GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2020 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 5'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:33
Tarih:11.12.2021

MHP GRUBU ADINA ALİ MUHİTTİN TAŞDOĞAN (Gaziantep) - Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri, ekranları başında bizleri takip eden yüce Türk milleti; sözlerime başlamadan önce salgın dönemi başta olmak üzere her daim insanüstü gayret göstererek milletimize hizmet etme yolunda hayatını kaybeden tüm sağlık çalışanlarımıza Allah'tan rahmet diliyor, fedakâr ailelerine ise milletim, partim ve şahsım adına şükranlarımı sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, kanser, hem dünyada hem de ülkemizde önemli bir halk sağlığı problemi olmakla birlikte en fazla ölüme neden olan 2'nci hastalıktır. Dünyada her 6 kişiden 1'i, ülkemizde ise 5 vatandaşımızdan 1'i yaşamını kanser nedeniyle kaybetmektedir. Türkiye Kanser İstatistikleri 2020 Raporu'nda, her yıl artmakta olan, yeni tanı alan kanser sayılarının 2020 yılında ülkemizde 233 bin olduğu ve kansere bağlı yaşam kaybının ise 126 bin olduğu bildirilmiştir. Sıklık, sağ kalım, mortalite ve öne çıkan kanser tiplerinde ülkeler arası farklılıklar olup sosyoekonomik gelişmişlik önemli bir belirleyici olmaktadır. Bu farklılıklar, aynı ülke içinde farklı eğitim ve gelir grupları arasında da kendini göstermektedir. Ülkemizin nüfusu artmaya devam ettikçe buna paralel olarak yıllık yeni tanı alan kanser hasta sayısı da artmaktadır. 2018 yılında 18 milyon kişinin kansere yakalandığı tahmin edilirken 2040 yılına gelindiğinde bu rakamın yaklaşık 30 milyona ulaşacağı öngörülmektedir. Ayrıca, ülkemizde 75 yaş öncesi her 4 kişiden 1'inin kanser teşhisi alıyor olması da dikkat çekicidir.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak seçim beyannamemizde belirttiğimiz şu an TÜSEB bünyesindeki Türk Kanser Enstitüsünün bu konuda etkinliğinin artırılması, hizmet kapasitesinin yükseltilmesi, 2022 yılı itibarıyla stratejik eylem planı hazırlanarak ivedi şekilde aktifleştirilmesi gerekmektedir. Bakanlığımızın bu konudaki çalışmalarını ise yakından takip etmekteyiz.

Sayın milletvekilleri, günümüz koşullarındaki en doğru tedaviye ulaşma ve bu tedavinin konunun uzmanları tarafından yapılması her kanser hastasının hakkıdır. Bu kapsamda, kanser hastasına yaklaşımda öncelikli hedef doğru tedavi olmakta birlikte, tedavi sırasında hasta ve yakınlarına zaman ayrılması, yakın ilgi gösterilmesi, psikolojik destek verilmesi ve güven ilişkisi oluşturulması önemlidir. Bu sebeple, kanser tedavisinde en etkin hekimler tıbbi onkoloji uzmanlarıdır. Tıbbi onkoloji uzmanlığı, dört yıllık iç hastalıkları ihtisası üzerine yapılan ve ülkemizde sadece iç hastalıkları uzmanlarının sınavla girebileceği; kanserin teşhisi, spesifik ilaçlarla kanserin tedavisi ve kanser hastalarının bakımı üzerinde eğitim alan üç yıllık yan dal üst ihtisas uzmanlığıdır. Bu gerekçeyle, tıbbi onkoloji uzmanlarının Sağlık Bakanlığına bağlı tüm kamu hastanelerinde 4924 sayılı Kanun'a tabi sözleşmeli uzman tabip olarak atanmalarına ve çalışmalarına imkân sağlanmasını önemsiyor ve öneriyoruz. Sağlık Bakanlığımıza bağlı kamu hastanelerinde bu durum sağlanırsa tıbbi onkoloji uzmanı uzun yıllar aynı hastanede çalışabilir, üniversite hastanelerine ve özel hastanelere geçişler azalır, yurt dışında çalışma arayışları ve beyin göçünün önüne geçilir, tıbbi onkoloji uzmanının uzun yıllar aynı hastanede görev yapmasıyla birlikte kanser tedavisinde ihtiyaç duyulan hizmet kalitesi artar.

