| Konu: | Cumhurbaşkanlığının, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının; bölgede seyreden Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticari gemilerin emniyetinin etkin şekilde muhafazası ve uluslararası toplumca yürütülen deniz haydutluğu, silahlı soygun eylemleri ve denizde terörizmle müşterek mücadele amacıyla yürütülen uluslararası çabalara destek vermek üzere, Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Kararı'yla Hükûmete verilen ve birer yıl uzatılan izin süresinin 10/2/2022 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına, ayrıca denizde terörizmle mücadele harekâtlarına katkı sağlanabilmesi maksadıyla unsurlarımızın bölge ülkeleri kara suları dışında denizde terörizmle mücadele görevi için yetkilendirilmeleri ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Cumhurbaşkanı tarafından yapılması için Anayasa'nın 92'nci maddesi uyarınca izin verilmesine ilişkin tezkeresi (3/1858) münase |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 51 |
| Tarih: | 02.02.2022 |
CHP GRUBU ADINA AHMET ÜNAL ÇEVİKÖZ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının; Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görev süresinin bir yıl daha uzatılmasına ilişkin Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, başkenti Mogadişu'da kurşun deliği isabet etmemiş tek bir bina kalmayan Somali'ye ilişkin bazı değerlendirmeler yaparak sözlerime başlamak isterim. Bugüne kadar Türkiye'nin Somali'ye olan gönülden desteği sadece Somali'nin istikrarı için değil, Afrika Boynuzu'nun istikrarı ve refahı için de büyük önem taşımaktaydı; maalesef, ülkemiz, özellikle Etiyopya'da bu misyonunda çok zayıf bir konuma geriledi. Biraz evvel de ifade edildi, Etiyopya hükûmetiyle ülkenin kuzeyindeki Tigray bölgesi arasında bir yıldır devam eden iç savaş binlerce sivilin ölümüne ve milyonlarca insanın yerinden edilmesine neden oldu. Bu kriz Afrika'daki en kanlı savaşlardan biri olarak kabul ediliyor.
AKP iktidarı bugüne kadar, krizin çözümüne yönelik müzakereleri teşvik etmek için Etiyopya'daki tüm taraflarla temas hâlinde olduğunun altını çiziyordu fakat ne olduysa Türkiye, birdenbire, yapılan tehdit değerlendirmesi üzerine, başkent Addis Ababa'daki Büyükelçiliğimizin faaliyetlerini komşu Kenya'ya ve Kenya'nın başkenti Nairobi'ye taşımak ve oradan sürdürmek durumunda kaldı. Buradan yetkililere bu durumun nedenini sormak isteriz: Türkiye Büyükelçiliğinin Etiyopya'da görev yapabilmesine engel olan durum neydi? Afrika Kıtası'ndaki Orta Doğu ve Kuzey Afrika dışında en eski büyükelçiliğimiz olan Addis Ababa Büyükelçiliği, Türkiye ile Etiyopya arasında çok sıkı bir karşılıklı güven anlayışıyla devam eden diplomatik ilişkilerimize rağmen neden bu şekilde etkilendi ve neden görevini yapamaz hâle geldi? Addis Ababa Büyükelçiliğimiz normal çalışmasına ne zaman dönecek?
Fakat Kenya'ya taşıdık da ne oldu? Kenya'da da terör haberleri var. Kenya'daki Avrupa ülkelerinin büyükelçilikleri muhtemel terör saldırılarına karşı vatandaşlarını uyarıyorlar. Fransa Büyükelçiliği, Batı ülkelerinin vatandaşlarına yönelik tehditlerin ısrarla sürdüğünü belirtiyor, Kenya'daki vatandaşların hafta sonu dâhil halka açık yerlerden uzak durmalarını istiyor. İngiltere Büyükelçiliği, ülkenin doğusuna, Somali-Kenya sınırına hareket edilmemesi hususunda uyarılarda bulunuyor. Hollanda ve Almanya'nın büyükelçilikleri tek tek bölge isimleri sıralayarak ülkenin doğu bölgelerine seyahat edilmemesi için çağrılarda bulunuyor. Kenya polisi de uyarıların ardından başkent Nairobi dâhil tüm mıntıkalarda güvenliğin artırıldığını duyurdu.
Nedir bu terör tehlikesi, Somali'yle ilgisi nedir? Somali'de terörle mücadele operasyonlarına katılan Kenya, zaman zaman terör örgütü Eş Şebab'ın da saldırılarına maruz kalıyor, o nedenle Kenya da Somali'deki durumla yakından ilgili.
