GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Uganda Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Askerî İş Birliği Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:54
Tarih:16.02.2022

CHP GRUBU ADINA AHMET ÜNAL ÇEVİKÖZ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gündemimizde bugün 5 uluslararası belge var. Ben bu belgelerle ilgili olarak genel bir görüş bildirmek üzere Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Bu belgelerden 4 tanesi anlaşma, 1 tanesi mutabakat muhtırası. Bu ayrıntıyı özellikle vurguluyorum çünkü biraz ileride konuşmam sırasında bu ayrıntıya tekrar döneceğim. İmzalanan belgeler de hükûmetler arası belgeler. Bunları kamuoyunun bilmesi gerekir, hangi ülkelerle imzalanan anlaşmalarla ilgileniyoruz bugün Meclisimizde diye. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kamerun Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Askerî Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi, yine Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kamerun Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Askerî Eğitim İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kamboçya Krallığı Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Fildişi Sahili Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Sanayi İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Uganda Cumhuriyeti Hükümeti Arasında -ki bu maddenin de konusu bu- Askerî İş Birliği Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi, yani söz konusu belgelerin 3'ü askerî, 1'i savunma sanayisi, 1'i de yatırımların karşılıklı teşvikine yönelik.

İktidarın yanlış ekonomi politikaları nedeniyle zor günlerden geçtiğimiz şu sıralarda ülkemizin refahını artıracak daha çok anlaşmanın Parlamentomuzdan onaylanmasını elbette arzu ediyoruz. Ülkemize, vatandaşlarımızın refahına, iş dünyasına can suyu olabilecek anlaşmaları parti olarak destekliyoruz. Bugün görüşülen hiçbir anlaşmaya da bir itirazımız yok ancak dileğimiz, Türkiye'nin ekonomik kalkınmasına, teknoloji atılımına, dijital devrime ve yeni teknolojiler bağlamında getirilen, imzalanan anlaşmaları gündemimize almak istiyoruz ve bunları daha sık görmek istiyoruz.

Değerli milletvekilleri, anlaşmaların tamamına Cumhuriyet Halk Partisi olarak olumlu oy kullanacağız fakat uluslararası anlaşmalardan bahsederken hukuk dünyasında yarattığı etkiler bakımından önce temel bazı kavramları birbirinden ayırarak başlamak isterim. Örneğin, "Cumhurbaşkanının son Birleşik Arap Emirlikleri ziyareti esnasında iki ülke arasında 13 anlaşma imzalandı." şeklinde kamuoyunda haberler çıktı. Kamuoyunun bilgilenmesi ve aydınlanması açısından burada bir düzeltme yapmak istiyorum çünkü atılan imzaların detaylarına şöyle bir baktığımda Türkiye ile Birleşik Arap Emirlikleri arasında bir anlaşma imzalanmamış. İmzalananlar şu belgeler: Sağlık ve Tıp Bilimleri Alanında İşbirliği Mutabakat Muhtırası, İklim Eylemi Alanında Mutabakat Zaptı, Sanayi ve İleri Teknolojiler Alanında İşbirliği Mutabakat Muhtırası, Kültürel Alanda İşbirliğine Dair Mutabakat Zaptı, Tarımsal İşbirliği Üzerine Mutabakat Zaptı, Kara ve Deniz Taşımacılığı Alanlarında İşbirliği Mutabakat Muhtırası, Gençlik Alanında İşbirliğine Dair Mutabakat Zaptı, Afet ve Acil Durum Yönetimi Alanında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptı, Meteoroloji Alanında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptı, Medya ve İletişim Alanlarında İşbirliği Protokolü, Arşiv Alanında İşbirliği Protokolü, Kapsamlı Ekonomik Ortaklık Anlaşması Müzakerelerinin Başlatılmasına İlişkin Ortak Bakanlar Bildirisi, Türkiye ve Birleşik Arap Emirlikleri Arasında Savunma Sanayi İşbirliği Toplantılarının Başlatılmasına İlişkin Niyet Mektubu. Yani bizim uluslararası hukuk açısından "anlaşma" diye nitelendirdiğimiz belgelerin hiçbiri bu 13 maddelik belgenin arasında yok.

