| Konu: | Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 24 |
| Tarih: | 30.11.2021 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ Parti Grubu adına Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin tümü üzerinde söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Kanun Teklifi'nin isminden de belli, herhangi bir odağı olmayan torba bir kanun teklifi. Medyada son zamanlarda TRT payının kaldırılması için verilen bir kanun teklifi olarak lanse edilse de durum pek öyle değil. 39 maddeden oluşan bu teklif, tam 22 farklı kanunda değişiklik öngörüyor. Teklif, gerekçesine göre şu alanlarda düzenleme yapıyor:
Elektrik enerjisi satışı üzerinden alınan TRT payının kaldırılması.
Elektrik enerjisi fonu anlaşmaları kapsamında elektrik faturalarında yer alan bileşenlerin azaltılması.
EPDK bünyesinde elektrik ve doğal gaz faaliyetleriyle ilişkilendirilen iş modellerini ve teknolojideki gelişmeleri izlemek, gerekli düzenlemeleri yapmak, araştırma ve geliştirmeyle inovasyon alanlarını tespit etmek ve bu alanlardaki çalışmaları yönlendirmek için bir idari yapının kurulması.
Elektrikli araçlar için şarj hizmetinin sunulabilmesi ve şarj hizmetinin sunulacağı şarj istasyonlarının gerekli teknik ve hukuki altyapısının oluşturulması ve bu piyasanın düzenlenmesi.
Doğal gaz piyasasındaki tüketicilerin kişisel kusurları haricinde oluşan tüketici mağduriyetlerinin giderilmesi.
Yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üreten lisanssız elektrik üretim tesislerinin dağıtım sisteminin yanında iletim sistemlerini de kullanabilmesi.
Enerji verimliliği uygulama proje desteklerinden tarım ve hizmet sektörünün de yararlanması.
Petrol ruhsatı, başvuru ve değerlendirme süreçlerinin kısaltılması.
Canlı spor etkinliklerinde çevrim içi korsan yayınlarla mücadele edilmesi.
Bütün eser, icra, fonogram, yapım ve yayınların 5864 sayılı Kanun'da yer alan bilgisayar programlarına ilişkin olarak sağlanan ve koruyucu programları etkisiz kılmaya yönelik hazırlık hareketlerini yaptırıma bağlayan düzenlemeye dahil edilmesi.
Orman içi suların balık yetiştiriciliğinde kullanılması.
Midye ve istiridye üretiminde karada kurulması zorunlu olan yapıların, tesis, depo, arındırma havuzu gibi kıyıda bulunan orman alanlarında da kurulabilmesi.
Mesleki eğitim merkezlerine devam eden ve bu merkezleri tercih edecek öğrencilerin teşvik edilmesi.
Usta öğretici sayısının ve çırak kayıtlarının artırılması.
Kalkınma ajanslarının mahallî idarelerden alacağı payın mahiyetinin düzenleneceği ve geciken alacaklar için temerrüt faizi uygulanacağı.
Esnek çalışma saat ve şartlarına uyumlu olarak AR-GE ve tasarım merkezlerinde çalışan personelin faaliyetlerinin bir kısmını bu merkezler dışında yürütmesi, destek ve muafiyetlerden aynı şekilde faydalanması.
