| Konu: | 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 38 |
| Tarih: | 16.12.2021 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA HASAN SUBAŞI (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi'nin 15'inci maddesi üzerinde partim adına söz almış bulunuyorum.
Geçen hafta, iktidarın acemilik yıllarında, 2002'den itibaren geçen yıllardaki başarı hikâyesinden bahsetmiştim ve son dört yılın Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle mukayesesini yapmıştım. O dönemin başarıları ama bu dönemin başarısızlıkları son derece açık ve net olmasına rağmen, bütçe sürecinde konuşan ve bu dönemi neredeyse kutsayan arkadaşları da hayretle ve ibretle izledik.
Faizden çokça konuşuldu, nastan söz edildi; geçen hafta vaktim yetmediği için açamadığım faiz konusunu da takdirinize sunmak istiyorum. Bakın, 2002'den itibaren, 2018'e kadarki parlamenter sistem döneminizde, acemilik ve kalfalık döneminizde faizler 45 milyar ile 55 milyar arasında değişim göstermiş ama 2018'de başkanlık sisteminizle beraber 73,9 milyara çıkmış, 2019'da 99,9 milyara, 2020 yılında 134 milyara ve 2021 yılında da 179,5 milyara çıkmış yani bu süreçte faiz 45-50 milyar dolar, sonra da 200 milyarı aşmış. Yani "Faizi istemiyoruz. Faiz yasaktır. Faiz haramdır. Nas var." derken Türkiye'yi maalesef faize batırmış durumdasınız. Sahi, nas var; tamam. Dövize bağlamak ahlaksızlık; onu da söylediniz, onu da anladık. Peki, birikimi olan, birkaç 100 bin lira birikimi olan insanlar ne yapmalı; size soruyoruz. Ne yapabilirler? Bankaya parasını yatırdığında "Faiz kalsın." mı demeliler yoksa "ahlaksızlık" dediğiniz dövize mi yatırsınlar? Herhâlde sadece parası olanlar, doları olanlar çok rahat yaşıyorlar ama sizin o insanlara verebileceğiniz bir görüş ve fikriniz de kalmamıştır. Günlerdir bütçelerini sunan yatırımcı bakanlar, KÖİ müteahhitlerinin geleceğimizi borçlandırıp yapılan yatırımları "En büyük, en yüksek, en uzun köprü, tünel, uçak." diyerek övdüler. Otomobil ve uzay projelerinden, yapay zekâdan bile söz edildi; uzun uzun anlattılar. Unutulan, en çok, en büyük cezaevleri yapıldığı gerçeği olmasına rağmen en çok insan hakları ve hukuk reformu sözünü eden Adalet Bakanımız, zannediyorum belki nezaketinden, belki de mahcubiyetinden olsa gerek bundan hiç söz etmedi. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Oktay da bütçe kanunu teklifi sunumunda, 2021 yılı bütçesinin de tıpkı önceki yıllarda olduğu gibi dev eserlerin bütçesi olacağını söylemişti. Bakanların sözleriyle paralel söylemlerde bulundu, "en"ler, dev eserler bütçesi olarak takdim etti ama bu bütçede insan unutulmuştu.
Devlet ne yapar, görevi nedir? Bakın Anayasa'ya, ben hatırlatayım. Gerçi hukuk ve Anayasa'yla pek işiniz kalmadı, çoğu zaman görmezden geliyorsunuz. Anayasa 5'inci maddeyi hatırlatmak istiyorum: "Devletin görevi, toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamaktır. İnsanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaktır." diye yazar. Devletin başlıca görevi insanın refahıdır. "Refah" nedir diye baktığımız zaman, Türk Dil Kurumuna göre, zorluk çekmeden yaşamak, bereket ve bolluk demektir. Cumhurbaşkanı Yardımcısı, tümüyle, devletin insanına öncelikle refah sağlama görevini tümden unutmuş olabilir mi diye sunumuna dikkatlice baktığımda, 48'inci sahifede şöyle yazıyor: "Amacı, küresel salgına bağlı olarak dengelerin yeniden şekillendiği bir konjonktürde, Türkiye ekonomisinin güçlü bir biçimde yükselişini sürdürmesi ve halkımızın refahının artmasıdır." "Refah" kelimesinin geçtiği tek yer burası. Evet -refahla ilgili- bu kelimeyi buldum ama hemen ardındaki paragrafta şu açıklamaya rastladım: "2022 bütçesi de önceki yıllarda olduğu gibi, dev eserlerin, sürdürülebilir katkıların bütçesi olacaktır." Ve görüldüğü gibi, bütçede faizin dışında kalan ne varsa yine KÖİ müteahhitlerine, döviz cinsi geçiş garantili ödemelere ayrılmıştı.
