| Konu: | Nükleer Düzenleme Kanunu Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 63 |
| Tarih: | 05.03.2022 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA BEDRİ YAŞAR (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce, Samsunlu şehit Jandarma Uzman Çavuş İsmail Ergin kardeşimize Allah'tan rahmet diliyorum, kederli ailesine başsağlığı dileklerimi iletiyorum. Yüce Türk milletinin başı sağ olsun.
Değerli milletvekilleri, 314 sıra sayılı Nükleer Düzenleme Kanunu Teklifi'nin ikinci bölümü üzerine grubum adına söz almış bulunuyorum.
Tabii, bugün gündemde nükleer santral ve nükleer santrallerin oluşturduğu çevresel etkilerden bahsediyoruz. Türkiye -belki 1960'lı yıllarda başladı ama- son dönemde nükleer santral yapımına karar verdi. Yapımına demeyelim de çünkü dünyada örneği olmayan, kendi topraklarımızda "yap-işlet ve sonsuza kadar devam et" yöntemiyle nükleer santral yapmaya çalışıyoruz. Diyorsunuz ki: "Diğer enerji üretim şekillerinde de aynı yöntem var; işte, hidrolikte var, güneşte var, rüzgârda var, jeotermalde var." Orada da alım garantili bu işleri yapıyoruz ama nükleer santralde dünyada eşi ve benzeri yok; kendi ülkemizde böyle bir alan tahsis edeceğiz, kendileri üretecekler ve Türkiye'ye satacaklar. Dolayısıyla, bunun adına "millî" demek hiçbirimize yakışmaz, bunun millî olan bir tarafı da yok.
Hani "millî" derken zaman zaman, biraz önce olumsuzluklara da sebep olan, işte, "O ülkenin değeri; parasının pasaportunun değeriyle ölçülür." diyorduk. Hakikaten bu pasaport konusunda hepimizin bir hassasiyeti var. Yani o reklamlardaki pasaportun olmasını, burada hiç kimsenin vicdanının kabul edeceğini ben şahsen düşünmüyorum. Gayet tabii, farklı ülkelerin farklı uygulamaları var ama bu iş, bu kadar ayağa düşürülmemeli diye buradan tekrar ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, yaklaşık 100 bin megavat kurulu gücümüz var enerji alanında. Bunun yüzde 25,3'ü doğal gaz, yüzde 9'u ithal kömür, yüzde 10,2'si yerli kömür, yüzde 31,6'sı hidroelektrik santraller, yüzde 10,7'si rüzgâr, yüzde 7,9'u güneş, yüzde 3,3'ü jeotermal, yüzde 2'si de diğer kaynaklardan üretiliyor. Tabii, bu kurulu güç başka bir şey, üretim başka bir şey. Dolayısıyla, zaman zaman, hani "Türkiye, yaklaşık 50 bin megavat civarında enerji tüketiyor; 100 bin megavat civarında kurulu gücümüz var." diyoruz ama kurulu güç ile üretim birbirinden farklı hadiseler. Bu kurulu güce rağmen mesela, doğal gazda yüzde 25 kurulu gücümüz var ama bugün ürettiğimiz enerjinin yüzde 32'sini doğal gazdan elde ediyoruz. Yine, ithal kömürün kurulu güçteki toplam payı yüzde 9 ama üretimdeki payı yüzde 14. Yine, hidroelektrik santrallerin kurulu güçteki payı yüzde 31 olmasına rağmen üretimdeki payı yüzde 18.
Şimdi, biz bu üretimlerin tamamını... Hani bu enerji fiyatları neden artıyor; doğal gaz fiyatları, çevrim santrallerindeki fiyatlar neden artıyor? Ben bugün daha çok fiyatlar üzerinde durmak istiyorum.
Şimdi, hepinizin bildiği gibi, biz üretim tesislerine alım garantisi vermişiz, demişiz ki mesela: Termik santrallerle ilgili, Afşin-Elbistan Termik Santrali de dâhil, 15,8 sent/kilovatsaat; biyokütlede bu yine 13,3; hidroelektrikte 7,3; termalde 10,5; güneşte 13,3. Şimdi, bu tesisler devreye alındığından bugüne kadar yani elektriğin ucuz tarifelerle verildiği günde de alım dolar bazında aynı rakamdı, bugün de dolar bazında alınan fiyatlarda bir değişiklik yok; aynı şekilde, doğal gazda da öyle.
Doğal gaz sözleşmelerine baktığınız takdirde 2030'a kadar devam eden doğal gaz sözleşmelerimiz var. İşin özeti şu: Yani dolar bazında herhangi bir değişiklik yok ama değişiklik nerede var? Örnek şu: 2021 yılının başında -döviz kuru- 1 dolar 7 TL civarındaydı, bugünkü son rakamlar 14,2. Yani bunun anlamı şu: Sizin yönetiminizin, sizin idarenizin ortaya çıkardığı bir sonuç, paranın değerinin düşmesinden kaynaklanan sebeplerden dolayı bugün kullandığımız enerjideki rakamların yüksekliği; yoksa temel manada, satın alma tarafında dolar bazında fiyatlarda bir değişiklik yok. Bugün TL'nin bu kadar değer kaybetmesiyle beraber biz de yüksek oranda enerji bedelleri ödemeye başladık. Tabii, bunu siz bir gerekçe olarak gösterdiniz; normalde yüzde 100 artarken bugün yüzde 137'den başlayan rakamlarla enerji fiyatları artmaya başladı. Aynı şekilde, doğal gaz fiyatlarında dolar bazında çok fazla -uluslararası arenadaki değişiklikten bahsetmiyorum, bizim sözleşme rakamlarımızdaki fiyatlardan bahsediyorum- değişiklik olmamasına rağmen, sadece dolardaki artış değil, siz onun üzerine özellikle vergi de dâhil belli rakamlarla rakamları artık taşınamaz hâle getirdiniz.
