GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kültürel İş Birliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:58
Tarih:24.02.2022

CHP GRUBU ADINA AHMET ÜNAL ÇEVİKÖZ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'yle kültürel iş birliği konusunda imzalanan bir anlaşmayla ilgili olarak konuşuyoruz. Ancak hepimizin gündeminde önemli olan mesele, şu sırada elbette Karadeniz'in kuzeyinde Ukrayna ile Rusya arasında baş gösteren çatışma.

Anlaşmayla ilgili olarak herhangi bir engelimizin olmadığını ve bu anlaşmayı onaylayacağımızı başından belirtmek isterim.

Ancak Ukrayna'ya geldiğimiz zaman söylenmesi gereken çok şey var. Biraz evvel söz alan hatipler bu noktaya nasıl gelindiğiyle ilgili görüşlerini açıkladılar. Bu noktaya aslında, Varşova Paktı'nın dağılmasından ve onun arkasından Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra Avrupa güvenlik mimarisinde ve Euro-Atlantik güvenlik yapılanmasında bazı dengelerin değişmesi sonucu geldik. 1997 yılı neden Rusya tarafından sürekli dile getiriliyor? Bu önemli, bunu şu şekilde hatırlatmak isterim. Hatırlayacaksınız 27 Mayıs 1997 tarihinde Paris'te NATO ile Rusya arasında NATO-Rusya Kurucu Senedi imzalanmıştı. NATO-Rusya Kurucu Senedi'nin imzalanması aslında Rusya ile NATO arasında Avrupa güvenliğinde bir denge oluşmasını amaçlıyordu. Ancak Rusya, o günkü koşulları ve o günkü kuvvet yerleşimini o anlaşmayla birlikte bir milat olarak kabul edip bugün de NATO'nun o tarihten sonra yeni üyeler kazanmasıyla ilgili olarak gelişen coğrafyayı, değişti ve o dengeler bizim aleyhimize bir pozisyon aldı şeklinde yorumlamaya başladı. İşte NATO'nun 1997'deki kuvvet dengelerine dönmesi talebi ve Rusya'nın 1997'deki durumu bu şekilde sürekli dile getirmesi bundan kaynaklanmaktadır. 1997'den sonra 1999 ve 2004 tarihlerinde 2 defa NATO genişlemesi oldu ve Rusya'nın, Sovyetler Birliği'nin müttefiki olan bazı eski Varşova Paktı üyeleri tek tek NATO'ya üye oldular. Böylece NATO'nun üye sayısının artması bir yana NATO'nun coğrafi olarak konumu da sürekli doğuya doğru yayılmaya ve genişlemeye başladı; işte Rusya açısından da bu bir tehdit olarak algılandı. Ancak tabii sadece Batı'nın hatalarının olduğunu söylemek doğru değil çünkü Rusya'nın da bazı hataları var. 1999 yılına kadar devam eden Avrupa'da Karşılıklı Kuvvet İndirimi Antlaşması'yla ilgili müzakereleri aslında orta menzilli nükleer füzelerin durumuyla ilgili görüşmelerden çekilen Rusya bozmuştur. Rusya'nın AKKA'yla ilgili gelişmeleri, Avrupa'da Karşılıklı Kuvvet İndirimi Antlaşması'nı bu şekilde bozması da Batı tarafından aslında bir zafiyet olarak görülmüş ve bu dengenin yeniden sağlanması için Rusya'ya hep çağrıda bulunulmuştur. Ama bunun arkasından yine, o küresel dengeleri ve Avrupa güvenliğini sağlayan başka anlaşmalar da birbiri ardına -örneğin Açık Semalar Anlaşması gibi- karşılıklı olarak Rusya'nın ve Amerika'nın o anlaşmalardan çekilmeleriyle ortadan kalkmıştır. Yani Avrupa güvenliği 1997'den itibaren hem NATO'nun genişlemesi hem de Avrupa'daki büyük dengeyi sağlayan bazı anlaşmaların bozulması nedeniyle çok ciddi bir şekilde değişime uğramıştır. 2007 yılında, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Münih Güvenlik Konferansı'nda önemli bir konuşması vardır ve orada Batı'yı, NATO'yu, kendi topraklarına ve eski Sovyetler Birliği topraklarına doğru ilerlemekle suçlamış ve bunun kendileri için önemli bir güvenlik tehdidi oluşturduğunu belirtmiştir. Ancak Batı tarafından Rusya'nın bu duyarlılığı dikkate alınmamış; bunun hemen ertesinden 2008 yılında da Bükreş'te yapılan NATO Zirvesi'nde, NATO ülkeleri, Ukrayna'nın ve Gürcistan'ın NATO üyesi olmasını kabul etmişlerdir. İşte, o 2008 Bükreş Zirvesi, Rusya ile Gürcistan arasında 2008 yılı Ağustos ayındaki savaşa neden olmuş, bunun sonucunda önce Abhazya ve Güney Osetya Gürcistan topraklarından ayrılmış ve bağımsızlıklarını ilan etmiş, bir yıl sonra bu 2 bağımsız, ayrılıkçı bölgeyi Rusya tanımış ve bugün Gürcistan'ın toprak bütünlüğü bozulmuştur. İşte, son günlerde yaşadığımız olay aslında tam bir şablon şeklinde Ukrayna'da aynen uygulanmaktadır. Ukrayna'daki gelişmeler 2014 yılında başlamış ve 2014 yılında Kırım'ın Rusya tarafından ilhakıyla, ardından da bugün Donetsk ve Lugansk olarak bildiğimiz bölgelerin de ayrılıkçı bir davranış içine girmesiyle tetiklenmiştir. Aradan geçen sekiz yılda, bugün 2022 yılının başlarında geldiğimiz nokta Lugansk'ın ve Donetsk'in bağımsızlıklarını ilan etmeleri ve bunu Rusya'nın tanımasını talep etmeleri, bunun sonucunda da Rusya'nın bu iki bağımsız ayrılıkçı bölgeyi birer bağımsız devlet olarak tanıması sonucunu doğurmuştur. Tanıma Rusya'ya o bölgede yaşayan Rusya kökenli, Rusça konuşan insanları veya Rusya tarafından vatandaşlık verilmiş olan -aşağı yukarı- 700 bin civarında Ukrayna vatandaşını koruma kisvesi altında bir askerî harekâttır. Evet, bu harekâtın ileride Lugansk ve Donetsk'in ötesindeki Ukrayna topraklarına varıp varmayacağını şu anda kestirmek mümkün değil, hepimizin endişesi işin bu raddeye varmadan engellenmesidir.

