| Konu: | Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Devlet Memurları Kanununda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 66 |
| Tarih: | 15.03.2022 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ŞENOL SUNAT (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Devlet Memurları Kanununda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin birinci bölümü üzerine İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Sayın milletvekilleri, konuşmama başlamadan önce geçtiğimiz günlerde ebediyete intikal edişinin 81'inci yıl dönümü olan ilk Diyanet İşleri Başkanımız Rifat Börekçi'yi bir kez daha bu kürsüden rahmet ve minnetle anıyorum. 3 Mart 1924 tarihinde, ülkemizin kurucusu, rahmet, minnet ve şükranla andığım Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün talimatıyla kurulan Diyanet İşleri Başkanlığına Rifat Börekçi getirilmişti. O dönemde milletimizin dinbaz ve riyakâr din adamları tarafından yanlış yönlendirildiği göz önünde bulundurulduğunda Diyanet İşleri Başkanlığının kuruluşunun ve varlığının ne kadar önemli olduğu ortadadır. Ancak bugün görüyoruz ki cebindeki kefen parasını dahi Millî Mücadele'ye bağışlayan ilk Diyanet İşleri Başkanı, Millî Mücadele kahramanı Rifat Börekçi'nin ferasetinden fakirliğin faziletlerini överek millete anlatırken özel uçaklarla, zırhlı arabalarla, 5 yıldızlı otel toplantılarıyla anılan Sayın Erbaş'a; hatta Londra'da ev alacağı iddia edilen Sayın Erbaş'a(x); Millî Mücadele'de kahramanca mücadele eden Rifat Börekçi'den "Keşke Yunan galip gelseydi." diyebilen, her fırsatta Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e, Millî Mücadele'ye hakaret edebilme cüreti gösteren bir fesli meczuba geçmiş olsun ziyaretine giden Sayın Erbaş'a.
Sayın milletvekilleri, ülkemiz bugüne kadar kıymetli Diyanet İşleri Başkanları gördü; Rifat Börekçiler -Allah rahmet eylesin- Mehmet Nuri Yılmaz, Ali Bardakoğlu, adı aklıma gelmeyen dahaları var ancak hiçbir dönemde Diyanet İşleri Başkanı siyasetle bu kadar iç içe olmadı; dinî inancın yargıda ve siyasette olması gerektiğinin fetvasını bile verdi. Diyanet İşleri Başkanının görevi AK PARTİ'nin politikalarını destekleyen fetvalar vermek değil.
Hatırlatıyorum: Anayasa'nın 136'ncı maddesi "Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışmayı ve bütünleşmeyi amaç edinerek özel kanunda gösterilen görevleri yerine getirir." diyor; hiç ders çıkarılmıyor sayın milletvekilleri. İktidar milletvekilleri, sizlere sesleniyorum. Dinî inancın siyasete alet edilmemesi gerektiğini başımıza gelen bunca felakete rağmen maalesef öğrenemediniz. O kadar çok yanlış yaptınız ki hiç de uslanmadınız. FETÖ gerçeği ortada sayın milletvekilleri. Camiye siyaseti siz soktunuz. Reisiniz cami içinde de cami dışında da siyaset yapmaya devam ediyor; ayıptır, günahtır bu millete! Sayın milletvekilleri, İslam dininin ortaya koyduğu evrensel değerlerin halka doğru ve güvenilir kaynaklardan aktarıldığı, Müslüman vatandaşların samimi duygularının suistimal edilmesinin önüne geçilerek önlendiği, İslam dinine ve Müslümanlara karşı oluşan ön yargıların bertaraf edildiği bir anlayış ve amacın hasıl olması memleketimiz için önemli ve kıymetlidir. Bu teklifle görüyoruz ki iktidarınızda Diyanet İşleri Başkanlığının personel eğitiminde yirmi yıldır yetersiz kaldığını itiraf ediyorsunuz. İtiraf etmek de iyidir sayın milletvekilleri. Eskisi gibi değil; her konuda artık zeytinyağı gibi üste çıkamıyorsunuz, yalanlayamıyorsunuz. Siz hatırlamazsınız belki de Diyanet Akademisinin, Kasım 2017 tarihinde, hain darbe girişiminden hemen sonra dönemin Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ tarafından dile getirildiğini hatırlıyorum. Geç kalınmadı mı? Bozdağ'ın