GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Moldova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kongaz Süleyman Demirel Moldova Türk Lisesi Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:55
Tarih:17.02.2022

İYİ PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Sayın Başkan, Meclisimizin saygıdeğer mensupları; uluslararası anlaşmaları görüşmekteyiz. Gerçekten de uluslararası ilişkilerin her zaman önemli olduğu fakat son yarım yüzyılda uluslararası ilişkilerin ulus içi ilişkileri belirlediği, coğrafyaları şekillendirdiği, ekonomileri sarmaladığı, hatta bireysel davranışları ve bireysel tercihleri çok yakından etkilediği bir dönem içerisindeyiz. Dünya bu yüzyılda, özellikle de son yarım yüzyıldaki değişimini belki on binlerce yıl yapmadı. Baktığımızda, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra dünyada kurulan Birleşmiş Milletler, Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası gibi dünyanın siyasi ve ekonomik mimarisinin yeniden çakıldığını görüyoruz. Dünyada bu mimarinin artık çalışmadığını ve dünyanın, Birleşmiş Milletlerin, Uluslararası Para Fonunun ve Dünya Bankasının yerine başka yapılar arayışı içerisinde olduğunu görüyoruz ve İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ortaya çıkan bloklaşmaların yıkıldığına, yerine yeni blokların ve yeni iş birliklerinin yapıldığına şahit oluyoruz.

Bugün dünya üretiminin üçte 2'si RCEP ve Trans-Pasifik iş birliği tarafından yapılıyor. 1950'lerde şöyle denirdi: Dünya ekonomisinin yarısını Amerika, yarısını diğer dünya yapıyor. 1980'lerde dünya ekonomisinin üçte 1'ini Amerika üretiyor, üçte 1'ini Avrupa ve Japonya üretiyor, üçte 1'ini de diğer dünya üretiyor diye bir kavram vardı. Bugün dünya ekonomisinin üçte 2'sini Pasifik merkezli iş birliği üretiyor. Gerçekten RCEP'e baktığımızda, 2,4 milyar nüfus ve 31 trilyon dolarlık bir üretim hacmi görüyoruz. Trans-Pasifik'e de baktığımızda 500 milyon nüfus, Amerika'yla beraber 850 milyon nüfus ve de burada da gerçekten 32 trilyon dolarlık bir üretim hacmi görüyoruz. Dünyanın nasıl Çin Denizi merkezinde yeniden şekillendiğini çok açık ve net görmekteyiz. Bu değişim, tabii ki dünya ekonomisinde kendine has birtakım gelişimleri de beraberinde getirmiştir. Türkiye'yi de Türk ekonomisini de birlikte etkilediğini söylememiz gerekir ve gerçek bir ifade olarak ortaya da koymamız gerekir. Türkiye bu anlamda dünya ekonomisindeki bu değişimden etkilenmiştir, gelişmekte olan ülkelerde bu anlamda ciddi bir etkiye sahip olmuştur. Bakın, son yirmi yılda gelişmekte olan ülkelerin dünya ekonomisinden aldıkları pay yüzde 27'den 41'e çıkmış ama Türkiye'nin gelişmekte olan ülkelerden aldığı pay yüzde 3,7'den 2,6'ya düşmüştür. Bütün rakamları üst üste koyduğumuzda Türkiye'nin gelişmekte olan ülkeler içerisinde aldığı payın düştüğünü görüyoruz; bu önemli. Neden önemli? Çünkü gelişmekte olan ülkelerin dünya ekonomisinden aldığı pay gerçekten önemli bir yere geldi ama Türkiye 1980'lerde yüzde 0,89 olan dünya ekonomisinden aldığı payı tam kırk bir yıl sonra 0,86'ya düşürmüştür. Yani şunu çok net ifade etmemiz gerekiyor: 1980 ve 2021 arasında uluslararası anlamdaki ilişkileri, gelişmeleri, 2000'li yıllardaki bu büyük finansal akışları bir araya koyduğumuzda ne yazık ki gelişmekte olan ülkelerin lehine olan bu büyük gelişmenin Türkiye tarafından okunamamış ve âdeta kör geçildiğini görmekteyiz. Mesela, son yirmi yılda dünya ticaretinde 3 trilyon dolarlık bir ticaret kayması var; Çin bundan yüzde 10'luk bir pay almıştır, dünya ticaretindeki payını yüzde 15'e çıkarmıştır. Polonya buradan yüzde 9'luk bir pay almış, Güney Kore buradan yüzde 16'lık bir pay almış ama Türkiye yüzde 6'lık bir pay almıştır.

Bu çerçevede baktığımızda, bizim uluslararası ilişkiler anlamında ekonomimizi çok önemsememiz gerekiyor. Bizim İYİ Parti olarak çok başından beri, kuruluşundan beri söylediğimiz bir kavram var, "ekonomik coğrafya" kavramı. Türkiye dış politikasının merkezine bu ekonomik coğrafyayı koymak durumundadır. Çok sık olarak söylediğimiz İbni Haldun'un "Coğrafya kaderindir." sözünü genellikle olumsuz kullanıyoruz ve beceriksizliklerimizi ve eksikliklerimizi, yapamadıklarımızı bu tür kavramlara yükleyip milletin ve devletin hesabına yazıyoruz; hâlbuki Türkiye, coğrafya kaderi olması için uğraşması gereken bir ülkedir.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Çok güzel bir yerde yaşıyoruz.