Değerli milletvekilleri, özellikle son beş yıl içerisinde birçok sektör ve sanayi kolunda yaşanan millîleşme hamleleri kamuoyunun dikkatini çekmektedir, bizler de tüm bu gelişmeleri yakından takip etmekteyiz. Türkiye sağlık sektörüne de genel bakışla bir değerlendirme yaptığımızda artan ve yaşlanan nüfus ortalama yaşam süresinde yükselme, sağlık hizmetlerinde ve ilaca erişimde iyileşme, artan refah düzeyi ve farkındalık gibi faktörler nedeniyle ilaç ve tıbbi cihaz talebinin artması sosyal güvenlik harcamalarında ve cari açık üzerinde baskı oluşturmaktadır.

Yaşamakta olduğumuz küresel pandemiyle birlikte yerli ilaç sektörünün önemi daha da ön plana çıkmıştır. Türkiye'de yüz yılı aşkın geçmişiyle çok güçlü bir ilaç endüstrisi bulunmaktadır. Bu sebeple, önümüze getirilen tüm engellere rağmen, "2023 Lider Ülke Türkiye" hedefimiz ve Cumhur İttifakı'nın oluşturduğu millet aklı ve ülke yönetiminde gerçekleşen millî adımlar sonrasında ortaya çıkan millî iklimi göz önünde bulundurduğumuzda On Birinci Kalkınma Planı'nda yer alan Türkiye'nin İlaçta Yerelleşme Projesi Türk milletinin geleceği için hayati öneme sahip çalışmalar arasında olacaktır. Millîleşme hamlesiyle eş güdümlü, ithalden imale geçiş çalışmaları kapsamında İlaçta Yerelleşme Projesi'ne ivme kazandırılmalı, halk sağlığı ve kamu maliyesi gözetilmek suretiyle erişilebilirliği yüksek, öncelikli ve pazar değerini yitirmemiş ilaçların yerelleştirilmesi Sağlık Bakanlığı nezdinde Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumunun 2022 yılındaki en önemli öncelik konusu olarak konumlandırılmalıdır. Ek-4/A Bedeli Ödenecek İlaçlar Listesi'ne yeni giren ürünler ve imal satış oranı yüzde 10 ve üzerine çıkması münasebetiyle ikinci aşama yerelleşme grubuna dâhil olabilecek ithal ilaçlar ile üçüncü aşamada yerelleşeceklerini beyan eden firmalarla görüşmeler 2022 yılında tekrar gündeme alınmalıdır. Yüksek katma değerli ürün üretebilen, küresel pazarlara ürün ve hizmet sunabilen, yurt içi ilaç ve tıbbi cihaz ihtiyacının daha büyük bir kısmını karşılayabilen bir üretim yapısına geçilmesi, yerli atıl üretim kapasitesinin kullanılır duruma getirilmesi, ruhsatlandırmaya yönelik mevzuat altyapısı ve Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu kadrolarının güçlendirilmesi, Sağlık Bakanlığının 2022 yılı hedefleri arasında ve bütçesinde öncelikle yerini almalıdır.