Kamuoyunu yanıltmamak adına bunların mutabakat muhtırası mı, anlaşma mı, protokol mü olduğunu açığa çıkarmak istedim, onun için bu ayrıntıyı dile getirdim. İktidar yurt içinde şu ana kadar "Açılış yapıyoruz." dediği gibi, uluslararası anlaşmalar konusunda da bolca söylemlerde bulunuyor. İşin aslını görüşüyorsunuz, içinde "anlaşma" adını taşıyan bir tane belge yok, hatta tek "anlaşma" geçen belge de Kapsamlı Ekonomik Ortaklık Anlaşması Müzakerelerinin Başlatılmasına İlişkin Ortak Bakanlar Bildirisi.

Değerli milletvekilleri, bu belgeler arasında bir tanesi benim oldukça dikkatimi çekti: Arşiv Alanında İşbirliği Protokolü. Birleşik Arap Emirlikleri'yle hangi ya da ne arşivi üzerinde iş birliği yapacak iktidar onu anlamış değilim. Yandaş basında Birleşik Arap Emirlikleri Veliaht Prensi hakkında çıkan haberleri mi ya da bakanların ve milletvekillerinin Birleşik Arap Emirlikleri hakkındaki sözlerini mi arşivleyecekler? Böyle bir protokole imza atma önerisi iktidardan mı geldi yoksa Birleşik Arap Emirlikleri'nden mi geldi? Eğer iktidardan geldiyse herhâlde arşivi silinmiştir çünkü karşı taraftan geldiyse malum kandırılma konusunda tecrübeli olduğu için iktidar, yine kandırılmış olabilir; onun için, bizden söylemesi. Yoksa Sedat Peker'in arşiv kaydı mı tutulacak? Gerçi onun arşiv kaydını görmek pek de iç açıcı olmaz herhâlde, özellikle Türkiye'deki bazı siyasiler açısından. Yani diyeceğim o ki iç politik mülahazalarla dış politikayı dilinize dolarsanız bu eleştirileri duymayı, yeri gelince arşivlerinizi silmeyi de göze alırsınız.

Yine, bu belgelerden bir başka dikkat çekici olanı da Türkiye ve Birleşik Arap Emirlikleri arasında savunma sanayi iş birliği toplantılarının başlatılmasına ilişkin niyet mektubu. Değerli milletvekilleri, bu toplantılarda neyin konuşulması planlanıyor acaba? Yani ASELSAN'ın satışı mı konuşulacak, bunu sormak isteriz. Daha önce ASELSAN'ın Birleşik Arap Emirlikleri'ne satılacağı yönünde çıkan iddialara ilişkin doğru dürüst doyurucu bir cevap, bir açıklama ve aydınlatıcı bir bilgi alamadık. Onun için, bir kere daha bu görüşmeler vesilesiyle bunu tekrar gündeme getirmek ve sormak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Cumhurbaşkanı, Birleşik Arap Emirlikleri'ni ziyareti öncesinde basın mensuplarına yaptığı açıklamada şöyle diyor: "Birleşik Arap Emirlikleri'ni son olarak başbakan olduğum dönemde 2013 yılında ziyaret etmiştim. Abu Dabi Veliaht Prensi Şeyh Muhammed bin Zayed Al Nahyan'ın kasım ayında Ankara'daki temaslarıyla birlikte ilişkilerimizde yeni bir dönemi başlattık." Bu yeni dönem Mısır'la da başlayacak mı? Buradan bunu sormak isterim ya da Arap Ligiyle ilişkilerini yeniden kurmaya hazırlanan Suriye'yle de yeni dönem başlayacak mı? Yani sırada Mısır Cumhurbaşkanı Sisi ve Suriye Cumhurbaşkanı Esad da var mı?

Değerli milletvekilleri, Mısır, Doğu Akdeniz'in en önemli aktörlerinden biri. Mısır'la 2 tur Dışişleri Bakan Yardımcıları düzeyinde görüşmeler yapıldı fakat Mısır'la ilişkilerde bir türlü istenilen ivme yakalanamadı. Bu durumun sebebi nedir acaba? Yani Mısır'la, Birleşik Arap Emirlikleri'yle olduğu gibi hızla düzelen bir ilişki acaba neden kurulamıyor? Yoksa Mısır'a pazarlanacak bir şey bulunamadı mı?

