GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: İcra ve İflas Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:18
Tarih:11.11.2021

İYİ PARTİ GRUBU ADINA HASAN SUBAŞI (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

285 sıra sayılı İcra ve İflas Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi'ne ilişkin İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Beşinci yargı reform paketi olarak adlandırılan bu teklif, tıpkı daha önceki yargı reform paketleri gibi, amacından uzak, reform özelliği bulunmayan bir düzenlemedir. Milyonlarca yurttaşımızın yoksullaşması ve icra, iflas dairelerinde 30 milyonun üzerinde dosya birikmesi nedeniyle bu düzenleme zorunlu hâle gelmiştir. İcra, iflas daireleri, maalesef, bugünün Türkiye'sinin sorunlar yumağı, bir yaşam alanı hâline gelmiştir. Yargı reform paketi, Cumhurbaşkanı tarafından 2019 yılının Mayıs ayında kamuoyuna açıklanmıştı. Yargı Reformu Strateji Belgesi ve 2021 Mart ayında açıklanan İnsan Hakları Eylem Planı'yla Hükûmetin "yargı reformu" olarak adlandırdıkları süreç başlamıştı. Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığını sağlamak, kişisel özgürlükleri genişletmek, adalete erişebilirlik, uluslararası sözleşmelere ve AİHM kararlarına uyumun sağlanması da yol haritası olarak tanımlanmıştı. Bu tekliften önce kanunlaşan birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü reform paketleriyle hedeflenen amaç ve faaliyetlerin çoğunun gerçekleştiği ilan edildikten hemen sonra basın mensupları görevleri nedeniyle tutuklanmış, çoklu baro düzenlemesinde baro başkanlarına anayasal hakları olan gösteri ve yürüyüş hakları kullandırılmamış, görüşlerini dahi ifade edememişlerdi. AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımayan hâkimlerin terfi ettirildiği, savcıların yargılama faaliyeti nedeniyle başsavcılara bağlı hâle getirildiği henüz hafızalarda yerini korumaktadır. Söylemek istediğim şudur ki: Yol haritasını teşkil eden yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı, bireysel özgürlükler, basın özgürlüğü, Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarının bağlayıcılığı gibi temel ilke ve esaslar mevcut yasalarımızda yeterince güvenceye alınmıştır ama maalesef bugünkü hükûmet sistemi nedeniyle yargı ve hukuk iktidarın taciz ve tasallutu altındadır. Her düzenlemeyle uygulamada geri adımlar atılmış ya da attırılmıştır. Sorunun aslı budur ve bu iktidar zihniyetiyle hukuk alanında ileriye gitmek hiç mümkün değildir.

Vergi Usul Kanunu'nun 359'uncu maddesi yüzünden birçok yurttaşımız -hatalı bir hukuk yorumu yüzünden- ağır hapis cezasına mahkûm olmuştur ve iktidar milletvekillerinin "çözüm" sözlerine rağmen mağduriyet yaşamaya devam etmektedir. Bugün görüşülmekte olan bu torba teklifte de maalesef yer almamış ve sözler tutulmamıştır çünkü yargı ve yasama faaliyetinden elini çekmeyen gücün ilgi alanında değildir.

Görüşmekte olduğumuz 285 sıra sayılı torba teklifle, icra dairelerindeki yığılmaları gidermek, günümüzün dijital teknolojisinden de yararlanarak hızlandırmak amaçlanmıştır. Komisyonda muhalefetin görüşlerine yer verilmediği gibi katılım fikrine de yabancı olan iktidar alt komisyon isteklerini de kabul etmediği için iyi hazırlanmamış yasalar sürekli değişikliğe maruz kalmaktadır. Birçok örnekten bazılarını hatırlatmak gerekirse, Elektrik Piyasası Kanunu yedi yılda 9 kez değişti, Yenilenebilir Enerji Kanunu on beş yılda 5 kez değişti, Medeni Kanun son on sekiz yılda 21 kez değişti, 1985 tarihli İmar Kanunu son on bir yılda 19 kez değişti, 1983 tarihli Devlet İhale Kanunu 2003'ten bu yana 197 kez değişti. On dokuz yıllık tek parti döneminizde 12 kez değişiklikle Anayasa'nın 177 maddesinin 134 hükmünde de değişiklik yapılmıştır.