Bu düzenlemelerin pek çoğunu olumlu buluyoruz ancak belirtmem gerekir ki bunların birçoğu birbirinden alakasız düzenlemeler. Birbirinden alakasız olmasını geçtik, teklifin görüşüldüğü Sanayi Komisyonunun da ihtisas alanı dışında maddeler var. Bu maddeler en azından tali komisyon olarak ilgili komisyonlarda da görüşülmeliydi. Adalet Komisyonu; Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu; Plan ve Bütçe Komisyonu tali komisyon olarak belirlenmiş ancak bu durum yalnızca kâğıt üzerinde kalmıştır. Mesela, teklifin 24'üncü maddesiyle, emekli aylığı almaktayken Maarif Vakfı, Yunus Emre Vakfı, Türk Kızılay Derneği ve Yeşilay Cemiyetinde görev alanların aylıklarının kesilmemesi, bu kuruluşların sigorta, prim, teşvik, destek ve indirimlerden yararlandırılması ve Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından çıkarılan borçların terkini amaçlanıyor. Yani bu durumda devlet alacağından vazgeçiyor. İşte bu husus Plan ve Bütçe Komisyonunun ilgi alanına giriyor, orada görüşülmesi gerekiyordu. Ayrıca, teklifin 2'nci maddesi Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunun ihtisas alanına giren Orman Kanunu'nda değişiklik yapmayı öngörüyorken Tarım Komisyonunun adının dahi zikredilmemesi bizce yanlıştır. Bu denli farklı alanlarda düzenleme yapılan bir teklifte uzmanların görüşlerinden mutlaka yararlanılmalıdır. Bu teklifte de yararlanılıp yararlanılmadığı ciddi bir muamma. Teklif kanunlaştıktan sonra ortaya çıkabilecek olan yapısal bozuklukların önüne geçmek için alanın uzmanlarının, konu hakkında bilgisi olan kişilerin görüşünden yararlanmak elzemdir. Yoksa teklif yasalaştıktan kısa bir süre sonra tekrar düzeltme ihtiyacı doğacak, aradaki bu zaman zarfında da vatandaş mağdur olabilecektir. Plansız verilen tekliflerin sonucunu bu kanun teklifinde de gördük.
Kooperatifler Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'yle kooperatiflerin kooperatif birliklerine, kooperatif birliklerinin de merkez birliğinin ortak olmaması durumunda kamu kaynakları çerçevesinde desteklenen kredilere kefalet sağlanamaması ve kamu kaynaklı tarımsal desteklemelere aracılık yapamaması doğrultusunda bir düzenleme teklif edilmişti. Bu teklifi 13 Ekimde Komisyonda görüştük, 21 Ekimde Genel Kurulda kabul edildi, ardından 26 Ekimde de Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Komisyon görüşmesinin üzerinden iki ay bile geçmedi. Daha önceki teklif yeterince dikkatle hazırlanmadığı için bu maddenin değiştirilmesine, tarım kooperatifleri için bu uygulamanın 2024'e kadar ertelenmesine ihtiyaç duyulmuştur. Bu ihtiyacın gerekçesinde, genel kurulların yapılması belli bir takvime bağlı olması sebebiyle, bahse konu tarımsal destekleme ödemelerinin kooperatif ortağı çiftçilere yapılmasında mağduriyet oluşturmaması için bu değişikliğe ihtiyaç duyulduğu belirtilmiştir. Değerli arkadaşlar, genel kurulların yapılmamasının belli bir takvime bağlı olması yeni bir uygulama mıdır, yoksa bu durum sizce de yeterince iyi planlanmamasından mı kaynaklıdır?
Kanun teklifindeki maddelere geçecek olursak, 2'nci maddeyle Orman Kanunu'nda değişiklik yapılması öngörülüyor. En başta dediğimiz gibi bu teklifin Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunda görüşülmesi gerekliydi. Maddenin amacı "'Türk somonu' olarak adlandırılan, denizlerde yetiştirilen alabalıkların yavrularının üretilerek belirli bir boya kadar büyütüleceği, orman içi sulardaki balık tesislerinin kurulumunun yasal statülerinin düzenlenerek üretim devamlılığının sağlanması" olarak belirtilmektedir. Bunun balıkçılar için olumlu olacağı nitelendirilebilir ancak bu iznin sonucunda tesislerin altyapısından, ulaşım için gerekli yollara kadar birçok yapının ormanlara zarar verebileceği de ortadadır. Bu yüzden, orman içi su kaynaklarını kullanan tesislerin kapasitelerine bakılmaksızın ÇED raporlarına tabi olması ve bu raporların özenle hazırlanması önemlidir yani ÇED olmazsa olmazıdır. Ayrıca, bugüne kadar üreticiliği yapılmayan midye ve istiridye çiftliklerinin kurulmasına hemen izin verilmesi de sakıncalı olabilecektir. Sadece deneme üretimiyle başlanması daha doğru olurdu.
