| Konu: | (10/96, 234, 409, 501, 698, 1743, 1747, 1912, 2187, 2203, 2303, 2353, 2389, 2477, 2673, 2675, 2697, 2830, 2976, 2979, 3019, 3109, 3206, 3430, 3476, 3479, 3482, 3484, 3485, 3493, 3504, 3505, 3508, 3510, 3685, 3723, 3918, 3919, 3920, 3921, 3922, 3923, 3924) Kadına Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Tüm Yönleriyle Araştırılarak Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Anayasa'nın 98'inci, İçtüzük'ün 104 ve 105'inci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 64 |
| Tarih: | 08.03.2022 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ŞENOL SUNAT (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kadına yönelik şiddetin sebeplerinin araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi konusunda oluşturulan Meclis Araştırması Komisyonunu değerlendirmek üzere İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisi saygıyla selamlarım.
Evet, bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü. Vefakâr, cefakâr, çilekeş ve mücadeleci tüm kadınlarımızın Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun diyorum.
Sayın milletvekilleri, evet, Meclis Araştırması Komisyonu Raporu'nu görüşüyoruz. Rapor 912 sayfa. Elimize dün geçti; geçmedi de aslında bugün gördük. Raporu okuma imkânımız bu şartlarda mümkün değil. Bu, teamüllere aykırı; bu, usule aykırı. Siz her zaman olduğu gibi, usulsüzlüklerinize devam ediyorsunuz. Devam edin, devam edin; az kaldı.
Sayın milletvekilleri, Meclis Araştırması Komisyonu, tüm partilerin vermiş olduğu araştırma önergeleri birleştirilerek kadına yönelik şiddet konusunda uygulamada var olan eksikliklerin tespit edilmesi için kurulmuştu. Bilindiği üzere, Komisyonun kurulmasından çok kısa bir süre sonra Cumhurbaşkanı, hukuka uygun olmayan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi iradesini yok sayarak bir gece yarısı kararnamesiyle İstanbul Sözleşmesi'nden çıkma kararı aldı. Alınan talihsiz ve o kadar da yanlış olan bu karar neticesinde Komisyona katılıp katılmama konusunda başından beri tereddütler yaşadım. İyi niyetimi kaybetmeden, mazeretim olmadığı sürece toplantılara katılıp görüşlerimi ve sorularımı da yöneltmeye çalıştım.
Komisyon Başkanının Komisyona davet edilecekler konusunda istişare etmemesi, Komisyonda dinlenecek kişilerin Komisyon üyelerine çok kısa süre önce bildirilmesi, kadın hakları ve kadına şiddet konusunda duyarlı olmayan bazı kişi ve kurumların davet edilmesi de ayrı bir konudur. Meclis Araştırması Komisyonunun çoğulcu değil, çoğunlukçu bir anlayışla çalışmaları devam ettirmesi; yıllardır sürdürülen kadın hakları ve kadına yönelik şiddeti önleme konusundaki kazanımlardan geri adım atılacağı ve belli kesimleri memnun etmek için kanunlarda değişikliklere gidecek altyapıyı hazırlamaya çalıştığı ortadaydı. Ülkemizi ilgilendiren her konuda olduğu gibi bu konuda da tamamen siyasi mülahazalarla alınacak yanlış kararlara meşruiyet kazandırmak benim ve mensubu bulunduğum İYİ Partinin yapısında yoktur. Bu Komisyonun içinde yer almamın toplum ve özellikle kadın vicdanında yerinin olmadığını düşündüğümden Meclis Araştırması Komisyonundan ayrıldım.
Hiçbir konuda samimi değilsiniz sayın iktidar milletvekilleri, bu raporda da ne kadar süslü cümleler etseniz de mesele uygulamalarınızda olacaktır. Ben, bugün, sadece bilgisayarla "toplumsal cinsiyet eşitliği" kavramını taradım, maalesef önerilerinizde bu kavrama rastlamadım.
Sayın milletvekilleri, Türkiye 20 Mart 2021 tarihinde İstanbul Sözleşmesi'nden çekildi; mart ayından itibaren şiddet ve cinayet oranlarının ve kadın haklarına yönelik ihmallerin artmasına neden oldu. İstanbul Sözleşmesi ve bu sözleşmenin maddelerine uygun, tüm siyasi partilerin onayıyla çıkan 6284 sayılı Kanun'un uygulamadaki aksaklıklarını ve eksikliklerini tartışmamız gerekirken Meclisin görüşü bile sorulmadan bazı marjinal grupların isteği yüzünden Cumhurbaşkanı tarafından İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararı alındı. Bu durum, kadına karşı şiddet eğilimlilerinin cüretini arttırdı.