On dokuz yıllık iktidarınız sonucunda halk yoksullaşmış ve borçlanmıştır. 2003 yılında 2,5 milyar lira olan çiftçi borçları bu yıl Tarım Kredi borçları, Ziraat Bankası, özel bankalarla birlikte 200 milyar lirayı aşmıştır. Yine BDDK verilerine göre hane halkı borcu, vatandaşın bankalara olan tüketici ve kredi kartı borçları da dâhil 2002'de 6,3 milyar lira iken 2021'in sadece ilk altı ayında 874 milyar liraya çıkmıştır. Yine 2008 yılında 8 milyon olan icra, iflas dosyaları 2018'de 19 milyon 901, 2021 yılında ise yedi ayda 25 milyon dosyaya çıkmıştır. Kredi Kayıt Bürosu kayıtlarına göre Türkiye'de 34 milyon 139 bin kişi bireysel kredi kullanmış ve borçlanmıştır. 2021 Eylül ayı verilerine göre, iş gücünde bulunma sayısı 33 milyon 209 bin kişi olup bu kesimin yüzde 90'dan fazlası kredi kullanmış ve bankalara borçludur.

Yine, çalışan kesimin yarıya yakını açlık sınırının altında asgari ücretle çalışmaktadır. Yoksul ve borçlu insanların yaşadığı bir ülkede, sizin tabirinizle yeni Türkiye'de icra ve iflas dairelerindeki yığılma nedeniyle bu kurumlar tahsilat yapamadığı gibi, çalışamaz hâle gelmiştir. İşte bu nedenledir ki bu yasayla tıkanıklıkları çözmek amaçlanmışsa da asıl çözüm insanları yoksulluktan ve borçtan kurtarmak olmalıdır. Yeni Türkiye'de birçok icra ve iflas dairesi açmak, çoğaltmak, yeni cezaevleri yapmak on dokuz yıllık iktidar sonrasında gelinen noktayı en iyi tanımlayan örneklerdir.

Görüşmekte olduğumuz bu teklif yeterli olmasa da bazı yenilikler getirmektedir, mezat salonlarında yapılan açık artırmaların elektronik ortamda gerçekleştirilmesini sağlamaktadır. Günümüzün dijital teknolojisinin kullanılması birçok kolaylıklar sağlamakla birlikte katılımı artırarak ihale sürecinde yaşanan baskıları da önlemek açısından yararlı olacaktır kanaatindeyiz.

Diğer önemli bir değişiklik, borçluya haczedilen malının rızaen satışına imkân verilmesidir ki sakıncalı yanları da vardır. Baskı ya da gizli anlaşmalarla değerli mülklerin fiyat yükselmesi önlenerek diğer alacaklıların hakları zarar görebilir endişesindeyiz.

Teklifle getirilen en önemli değişiklik icra marifetiyle olan çocuk teslimi konusunda olmuştur. Çocuk, icra sisteminin dışına çıkarılarak işlemlerin Adalet Bakanlığı bünyesinde faaliyet gösteren Adli Destek ve Mağdur Hizmetleri Dairesi Başkanlığınca yerine getirilmesi öngörülmüştür. Ayrıca, velayet hakkına sahip anne veya babanın kişisel ilişki kurulmasına dair kararın gereklerini yerine getirmemesi hâlinde velayet sahibinin değiştirilebileceği, yine çocukla ilişki kurulmasıyla ilgili ilam veya tedbir kararlarının yerine getirilmesine ilişkin teslim emrine aykırı hareket edenler, teslim emrini engelleyenler ve kendisine teslim edilen çocuğu ilam veya tedbir kararında belirtilen sürenin bitiminde belirlenen yere getirmeyenlerin disiplin hapsiyle cezalandırılacağı da yine teklifte yer almıştır.

Sonuç olarak, çocuk teslimi konusunun icra sistemi içinde polis zorlamalarıyla yüz yüze gelmesinin yarattığı sakıncalar göz önüne alınarak Çocuk Koruma Kanunu çerçevesinde psikolog, pedagog, sosyal çalışmacı gibi profesyoneller eliyle bu sürecin yürütülmesi, çocuğun üstün yararı açısından olumlu görülmektedir. Kanaatimizce kanundaki "teslim" ifadesinin "kişisel ilişki" olarak değiştirilmesi daha uygun olabilir. Ayrıca, konuyla ilgili görev yapacak müdürlüklerin Adalet Bakanlığı yerine Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına bağlı olması da uygun olur düşüncesindeyiz. Çocuk ve ebeveyn arasında kurulacak kişisel ilişkiler sırasında şiddet geçmişi olan ailelerde gerekli tedbirler düzenlemede dikkate alınmamıştır. Bazı durumlarda çocuk ile ebeveynin arasında on-line ilişki kurulabilmesi için düzenleme düşünülmelidir.