Cumhuriyet Halk Partisi olarak Mısır'la bozulan ekonomik, kültürel ve siyasi ilişkilerimizin güven, dostluk ve dayanışma temelinde yeniden inşa edilerek, Mısır'la da iş birliği hâlinde, bölge sorunlarının giderilmesi için çalışılmasını biz hararetle savunuyoruz ancak maalesef, iktidarın dış politikası âdeta bir ironi malzemesi hâline geldi. Doğu Akdeniz'in bir diğer önemli ülkesi olan Libya'da da iktidar adına ironik, ülkemiz adına trajik bazı gelişmeler oluyor. Libya'nın doğusunda yer alan Tobruk'taki Temsilciler Meclisi tarafından 10 Şubatta Başbakan seçilen Fethi Başağa, hükûmeti kurmak için istişarelere başladığını açıkladı. Temsilciler Meclisi, Geçici Hükûmetin Başbakanı olarak artık Abdulhamid Dibeybe'yi tanımadığını duyurdu. Bugüne kadar Libya konusunda bu kürsüden yapmış olduğum her konuşmada, Suheyrat Anlaşması uyarınca Tobruk'taki Temsilciler Meclisinin ne kadar önemli olduğunu hep dile getirdim, hep altını çizdim, vurgulamaya çalıştım. Yine Suheyrat Anlaşması uyarınca meşru kabul edilen Temsilciler Meclisiyle görüşmeden Libya'yla yapılan hiçbir anlaşmanın kabul edilmeyeceğini de hep vurgulamaya çalıştım ama iktidar maalesef muhalefete kulaklarını tıkadı.

Bundan iki ay önce Libya'dan gelen bir parlamento grubuyla yapılan görüşmede Dışişleri Komisyonundaki üyelerimiz, bahse konu ülkeyle daha evvel imzalamış olduğumuz 2 tane mutabakat muhtırası hakkında ne düşündüklerini sordular, Libyalılardan aldığımız cevap: "Onlar bizim Meclisimizde önümüze dahi gelmedi, bizim için herhangi bir geçerliliği yoktur." dediler.

Şimdi ülkenin doğusunda Hafter güçleriyle ittifak içindeki Temsilciler Meclisinin kararına karşı çıkan Dibeybe, geçiş yönetimini seçimlere götürecek yol haritası çerçevesinde anayasa çalışmalarını tamamlama hedefini dile getirmişti, bu süreçte de görevinde kalacağını söylemişti. Bu nedenle, şimdi Libya'da oldukça gergin bir durum söz konusu çünkü artık onu tanımayan ve başka bir Başbakan olarak tayin edilmiş bir kişi var. Peki, kimdir bu Fethi Başağa? İçişleri Bakanlığı döneminde Türkiye'deki iktidarın desteğini alan hatta görevden alındığı sürede yine iktidarın desteğiyle tekrar göreve getirilen Fethi Başağa, şu sırada aslında resmen saf değiştirmiş durumda. Yani söz konusu yaşanan gelişmeler iktidarın Libya politikasının gümbür gümbür çöktüğünü gösteriyor.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak bugüne kadar ne dedik? Dedik ki: Libya'da ara bulucu olun, ideolojik takıntıları bırakın, Suheyrat Anlaşması'nın bütün taraflarıyla görüşün. Hatta Libya'daki iktidarın taraflı tutumunun Mısır'la ilişkilerimizin düzelmesinin de önünde bir engel olduğunu hep dile getirdik. Günün sonunda ne oldu? İktidarın desteklediği aday, yine iktidar tarafından tıpkı Birleşik Arap Emirlikleri Veliahtına söylenen sözler kadar ağır, hakaret dolu sözler söylenen Hafter'le şu anda beraber hareket ediyor. Aynı şekilde yine iktidarın karşıt saflarda olduğunu düşündüğü Akile Salih'le yine beraber hareket ediyorlar. Yani şimdi iktidar yaşanan gelişmeler karşısında söyleyecek hiçbir şey bulamadığı için sessizliğini muhafaza ediyor, en azından sessiz kalarak tarafsız görünmelerinde fayda var. Bu anlamda sessiz kalmalarına hiçbir itirazımız yok, yeter ki ülkemizin itibarıyla oynanacak hamlelerde bulunmasınlar.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Türkiye'nin Libya'da kolaylaştırıcı olması konusunda atacağı adımları memnuniyetle karşılayacağımızı özellikle burada tekrar belirtmek isterim. Bingazi'deki siyasi oluşumla da oradaki büyükelçimizin yapmış olduğu görüşmeleri önemsediğimizi de bu vesileyle tekrar vurgulamak isterim.

