GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ DİSİPLİN KANUNU TASARISI VE TEKLİFLERİ
Yasama Yılı:3
Birleşim:59
Tarih:30.01.2013

BDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 394 sıra sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu Tasarısı'yla ilgili olarak söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu'yla ilgili yasa değişikliği tasarısında kamuoyunca sıkça bilinen oda ve göz hapsi yani "disko" cezasının kaldırılmış olmasını olumlu bir değişiklik olarak gördüğümüzü ifade etmek istiyorum. Ancak Türkiye'de askerlik derken akla gelen iki temel konu üzerinde konuşmanın son derece önemli olduğunu düşünüyorum: Bunlardan biri vicdani ret, diğeri ise asker intiharlarıdır.

Vicdani ret dinî, ahlaki ya da politik gerekçelere dayalı olarak zorunlu askerlik hizmetini reddetme durumudur. Vicdani ret ile ilgili en büyük gelişme ise Almanya'da yaşanmıştır. Nazi deneyiminden sonra 1949'da vicdani ret hakkı yasalaşmış, 1959'da çıkan kanunla da "Devletler arasındaki silahlı karmaşaya karşı olan her kişi alternatif sivil servislerde yer alacaktır ve eğer ki kişi isterse, silahsız serviste de çalışabilecektir." denmiştir.

Özellikle Vietnam Savaşı'na karşı geliştirilen savaş karşıtı çalışmalarda vicdani retçilerin sayısında yaşanan büyük artış, ülkelerin askerlikle ilgili yasalarında değişimi zorunlu kılmıştır. Gelişen süreçte bugün, Avrupa Birliği üyesi bütün ülkelerde ve Avrupa Konseyine üye 47 ülkeden yalnızca Türkiye ve Azerbaycan dışında bütün ülkelerde vicdani ret yasalarda yer almış durumdadır.

Güney Amerika ülkelerinin birçoğunda da II. Dünya Savaşı sonrası vicdani ret hakkı tanınmış ve zorunlu askerliğin kaldırılmasına geçilmiştir.

Birleşmiş Milletler, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Örgütü, Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği gibi uluslararası birlikler zorunlu askerliğe karşı vicdani reddi benimseyerek üyelerine bu yönde yasal düzenlemeler yapmaları ve uygulamalarda da özenli olmaları konusunda sürekli uyarılar yapmaktadırlar.

Uluslararası Af Örgütü ise vicdani retçiyi şöyle tanımlamaktadır: "Vicdani ya da geçerli bağlılığından dolayı silahlı kuvvetlerde görev almayı ya da savaşlarda veya silahlı çatışmalarda doğrudan ya da dolaylı görev yapmayı reddeden kişidir." Bu, bütün savaşlara katılmayı reddetmese bile bir savaşın amaçları ya da yürütülme biçimine katılmadığı için reddetmesini içerir. Ayrıca Uluslararası Af Örgütü vicdani reddini kaydedemeyen ya da kaydetmeyi reddeden ve sivil alternatif hizmetini yapamayan ya da yapmayı reddedenleri de düşünce mahkûmu olarak kabul etmektedir. Vicdani nedenlerden dolayı askerlik hizmetinden muaf olmayı sağlayacak makul adımları atmasına rağmen izinsiz olarak silahlı kuvvetlerden ayrıldıkları için hapsedilenleri de düşünce mahkûmu olarak kabul etmektedir.

Türkiye'de ilk kez görüldüğü 1999 yılından bu yana yirmi yıllık bir geçmişi olan vicdani ret oldukça yeni bir olgudur. Türkiye'de bu olgunun görünür hâle gelmesi esas olarak bazı vicdani retçilerin tutuklanması ve tutukluluk süreçleriyle ilgili uluslararası ve ulusal kamuoyunun oluşturduğu baskı sayesinde mümkün olmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de vicdani retçilerin cezalandırılmasını öngören Türk Ceza Kanunu'nun 318'inci maddesi "Halkı askerlik hizmetinden soğutacak etkinlikte teşvik veya telkinde bulunanlara veya propaganda yapanlara altı aydan iki yıla kadar hapis cezası verilir." demekte ve vicdani retçileri bu kapsama almaktadır. Vicdani retçiler herhangi bir şekilde tutuklandıklarında askerî cezaevlerinde, askerî emir ve disiplin altında yaşamaya zorlanmakta, bu nedenle birçok baskı ve işkenceyle karşılaşmakta ve askerî mahkemelerde yargılanmaktadırlar. Bütün bunların yanında, asker kaçaklarından farklı olarak vicdani retlerini açıkladıklarından dolayı "halkı askerlikten soğutma" gibi bir suçlamayla da karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu suçlama geçmişte Askeri Ceza Kanunu madde 155 ile yeni TCK 318'inci maddeyle birtakım değişiklikler geçirmesine rağmen sürdürülmektedir. Kaldı ki bu suçlamadan yalnızca vicdani retçiler değil vicdani retçilere destek eylemi yapan aktivistler, vicdani ret ya da benzer bir konuyu ele alıp yazanlar ya da askerlikle ilişkili bir eleştiride bulunanlar da paylarına düşeni mahkemelerde yargılanarak almaktadırlar. Ancak bilinmesi gerekir ki vicdani ret uluslararası literatürdeki ele alınış biçimiyle daha çok hukuki niteliktedir ve din ve vicdan özgürlüğü kapsamında bir insan hakkı olarak tanımlanmaktadır. Hukuki bir hak olarak ele alınan vicdani ret İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 18'inci maddesinde, Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi'nin 18'inci maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 9'uncu maddesinde düşünce, vicdan ve din özgürlüğü kapsamında değerlendirilmektedir.