İstanbul Sözleşmesi'nden ayrılmak, sahada boşluk oluşturup kadının devlet desteği ve korumasından mahrum kalmasına sebep oldu. Her gün bir iki kadın hunharca öldürülüyor. Katliamlardan bahsediyorum sayın milletvekilleri, fiziksel şiddeti, cinsel, ekonomik ve psikolojik şiddeti artık konuşamıyoruz bile. Türkiye'de 2021 yılında 280 kadın hunharca öldürüldü, 217 kadın ise şüpheli şekilde ölü bulundu. Şubat ayında 23 kadın cinayeti işlendi, 21 kadın şüpheli bir şekilde ölü bulundu. Türkiye, kadınların can güvenliğinin tehdit edildiği bir ülke hâline geldi; kadınların, erkek şiddetine karşı koruma talebi sayısı yüzde 150 arttı. Ayrıca, Türkiye, OECD ülkeleri arasında kadına karşı şiddetin en yaygın olduğu ülke konumuna geldi. 2021 Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Raporu'nda, 150 ülke içinde Türkiye 133'üncü sırada yer aldı.
Samimi değilsiniz, samimi olsaydınız İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmezdiniz. Biz, İYİ Parti olarak, iktidar olduğumuzda İstanbul Sözleşmesi'ni yeniden imzalayacağız, kanunları şiddeti önleyecek şekilde uygulayacağız. Hedefimiz, hiçbir kadının şiddete uğramadığı, eğitim, çalışma ve özel yaşamında ayrımcılığa maruz kalmadığı, her kadının özgürce yaşadığı bir Türkiye.
İstanbul Sözleşmesi'nden neden çıkıldı biliyor musunuz sayın milletvekilleri? Bir kısım insan, kavramlara bilerek veya bilmeyerek veya amaçlı bir şekilde farklı anlamlar yükledi. Toplumsal cinsiyet eşitliği, bireylerin cinsiyetlerine bakılmaksızın hayatın tüm alanlarında eşit fırsat ve haklardan yararlanması ve eşit muamele görmesi, diledikleri tüm alanlarda kişisel bilgi ve becerilerini geliştirebilmesi ve tercihler yapabilmesidir. Kadınlar ile erkekler, kız çocukları ile erkek çocukları arasında hak, sorumluluk ve kazanımlarda eşitlik anlamını taşımaktadır toplumsal cinsiyet eşitliği. Kavram olarak toplumsal cinsiyet eşitliğinin, insan olmaktan kaynaklanan hak, sorumluluk ve fırsatların kadın veya erkek olarak dünyaya gelmekle ilişkilendirilmemesi gerekmektedir. Burada kastedilen eşitlik, kadınlar ile erkeklerin aynı olmaları anlamına gelmez. Yine, toplumsal cinsiyet eşitliğinin gerçekleştirilmesi de kadınlar ile erkeklerin aynı olmalarının sağlanması anlamına gelmez. Bu tanımın amacı, cinsiyetin biyolojik tanımının yahut "kadın" ve "erkek" terimlerinin yerine geçmek de değildir. Sözleşme, kadına karşı şiddetin toplumsal cinsiyete dayandığını ve kadınlar ile erkekler arasında tarihten gelen eşitsiz güç ilişkilerinin bir tezahürü olduğunu söylüyordu. "Toplumsal cinsiyet" kavramı, kadın ve erkeğe kültürlerin, toplumların yüklediği rol ve görevleri ifade etmek için kullanılır. Bir kere daha söylüyorum, sözleşmede "toplumsal cinsiyet" kavramı için -öyle söylenildiği gibi eş cinsellik ya da cinsiyetsizleştirme olmayıp- toplum tarafında kadın ve erkeğe yüklenen ve sosyal olarak kurgulanan roller, davranışlar ve eylemler tanımı yapılıyordu.
Evet, sözleşmenin amacı "aile yaşamını ve aile yapılarını bozmak" gibi ifade edildi; asla sözleşmede bu şekilde bir ifade de söz konusu değildir. Sözleşme, şiddet içeren bir ilişki içindeki herkese -yani şiddet mağduru kadın, erkek, çocuk, yaşlı, engelli gibi- emniyet, koruma ve destek sağlanmasını ve şiddet içermeyen bir yaşamı yeniden kurma imkânının sunulmasını amaçlamaktadır. Sözleşme, kadınlara veya erkeklere herhangi bir yaşam tarzını dayatmamaktadır, hiç kimseyi herhangi bir yaşam tarzını benimsemeye de zorlamamaktadır. Ailelerin karşı karşıya kaldığı asıl tehdit, şiddetin kendisidir. Mağdurları korumayı ve onları desteklemeyi amaçlayan tedbirler can güvenliğini koruma amaçlıdır. Bu şekilde ilkeler üzerinden bir tanım ve tarif yapan bir sözleşme aile yapısını nasıl bozar? Tam tersi, ailede kadının varlığını hissettiren ve kadını güçlü kılan bir pozisyon sağlar.
Şiddete yönelik ve diğer konularla ilgili politikalar geliştirirken sebebini tanımlamak gerekiyor. Kadına yönelik şiddet her şeyden önce bir insan hakları ihlalidir. Tabii ki, bir sözleşme kadına şiddeti önleyemez ama İstanbul Sözleşmesi önleyici politikalar için ülkelere, devletlere yol haritası çizmekteydi. Ama şiddetin önlenmesi için zihniyetin değişmesi gerekiyor sayın milletvekilleri; kanunlardaki eksikliklerin ve uygulamadaki aksaklıkların giderilmesi için kararlılık gerekiyor, asla bu konuda taviz verilmemesi gerekiyor; demokrasi kültürünün gelişmesi ve güçlendirilmiş parlamenter sistemin hayat bulması gerekiyor.
