GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:107
Tarih:23.06.2022

İYİ PARTİ GRUBU ADINA HASAN SUBAŞI (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

339 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin birinci bölümü hakkında partim adına söz aldım.

Görüşmekte olduğumuz teklif, Hükûmet tarafından "altıncı yargı paketi" olarak adlandırılıyor. Yargı reform paketlerinin amacını ilk kez dönemin Adalet Bakanı Sayın Abdulhamit Gül, 26 Aralık 2018 tarihinde Adalet Komisyonu üyeleriyle yaptığı toplantıda dile getirmişti. Sayın Bakana Anayasa'mızda yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığıyla ilgili temel hak ve özgürlükler, AİHM kararları ve uyum konusunda yeterli düzenlemeler olduğunu ancak sorunun siyasi baskı ve müdahalelerle uygulamada yaşanan aksaklıklardan kaynaklandığını söylemiştik. Yargı reform paketleri olarak yapılan sunumun ardından Cumhurbaşkanı da 2019 yılının Mayıs ayında, Yargı Reformu Stratejisi Belgesi'ni kamuoyuna açıklamasıyla kanunlarda art arda değişiklik iradesi ortaya konulmuş oldu. Belgenin sunumunda; hak ve özgürlüklerin korunması ve geliştirilmesi, yargı bağımsızlığı, tarafsızlığı ve şeffaflığın geliştirilmesi, insan kaynaklarının niteliğinin ve niceliğinin artırılması, savunma hakkının etkin kullanımının sağlanması, adalete erişimin kolaylaştırılması gibi amaçlar belirlenmişti; belirlenen amaçlar doğrultusunda 63 hedef konulmuştu. 2019 yılından bugüne 5 yargı paketi geçti ve bu tekliften önce kanunlaşan reform paketleriyle hedeflenen amaç ve faaliyetlerin çoğunun gerçekleştiği ilan edildi, edildi ama neredeyse torba teklif şeklindeki yargı paketlerinden hiçbirinde yargının temel sorunlarına ilişkin düzenlemeler ve iyileştirmeler yer almadı.

Basına ifade özgürlüğü getirdiği açıklanan birinci yargı reformu paketinden hemen sonra basın mensupları görevleri nedeniyle tutuklandı. "Af kanunu" olarak adlandırılan ikinci yargı reformu paketi çıktıktan sonra Meclise getirilen çoklu baro düzenlemesinde ise baro başkanları görüşlerini dahi ifade edememişlerdi; anayasal hakları olan gösteri ve yürüyüş hakkını kullanmak istemişler ama polis çemberine alınarak engel olunmuştu. "Kadına Şiddete Sıfır Tolerans" başlığıyla sunulan reform paketi, dördüncü yargı reformu paketi öncesi ise İstanbul Sözleşmesi'nden tekli iradeyle çıkılmıştı. Cumhurbaşkanı tarafından açıklanan Yargı Reformu Strateji Belgesi'nde yer alan "Belirli bir mesleki kıdeme sahip hâkim, savcılar için coğrafi teminat getirilecektir." hedefi, yerine getirilmek şöyle dursun, Kaşıkçı davasında olduğu gibi, şerh yazan hâkim hâkimlik teminatı yok sayılarak sürgüne gönderilirken AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımayan hâkimlerin terfi ettirildiği, savcıların yargılama faaliyeti nedeniyle başsavcılara bağlı hâle getirildiği, henüz hafızalarda yerini korumaktadır.

Söylemek istediğimiz şudur ki: Reform paketlerindeki söylemler ve ardından gelen eylemler farklıdır ve söylemlerin artık samimiyetten uzak olduğu kanaati yerleşmiştir. "Yargı reformu" adı altında açıklanan paketlerin hiçbiri reform niteliğinde değildir. Oysa reform olması için mevcut Anayasa'da ve yasalarda güvence altındaki haklardan ileriye ulaşılması gerekirdi. Geçen üç yıllık süreçte yargıda, hukukta, adalet ve özgürlüklerde gerilediğimiz, giderek otoriter bir rejime evrildiğimiz artık tüm dünyanın malumudur. Maalesef, yargıya güven, hiç olmadığı kadar erozyona uğramıştır. Baskılara direnen, hukuk ve adaletin hâlâ yılmaz savunucusu hâkim ve savcılarımız vardır ama azınlıkta kaldıkları bilinen gerçektir, bir kısmı da artık mesleği bırakma aşamasındadır.