Vicdani reddini açıklayan ve bu yüzden cezalandırılan Halil Savda isimli vatandaşın yaptığı başvuruyu karara bağlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye'nin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin kötü muamelenin yasaklanmasıyla ilgili 3'üncü, ifade özgürlüğüyle ilgili 9'uncu ve adil yargılanma hakkıyla ilgili 6'ncı maddelerini ihlal ettiğine hükmetmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin gerekçeli kararında vicdani ret hakkının tanınmasının reddinin demokratik toplumlarda gerekli bir önlem olmadığı yorumu yapılmıştır.

Vicdani ret savaş karşıtı bir tutum olup bireyin ahlaki, politik ya da dinî gerekçelerle askerlik yapmayı reddetmesidir. Savaş karşıtı olmanın onun bir unsuru olmamaktan geçtiğini, "savaş çıkmış giden yok" ütopyasının gerçeğe de dönüşebileceğini, barışın ötelenemeyecek, büyük zaferlerin sonrasına bırakılamayacak bir şey olduğunu ve özellikle de gidilen yolun kendisi olduğunu göstermektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde görev yapan erler arasında intihar vakaları gün geçtikçe artmış, endişe verici boyutlara ulaşmıştır. Millî Savunma Bakanı Sayın İsmet Yılmaz konuyla ilgili verilen bir soru önergesine verdiği yanıtta TSK bünyesinde intihar eden askerlerin yaş aralığının 20-24 olduğunu, bunun Türkiye İstatistik Kurumu verileriyle uyuştuğunu ifade etmiştir. Türkiye İstatistik Kurumu gençlerde intihar yaşının ağırlıklı olarak bu yaş aralığında gerçekleştiğini tespit etmiş, bunu eğitim seviyesi, bölge farklılıkları ve il dağılımı olarak ortaya koymuştur. "TSK bünyesinde görev yapan askerlerle asker olmayanların intihar koşulları ve nedenleri örtüşmektedir." düşüncesini içeren Sayın Bakanın yaklaşımı en hafif tabiriyle sorumsuzluktur. Unutulmaması gereken nokta, gençlerin askerliğe başladıktan sonra devletin sorumluluğu altında olduklarıdır.

Genç erkeklerin, özellikle üniversite mezunu olmayan ve askerliğini er olarak yapanların, askerlik deneyimleri sırasında karşılaştıkları kötü muameleler herkes tarafından bilinen ama sesli bir şekilde dillendirilmeyen, bu nedenle de iyileşme belirtisi göstermeyen bir konudur.

Millî Savunma Bakanı Sayın Yılmaz, mayıs ayında, partimiz vekillerinin kışlalarda yaşanan şüpheli asker ölümleriyle ilgili verdikleri soru önergesine, son yirmi iki yıl içerisinde kışlalarda zorunlu askerlik sırasında 2.221 asker intiharı yaşandığı yanıtını vermiştir. Son on yıl içerisinde kışlalarda intihar eden asker sayısı 934, çatışmalarda hayatını kaybeden asker sayısı ise 818'dir. Bu rakamlar Avrupa ortalaması ile karşılaştırıldığında oldukça yüksektir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 2'nci maddesinde, taraf devletlere, bir kimseyi yetkililerin sorumluluğu altında bulunurken üçüncü kişilerin ölümcül eylemlerine ya da bazı özel koşullarda kendi eylemlerine karşı korumaları amacıyla uygulamaya ilişkin tüm tedbirleri almalarını içeren pozitif yükümlülükler yüklenmiştir. Bu yükümlülük hiç şüphesiz zorunlu askerlik hizmeti için de geçerlidir ve devletler bu hayati önem taşıyan görevlerini yerine getirirken etkili yasal ve idari bir sistemi uygulamaya koymak durumundadır.

Amerika Birleşik Devletleri'ndeki intihar önleme merkezleri, Ankara'daki Krize Müdahale Merkezi gibi, intiharları engelleme işlevini üstlenmiş bir organizasyon Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde bulunmamakta, ancak TSK'da birlik komutanı-kıta tabibi-hastane zinciri içinde bu olgulara yardım edilmeye çalışılmaktadır. Bu da intiharları önlemekte yetersiz kalmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genelkurmay, askerlerin "kötü muamele", "uyuşturucu kullanımı", "ailevi sorunlar", "aşırı borçlanma", "yüz kızartıcı olaylar" ve "uyumsuzluk" gibi gerekçelerle intihar ettiğini söylese de, bu sebeplerin taraf devletlerin askerlerin yaşam hakkı üzerindeki sorumluluğunu ortadan kaldırmadığı unutulmamalıdır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarının etkili bir şekilde hayata geçirilip geçirilmediğini denetleyen Bakanlar Komitesi, Türkiye'nin mahkûmiyet kararları karşısındaki yükümlülüklerini yerine getirip getirmediğini incelemeli, başta vicdani ret hakkının tanınması olmak üzere zorunlu askerlik hizmeti kaldırılmalı, şeffaflık ve denetim mekanizmaları hayata geçirilerek, AİHM'in öngördüğü tedbirler doğrultusunda, şüpheli asker ölümlerinin ve zorunlu askerlik hizmeti sırasında yaşanan her türlü insan hakkı ihlallerinin önüne geçilmelidir diyor, Genel Kurulu yeniden saygıyla selamlıyor, teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Dora.