Biraz evvel, değerli meslektaşım ve Milletvekili Ahmet Erozan "Lugansk" kelimesi üzerinde durdu ve benim de adımı andı. Biz, ikimiz de Dışişleri Bakanlığının 1979 ve 1980 yılında diplomalı, Rusça öğrenen ilk diplomatlarıyız; onun için Rusça bilgisine değindi Sayın Erozan. "Lugansk" doğru bir ifadedir ama Rusçasıdır, Ukrayna dilinde "Luhansk" denir, aradaki fark da bundan kaynaklanmaktadır; onu da Sayın Erozan'ın burada gıyabında, kendisinin Rusça bilgisine hürmeten hatırlatmak istedim.

Şimdi yapılması gereken nedir? Değerli milletvekilleri, aslında, Türkiye hakikaten çok zor bir durumda. Şu açıdan zor bir durumda: Bir, biz bir Karadeniz ülkesiyiz ve Karadeniz'de hem Ukrayna'yla hem de Rusya'yla çok önemli ilişkilerimiz var, çok yoğun ilişkilerimiz var. Bunlar çeşitli vesilelerle dile getirildi. Ukrayna ve Rusya'dan buğday ithal ediyoruz. Rusya'ya karşı enerji bağımlılığı içindeyiz. Her 2 ülke de bizim için önemli birer turist kaynağıdır dolayısıyla Türkiye'nin turizm gelirlerinde Rusya 1'inci sıradadır ama Ukrayna da önemli, önde gelen ilk 5 ülke arasında yer almaktadır. Dolayısıyla bu 2 ülke arasındaki bir çatışma ve bunun giderek büyüyerek Karadeniz güvenliğini etkileyecek bir hâl alması Türkiye'yi çok yakından ilgilendirir.

