GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:76
Tarih:06.04.2022

AYLİN CESUR (Isparta) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Son torbada 2'nci maddeden hekimler çıktı yine. Sözleşmeli hekimlerin gelirlerinin serbest meslek geliri olarak vergilendirilmesini teklif ediyorsunuz, özel hastanelerin menfaatini koruyan bir düzeni kanuni güvence altına alıyorsunuz aslında. Sağlık Bakanımız özel hastane işletmecisi, ya, olabilir, diyebilir ki: "İşte, bunu yapacağım." Çıkıp da bunu hekimler üzerinden, hekimlere bir iyilik yapıyormuş gibi göstermenizi anlamıyoruz değerli arkadaşlar. Yani çıkın, "Özel hastane sahipleri de vatan evladı onlar için bir düzenleme yapıyoruz." deyin; doğrusu bu. Özel hastanelere vergide indirim, hekimlere de yeni bir bindirim demek aslında bu. Hadi kısaca bunun özeti bu. Hekimlerin asıl sorunları duruyor; siz, elbise yok, düğme seçmeye başlamışsınız, düğme dikiyorsunuz.

Sağlık çalışanlarının tümünü geçim derdine düşürdünüz, ülkeden kaçıyorlar. Birinci en önemli nokta bu hekimlerle alakalı.

Geçim derdi demişken vatandaşın derdi geçim, sizinki seçim. Geçen hafta bir kanun geçirdiniz. Bu, aslında cumhuriyet tarihimiz boyunca "demokrasi" adı altında demokrasiye vurulan neşterler serisinde en önde yer alacak yasalardan bir tanesidir. Şöyle oluyor: Siz bedeniniz küçüldükçe kendinize uygun hâle getiriyorsunuz kanunları ama terziler çok iyi bilir; yamalı kumaş dikiş tutmaz değerli arkadaşlar. Ve güvenin söküğü dikiş tutmaz değerli arkadaşlar. Nereden mi biliyorum? Şimdi, geçen hafta Ümraniye'deydik, koca bir ana cadde, cumartesi günü çalışıyoruz, esnaf gezdik. Terk edilmiş gibiydi; in yok, cin yok sokaklarda, dükkânların ışıkları kapatılmış, ampuller söndürülmüş, ısıtıcılar kapatılmış, esnaf karanlıkta oturuyor ve elektriğe, doğal gaza, mazota, gıdaya, suya -ne varsa- gelen zamlarla beli bükülmüş, tükenmiş artık âdeta esnaf; umutsuz, yüzler asık, in yok, cin yok sokaklarda ve dükkânlarda. Bir dükkana girdik; 2 çocuklu bir kadın esnaf; üst üste, kat kat giymişler, paltolar üstlerinde, ışıklar kapalı. Dedim ki: "Ne yapıyorsunuz?" "Vallahi, çocuklar üşümesin diye -2 de çocuğu var- sürekli raflardan malzeme götürttürüp getirttiriyorum ki ısınsınlar." dedi. Çok kötü.

Ve bir esnafa girdik. Tabelayı sökmüş, dedi ki: "1 liram yok ki bu tabelaya vergi ödeyecek. Borç batak." Değerli arkadaşlar, Ümraniye'de oluyor bu. Çok güçlü oy aldığınız bir semtten bahsediyorum. Ve sanki yanmış yıkılmış savaş sonrası gibiydi ortam, öyle bir sessizlik ve yüzler de asık çünkü akşam olmuş, bir kuruş girmemiş esnafın cebine. Dağ olmuş dertler, dinledik, dinledik; geliyorum da oradan biliyorum. Ne diyordu 3 dükkândan 2 tanesi biliyor musunuz? Ben hiç sormadığım hâlde kime oy vereceksiniz diye, oy konuşmadığım hâlde "İktidara oy verdim ama bize yalan söylemişler Vekilim." diyordu ve Hükûmet, yalan hükûmeti olmuş değerli arkadaşlar; bunun altını çiziyorum.

