GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ruanda Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Güvenlik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:57
Tarih:23.02.2022

İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYLİN CESUR (Isparta) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Ruanda'yla güvenlik alanında anlaşma yapılması memnuniyet verici, Türkiye'nin yatırım alanları çeşitlenirken böylece yatırımlarımız güvence altında olacak. Ve Ruanda'da yaşanmış acı olaylar sonrası bir nebze de olsa daha sonraki nesiller için en azından ülkede daha iyi koşullar sağlanacaktır, etkili olacaktır diye düşünüyorum ve bu tip ikili anlaşmaların Ruanda'da hukukun güçlenmesine de katkı sağlayacağını düşünüyorum.

Şimdi, hukuk ve demokrasi demişken yüce Meclisimizde vatandaşın sorunlarını dile getiriyoruz, bu nedenle de ben derli toplu olarak her sene şubatta ve temmuzda karne konuşmaları yapıyorum. İşte, şimdi de temmuzdan bugüne neler olmuş bir hatırlayalım, en çok can yakandan başlayalım; ekonomi hâliyle. Bütün dünya faizleri yükseltirken ekonomi biliminin aksine faizlerin indirtildiğini, Türkiye'nin insan eliyle yapılmış dış kaynaklı olmayan ilk ekonomik krizine imza atıldığını gördük. "Çin modeli", "ihracat modeli", "Türkiye modeli" derken ne olduğunu ne sizin ne de bizim bildiğimiz, haftada bir değişen ve asla öngörülemeyen ekonomi politikaları gördük. 8 lira olan doları 18 liraya çıkarıp sonra 13 liraya inmesinin marifet diye satılmaya çalışıldığını gördük. Türk lirasının yüzde 50'den fazla değer kaybettiğini, iki ay arka arkaya Arjantin'in bile gerisine düştüğünü ve sonuçta yüzde 50 enflasyon yaşandığını gördük. Ekonomide neler yaşanacağının ancak gözlerindeki ışıltıyla anlaşılmasını sağlayan ve cumhuriyet tarihine bu şekilde yazılacak bir Bakan gördük. Ocak ayı dış ticaret açığının 10,4 milyar dolarla tüm zamanların rekorunu kırdığını, 17,6 milyar dolar ihracata karşılık ithalatın yüzde 55 artarak 28 milyar dolar olarak gerçekleştiğini gördük. Böylece, lirada yaşanan değer kaybının iddia edildiği gibi ihracatı patlatmadığını gördük. Doların 10 lira olacağını söylediği için vatandaşlarımızın yargılandığı, 18'e ve oradan da 13'e giden yolculuğundan sonra yargılanan 38 kişinin duruşmalarının ertelendiğini gördük. Dolar çıkarken elektriğe, doğal gaza, benzine yapılan zamların dolar inince nedense geri alınmadığını gördük. Dünyanın en büyük 16'ncı ekonomisiyken 21'inci sıraya gerilediğimizi, yarım asırdır ambargo altında yaşayan komünist Küba'nın bile kişi başı millî gelirinin Türkiye'yi geçtiğini gördük. Sanayiciye tam üç gün gaz verilemediğini ve sanayide üretimin durduğunu gördük. 2016'dan beri yeni yurt yapılmadığı için öğrencilerimizin sokaklarda kaldığını gördük. Yeni yılla elektriğe yüzde 50, kota aşılırsa yüzde 125 ve doğal gaza yüzde 25 zam yapıldığını gördük. Benzine her hafta gelen kuruş kuruş zamlarla 8 liradan 15 liraya çıktığını, vitrinlere elektrik faturalarının asıldığını, cirosundan fazla gelen elektrik faturaları nedeniyle esnafımızın battığını gördük. 2021'de asgari ücretle 2.250 tane ekmek alınırken asgari ücret zammıyla 2022'de ancak 1.417 tane ekmek alınabildiğini gördük. Marketlerde şekere, yağa, kahveye satış kotası getirildiğini, bebek mamasına ve Ezine peynirine kilit takıldığını gördük. Son bir yılda gübre fiyatlarının 4, yem fiyatlarının 2 katına çıktığını gördük; çiftçinin belinin büküldüğünü, Türkiye'de tarım ve hayvancılığın bitirildiğini gördük.

