GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:43
Tarih:05.01.2022

İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 298 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin birinci bölümü üzerine İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

(Uğultular)

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - Çok gürültü var efendim.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, kürsüde hatip var, salonda da uğultu var, hatibin konuşması duyulmuyor. Sohbet etmek isteyen arkadaşları lütfen dışarı, kulislere alalım.

Evet, süreyi yeniden başlatıyorum.

Buyurun.

AYHAN ALTINTAŞ (Devamla) - Teşekkürler.

Karşımızda birbirinden alakasız 6 farklı kanunda değişiklik yapmayı öngören bir torba kanun teklifi var. Kamuoyuna "stokçularla mücadele" adı altında sunulmuş ama birazdan arz edeceğim gibi, iktidarın hedefi stokçulukla mücadeleden çok bir algı operasyonuna benziyor.

Öncelikle söylemeliyim ki tamamen karşı olduğumuz bir teklif değil. İlk bölümdeki 2'nci, 3'üncü ve 4'üncü maddelere olumlu bakıyoruz, 1'inci maddeye ise şiddetle karşıyız.

2'nci madde Komisyonda eklendi, o da üyelik aidatlarıyla ilgili bir madde; taraftarız.

3'üncü maddeye de taraftarız; daha fazla yakıt depolama imkânı sağlanıyor.

4'üncü madde akaryakıt istasyonları lisanslarıyla ilgili; olumlu buluyoruz ama biliyorsunuz, akrabalık ilişkilerinin güçlü olduğu toplumumuzda bu gibi düzenlemelerin arkasından dolanma imkânları hep var.

Bu arada belirtmekte fayda var ki akaryakıt fiyatları olağanüstü artıyor. Aynı fiyattan 2 kere benzin alamıyoruz ama pompa istasyon sahiplerinin payları sürekli düşürülüyor. Yakında bu işi sürdüremez hâle gelecekler ya da istemeden kayıt dışına yönelecekler. Bu konuya acilen el atılması gerekiyor.

Teklifte, tüketim mallarındaki, özellikle gıda ürünlerindeki fiyat artışının, fahiş fiyatların esas sebebinin stokçularmış gibi gösterilmesi amaçlanıyor. Hâlbuki stokçulukla gerçekten mücadele edecekseniz öncelikle stokçuluğun tanımını doğru yapmanız gerekiyor. Geçtiğimiz senelerdeki tecrübelerimizden rahatlıkla anlıyoruz ki depolama ve stok arasındaki farkı net olarak bilmiyorsunuz ya da bilmek istemiyorsunuz. Korkumuz, devletten alınan teşviklerle Polatlı'da yapılan soğan depolarını "stokçu" diye basmanız, fiyat artışının sorumlusu olarak o çiftçileri suçlamanız. Bu depoların işlevi fiyatların kontrolü ve çiftçilerin ürünlerinin değerlendirilmesidir. O zaman, Toprak Mahsulleri Ofisini de stokçuluktan dolayı suçlayabilirsiniz. Hâlbuki Perakende Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 25'inci maddesinde tanım güzelce yapılmış ve hatta, Türk Ceza Kanunu'nun 240'ıncı maddesiyle, stokçuluk yapanların altı aydan iki yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılması düzenlenmiş. Kısacası, stokçuluk kanunlarımızda doğru tanımlanmış ve hapis cezası gibi ağır bir cezası var. Bu teklifle ise yalnızca Perakende Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 18'inci maddesindeki, para cezaları artırılıyor. Hapis cezası zaten varken siz para cezasını biraz daha artırmakla çözüm bulacağınızı iddia ediyorsunuz. Kusura bakmayın ama buna göz boyamak yani algı operasyonu denir. Ayrıca, madem stokçuluğa karşısınız, 9 Haziran 2021 tarihli 31506 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun'la stok affı çıkarmanız nedendi?

Değerli iktidar milletvekilleri, içinde bulunduğumuz ekonomik darboğaz için hayal ürünü yeni bir suçlu yaratıyorsunuz. Hâlbuki fahiş fiyat artışının birçok nedeni var. Mesela ham madde fiyatları; TÜİK verilerine göre dahi, ülkemizde ÜFE yıllık yüzde 80 artmış. Mesela maliyet enflasyonu, mesela yetersiz üretim, mesela dışa bağımlı ekonomi, mesela borçla büyüme modeli... Bu fiyat artışının temel sebebi stok mudur, iktidarın politikaları mıdır? Mesela istikrarsız döviz kuru mu; 2020 yılının son günü 7 lira 37 kuruş olan dolar kurunun bugün 13 liranın üzerinde seyretmesi mi? Türk lirasının değer kaybetmesinin mesulü kim? İktidar on dokuz yıl, borçla büyüme modelini benimsedi. Ne zaman ki ekonomi duvara tosladı, "üretim ekonomisi" demeye başladı. On dokuz yıllık iktidar borçlanmayla da kalmadı, elimizdekileri de sattı, özelleştirdi; şimdi de yapılmış özelleştirmelerin sürelerini artırmaya çalışıyor.