Bir başka örnek: Geçtiğimiz günlerde Şarkikaraağaç'ımızın Kıyakdede köyündeydim, kadınlarımızla bir evde oturduk, kadınlar çok dertli. Günlük yevmiyeden, sezonda çilekten para kazanıyorlar, ceplerine ayda ortalama 700-800 lira falan kalıyor. Eşleri eğer bulurlarsa Beyşehir'de saz kesmeye gidiyorlar ancak "O da pek yok." diyorlar. Alsa da oradan ne olacak? O da o kadar alsa 1.000-1.500 geçecek eline, geçinmek imkânsız hâle gelmiş. Ama dediler ki: "Bizi boş ver! Sen şunlara yardım et." "Kim onlar?" dedim. Bir kadın, kardeşim, genç bir kadın, gözümün içine bakıyordu, hiç konuşmadan, sessiz sessiz. "Benim evi görmeniz lazım, burada anlatamam Vekilim." dedi, kalktık evine gittik ve bir merdivenin altına -çamurlar içerisinde, gidene kadar dizlerimize kadar çamura bulanarak gittik- 2 oda çıkarmışlar; içeride sular, çamurlar, rutubetin içerisinde son derece sağlıksız şartlarda. Bir tarafını mutfak yapmış, buzdolabı var, ocak var ama tamtakır her şey ve orada yaşamaya çalışıyor bir çocuğuyla. Bana dedi ki: "Siz çare bulursunuz belki, devlet yok mu artık?" Bir tek ağzından bu çıkabildi. Kocası da dedi ki: "Çamurlandı üstün başın Vekilim ama biz buraya getirdik seni, dolan oldu bizim hâlimiz." dedi. "Dolan" nedir biliyor musunuz değerli arkadaşlar? "Dolan" asılsız, uydurma demek. Yani bu Hükûmet artık bir dolan hükûmetidir değerli arkadaşlar. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

Son olarak, cumartesi günü Milas'taydık. Zeytinlik alanlarda maden aramanın önünü açan Maden Yönetmeliği değişikliğinin ardından Akbelen Ormanı'nda zeytin ağaçları söküldü biliyorsunuz, onlara desteğe gitmiştik. İki yüz elli yıllık zeytin ağaçları sökülmüş, sonra geri dikilmiş ama cızcıpıldak, öyle işte, lalettayin duruyor ama zeytin kadar güçlü kadınlarımız vardı orada; aileleriyle gelmişler, 90 yaşında nineleriyle gelmişler zeytinleri korumaya. Biz de onlara desteğe gittik İYİ Parti olarak. Ranta kurban ettirmemek için kutsal saydığımız ve gelir kaynakları olan zeytinden aldıkları güçle...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.

AYLİN CESUR (Devamla) - ...bekliyorlar dimdik orada zeytinlerini ve orada İkizköylüler diyorlar ki: "Geçmişimizi, geleceğimizi, zeytinlerimizi söktürmeyeceğiz ve ranta kurban ettirmeyeceğiz. Zeytinimizi de topraklarımızı da talan ettirmeyeceğiz." Evet, bu Hükûmet artık bir talan hükûmetidir değerli arkadaşlar, "cek" "cak" hükûmeti olmaktan çıkmış, hükûmet görülüyor ki artık yalan dolan ve talan hükûmeti olmuş.

Size 3 ayrı yerden tablo verdim, 3'ü de birbirinden çok farklı değil. Barış da huzur da mutluluk da bu milletin hakkı değerli arkadaşlar.

O zaman bizim son sözümüz de zeytinle olsun.

"Tümünü seviyorum ağaçların ama en çok zeytini.

Dalıyla barışı, yağı ile huzuru ve rengi ile mutluluğu anımsattığı için."

Ve milletimize sesleniyorum: Mutlu olmak sizin hakkınız, yarınlar aydınlık ve güneşli, kararıp kalmayın öyle, silkelenme zamanı baharla beraber. Ne zeytinler sökülecek ne elektrikler sönecek ne ağaçlar kesilecek ne de anneler ve evlatları bir lokma dahi yemeden yatmayacak ülkemizde.

BAŞKAN - Sayın Cesur, teşekkür ediyorum.

AYLİN CESUR (Devamla) - Az kaldı diyorum. Hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)