Ürettiğimizden çok ithalatla, buğday ithalatında dünya 1'incisi olduğumuzu gördük. Gıdada KDV'nin yüzde 8'den yüzde 1'e indirilmesine rağmen vergi indirimi sonrası fiyatların daha da arttığını gördük. 7 yaşında çocukların makroekonomiyi, Merkez Bankasını ve kurları konuştuğunu ve ailelerinin yoksulluklarına çare aradıklarını gördük. Vatandaşlarımızın ekonomik gidişattan bunaldığını, gençlerimizin umutsuzca bu ülkeden kaçmak istediklerini, bunları duyuran muhabirlerinse tutuklandıklarını ve ev hapsine alındıklarını gördük. Hayat pahalılığı vatandaşın canına tak etmişken sanki kendileri yiyeceklermiş gibi "Gerekirse soğan yeriz." diyen sırtı pek milletvekillerini, "Gerekirse simit yeriz." diyen karnı tok destekçilerini gördük. Et alamayınca tavsiye olarak "Ben kendi hayvanımı kestiriyorum, ucuza geliyor." diye akıl verenleri gördük. Soğan, patates kuyruklarından sonra ekmek ve benzinin de kuyruklarını gördük. Boş börek, boş baklava satıldığını, vatandaşın onu bile alamadığını gördük. Asgari ücret zammının verilmeden, 2.500 lira olan emekli maaşınınsa 4.131 lira olan açlık sınırının çok altında kaldığını gördük. "3600" sözünün yine tutulmadığını, sağlıkçılarımız ve öğretmenlerimiz acil kanunlar beklerken kenar danteli olacak kanunların Meclisten geçirildiğini gördük. EYT'lilerin mektuplarının kahır mektubu olduğunu, "Sağlıkçıya zam!" deyip iki güne geri çekilen kanunun da "Bir rüyaydı, böyle geçti." şarkısının sözlerinde kaldığını gördük. "Faizi önemli olmaktan, Merkez Bankasını bağımsız olmaktan çıkardık." diyen Maliye Bakanı gördük. Eğitim, Maliye ve Adalet Bakanlarının yapamadıkları için görev bıraktıklarını; görev yapmaya çalışan devlet bürokratlarının, en son "Kul hakkı yiyemem." diyen TÜİK Başkanının görevden alındığını gördük. Böylece son üç yılda 4 TÜİK Başkanı, 4 Merkez Başkanı ve 3 Maliye Bakanı gördük. Fetullah Gülen'e şiir yazan Hilal Kaplan'ın TRT'ye atandığını, Pensilvanya'da Gülen'le fotoğraf çektirirken gözlerinin içi gülen Sayın Nebati'nin Maliye ve bu kürsüden Gülen için "Bu ülkenin yetiştirdiği değerli bir kıymettir." diyen eski Bakanın Adalet Bakanı yapıldığını gördük.

Amerika'nın Demokrasi Zirvesi'ne Türkiye'nin davet edilmediğini gördük. "Kara paranın aklanması ve terörizmin finansmanını engellemede eksiklikler var." diye Türkiye'nin gri listeye alındığını, gri pasaportlarımızla insan kaçaklığını yapıldığını ortaya çıkaran konsoloslarımıza ise cezalar verildiğini gördük. Sınır kentlerimizin eskiden yardım yaptığımız ülkelerce ucuzluk pazarına döndüğünü; Pandora belgeleriyle, Türkiye'deki servet sahiplerinin İngiltere emlak piyasasına paralarını kaçırdığını gördük. İşçi ilanı açılmasına rağmen AK PARTİ'nin vereceği listeden alım yapılacağı iddialarını kabul eden "Millet dünyayı yiyor, biz 5 kişi işe alıyoruz, çok mu?" diyen Belediye Başkanı gördük Elâzığ Palu'da. KPSS'den yüksek puan almış gençlerin mülakatlarda en düşük puanlarla elendiğini gördük. Sayıştaya göre sadece 10 ilde 140 bin öğretmen açığı olduğu belirtilirken "Açık yok, fazla var." denildiğini, atama sözlerinin tutulmadığını, kuryelik yapan atanmamış öğretmenleri ve İsmail Öğretmenin, Mustafa Öğretmenin intihar ettiğini gördük.