Hâlbuki bundan yaklaşık dört ay önce, ben bu enerji rakamlarıyla ilgili basın toplantısı düzenlemiştim. O zaman demiştim ki: Özellikle elektrik faturalarını vatandaşlarımız dörder aylık dönemlerde ödesinler. Tüketime göre, işte, 100 kilovatsaate kadar -KDV o zaman yüzde 18'di- bunu yüzde 1'e düşürelim, 100 ile 200 arasını yüzde 8'e düşürelim, 200 kilovatsaatin üzerinde de yine yüzde 18 KDV uygulanmaya devam etsin demişiz. Ne zaman? Ekim ayında Parlamentoda yaptığımız basın toplantısında. Peki, biz ekim ayında demişiz, ne olmuş? Hükûmet bunu dikkate mi almış, iktidar bunu dikkate mi almış? Yok.
Ama bugün geldiğimiz rakamlar itibarıyla baktığınız zaman, işte, bugün de KDV'yi indirmeye çalışıyorsunuz, kademeli satışlara başlıyorsunuz. Bunlardaki fiyatların -yani Türkiye'de bir şey var- giden fiyatların geri geldiğini Türkiye Cumhuriyeti'nde daha hiç kimse görmedi. Bunu ancak ve ancak mazot ve benzin fiyatlarında görebilirsiniz, bunun da tarifesini devlet uyguladığı için. Maşallah, orada da zamlar yüzde 100, indirimler 10 kuruş yani zam gelince 1 lira, 1 küsur lira; indirimler 10 kuruş, 20 kuruş. Sonuçta, ne oluyor, biliyor musunuz? Elektrik fiyatları, doğal gaz fiyatları, petrol fiyatları arttığı zaman, bir insanın vücudu gibi düşünürseniz, bütün organları bundan etkileniyor iğneden ipliğe; gıdasından, nakliyecisinden, üreticisinden... Çünkü bugün üretimin ana girdisi enerji. Ana girdideki rakamlar arttığı zaman hayatın her alanına yansıyor.
Dolayısıyla bundan kaynaklanan bu fiyat artışlarının sonucunda ortaya ne çıkıyor? Enflasyon çıkıyor. Peki, siz enflasyonla nasıl mücadele edeceksiniz? Sayın Bakan hâlâ diyor ki: "Allah'ın izniyle doları nasıl 14'lerde tuttuysak bundan sonra göreceksiniz, enflasyonu da aşağı doğru getireceğiz." Yani siz her söyledikçe rakamlar artıyor. Bence Sayın Maliye Bakanımızın gözlerinin içine şöyle bir bakıp bir ay mola versek ben rakamların kendiliğinden aşağı düşeceğini tahmin ediyorum. Yani icraatlar ile konuşmaların arasında bir paralellik olması lazım. Bugün enflasyon rakamlarına baktığımız zaman, hakikaten yani size göre 54, işte, üretici fiyatları 105... Kaldı ki üretici fiyatları tüketici fiyatlarına daha yansımadı.
Peki, bu yüksek enflasyonla vatandaş nasıl yatırım yapacak, nasıl üretim yapacak? Peki, bu yüksek enflasyonla, yine, işte, Türkiye'nin içinde bulunduğu şartlar itibarıyla uluslararası arenada bizim yatırımcılarımız nasıl para bulacaklar, nasıl yatırım yapacaklar? Bu olumsuzlukların tamamı otomatik olarak bizim ülke puanımıza da yansıyor. Ülke puanımız, bugün, maalesef, 500'lerin üzerinde. Yani CDS olarak çok yukarılardayız, enflasyon olarak dünyanın en yüksek enflasyonlu ülkelerinden biriyiz. Bütün bu şartlar altında siz kalkınmadan, gelişmekten bahsediyorsunuz. Şu ana kadar yirmi yıldır, bu ülkeyi "ama"sız, sebepsiz, "lakin"siz idare ediyorsunuz. Arkasına sığınabileceğiz hiçbir sebep yok. Yani milletten ne istediyseniz millet bunu size verdi ama bugün milletin içinde yaşadığı şartlara baktığımız zaman verdiği oylarla doğru orantılı olmadığını görüyoruz. Onun için yapılabilecek tek bir şey var. Bu şartlar altında daha fazla gitmesinin mümkün olmadığını hepimiz görüyoruz. Ne zaman bir sorun varsa nereye gidiyoruz? Millete, milletin hakemliğine gidiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
BEDRİ YAŞAR (Devamla) - Ben de buradan sizi tekrar milletin hakemliğine gitmeye davet ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)