Değerli milletvekilleri, Afrika Kıtası'nın en önemli sorunlarından biri deniz korsanları meselesi. 23 Ocak 2021 tarihinde, Nijerya açıklarında korsanlar Türk şirketine ait Liberya bandralı "Mozart" isimli gemiye saldırmıştı, hatırlayacaksınız. Mürettebatın kurtulması konusunda ve kurtarılması için verilen mücadele hâlâ hafızalarımızda. 2011 yılında 200'ün üzerinde korsan saldırısının gerçekleştiği Somali'de bu sayı 2012'den itibaren düşmeye başladı ve 2015 yılında neredeyse artık hiç korsan saldırısı yaşanmayacak bir hâle geldi, bu da bugün görüşmekte olduğumuz tezkerenin önemini göstermek açısından elbette önem taşıyor. Ancak şunu da unutmamak lazım: Tüm dünyayı etkileyen Covid-19 koşulları deniz korsanlığıyla mücadeleyi de sekteye uğrattı. Geçen yılın verilerine göre, ülkelerin pandemi nedeniyle kaynak ayıramaması yüzünden deniz haydutluğu faaliyetleri önceki yıllara göre yüzde 24 oranında artmış vaziyette.
Değerli milletvekilleri, bu tezkerenin konusu olan deniz haydutluğu ve korsanlık konusunda şu unsurları özellikle dikkatinize getirmek isterim: Deniz haydutluğu ve korsanlık, uluslararası dayanışmayı gerekli kılan ortak tehditlerden biridir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları, deniz haydutluğu ve korsanlıkla mücadeleye meşruiyet kazandırmaktadır. Bu bölgelerde deniz haydutluğu ve korsanlık yapan çeteleri etkisiz hâle getirmek, çok güçlü donanmalara sahip olan büyük devletlerin kapasitelerini aşmaktadır ve uluslararası iş birliği ve dayanışmayı zorunlu kılmaktadır. Somali yönetimi, ülkenin doğu kıyısında ve geniş kıyı şeridinde otorite sahibi değildir. Korsanlık faaliyetleri uluslararası ticareti ve deniz taşımacılığını olumsuz şekilde etkilemekte, can ve mal emniyetine çok ciddi tehdit oluşturmaktadır. Bu deniz yolunu yoğun şekilde kullanan Türk gemileri ve denizciler de bu tehditten ciddi şekilde etkilenmektedirler. Dolayısıyla, Aden Körfezi'ndeki çabalara katkıda bulunmamız dünya barış ve istikrarına olumlu katkı yapacaktır ve ulusal çıkarlarımız için büyük önem taşımaktadır. Bu tezkereyle, Türk savaş gemilerinin bölgede seyreden Türk ticari gemilerinin emniyeti için deniz korsanlarına karşı ortak mücadele harekâtlarına katılımda bulunması önemlidir, bu nedenle de tezkereye olumlu baktığımızı belirtmek isterim.
Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmeti, Türkiye'nin Afrika'yla olan ilişkilerinin kendi döneminde başladığını zannediyor. Oysa Türkiye'nin Afrika'yla ilk yoğun temasları Başbakan merhum Bülent Ecevit döneminde başlamıştır. Gana ve Tanzanya Büyükelçiliklerimizin açılışı o tarihe kadar dayanır. Türkiye'nin gerçek Afrika politikasıysa 1998 yılında kabul edilen Afrika'ya Açılım Eylem Planı'yla Dışişleri Bakanı merhum İsmail Cem döneminde başlamıştır yani AKP iktidarından çok öncedir. Halkımızın bunları bilmesi, yanlış bilgilendirmelerden kurtarılması gerekir.
Şimdi, bunları söylediğimiz zaman "Afrika politikamızı eleştiriyorsunuz." deniliyor. Neyi eleştireceğimizi biliriz, eleştirilmesi gerekeni de eleştiririz. Burada dikkat çekmek istediğim Afrika politikasındaki yanlışlar değil, onları zaten fırsat buldukça, biraz önce de yaptığım gibi hatırlatıyoruz. Burada dikkat çekmek istediğim Türkiye halkının yanlış bilgilendirilmesidir, dezenformasyondur.
Değerli milletvekilleri, iktidar, dış politikada bazı adımlar atmak durumunda kaldı. Türkiye'nin eskiden hasım olmadığı, ancak bu iktidar marifetiyle hasımlaştığı dostlarıyla iktidarın yeniden barışma çabası içinde olduğunu görüyoruz. Bu ülkelerin başında da Mısır ile İsrail geliyor. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, İsrail Cumhurbaşkanı Hertzog'un Türkiye'yi ziyaret etmesinin önemsendiğinin altını çizmek isterim. Bu ziyaret, Türkiye ile İsrail arasında uzun süredir topal şekilde seyreden, karşılıklı büyükelçilerin gönderilip geri çekilmesine yol açan, o diplomasi fakiri politikanın düzelmesine yol açacaksa elbette önemsenmeli; yok, eğer 2009 yılı Ocak ayında Davos'ta olduğu gibi yeni bir krize yol açacaksa aman ha, hiç olmasın daha iyi.