4'üncü, 5'inci, 6'ncı ve 7'nci maddelerle elektrik enerjisi satışı üzerinden alınan TRT payının kaldırılması amaçlanıyor. İYİ Parti olarak elektrik faturalarından TRT payının kaldırılmasını defalarca dile getirmiştik. Bunu dile getirmemizin en temel sebebi, TRT'nin maalesef devletin değil iktidarın kanalı gibi yayın yapmasıdır yani bir nevi iktidarın yayın organı gibi çalışıyor. TRT yayınlarının adil ve tarafsız olmasının sağlanmasını gerekli buluyoruz. Kaldı ki TRT payı ve fonların kaldırılması faturalarda yaklaşık 2-3 liralık bir indirim sağlayacaktır yani halkın fatura yükü azalmayacaktır. TRT giderlerinin devlet bütçesinden ödenmesi de çözüm değildir. TRT'nin yanlı yayına devam etmesi hâlinde adaletsizlik devam edecektir.
9'uncu, 10'uncu ve 11'inci maddelerle Elektrik Enerjisi Fonu'yla yapılan fon anlaşmalarının 2019 yılı Haziran ayı itibarıyla sona ermesinin ardından fon yükümlülüğünün uygulanabilirliği kalmamış ve bu düzenlemenin yapılması gerekmiştir. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2019 yılı Sayıştay Düzenlilik Denetim Raporu'ndaki bulgularda da görüldüğü üzere, bazı şirketler 2017, 2018 ve 2019 yıllarında nihai tüketiciye elektrik satışı yapmış, Elektrik Enerjisi Fonu tutarını da tüketiciden tahsil etmiş ancak bu tutarları Bakanlık hesabına yatırmamıştır yani hem haksız kazanç sağlamış hem de kamuyu zarara uğratmıştır. Bu alacakların da derhâl tahsil edilmesini Türk halkı adına talep ediyoruz. Çiftçi kredi borcunu geciktirir, vatandaş borcunu ödeyemezken -zorla tahsil edilirken- bazı şirketlere ya da kişilere bu kadar tolerans tanınmasını kabul etmiyoruz.
16'ncı madde bizce en sorunlu maddelerden biri. Türkiye Denizcilik İşletmeleri AŞ ve Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesi Genel Müdürlüğüne ait bazı limanlara ilişkin işletme hakkı verilmesi ve devri yöntemleriyle gerçekleştirilen özelleştirmeler kapsamında imzalanan ve kırk dokuz yıldan az süreli olan sözleşmelerin sürelerinin; başvuru gerçekleştirilmesi, sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerin ifa edilmesi ve davalardan vazgeçilmesi hâlinde kırk dokuz yıla uzatılması öngörülmektedir. Burada devir yetkisi çok hassas bir konu. Süre uzatıldıktan sonra bu işletmeci şirketler yüksek meblağlarla başka şirketlere işletme haklarını devir imkânına sahip olacaklar, yine bir rant oluşumu ve aktarımı söz konusu olabilecektir. Teklifte geçen "açılmış davalar var ise bu davalardan tüm yargılama giderleri üstlenilerek kayıtsız ve şartsız feragat edilmesi şartıyla" ifadesi bir hukuk devletine yakışmamaktadır. Süre uzatımının daha önce tanzim edilen hukuki bir işlemden kaynaklı haklardan feragat edilmesine bağlanması bizce doğru bir yaklaşım değildir.