Yasa teklifinde yer alan hâkim ve savcı yardımcılığı müessesesini getirme fikrine itirazımız yoktur ama itirazımız baskı kuran siyasi erkedir, taraflı Cumhurbaşkanı hükûmet sistemiyle tüm tarafsız ve bağımsız kurumların tahrip edilmesinedir.

Yine, bu teklifte yer alan noterlerle ilgili gayrimenkul alım, satım ve tescil işlemine itirazımız olmamakla birlikte, katılım fikrine yabancı olan iktidar, muhalefetin görüşlerine yer vermediği gibi, kanun teklifinin muhatabı olan Türkiye Noterler Birliğinin görüşüne de itibar etmeksizin teklifi hazırlamıştır. Yasa teklifinde noterlerle ilgili önemli görülen değişiklik 9'uncu ve 3'üncü maddelerde yoğunlaşmıştır. Komisyondaki itirazlarımız üzerine 9'uncu maddenin metinden çıkarıldığı ileri sürüldü. 9'uncu maddeyle noterlerin atanma usulü kökten değişiyordu. Buna göre, 2 kez ilana çıkmasına rağmen başvuru olmazsa alt dereceden noter ataması yapılacaktı. Noterler Birliği ise "Bakanlık atama yapmak yerine görüşümüzü alarak başvuru yapılmayan noterliği kapatıp cazip noktalara yenisini açabiliriz." diyordu. Burada, noterlerin kaygısı... Güvenilir bir sistem kurmuş, liyakat ve kıdem esasına dayalı atamalarla bugün noterlik müessesesi ülkemizin en güvenilir kurumlarındandır. Onun için, yetişmeden, kıdemi yeterli olmadan boş olan noterliklere 178 atamayla noterlik müessesesinin yıpratılmasını, gerekli liyakata sahip olana kadar bu noterliklere bu hâlle terfilerini doğru bulmuyorlardı ama gelişmeler sonucunda, 9'uncu madde çekilmişti. Şimdi Noterler Birliğiyle yeni görüşmelerle, belki bir değişiklikle yine liyakate dayalı, kıdemde iki sene görev yapma koşuluyla bu boş olan noterliklere atama konusu yeniden tartışılmakta ama umudumuz odur ki çekildiği gibi kalsın.

Teklifin 13'üncü maddesiyle, taşınmaz satış sözleşmesinin düzenlenmesinden dolayı oluşan zarardan noterler sorumlu tutuluyor yani noter, kusurundan bağımsız olarak kusursuz sorumlu kılınıyor. Ancak Türk Medeni Kanunu'nun 1007'nci maddesine göre "Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur. Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder." hükmüyle kusur sorumluluğu esas alınmıştır. Bu çelişkinin giderilmesi ve kusur sorumluluğunun esas alınması talep edilmektedir ki haklılardır.

Yine "stokçulukla mücadele" adı altında Türk Ceza Kanunu'nun "Mal veya hizmet satımından kaçınma" başlıklı 240'ıncı maddesinde yapılan değişiklik, AK PARTİ iktidarının bizzat neden olduğu sorunları başkalarının üzerine atma çabasından dolayı yapılan değişiklerdendir. Yalan haber ve havadisle fiyatları etkileyenler ile mal ve hizmet alımından kaçınanlara verilen cezaların artırılmasını hedefleyen teklif sahipleri, aslında gerçeği gizlemek isteyenlerin aracı olmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurunuz efendim.

HASAN SUBAŞI (Devamla) - Bu ekonomi modelinin kaçınılmaz sonucunda yüksek enflasyon oluşmuştur. Başta tarım olmak üzere her alanda girdi maliyetlerinin en az yüzde 300 üzerinde artış gösterdiği bir ortamda "fiyatlar yalan haber ve havadisle arttı" algısı yaratılarak cezaları artırmak dikkat dağıtmak ve çaresizliğin göstergesidir. Enflasyon sorunu gerçekçi ve akılcı para ve kur politikalarıyla ve bu politikalarla uyumlu mali yaklaşımla çözülebilir. Bu tür cezalarla bunu çözmek mümkün değildir diyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)