Otuz altı saat nöbete tabi 25 yaşındaki meslektaşım Rümeysa Şen'in trafik kazasında yorgunluktan hayatını kaybettiğini ve doktorlarımızın haklarını alamadıklarını, uğradıkları şiddete dahi engel olunamadığı için çareyi yurt dışına gitmekte bulduklarını, son yıl 1.300 doktorumuzun yurt dışına gittiğini maalesef gördük.

Gençlerimizin ve akademisyenlerimizin mücadelesiyle Boğaziçi Üniversitesinin kayyum rektörü Melih Bulu'nun görevden alındığını, yerine gelen Naci İnci'nin seçilmiş fakülte dekanlarını görevden alıp atayacak kimse bulamayınca kendisi ve 2 arkadaşıyla Rektörlük kurulundaki 10 pozisyonun 9'unu vekâleten doldurduğunu gördük.

Ülkemizdeki kayıtlı Suriyeli 3 milyon 736 bin kişiyi bulmuşken, toplam mülteci sayısı 7 milyona dayanmış, hatta daha fazlayken Taliban'ın güce gelmesinin ardından sınırlarımızdan yüz binlerce kaçak Afgan göçmenin girişine izin verildiğini ve nüfusumuzun yüzde 8'inin artık göçmenlerden oluştuğunu gördük.

"Hudut namustur." diyen gençlerimizin vatanlarını sevdikleri için gözaltına alındıklarını; 2021'de 491, ocakta 54 kadınımızın cinayete kurban gittiğini; Belçika'da 4 kadını öldürmüş, 2 kadını yaralamış müebbet hapisli bir suçlununsa Türkiye'ye getirilerek serbest bırakıldığını gördük.

16 yaşındaki Sıla'nın nişanlısı tarafından boğazı kesilerek öldürüldüğünü, vakıf yurdundaki Sami Tuğrul'un başının kesildiğini ve müstakbel meslektaşım Enes Kara'nın "Ben baskı altındayım, yaşayamam." diyerek intihar ettiğini gördük.

Tire'de, Germencik'te, İkizdere'de köylülerimize rağmen ormanların tahrip edilmek istendiğini gördük. Ormanlarımız cayır cayır yanarken bir uçak filomuzun kalmadığını, helikopterler yetersizken, kayyum atanmış Türk Hava Kurumu uçaklarının pistte yattığını gördük. Manavgat, Bodrum, Alanya, Kayseri, İzmir, Adana, Osmaniye, Milas, Marmaris, Mersin, Kozan, Muğla yandı; Didim, Kütahya, Kocaeli, Isparta Sütçüler yandı ve Bakanın "Yerleşim yeri tehdidi yok." demesinden sonra köylerin boşaltıldığını, Kemerköy Santrali için de "Bir tehlike yok." demesinden sonra santralin küle döndüğünü gördük ve yangınlarda Bakan ne dediyse tersinin çıktığını gördük. Hangardaki Türk Hava Kurumu uçaklarının bakım maliyetinin 4 milyon dolar olmasına rağmen, son beş yılda 500 milyon dolardan fazla hibe verilen Somali'ye o dönemde tam o günlerde 30 milyon dolar daha hibe verildiğini gördük. HES yapılmaması gereken yere HES yapıldığını, dere yatağına bina yapılmasına müsaade edildiğini ve Kastamonu'nun Bozkurt ilçesini sel aldığını, 71 vatandaşımızın hayatını kaybettiğini gördük. Akdeniz Bölgesi'ndeki Isparta'mızın otuz santim karda boğulduğunu ve Enerji Bakanı denetlememişken, Belediye koordinasyonu yapmamışken, kendisini seçen vatandaşların karşısına çıkan Belediye Başkanının, vatandaşları donarken çıkıp "Bereket yağıyor." dediğini gördük. Coronavirüs 100 bin vaka ve 300 ölümlerde iken "Salgın artık grip gibi oldu." diyen bir Bakan gördük.

Özetle, karne yine sıkıntılı ama biz millete gidince seçimin ufukta, iktidarın da yolcu olduğunu gördük ve umuda hep yer olduğunu, yakında bunların "geççek" ve sizin de "gitçek" olduğunuzu gördük.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)