Akademinin kurulmasıyla ilgili gerekçesinin bu teklifle hemen hemen aynı olduğunun da altını çiziyorum. Hani kandırılıp aldatıldığınız dönemden, tüm devlet kurumlarını hain terör örgütü mensuplarıyla doldurduğunuz dönemden bahsediyorum yani siyasi ayağını araştırmaya bir türlü yanaşmadığınız FETÖ'den bahsediyorum. Sayın milletvekilleri, Diyanet İşleri Başkanlığı personelinin liyakatli, ehliyetli ve iyi yetişmiş olması son derece önemlidir. Bu kanun teklifiyle akademilerde gerçekleştirilecek hizmet içi eğitimlerde din istismarının önüne geçilerek, nitelikli, donanımlı, kıraat ve hitabeti iyi din görevlilerinin yetiştirilmesinin sağlanması hepimizin arzusu ve isteği. Adam kayırmanın, kul hakkı yemenin, ihaleye fesat karıştırmanın, rüşvetin, fitnenin yanlış şeyler olduğunu millete anlatacak; hutbelerde siyasi gündeme bilinçaltı mesajlar göndermek yerine helal ile haramı korkmadan, çekinmeden söyleyecek din adamlarının yetiştirileceğini umuyor ve temenni ediyorum. Bu konuyu da yine siyasetinize alet edip, kadrolaşma ve ideolojik saplantılarınıza göre insan seçecekseniz sizi yüce Allah'a havale ediyor ve aziz Türk milletinin vicdanına bırakıyorum. Siz yapamazsanız da emin olun ki en iyi şekilde bundan sonra bizler yetiştireceğiz, az kaldı diyorum.
Değerli milletvekilleri, evet -çok fazla sayıda- 12 adet din yüksek ihtisas merkezi, 19 adet eğitim merkezi, 61 ilahiyat fakültesi, 58 İslami ilimler fakültesi ve binlerce, yüzlerce çok programlı imam-hatip liseleri var. "İstenilen nitelikte insan yetiştirilemiyor mu?" diye sormak gerekiyor. YÖK'le, Millî Eğitim Bakanlığıyla görüşmelerinizin sağlıklı olmadığını düşünüyorum yani Diyanet İşleri Başkanlığı için söylüyorum bunu. Diyanet Akademisi bu kadar önem arz ediyorsa Diyanet Akademisi Başkanının da akademik yeterliliğinin daha üst seviyede olmasının daha doğru olacağını buradan ifade etmek isterim. Evet, Diyanetin başı olan kişinin de dinî yeterliliğinin çok fazla olması lazım, başında profesör unvanı olması da bu işi maalesef çözmüyor yani eserleriyle temayüz etmiş insanların Diyanet İşleri Başkanı olmasında fayda var.
Evet, biz 5'inci maddede İYİ Parti olarak verdiğimiz önergenin tekrar değerlendirilmesi gerektiğini bir kere daha bu kürsüden vurguluyoruz. Yazılı sınavlarda yüksek puan almalarına rağmen sözlü mülakatlarda elenerek mağdur olan öğrencilerimizin seslerini, feryatlarını bugün her kurum için hepimiz duyuyoruz. Herhangi bir değerlendirme ölçütüne dayandırılmaksızın elenen bu öğrencilerimizin hakları yenilirken bu mağduriyetlerin benzerlerinin özellikle Diyanet Akademisine girişlerde yaşanmaması için 5'inci maddenin ikinci fıkrasına ek olarak Başkanlık tarafından Akademiye giriş için yapılacak sözlü ve uygulamalı sınavlarda görüntü ve ses kaydının alınması zorunluluğunu Komisyon görüşmelerinde teklif ettik, maalesef Komisyonda bu teklifimiz değerlendirilmedi; bu teklifin Genel Kurulda değerlendirilmesinin önemli olduğu kanaatindeyim. Böylece sözlü veya uygulamalı sınavların görüntü ve ses kaydıyla kayıt altına alınması oluşabilecek kayırma ve haksızlıkları ortadan kaldıracaktır, hukuk devleti ilkesinin hayata geçirilmesi açısından yerinde ve önemli bir uygulama olacaktır. Uyarıyoruz, Diyanet Akademisi yandaşları mülakatlarla istihdam edecek ve iktidarın politikalarını dinî örtünün altında yayacak bir kurum asla olmamalıdır. İktidarın karnesi, biliyorsunuz, bu konuda zayıflarla dolu.
Saygıdeğer milletvekilleri, bu eleştirilerimle birlikte, Diyanet Akademisi doğru yönetildiği ve eleştirilerimizle de paralel olarak yeniden geliştirildiği takdirde faydalı olacak ve dinî hayatımıza katkı sunacaktır diyorum.
Hayırlı uğurlu olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)