Maddenin sorunlu kısmı burada bitmiyor. Bakın, Türkiye Denizcilik İşletmeleri Anonim Şirketi Genel Müdürlüğü tarafından işletilen Tekirdağ, Ordu, Sinop, Rize, Giresun ve Ciner Grubuna ait Park Denizcilik tarafından işletilen Hopa Limanı 1997 yılında, Antalya Limanı 1998 yılında, Alanya Limanı 2000 yılında, Marmaris Limanı 2001 yılında, Çeşme, Kuşadası, Trabzon ve Dikili Limanları 2003 yılında otuz yıllığına özelleştirilmiş yani sözleşmelerden en erken bitecek olana dahi altı yıl var. Erken seçim kararı alınmasa dahi seçimler 2023 yılının Haziran ayında yapılacak. Bu durumda, seçimden sonra da dört yıllık bir süreç var. Tekrar iktidar olabileceğinizi düşünüyorsanız neden acele ediyorsunuz? Bunun tasarrufunu yeni gelecek iktidara bırakın, sözleşmelerin bitimine yakın karar verilsin. Eğer siz iktidara yeniden geleceğinize inanıyorsanız yine seçimden sonra yapacak zamanınız var, o zaman yaparsınız. Ancak belli ki sabrınız yok, bir an önce kaynak yaratmak istiyorsunuz, otuz yıllık geleceğimizi satmanız yetmedi ki elli yıllık geleceğimizi DE satmak istiyorsunuz.
21'inci maddeye gelecek olursak, bütün dünyada olduğu gibi Türkiye'de de lisanssız elektrik üretimi ancak belirli bir kapasitenin altındaki yani 5 megavat altındaki santrallerce sağlanıyor. Bu gibi, küçük çaplı ve çoğunlukla YEK kapsamındaki santrallerin TEİAŞ'ın enterkonnekte iletim sistemine bağlanması, sistemin kararlılığını ve dengesini kontrolde sorunlara neden olabilir. Bu durum, enterkonnekte sistemin en önemli özelliği olan merkezî frekans ve gerilim kontrolü mekanizmalarında belirsizlik oluşturacak ve yerel ve/veya bölgesel arızalara yol açabilecektir. Enterkonnekte sistemin bir bölgesinde oluşabilecek arızaların tüm sisteme domino etkisiyle yayılması da kuvvetle muhtemeldir. Bu yüzden bu maddeyi olumlu bulmuyoruz.
24'üncü maddeyle, emekli aylığı almaktayken Maarif Vakfı, Yunus Emre Vakfı, Türk Kızılay Derneği ve Yeşilay Cemiyetinde görev alanların aylıklarının kesilmemesi, bu kuruluşların sigorta prim teşviki destek ve indirimlerden yararlandırılması ve Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından çıkarılan borçların terkini amaçlanmaktadır.
Değerli arkadaşlar, farklı yerlerde görev yapmak isteyen emeklilerin emekli aylıkları kesilirken, bütçeden katkı alan Maarif Vakfı, Yunus Emre Vakfı gibi kurumlardan kesilmemesi adil değil. Bu kurumlar her ne kadar vakıf olsalar da kamu tarafından desteklenmektedirler. Bu gibi kamudan desteklenen kurumlarda görev yapacak kişilerin birden fazla yerden maaş alması Türk halkı tarafından hoş karşılanmayacaktır. Kaldı ki işsizlik bu kadar yüksekken bu gibi uygulamalar yerine işsiz gençleri istihdam etmenin yollarını araştırmalıyız.
31'inci madde, konuşmalarımda daha evvel söylediğim kademeli faturalandırmayı öngörüyor. Yani abone grupları için normal tüketim miktarına uygun bir kademe belirlenecek ve tüketim artışından kaynaklanan ilave maliyetler de bu kademe üstünde tüketim yapan abonelere yansıtılacak. Bu uygulama enerji verimliliği açısından önemlidir. Ancak adil bir yönetmelik hazırlanması çok daha önemlidir. Bu sayede uygulamayı halkımızın lehine işletebiliriz. Halkın mağdur edilmeyeceğini, yaşadığı geçim sıkıntısına ekstra külfet yüklenmeyeceğini umuyoruz.