Değerli milletvekilleri, "Doğu Akdeniz" deyince elbette İsrail'den bahsetmeden olmaz tabii ki. İsrail Cumhurbaşkanı Herzog'un 9-10 Mart tarihleri arasında Türkiye'yi ziyaret edeceği kamuoyuna yansıdı. Öncelikle, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu ziyareti memnuniyetle karşıladığımızı tekrar belirtmek isterim. İsrail'le ilişkilerin hak ettiği seviyeye ulaşması açısından sembolik bir ziyaret olarak kalmamasını, önemli bir yol katedilmesini ve aşağı yukarı on iki senedir İsrail'le sürekli olarak inişli çıkışlı seyreden ilişkilerimizin de artık rayına oturmasını ve bundan sonra da herhangi bir şekilde lüzumsuz sebeplerden dolayı etkilenmemesini diliyoruz.

Değerli milletvekilleri, konuşmamın bu bölümünde, gündemin sıcak konusu olduğu için Ukrayna konusuna da değinmek istiyorum. Malumunuz, bütün dünya "Rusya Ukrayna'yı bugün işgal edecek mi etmeyecek mi?" diye teyakkuz hâlinde, çünkü 16 Şubat diye bir tarih verildi. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak günün sonunda aklıselimin galip gelmesini ve sorunların diplomasi yoluyla çözülmesini arzu ediyoruz. Aksi takdirde Karadeniz'deki olası bir savaştan en çok etkilenecek ülkelerin başında elbette Türkiye geliyor. Savaştan yana bir tavır sergilenmemesi gerektiğini belirtiyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi olarak sorunları tahkim edici değil Ukrayna ile Rusya arasındaki gerilimin çözülmesi için dönemsel olmayan, tutarlı ve barışçıl politikalar yürütülmesini elbette savunuyoruz. Ama bizim arabuluculuk teklifimizin de hiçbir taraf için ciddiye alınmamış bir teklif olduğunu da burada vurgulamadan geçemiyorum. Türkiye bugün, iktidarın yanlış politikaları nedeniyle dış politikada Rusya'yla asimetrik bir ilişki içindedir. Her ne kadar liderler üzerinden bir diplomasi yürütüldüğüne inanılsa da Türkiye, Rusya'yla birden fazla cephede karşı karşıyadır. Bu durum, Türkiye'nin dış politikada sıkışmışlık yaşamasına sebep olmaktadır.

Değerli milletvekilleri, dile getirilen savaş söylemlerinin panik yaratarak Ukrayna halkına ne kadar zarar verdiğini söylemeden geçemeyeceğim. Bütün faaliyetler askıya alınmış durumda, Ukrayna'nın üzerinden uçak dahi uçmuyor. En refah devleti olduğu düşünülen ülkelerin bile pandemide ekonomisinin sarsıldığı bir dönemde, Ukrayna'nın bu şekilde bir süreçle karşı karşıya kalması ve böylesine bir zorluk içinde bulunması çok üzücüdür.