Teklifin, ayrıca 1'inci, 40'ıncı ve 44'üncü maddeleri Anayasa'ya aykırıdır. Teklifin 1'inci maddesiyle -2004 sayılı Kanun'un 1'inci maddesi- Adalet Bakanlığı tarafından, icra müdür yardımcıları arasından, icra müdürünün yetkilerini haiz olacak bir icra başmüdürünün görevlendirileceği ve bu fıkranın uygulanmasına ilişkin usul ve esasların yönetmelikle düzenleneceği öngörülmüştür. Oysa Anayasa'nın 128'inci maddesinin ikinci fıkrasının ilk cümlesi "Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir." hükmünü içermektedir. Teklifin 40'ıncı maddesinin (1)'inci ve (3)'üncü fıkrasında yer alan "fiil suç teşkil etse dahi" ibaresi Anayasa'nın 2'nci ve 90'ıncı maddelerine aykırıdır. Söz konusu "fiil suç teşkil etse dahi" ibaresi uyarınca açık şekilde aynı fiil için iki farklı ceza öngörülmesi mümkün kılınmamaktadır. Oysa Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 7 no.lu Protokolü'nün 4'üncü maddesine göre aynı fiil için iki ceza verilemez. Kaldı ki 2008 yılında Anayasa Mahkemesi de aynı fiil için disiplin ve tazyik hapsi cezalarının öngörülmesini mümkün kılan bir düzenlemeyi bu nedenle iptal etmişti. Bu hazırlanmış olan madde de yine bu iktidarın Anayasa'ya koyduğu 90'ıncı madde hükmünü ihlal etmektedir.

Kanun teklifinin 44'üncü maddesiyle, 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu'na geçici 2'nci madde eklenmiştir. Bu madde uyarınca geçici madde 2'yi ihdas eden kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde bu kanunun Dördüncü Kısmının uygulanmasına ilişkin bir yönetmelik çıkarılacaktır. Bu yönetmelikle, Dördüncü Kısmın hangi il veya ilçede ne zaman uygulanacağı, Adalet Bakanlığının resmî internet sitesinden duyurulacaktır. Dolayısıyla, kanuni düzenlemelerin hangi il veya ilçelerde ne zaman uygulanacağını belirleme yetkisi idareye bırakılmıştır. Oysa kanunların yer ve zaman bakımından uygulanmaları, kanuniliğin asli unsurlarındandır.

Teklifin 44'üncü maddesiyle öngörülen geçici madde 2, Anayasa'nın kanun koyma, değiştirme ve kaldırmanın Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkisinde olduğunu belirten 87'nci maddesine, yasama yetkisinin devredilmezliği ilkesini öngören 7'nci maddesine ve hukuki belirlilik ve güvenlik alt ilkelerini içeren hukuk devleti ilkesinin 2'nci maddesine aykırıdır.

Bugün yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı için Anayasa ve mahkeme kararlarına, uluslararası sözleşmelere, AİHM kararlarına uymak ve bağlayıcılığını güçlendirmek için reforma ihtiyacımız yoktur, herkes için bağlayıcı olduğunu tekrarlamak da gerekmez. Bütün bu hususlar mevcut yasa, Anayasa'mız ve hukuk müktesebatımızda mevcuttur, açıktır, izaha muhtaç değildir. Mevcut yasalar ve Anayasa'mızda bizim hukuk devleti olma yolunda ilerlememizi sağlayacak kavramların çoğu bulunmaktadır. Bütün bunlara uymayan, türlü dolambaçlı yollarla hukuk devleti ilkelerine direnen siyasi iktidardır. Oysa devlet, yargı kararları ve hukuk nizamına herkesin uymasını sağlamakla görevlidir. Devleti temsil eden Cumhurbaşkanı yargıya intikal etmiş her konu hakkında açıkça görüş ifade ederse bundan etkilenmeyen ve bunu talimat saymayan yargıç ve savcı neredeyse yoktur. İlk imzacısı olduğumuz, Meclisin oy birliğiyle onayladığı İstanbul Sözleşmesi'ni "Tek taraflı yok sayıyorum." diyen ve Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarına uymayan hâkim ve savcıların yüksek yargı organlarına terfisini sağlayan Cumhurbaşkanının içeride ve dışarıda ne ölçüde hukuk güvencesini sağladığı söylenebilir ki? Yine, huzur ve güvenliği sağlamakla görevli İçişleri Bakanı, bırakın mahkeme kararlarına uymayı, "Yıkın, hukuk arkadan gelsin." diyebiliyorsa hukuk devleti olmak iddiasından vazgeçmiş sayılırız. Dilinizden düşürmediğiniz "reform" sözcükleriyle insanımızın en çok hukuk ve adalete muhtaç hâle geldiği sistemi yarattınız. Nasıl hâlâ yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığından söz edebiliyorsunuz, hayretle izliyoruz. Nasıl sürekli hâle getirdiğiniz torba kanun tekliflerine "hukuk ve yargı reformu" diyebiliyorsunuz, ibretle izliyoruz.

Ülkemiz çok zaman kaybetmiştir. Bizim iktidarımızda, hukuk devletini hedefleyen demokratik bir parlamenter sistemle ortak aklın egemen olduğu, güvenli ve güçlü bir Türkiye yeniden inşa edilecektir.

Genel kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)