Bu teklifin ilk maddesinde de bazı limanların işletme hakkının verilmesi veya devri yöntemiyle gerçekleştirilen özelleştirmeler neticesinde imzalanan kırk dokuz yıldan az süreli sözleşmelerin, başvuruda bulunulması hâlinde kırk dokuz yıla kadar uzatılmasından bahsediliyor. Bakın, Türkiye Denizcilik İşletmelerine ait Tekirdağ, Ordu, Sinop, Rize, Giresun ve Hopa Limanları 1997 yılında; Antalya Limanı 1998 yılında; Alanya Limanı 2000 yılında; Marmaris Limanı 2001 yılında; Çeşme, Kuşadası, Trabzon ve Dikili Limanları 2003 yılında otuz yıllığına özelleştirilmiştir. Sözleşmelerin başlangıç ve bitiş tarihleri dikkate alındığında, 1997 yılında özelleştirilen limanların sözleşme bitiş süresine bile en az altı yıllık bir süre kaldığı görülmektedir, pek çoğunun da on yıllık süreleri var. Devlet Demiryollarına ait İskenderun Limanı 2011 tarihinde, Mersin Limanı 2007'de, Samsun ve Bandırma Limanları 2010'da otuz altı yıllığına; Derince Limanı 2015'te otuz dokuz yıllığına işletilmek üzere özelleştirilmiştir. Buradan hareketle, bu limanlardan da sözleşmesi en önce yani 2007 yılında imzalanan limanın devrinin üzerinden henüz on dört yıl geçmiş, sözleşme bitimine daha yirmi iki yıl var; Derince Limanı'nın sözleşmesinin bitimine otuz iki yıl var. Erken seçim kararı almasanız dahi seçimlerin 2023 Haziranında olacağı da ortadayken bu acele nedir değerli arkadaşlar? Tekrar iktidar olacağınıza inanıyorsanız bu teklifi seçimden sonra getirin. Ülkenin varlıklarını satmak için neden acele ediyorsunuz? Cumhuriyetin geçmiş birikimlerini sattınız, yetmedi; limanların gelecekteki yirmi yılını da sattınız, o da yetmemiş; şimdi "Gelecek elli yılı satalım." diyorsunuz. Bu ülkede yaşayan gençlere yapılacak en büyük kötülüğü yapıyorsunuz, bugün doğan çocukların gelecek elli yılına el koyuyorsunuz.

Biliyorsunuz, dünyada sömürgeciliğin yeni adı ülkelerin altyapılarını satın alarak köleleştirmek yani limanları, köprüleri, yolları satın almak. Örneğin Çin, çok sayıda Afrika ve Asya ülkesinin limanlarını satın aldı, şu anda Afrika'da 46 limanın sahibi ya da işletmecisi; Cibuti, Etiyopya, Kenya, Mozambik, Maldivler ve hatta Yunanistan'da limanlar aldı. Buna "Sri Lanka borç tuzağı" da deniliyor. Bizim de Kabotaj Bayramı'mız, limanlarımızda kendi bayrağımızı dalgalandırmamızı kutlamaktır. Gerçek milliyetçilik ülke kaynaklarına ve varlıklarına sahip çıkmak değil midir?

Değerli arkadaşlar, ülke ekonomisini güçlendirmenin yolu stratejik kurumları özelleştirmekten ya da limanların işletme haklarını devretmekten geçmiyor. Ekonomi istikrar ister, istikrarlı ekonomik politikalar ister ama ekonomiyi spekülatörler için cennete çeviren de sizsiniz. Kur garantili mevduat sisteminden önce 18 liraya kadar çıkan dolar, programın açıklandığı sabah 11 lira seviyesinden başlamıştı, sonra sürekli dalgalandı ama bir türlü durulmadı; bu sabah da 13 liranın üzerindeydi. Türk lirasındaki oynaklığı bitcoine çevirdiniz, paramızın güvenliğini sarstınız. Biz, liranın değer kazanmasını elbette isteriz ama değerin istikrarlı olması da gerek.

Döviz kuru sıkıştırılmış yay gibi, sıkıştırıp uygun forma getirmek için çabalıyorsunuz, tutuyorsunuz ancak elinizden kaçarsa fırlar gider, tutamazsınız. Matematikte bunun adı "katastrof teorisi"dir yani felaket teorisi. Sayın Cumhurbaşkanının çok bahsettiği metal yorgunluğu da katastrof teorisine örnektir. Ufak sapmalar birikir, sonra bir noktada elden çıkar, felakete sürüklenirsiniz. Bu düzenlemeyle, mevduat hesabına yatırılan paraya döviz kuru garantisi veriliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYHAN ALTINTAŞ (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.

AYHAN ALTINTAŞ (Devamla) - Bu garantinin hazineden ödeneceği söyleniyor yani vatandaşın cebinden. Hazineye getirilen bu yükü çocuğuna zar zor mama, bebek bezi alan aile; ders arasında harçlığıyla ancak bir simit yiyebilen genç; traktörüne mazot dahi alamayan her ay zarar eden çiftçi; "Enflasyona ezdirmeyiz." deseniz de giderek fakirleşen asgari ücretli, memur, emekli; iş ararken otobüs parasını zar zor veren işsiz vatandaş; kısacası, güzel bir hayatı çok gördüğünüz bunca insan üstlenecek.

Değerli arkadaşlar, buradaki mesele ekonomik gerçekliklerdir. Ekonomide bundan sonra daha doğru adımlar atacağınızı, yaşanan krizlerden ders alacağınızı umut ediyoruz. Atalarımız biz rahat yaşayalım diye fabrikalar kurdu, yatırımlar yaptı. Biz de çocuklarımız için bunu yapmalıyız.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)