İSMAİL TATLIOĞLU (Devamla) - Bakın, bu bölgede istikrarı aramamak Türkiye'nin aleyhine çalışmakla eş değerdir. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

İkinci Dünya savaşından sonra, gelişmekte olan ülkeler, akıllı ülkeler kavgayı bölgelerinden kovmuştur. Avrupa Birliği bunun sonucudur ve büyük bir Avrupa gücü ortaya çıkmıştır. Amerika kendi bölgesinde bunu gerçekleştirmiş. Bugün Uzak Doğu'daki büyümenin, gelişmenin temel esprisi Japonya'nın, Çin başta olmak üzere, Uzak Doğu'yu tedarikleşme süreciyle ekonomik anlamda geliştirmesidir ve dünyada en büyük ekonomik yapı burada ortaya çıkmıştır. Bizim bu anlamda bölgeyi güçlendirmemiz lazım. Şunu çok net söylüyoruz: Güçlü bir Irak daha güçlü bir Türkiye demek, güçlü Suriye daha güçlü bir Türkiye demek, güçlü Rusya, güçlü Bulgaristan, güçlü Yunanistan daha güçlü bir Türkiye demek.

Türkiye bölgedeki itilafların tarafı olmak durumunda değildir, tarihî misyonuna da yanlıştır. Türkiye bölgedeki ittifakların lideri olmalıdır ve Türkiye'nin büyüklüğüne yakışan da gerçekten budur. Bu anlamda, baktığımızda, hemen çeperimizde yaklaşık 570 milyon nüfus ve 7 trilyon dolarlık bir ekonomi var. Bu yıl özellikle ihracat anlamında çok da haklı olarak öne çıkardığımız rakamlar var; 220-225 milyar dolarlık ihracatı öne çıkarıyoruz, doğrudur ama bakın, bir şeyi hatırlatmak istiyorum: Eğer biz güneyimizdeki ilişkileri siyasal nedenlerle bozmasaydık bugünkü 225 milyar dolarlık ihracatımızın minimum 256 milyar dolar olması gerekirdi. Bu nedenle, Türkiye hem Orta Doğu'daki hem Kuzey Afrika'daki bu ekonomik coğrafya bölgesinde istikrarı birinci derecede arayan ülke olmalıdır; bozup düzelten, yükseltip indiren istikrarsız politikaların yer aldığı, at oynattığı bir ülke olmak durumunda değildir ve bizim tarihî geçmişiz, dış politika alanımız, çizgimiz, kodlarımız da bunu göstermemektedir.

Bakın, Türkiye, en sakin olduğu dönemlerde bile en dip ve belirleyici bir dış politikanın sahibi olmuştur. Bu yumuşak gücü, "soft power" dediğimiz gücü çok iyi kullanan bir ülke olmak durumundayız. Bu nedenle Türkiye'nin ekonomik gelişimi bölge istikrarıyla çok özdeştir, Türkiye bunu çok öncelemelidir. Eğer bölgeniz güçlü olursa güçlü bir ülke olursunuz, eğer bölgeniz kavgalı ve zayıfsa... Zayıf bölgelerin güçlü ülkeleri olmaz, zayıf bölgelerin savaşan ülkeleri ve burada enerjisini tüketen ülkeleri olur. O nedenle de Suriye'den başlayan bu siyasal gelişmeler son on yılda bu bölgedeki gücün enerjisini tüketmiştir. O nedenle de yeni bir... Baktığımızda, inşallah Erdoğan sonrası dönemde bölgesel istikrarı merkeze koyan, ekonomik coğrafyayı merkeze koyan bir dış politika takip etmek birinci önceliğimizdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.

İSMAİL TATLIOĞLU (Devamla) - Buradan hareketle Türkiye'nin gerçekten 17'nci ülke olabilmesi 1 trilyon dolarlık gelir üretmesine bağlıdır. Bugün, 745 milyar dolarlık bir Türkiye'yi konuşuyoruz. 745 milyar dolar Türkiye'ye yakışmaz. 745 milyar dolarlık İstanbul'u konuşabiliriz, hatta İstanbul bile yetmez İzmir'i, Bursa'yı konuşabiliriz ama Türkiye'yi konuştuğumuzda 2 trilyon civarında kavramları konuşmamız lazım. Biz 700 milyar lirayı konuştuğumuzda markaları, bölgeleri konuşmamız lazım ama bunun gerisine düşüyoruz. Bakın, Türkiye'nin buna yönelik ihtiyaçlarını karşılamamız lazım. Birinci oranda uluslararası ilişkileri konuşuyoruz ama uluslararası anlamda geri düşmememiz, kamu yatırımlarını günün, zamanın ruhuna göre değiştirmemiz lazım. Mesela Türkiye'nin çok acil 3 milyon kilometre fiber optik kabloya ihtiyacı var ki hem bilgide hem teknolojide hem sanayide hem de uluslararası ilişkilerde bir rekabet gücü olsun.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İSMAİL TATLIOĞLU (Devamla) - Son...

BAŞKAN - Selamlayalım lütfen.

İSMAİL TATLIOĞLU (Devamla) - Türkiye bunu yapabilecek güçtedir. Türkiye, bugün, işsizliği konuşmak değil, 10 milyon yeni istihdam yaratabilecek bir güce sahiptir nüfusuyla ve potansiyeliyle beraber. O nedenle, üretim ve istihdamı merkeze alan, bölgesel istikrarı birinci derecede dikkate alan politikalar dizisine acil ihtiyaç vardır. Bugün devlet krizi olarak önümüze çıkan krizin siyasal iklimle arınmasından sonra inşallah böyle bir sürecin başlayacağına inanıyoruz.

Saygılar sunarım. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)