
Bir başka husus -yine konuşmacılarımız değindi ama maalesef olumlu değinmedi- ülkemizin coğrafi konumunun değerlendirilmesi. Doğu-batı, kuzey-güney arasında köprü konumunu avantaja dönüştürebiliriz. Nitekim, bununla ilgili bazı çalışmaları ben size aktarmak istiyorum. Türkiye bu konumunu iyi kullanmaktadır, kullanmaya da devam edecektir. Bunlardan bir tanesi Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Projesi'dir ki TANAP, Türkiye üzerinden gidecek bir boru hattıyla Azerbaycan'daki üretimin Avrupa'ya taşınmasıyla ilgili yapılan anlaşma, siz de biliyorsunuz ki 26 Haziran 2012 tarihinde İstanbul'da imzalandı. Dolayısıyla bu projenin sonucunda, Batı Nabucco Projesi'yle birleştirilerek bu kaynakların Avrupa'ya ulaştırılması sağlanacaktır.
Nükleer enerji, enerji ihtiyacımızı karşılayacak bir başka kaynaktır. Türkiye, hidrokarbon kaynaklar açısından, hepimizin bildiği gibi, ithalata bağımlıdır. Enerji arz güvenliğini artırmayı teminen enerji kaynaklarımızın çeşitlendirilmesini hepimiz kabul etmekteyiz. Öte yandan, hidrokarbon kaynaklarının yarattığı küresel iklim değişikliği ciddi bir küresel sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.
Ülkemizde artan enerji talebinin karşılanması, enerjide dışa bağımlılığın azaltılması ve çevresel olumlu etkileri sebebiyle enerji üretiminde nükleer enerjiden yararlanılması kararı alınmış olup bu çerçevede iki nükleer santralin kurulumu 2030 yılı itibarıyla kararlaştırılmış, birincisinin çalışması devam ettirilmiş, yine, enerjimizin yüzde 10'unun nükleer enerjiden temininin kararı alınmıştır. Bunlardan bir tanesi sizin de bildiğiniz gibi Akkuyu'da kurulacak. Bununla ilgili çalışmalar, 12 Mayıs 2010 tarihinde ülkemizle RF arasında imzalanan ve iki ülke arasında onaylanan hükûmetler arası anlaşma çerçevesinde sürdürülmektedir. Sinop'taki çalışmalar da, görüşmeler de devam etmektedir.
Bununla ilgili, özellikle Japonya'daki depremden sonra ortaya çıkan durumlar da göz önüne alınarak son teknolojiler kullanılacak, en üst düzeyde güvenlik tedbirleri alınarak ülkemize nükleer enerji kazandırılacaktır. Başka türlü, enerji arzımızı ve sürekliliğini sağlamamız mümkün değildir. Nitekim, bununla ilgili, Avrupa ülkelerinde ilkesel olarak başlatılan ve AB içinde, komşu ülkelerde bulunan nükleer santrallerin güvenli olup olmadıklarının sınanması amacıyla bir dizi stres testine tabi tutulmalarını öngören projeye ülkemiz gönüllü olarak katılmış ve faaliyetlerini desteklemektedir.
Bir başka husus: Kaya gazı, hidrojen, bor gibi enerji kaynaklarını dönüştürme imkânı bulunan hususlarda AR-GE yatırımlarının artırılarak -ki Hükûmetimizin çalışmalarında bu vardır- buralardan daha fazla kaynak oluşturabiliriz ve enerji ihtiyacımızı karşılayabiliriz.
Bir başka husus da çevre duyarlılığı. Bir taraftan ekonomik büyümemizi sağlarken diğer taraftan da çevreye duyarlı olacağız; çevre etkilerini en aza indirecek tedbirleri almak suretiyle gelecek nesillere iyi bir çevre bırakacağız, yaşanabilir bir çevre bırakacağız.
Şimdi, yine, size birtakım rakamlar vermek istiyorum: Dünya enerji talebi 1970'lerde 200 katrilyon BTU iken, sürekli artarak, bugün 500 katrilyona çıkmış, 2020 yılında 600 katrilyon BTU'yü aşması beklenmektedir. Bu artış da ortalama dünya artışının 2,5 katıdır. Özellikle Çin ve ondan sonra da Türkiye enerji artışı en fazla olan ülkelerin başında gelmektedir.
Yapılan çalışmalar sonucunda, elektrik enerjisi talebimiz ortalama 2023'te 450 teravatsaate ulaşacaktır. Sanayideki elektrik enerji kullanımımız 2001 yılına göre 2 kat artmıştır.
Yine, doğal gazda 2023'e kadar bir projeksiyon da doğal gazın 25 bin megavata, hidrolojik gücün 2 kat artırılarak 34 bin megavata, kurulu rüzgâr gücümüzün de 10 kat artırılarak 20 bin megavata çıkarılması hedeflenmektedir. İlave olarak 6 bin megavat nükleer santralin de devreye girmesi planlanmaktadır. Enerji Bakanlığımızın hesaplamalarına göre, biraz önce bahsettiğim bu yatırımlar 128 milyar doları bulmaktadır.
İlk elektrikli otomobil, İskoçyalı mucit Robert Davidson tarafından 1838 yılında yapılıyor. 1890'lı yıllarda Avrupa'da ve ABD'de satışına başlanıyor. 1905 yılında Amerika Birleşik Devletleri sokaklarında benzinli araçlardan daha fazla elektrikli araçlar satılmış oluyor. Ama ne oldu? 1920'li yıllarda fosil yakıtların bulunmasıyla, yine, 1920'lerde içten yanma motorlarının teknolojilerinin geliştirilmesi, geniş petrol sahalarının keşfedilmesi, rafine maliyetlerinin düşürülmesi, daha kısa sürede ve daha ekonomik olarak araç depoları dolmaya başlayınca elektrikli otomobiller yarışı kaybetmiş oldu. Buradan şunu anlıyoruz: Enerjiyi ekonomik, zamanında ve kullanıcının tercihine uygun ve isteğine göre sağlamak zorundayız. AK PARTİ iktidarları da işte bunu yapıyorlar.
Yukarıda ifade edildiği gibi, ihtiyaç duyulan yatırımın özel sektör dinamizmiyle birlikte desteklenmesi bu kanun çerçevesinde öngörülmüştür.
Yine, baktığımız zaman, 2002 yılında yüzde 38 olan özel sektör payı, 2012 yılı itibarıyla yüzde 61'e çıkmıştır. Dolayısıyla, hızlı bir şekilde piyasanın serbestleşmesi, rekabete açılması sağlanmıştır; bu kanunla, ayrıca bu da sağlanacaktır.
Yine, baktığımız zaman rekabet ortamı oluşturuluyor, denetim kurulları kuruluyor, Avrupa Birliğinin de isteği bu Avrupa Birliği müktesebatında. Dolayısıyla Türkiye buna hazır hâle gelmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bu kanunun hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)