Mısır'la bir türlü istenen seviyeye gelemedi görüşmeler. Mısır, hem Afrika politikasındaki hem de Doğu Akdeniz'deki önemi nedeniyle Türkiye'nin dış politikasında öncelikli olan ülkelerden biri, umalım ki Kahire'de de Türkiye Büyükelçisi dokuz yıla yakın bir süredir boş bıraktığı makamına yeniden gitsin ve ilişkilerimiz düzelsin.
Gönül isterdi ki bugüne kadar yapılmayanlar yapılsın ve muhalefetin de görüşleri alınsın. Yine yapılmadı, iktidar yine kendi bildiği şekilde sıkışmışlıklar içinde bir dış ilişkiler sergiliyor. Niye "dış ilişkiler" diyorum? Zira bu izlenen Türkiye'nin dış politikası değil, AKP'nin dış ilişkileridir.
Değerli milletvekilleri, denizlerden ve Afrika'dan bahsederken Libya'ya değinmeden olmaz elbette. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bugüne kadar ne dedik? "Libya'da ara bulucu olun, ideolojik takıntıları bırakın, Suheyrat Anlaşması'nın bütün taraflarıyla görüşün." dedik. Nihayet küçük de olsa olumlu adımlar atılmaya başlandı. Trablus Büyükelçimiz, Türk iş insanlarıyla Libya'nın doğusundaki Bingazi kentine ziyarette bulundu, hatta "Bingazi Başkonsolosluğumuzu yeniden faaliyete geçirme konusundaki irademizin altını çizdik." şeklinde bir ifadede de bulundu. Türkiye'nin Libya'da uzlaşı sağlanması için kolaylaştırıcı olma konusunda attığı ve atacağı adımları izlemeye devam edeceğiz.
Değerli milletvekilleri, Mısır, İsrail ve Libya'dan sonra Doğu Akdeniz konusunda denklemi değiştirecek olan bir diğer ülke de elbette Suriye'dir. Suriye sadece Doğu Akdeniz konusunda kilit ülke değil, daha birçok konuda Türkiye'ye dış politika alanında manevra kabiliyeti sağlayabilecek bir ülkedir. Bugün, Suriye, Çin'in Kuşak-Yol Projesi'ne dâhil edilmiş, mart ayında Cezayir'de yapılacak Arap Birliği Toplantısı'na katılması muhtemel bir ülke konumundadır, hatta Ürdün üzerinden Lübnan'a elektrik sağlanması projesi, Mısır gazının derin bir yakıt krizi yaşayan Lübnan'a aktarılması projesi, İran-Irak-Suriye demir yolu hattı projesi gibi projelerle de gündeme gelmektedir. İktidarın Suriye'yle görüşmeyi reddetmesinin maliyeti her gün daha da artmaktadır.
Değerli milletvekilleri, biraz da dış politikadaki diğer önemli konulara değinmek istiyorum. Öncelikle, bugün 2 Şubat; bugün Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Osman Kavala hakkında kritik bir karar almaya hazırlanıyor. Komite, bugün Strazburg'da toplanarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Kavala kararıyla ilgili ihlal prosedürü başlatma konusunda yeni bir oylama yapacak. Bakanlar Komitesinde yeterli çoğunluk sağlanması hâlinde Osman Kavala dosyasıyla ilgili ihlal prosedürü resmen başlatılmış olacak. Bu prosedür, Türkiye'ye karşı ilk, Avrupa Konseyi tarihinde de 2'nci ihlal prosedürü olarak tarihe geçecek.
Değerli milletvekilleri, Avrupa Konseyine yabancı bir kurum olarak bakmayınız. Ev sahibi olarak Türkiye'nin kurucusu olduğu bir örgütün bir organı tarafından ihlal prosedürüyle karşı karşıya kalma durumumuz söz konusu. Bunun ne kadar vahim bir durum olduğunun bilmem farkında mısınız?
Bir taraftan bu gelişmeler yaşanırken, bir taraftan da Cumhurbaşkanı Erdoğan Avrupa Birliği büyükelçileriyle yaptığı toplantıda "Coğrafi, tarihî ve beşerî olarak Avrupa Kıtası'nın bir parçası olan Türkiye, elbette Avrupa Birliği tam üyelik hedefine bağlıdır. Maruz kaldığımız onca adaletsizliğe rağmen Avrupa Birliği bizim stratejik önceliğimiz olmayı sürdürüyor." diyor.