Değerli arkadaşlar, konuşmamın son kısmında ekonominin genel durumu hakkında görüşlerimi paylaşmak istiyorum. İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisinin adaleti, 2009 yıllarında kumpas davalarıyla zaten bitmişti. Kalkınmayı da dışarıdan borç para getirip ülkede inşaat işlerine yatırmak ve bu yolla sadece iktidara yakın çevrenin kalkınması olarak gördüler. Tabii, imar değişiklikleriyle oluşan rant yoluyla da büyük servetler edindirdiler. Bu imar rantından devletin sıfır geliri olduğu gibi gereken altyapı yatırımlarını da devlet bütçesinden yaptılar yani milletin tamamının parasını birkaç yandaşa yedirdiler. Bunun ne adaletle ne de kalkınmayla açıklaması olabilir. Ancak ne zaman ki bu borçları ödeme zamanı geldi suçu dış güçlere attılar, şimdi o bahane de tutmayınca yirmi yıl önce yapmaları gerekeni şimdi hatırladılar "istihdam" "üretim" "ihracat" demeye başladılar. Akıllı insanlar başkalarının deneyimlerini kullanır, illa yanlışları deneyerek öğrenmez. Yanlış politikalarla yirmi yıllık iktidar sonunda halkı mağdur etmek zorunda kaldı. Bakın, 2002 yılında 1 asgari ücretle 2 cumhuriyet altını alınıyordu, şimdi 2 cumhuriyet altını kaç lira? 9-10 bin lira yani asgari ücret dörtte 1'ine düşmüş. 2002 yılında kişi başı millî gelirimiz Çin Halk Cumhuriyeti'nin 3 katıyken bugün yarısına düşmüş durumda yani 5-6 kat yavaş gelişmişiz. 1978 yılında Çin Halk Cumhuriyeti çok fakir bir ülkeydi, millî geliri 150 dolar civarındaydı, 80 milyon insan açlık sınırındaydı ama bir kuruş dış borç almadan 2000 yılında bu rakamı hem bin dolara çıkardılar hem de en mağdur hâldeki geniş kesimleri de bu artıştan yararlandırdılar, son yirmi yılda da bu rakamı 10 bin doların üzerine çıkardılar. Biz neden onların tecrübelerinden yararlanmadık da borç, ithalat ve inşaatla büyüme yolunu seçtik? Mesela, tarımı hiç önemsemedik, tarım ithalatıyla birilerini zengin ettik, bir de üstüne üstlük "Paramız var ki alıyoruz." diye böbürlendik, sonunda tarımı yok etme noktasına geldik. Sefalet Endeksi'ne bakıyoruz: Türkiye 156 ülke arasında 21'inci, Avrupa ülkeleri arasında ise 1'inci sırada yer alıyor. Bizden önde ise Arjantin, Venezuela, İran gibi ülkeler var. Endekslere falan gerek yok.
Geçtiğimiz gün Gaziantep'te bir baba 3 çocuğuna bakamadığını, ihtiyaçlarını karşılayamadığını söyledi, çocuklarının devlet korumasına alınmasını istedi. Bir babanın çocuklarına sahip çıkamaması ve "Ne dayanacak gücüm ne de umudum kalmadı." demesi yirmi senelik iktidarın bir ayıbıdır. Ekonominin kötü gidişini Türkiye İstatistik Kurumu rakamlarıyla oynayarak çözmek de artık inandırıcı değil. Vatandaş espri yapıyor: "Yaşım 38, TÜİK'e göre yaşım 18." diyor. Sonuçta vatandaşın devlete güvenini kaybettirdiniz.
Değerli arkadaşlar, devletin bekası açısından en önemli sorun devlete olan güveni kaybettirmektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.
AYHAN ALTINTAŞ (Devamla) - Alman Bosch firmasının kurucusunun dediği gibi "İnsanların güvenini kaybetmek para kaybetmekten çok daha büyük bir sorundur. Kaybedilen para yerine gelebilir ama güven gelmez."
Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)