Cumhurbaşkanı ise refahı hepten unutmuş görünüyor, Bakara suresini hatırlatarak "Çektiğiniz yokluğu sabırla karşılayın." öğüdünü veriyor. Yine, 1567 sayılı Yasa'ya göre, Cumhurbaşkanının Türk parasını koruma görevi bulunmaktadır. Bugün ise görev tümüyle unutulmuş; Türk parasını korumak yerine, âdeta değerini düşürmek için çaba sarf edilmektedir. Gezi olayları hatırlardadır. Gösteri ve eylemler sonucunda doların 1,80 bandından 2 seviyesine çıkmasını örnek göstererek şöyle seslenmiştiniz: "Tarih boyunca birçok iç ve dış saldırıya maruz kalan Türkiye'de sadece Gezi olaylarının maliyeti yüzlerce milyar doları bulmuştur. Yatırımcı algısında bozulan finansal piyasalara, telafisi zor hasar verilmiştir." Cumhurbaşkanı, devleti ve milleti hedef alan alçak bir saldırı olarak yorumlamıştı. Türk parasının değerinin düşmesine neden olan eylemcilere her türlü cezanın verileceği söyleniyor, âdeta mahkemelere telkin ve talimat yağdırılıyordu. Peki, bir yılda doların yüzde 100 artmasından, TL'nin rekor değer kaybından kim sorumludur? (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar) Yeni Maliye Bakanı "Kur artışlarına dışardan müdahale yok." diyerek Cumhurbaşkanının "dış müdahalelere karşı ekonomik kurtuluş savaşı" iddiasını farkında olmadan boşa çıkaran kişi oldu. Bu söylem hem hayırlı oldu hem de içi boş ve dayanıksız söylemler yüzünden yerde sürünen Türk parası için "kurtuluş savaşı" diye atılacak maceracı başka bir adımı şimdilik ertelemiş oldu.
Değerli milletvekilleri, tüm dünya pandemiden bir ölçüde etkilendi ama biz hem hukukta hem ekonomide dibe vurduk. İnat ve ısrardan, bilmezlikten, bilmediğini bilmemekten ve ortak aklı terk ettiğimizden paramızın değerini yitirdik, halkı yoksullaştırdık, insanlarımızı açlıkla yüz yüze getirdik; hem de bolluk ülkesinde, zengin ve bereketli topraklarımıza ve fedakâr çiftçilerimize rağmen. Sonunda çiftçilerimiz bile toprağını, köyünü terk edip şehirlerde iş aramaya başladı.
Değerli milletvekilleri, Edirne'ye Bulgarlar, Van'a İranlılar, Artvin ve Trabzon'a Gürcüler, Iğdır'a Azeriler alışverişe geliyor, araçlarını tıka basa mallarıyla doldurup memleketlerine dönüyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.
HASAN SUBAŞI (Devamla) - Katar ve BAE sermayesi de kamusal varlıkları kelepir fiyatına kapış kapış almak için geliyor çünkü her ülkenin parası bizim paramız karşısında çok değerli hâle geldi. Kendi vatandaşımız ise filesini dolduramıyor, ekmek kuyruğunda bekliyor. Aynı pazarlardan atılmış mallardan toplayıp evine götüren vatandaşlarımızın sayısı az değil. Devletin tarım ve üretimi korumak için de çeşitli görevleri var ama böyle giderse çiftçiyi sadece küstürmekle kalmayacağız, önümüzdeki yıllarda toprakların terk edilmesine ve ekilenlerde de gübresizlikten ürün kaybına, tarım ve bolluk ülkesinde ürünümüzün, etin ve sütün yokluklarına tanık olacağız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASAN SUBAŞI (Devamla) - Zamanım -maalesef- yetmediği için bağlıyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)