Değerli milletvekilleri, Doğu Akdeniz'den söz ederken Ege adalarının silahlandırılması konusuna da özellikle değinmek istiyorum. Sayın Dışişleri Bakanı bu konuda önemli bir açıklamada bulundu. Bu vesileyle daha önce Covid'le ilgili olarak testinin pozitif çıktığını öğrenmiş olduğum için kendisine de acil şifalar diliyor ve en kısa zamanda sağlığına kavuşmasını temenni ediyorum. Sayın Dışişleri Bakanı, bu adaların Paris ve Lozan Barış Antlaşmalarıyla Yunanistan'a silahsızlandırma şartıyla verildiğini hatırlatarak Yunanistan'ın 1960'lı yıllarda bunu ihlal etmeye başladığının altını çizdi. Yani Dışişleri Bakanı dedi ki: "Yunanistan bundan yani adalarından silahlandırılmasından vazgeçmezse bu adaların egemenliği tartışılır." Cumhuriyet Halk Partisi olarak yapılan antlaşmalar çerçevesinde uluslararası hukukun gereği olarak Ege adalarının silahlandırılmasına karşı olduğumuzun altını özellikle çizmek istiyorum. Bir barış denizi olduğu inancıyla kimi çevrelerin Ege'deki gerilimi artırmak için adalar özelindeki sorunları kendi egemenlik sorunu gibi göstermelerini asla kabul etmediğimizi bu vesileyle bir kere daha burada söylemek istiyorum ve bu durumun Avrupa Birliğine taşınmasını da doğru bulmadığımızı söylemek istiyorum. Çünkü mesele Türkiye ile Yunanistan arasında bir meseledir. Yunanistan'ın bu konuyu Avrupa Birliğine ithal etmeye çalışması ve meseleyi Türkiye ile Avrupa Birliği arasında bir meseleye dönüştürmeye çalışması bizim için asla kabul edilemez.

Biraz evvel bir tartışma konusu oldu; o konuya da değinmeden geçemeyeceğim. Hepinizin malumu olduğu üzere Amerika Birleşik Devletleri geçtiğimiz hafta Türkiye sınırındaki bir Suriye kasabasında, ki bu neredeyse sınırımıza 2 kilometre mesafede, IŞİD lideri Ebu İbrahim el-Haşimi el-Kureyşi'ye yönelik bir saldırı düzenledi. Pentagon yetkilisi, Suriye-Türkiye sınırındaki Atme kasabasında düzenlenen operasyon sırasında hava sahasında çatışma riskinden kaçınmak için Rusya'ya bilgi verildiğini söyledi. Yani Suriye'de Rusya ile Amerika Birleşik Devletleri birbiriyle istihbarat değişimi yapıyorlar, birbirlerini bir konuda uyarıyorlar, aynı yerde bizim askerlerimiz var, aynı bölgede bizim uçaklarımız uçuyor ve biz belki de orada bir sivil faaliyette bulunuyoruz ve birçok yöneticimiz oradaki insanlara insani yardım faaliyetinde bulunuyorlar ama bize herhangi bir şekilde bilgi verildiğine dair bir bilgi yok. Yani Amerika Birleşik Devletleri özel kuvvetlerinin Suriye'nin Türkiye sınırına yakın bölgede düzenlediği operasyon için acaba Türkiye'ye hangi seviyede, ne zaman, nasıl bir bilgi verildi? Bu operasyon Türkiye, Rusya ve Amerika Birleşik Devletleri arasında 3'lü bir eş güdümle mi yapıldı yoksa biz tamamen devre dışı mı bırakıldık? Onun için biraz evvel bu soruyu soran bir hatibin bu konuyu dile getirmesini fevkalade önemli buluyorum. Türkiye el-Haşimi'nin koordinatları hakkında Amerika Birleşik Devletleri'ne veya Rusya'ya herhangi bir istihbari bilgi sağlamış mıdır, bunun da en kısa zamanda açıklanması gerektiği düşüncesindeyim.

Değerli milletvekilleri, bu soruların cevaplanması elzemdir. Bu sorular, Türkiye'nin itibarını yakından ilgilendiren sorulardır. Bu sorular, iktidarın ülkemizi sokmuş olduğu Suriye bataklığının ülkemiz için ne kadar tehlikeli olduğunu göstermek açısından da fevkalade önemlidir.

Konuşmamın başında bugün gündemimizde olan 5 tane uluslararası belgenin onaylanmasıyla ilgili olarak toplandığımızı ve bunu görüştüğümüzü belirtmiştim. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bu belgelerin tümüne olumlu oy vereceğimizi bir kere daha belirtiyor, hepinize teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)