Öte yandan Türkiye bir NATO üyesidir. Dolayısıyla küresel açıdan bakıldığında dengeler Rusya ile Batı, Rusya ile NATO arasında yeniden o 1997'den beri tartışılan Avrupa güvenlik yapılanması ve Avrupa güvenlik mimarisiyle ilgili bir tartışmaya doğru evrilmektedir. İşte burada Türkiye'nin aslında NATO içinde NATO'yu ve NATO'nun diğer ülkelerini Rusya'yla yeniden böyle bir ortak güvenlik arayışına davet etme yükümlülüğü bence çok önemlidir. Elbette NATO'yla ilgili değişik görüşleri olan değerli milletvekillerimiz, siyasi partiler vardır ancak Türkiye'nin yetmiş yılı tamamlamış olan NATO üyeliğinin bütün bu yaşadığımız olaylar çerçevesinde Türkiye açısından, ulusal güvenliği açısından ne kadar önemli olduğu bir kere daha belli olmuştur. Onun için Türkiye'nin NATO'yla ilgili bu yükümlülüğünü de önümüzdeki dönemde NATO toplantılarında üstleneceğini ve hakkıyla yerine getireceğini düşünüyorum. Esasen zaten Türkiye kararlara katılmadıkça NATO'nun, konsensüsle karar aldığı için, herhangi bir şekilde Türkiye'ye rağmen Rusya'yla ciddi bir şekilde gerginlik yaratacak bir karar alması da mümkün değildir.

Üçüncü olarak değinmek istediğim de -biraz evvel dile getirildi- Montrö Sözleşmesi. Değerli milletvekilleri, Montrö Sözleşmesi'ni tartışmaya bile gerek yoktur. Şu sırada, çeşitli çevrelerden Montrö'yle ilgili olarak birtakım yorumlar yapılıyor; işte, boğazların açılması, kapatılması gibi tartışmalar. Montrö'nün bütün hükümleri, aynen, hiçbir şekilde sözleşmenin lafzına ve ruhuna zarar vermeyecek bir şekilde uygulanmalıdır. Montrö'nün anahtarı Türkiye'nin elindedir ve Türkiye, Montrö'yü en iyi şekilde yorumlama imkânına sahip olan ev sahibi ülkedir. Dolayısıyla, Türkiye'nin bu sözleşmeyle ilgili olarak dışarıdan yapılacak olan telkinlere veya Montrö Sözleşmesi'nin lafzına, ruhuna uymayacak bir davranışa sevk edilmek için yapılan birtakım çağrılara asla kulak asmaması gerekir. Türkiye'nin Montrö'yle ilgili kararları hangi koşullarda, hangi durumda ve hangi ülkelere karşı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurunuz efendim.

AHMET ÜNAL ÇEVİKÖZ (Devamla) - Kıyıdaş ülkeler, kıyıdaş olmayan ülkeler ayrımı vardır, ticari gemilere zaten kapatmak mümkün değildir ama savaş gemileriyle ilgili olarak Montrö hükümlerinde yine çok açık bir şekilde durum belirtilmiştir. Türkiye'nin savaşın içinde bir taraf olması veya Türkiye'nin kendisine yönelik bir savaş tehdidi algısı içinde bulunması hâlinde, Türkiye, Montrö Sözleşmesi'nin gereğini yapar.

Bugün, burada, bütün siyasi parti temsilcileri konuştular. Zannediyorum, ülkemizin güvenliği açısından, Karadeniz'in güvenliği açısından, NATO üyeliğimiz açısından, Ukrayna ve Rusya'yla dostluğumuz açısından ve Ukrayna'yla, Rusya'yla ticari, ekonomik, sosyal ilişkilerimiz bakımından en dengeli sonucu çıkaracak şekilde bir ortak yaklaşıma ulaşacağımızı umuyorum. Herhangi bir görüş ayrılığımız olduğunu zannetmiyorum çünkü mesele, Karadeniz'in güvenliği ve Türkiye Cumhuriyeti'nin güvenliği, ulusal güvenliği ve bekasıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurunuz efendim.

AHMET ÜNAL ÇEVİKÖZ (Devamla) - Onun için, Karadeniz'deki bu olumsuz gelişmelere karşı en dengeli şekilde davranması gereken ve en dikkatli davranıp taraflara suhulet ve çözümün barışçı yollardan aranması çağrısında bulunması yükümlülüğü olan ülke Türkiye Cumhuriyeti'dir.

Hepinize teşekkür eder, saygılarımı sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)