Demokrasinin olmadığı yerde insan hakları da olmaz, kadın hakları da olmaz. Toplumun ve yaşamın her alanında, tüm karar alma mekanizmalarında kadın-erkek eşitliğini sağlamak ve korumak için öncelikli bir devlet politikası gerekiyor. Ekonomik koşulların ağırlaşması toplumun her kesimini mutlaka etkiliyor ama en çok etkilenen kesim kadınlar, yoksullaşan daha çok kadınlar; iş piyasasında ilk işten çıkarılacak, ilk gözden çıkarılacak olanlar kadınlar oluyor. Bu yüzden ekonomik kriz kadın istihdamını olumsuz etkiliyor; çalışmayan kadınlar aile geçiminde daha fazla sıkıntı çekiyor, kayıt dışı çalışanların çoğu kadın. Kadınlarımızı yoksullaştırdınız, kuru soğana, ekmeğe muhtaç ettiniz.
Sayın milletvekilleri, devletin görevi, kadın yoksulluğunu bitirecek ve toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayacak çalışmalar yürütmektir. Raporunuzu inceleyemedim; altıncı yargı paketinden bahsediyorsunuz ama başka söylentiler de gündemi meşgul ediyor. Yoksulluk nafakasının evlilik süresiyle sınırlandırılması ya da orantılı bir süre belirlenmesi, bu süre sonunda nafaka alacaklısının gelirinin olmaması hâlinde devletin nafaka ödemeye devam etmesi yani devlet destekli bir nafaka sistemine geçileceği dile getiriliyor, duyuyoruz. Yargıtay başta olmak üzere mahkemeler bu söylentilerin etkisi altında kalmakta, yoksulluk nafakası istemleri şimdiden reddedilmektedir.
Yoksulluk nafakası alacaklısı, daha ağır kusurlu olmaması şartıyla kadın eş ya da erkek eş olabilir, cinsiyet belirtilmemiştir ancak ülkemiz koşullarında toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin bir sonucu olarak genellikle kadınlar lehine bu nafakaya hükmedilmektedir. Türkiye'de kadınların erkekler karşısında hangi konumda yer aldığı, ayrımcılığa maruz bırakılıp bırakılmadığı, şiddet verileri, istihdam verileri, mal varlığı verileri detaylıca ortaya konulmadan tekil örnekler üzerinden yoksulluk nafakasıyla ilgili tartışmalar yürütülemez. Birçok dosyada, şiddet gören kadınların şiddetten bir an önce kurtulmak, can güvenliklerini sağlamak istedikleri için nafaka talep etmedikleri, nafaka taleplerini geri çektikleri de görülüyor.
Yoksulluk nafakasına yönelik müdahaleler "Evliyken evinin kadını olsun, çalışmasın; boşanınca çalışıp ekmeğini kazansın, ona mı bakacağım?" zihniyetinin ürünüdür ve yalnızca bir başlangıç hamlesidir. Bu maddeyle ilgili değişiklikler yapıldıktan sonra kadınların diğer kazanılmış haklarına mı -yani edinilmiş mallara katılma rejimi, miras hakları gibi- geçeceksiniz? Ekonomik krizin bu denli tırmandığı bu ortamda kadınların daha fazla yoksullaşmasına ve muhtaç hâle getirilmesine, boşanmalarının ise zorlaştırılarak aile içi şiddete boyun eğmelerine sebep olacak bir kanun değişikliğine karşı çıkacağız İYİ Parti olarak.
Yine, aile ara buluculuğundan söz edilmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ŞENOL SUNAT (Devamla) - Bitiriyorum.
BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.
ŞENOL SUNAT (Devamla) - Kadın-erkek eşitsizliğinin bu kadar büyük olduğu, kadınların eğitim ve istihdama katılım konusunda büyük engellerle karşılaştığı ülkemizde aile ara buluculuğu, baştan eşitsiz bir ilişki üzerinden başlayacaktır. Ara buluculuk sürecinde kadınların can güvenliği büyük bir risk altında olacaktır. Ayrıca, bu adım aile hukukunun özelleştirilmesi sonucunu doğuracak, çok hukukluluğun önünü açacak, hukuk devleti ve laiklik ilkesini de aşındıracaktır.
Sayın milletvekilleri, kadın eğitendir, büyütendir, üretendir. Dünyada her şey kadının eseridir. Kadın gözetendir, vakfedendir, öğretendir. Kadın yükselmezse alçalır vatan. Kadın var edendir, can verendir, sabredendir ve en çok ezilendir. Kadına şiddet asla kabul edilemez.
Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener Hanımefendi'nin de dediği gibi İYİ Parti iktidarında kadınların varlığına da kadınların başarılarına da bu ülke alışacaktır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)