Değerli milletvekilleri, bir yandan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarını uygulamaktan imtina eden bir iktidar var, bir yandan da böyle açıklamalarda bulunuluyor. Burada çok ciddi bir çelişki var. Elbette, her ne olursa olsun ulusal dış politika önceliğimiz olan Avrupa Birliğine tam üyelik konusunda iktidarın da bu politikayı benimsemesini önemsiyoruz. Fakat bu politikanın altını dolduracak hamleleri yapmaktan iktidar neden çekiniyor, onu da açıklamak zorundadır. Biz isteriz ki bu pozitif söylem hep devam etsin ve beraberinde de pozitif bir gündemi getirsin. Fakat iktidarın Avrupa Birliğine tam üyelik konusundaki tutumu samimi değil. Bizim samimi bulmadığımız gibi, emin olun, Avrupa Birliği de bu tutumu samimi bulmuyor.
Değerli milletvekilleri, dış politikayla ilgili hedeflerin neler olması gerektiğini sıralarken, bu hedefleri yerine getirebilecek kadrolara sahip olduğumuza da her zaman vurgu yaptım, bunu özellikle altını çizerek tekrarlıyorum. Bu vesileyle Dışişleri Bakanlığının kadrolarına ilişkin bir hususu da dikkatinize getirmek isterim. 2021 yılı Dışişleri Bakanlığı tayin kararnamesi, 2021 yılı bitmesine rağmen hâlâ çıkmadı. Hatta, 2022 yılının ilk ayını bile bitirmiş bulunuyoruz. Dışişleri Bakanlığında neler oluyor? Yine, ulufe dağıtır gibi görev dağıtıyorsunuz da o yüzden mi yayınlanmadı kararname?
Değerli milletvekilleri, gündemdeki en önemli konulardan biri de daha evvelki hatiplerin de söz ettiği gibi Ukrayna krizi. Bütün uluslararası toplum Rusya-Ukrayna meselesine kilitlenmiş durumda. Yaşananları biz de yakından takip ediyoruz. Böyle bir kriz durumundan en çok etkilenecek olan ülke elbette Türkiye. Bu, sadece Karadeniz'in güvenliği ve NATO ülkesi olmamızdan kaynaklanan bir etkilenme değil, iktidarın Rusya'yla kurmuş olduğu asimetrik ilişkiden de kaynaklanıyor yani sadece Karadeniz'de değil, Kafkasya'da, güneyimizde aynı durum söz konusu. Bugün, özellikle İdlib başta olmak üzere daha birçok sahada Türkiye çok ciddi bir sıkışmışlık içinde. Türkiye'nin İdlib'den gelebilecek kitlesel bir göç dalgasını kaldıracak gücü yok. Türkiye-Rusya arasındaki ilişkilerde bu gibi konular bulunmasına rağmen iktidarın Ukrayna-Rusya arasında ara buluculuk yapmak istemesi hakikaten şaşırtıcı.
Görmüşsünüzdür, Kremlin Sözcüsü Peskov Türkiye'nin ara buluculuk çağrısına cevap verdi "Türk meslektaşlarımızın Donbasslı temsilciler davet etmeye hazır olduklarını da duyduk. Bu çok önemli bir husus ve biz de buna ilgi gösterdik. Bu bağlamda, Ukraynalı muhataplarımızın buna ilgi gösterip göstermediğini ve buna nasıl yaklaştıklarını öğrenmek isteriz." dedi. Yani açık bir istihza söz konusu. Peskov'un açıklamaları, Rusya'nın bizim ara buluculuk önerimizi kabul etmeleri için ön koşullarının ne olduğunu gösteriyor. Türkiye'nin Donbass temsilcilerini görüşmeye çağırması gibi bir durum elbette söz konusu olamaz. Kremlin Sözcüsünün böyle bir ifade kullanması eğer alay değilse daha başka ne olabilir?
Değerli milletvekilleri, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için 10 Şubat 2009 tarihli ve 934 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı'yla verilen ve en son 26 Ocak 2021 tarihli ve 1276 sayılı yine Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı'yla 10 Şubat 2021 tarihinden itibaren bir yıl uzatılan izin süresinin, anılan kararlarla belirlenen ilke ve esaslar dâhilinde 10 Şubat 2022 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına ilişkin tezkereye Cumhuriyet Halk Partisinin bu kez de olumlu oy kullanacağını belirtmek isterim. Bu kararın deniz korsanlığıyla ve deniz haydutluğuyla savaşırken denizlere barış getirmesini temenni ederim.
Hepinize teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)