Kıymetli milletvekilleri, ülkemizde ruhsatlı olmayan, endikasyon dışı ilaç kapsamında temin edilen ilaç ve tedavilerin hastaya sağlanan klinik faydalarının değerinin etkin şekilde incelenmesi, takip edilmesi, sürdürülebilir devlet bütçesi yönetimine katkı sağlaması esas alınmalıdır. 5 Aralık 2018 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan 7151 sayılı Kanun'un 1'inci maddesi kapsamında, yurt dışından temin edilen 396 kalem ilaç içerisinde değer olarak en büyük payı yetim ilaçlar ve enzim replasman tedavileri almaktadır. Madde 1'e göre, bu ilaçlar için ruhsat sahibi firma veya Türkiye'deki distribütörü tarafından yurt dışı ilaç listesine girdiği tarihten itibaren üç yıl içerisinde ruhsat başvurusu yapılması ve başvuru tarihinden itibaren en geç iki yıl içerisinde ruhsat alması zorunludur. Bu kapsamda, ilaçların yurt dışı ilaç listesine girdiği tarihten itibaren beş yıl boyunca güncel döviz kuruyla yurt dışından temin edilmesine müsaade edilmektedir. 7151 sayılı Kanun'un 1'inci maddesi doğrultusunda, döviz kurlarındaki yükseliş nedeniyle risk teşkil eden güncel döviz kuruyla ruhsatsız ilaç tedariki için Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumunun yoğun çalışmalarını yakinen takip ediyor ve gerekli önlemlerin bir an önce alınması konusunu da destekliyoruz.

Sayın milletvekilleri, Türkiye'de, biyoteknolojik ilaçların reçeteli ilaç pazarı içerisindeki değer bazında payı 2020 yılında yaklaşık yüzde 25'tir. 2022 yılında en üst sıradaki 100 ilacın çok büyük bir kısmını biyolojik ürünlerin alacağı tahmin edilmektedir. Biyoteknolojik ve biyobenzer ilaçları yerelleştiren firmalar için alım garantili anlaşmalar yapılması yönünde sektörün beklentisi dikkate alınarak ve kamu maliyesi gözetilerek gerekli yol haritası çizilmelidir. Yerel ham madde ve ilaç üreticilerine pozitif ayrımcılık yapılması, 2023 stratejik biyoteknoloji hedefine ulaşılabilmesi ve özel sektörün yatırımlarının devamlılığı için önemlidir. Sermaye yatırımı gerektiren yerelleşme projesi, ilaç firmaları üzerinde finansal yükün kamu iş birliğiyle azaltılması sonucu başarıyla gerçekleştirilebilir. Biyoteknolojik ürünlerin Türkiye'de rekabetçi maliyetlerde üretilmesi yani yerel ve millî üretimin artırılması hâlinde hastaların biyoteknolojik ürünlere erişimi kolaylaşacaktır ve böylece kamu ilaç bütçesinin daha verimli kullanılması ve ilaç ithalatına bağlı dış ticaret açığının azalması gibi olumlu gelişmelere katkı sağlanacağı kanaatindeyiz.

Sayın milletvekilleri, Türk ülküsünün fikir babası, şair, yazar ve mütefekkir merhum Hüseyin Nihal Atsız'ı, vefatının seneidevriyesinde, saygı, minnet ve rahmetle anıyorum. Hüseyin Nihal Atsız, merhum Galip Erdem'in de ifade ettiği gibi, büyük heyecanların, çetin yolların, Türk tarihinin parçalanmaz bir bütün olarak görmeyi öğretmenin temsilcisi ve Türk birliğinin dev inançlı bekleyicisidir. Bu duygu ve düşüncelerle merhum Atsız atamızı kendi dizeleriyle yâd etmek istiyorum. "Bilsin cihan ki ben bu cihanın nesindeyim/Bir ülkünün mehabetinin zirvesindeyim/Dünya denen mezellete dalsın her isteyen/Ben ırkımın şeref taşan efsanesindeyim/Herkes bir özleyişle yaşar... Ben de öylece/Altaylar'ın ve Tanrı Dağ'ın çevresindeyim." (MHP sıralarından alkışlar) Başka bir dizesinde de dediği gibi "Vaktiyle bir Atsız varmış derlerse ne hoş/Anılmakla hangi bir ruh olmaz ki sarhoş?" Vaktiyle bir Atsız varmış, var olsun! (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)