| Konu: | 2020 Yılı Kamu Denetçiliği Kurumu Raporu Hakkında Dilekçe Komisyonu ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 12 |
| Tarih: | 27.10.2021 |
MHP GRUBU ADINA MEHMET TAYTAK (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2020 Yılı Kamu Denetçiliği Kurumu Raporu Hakkında Dilekçe Komisyonu ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisi ve yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Dilekçe Komisyonu, dilekçe hakkının kullanılmasıyla, vatandaşlarımız ve ilgili kurumlar arasında köprü olan önemli bir komisyondur. Kamu Denetçiliği Kurumu ise gelen şikâyetleri insan haklarına dayalı adalet anlayışı içerisinde, hukuka ve hakkaniyete uygunluk ölçüsünde inceleyerek araştırır ve idareye önerilerde bulunur.
Kamu Denetçiliği Kurumunun 2020 Yılı Raporu'nu incelediğimizde Kuruma 2020 yılında toplam 90.209 başvuru yapılmıştır. Bu başvuruların 70.440 adedi Covid-19 salgını kapsamında vatandaşlarımıza verilen temel destek kredileriyle ilgilidir, 19.769 adedi ise diğer alanlardan gelen şikâyet ve başvurulardır. 2020 Kamu Denetçiliği Kurumu Raporu'na göre bankacılık işlemleri konusunda gelen 70.440 adet başvurunun 70.187 adedi -yani yüzde 99,64'ü- incelenmiş olup 67.281 adet başvuru hakkında tavsiye kararı, 2.906 adet başvuru hakkında ise incelenemezlik kararı verilmiştir, 253 adet başvurunun ise yasal inceleme süreci hâlâ devam etmektedir.
Coronavirüs salgınının ortaya çıkmasıyla Kamu Denetçiliğine yapılan başvurularda ciddi bir artış meydana gelmiştir. 2019 Yılı Raporu'na baktığımızda gelen şikâyet başvurusu 20.968 iken 2020 Yılı Raporu'nda 90.209 olmuştur ve geçen seneye göre bu sene yüzde 330,22'lik çok büyük bir artış yaşanmıştır. Kamu Denetçiliği Kurumu, Başdenetçilik makamı ve diğer birimleriyle büyük özveriyle çalışarak başvurulardaki bu artışa rağmen şikâyetleri kanuni süre olan altı ay içerisinde sonuçlandırmıştır.
Değerli milletvekilleri, 2020 yılında Kuruma yapılan başvuruları bölgelere göre değerlendirdiğimizde yüzde 31,34'le Marmara Bölgesi, yüzde 17,24'le İç Anadolu Bölgesi, yüzde 14,16'yla Akdeniz Bölgesi ve yüzde 13,82'yle Ege Bölgesi takip etmektedir. Bu yıl diğer yıllarda olduğu gibi, başvuruların yüzde 19,14'ü İstanbul, yüzde 8,54'ü Ankara, yüzde 5,54'ü İzmir ilimize aittir.
2020 dosya verilerini ele aldığımızda, 2019 yılından 3.830 dosya 2020 yılına devredilmiştir. 2020 yılında ilgili kurumlara dağıtılmış olan dosya sayısı 90.209 olup toplam 94.039 dosya bulunmaktadır. Bu dosyaların 91.100 adedi sonuçlandırılmıştır, 2.939 dosyanın ise işlemleri devam etmektedir.
Değerli milletvekilleri, 31 Aralık 2020 tarihi itibarıyla sonuçlandırılan 91.100 adet başvurunun yüzde 9,51'i gönderme kararı; 10,29'u incelenemezlik kararı; 2,01'i dostane çözüm kararı; 0,18'i başvurunun geçersiz sayılması kararı; 0,32'si karar verilmesine yer olmadığına dair karar; 75,74'ü tavsiye kararı; 1,05'i ret kararı; 0,78'i kısmen tavsiye kısmen ret kararı olarak verilmiştir.
2020 yılında verilen kararlar bir önceki yılla kıyaslandığında, sonuçlandırılan dosya sayısı 2019 yılına göre yüzde 330,33 artış göstermiştir. Diğer yandan ise 2019 yılında 860 adet olan tavsiye kararı 2020 yılında 68.128'e ulaşmıştır. Ret kararlarına baktığımızda yüzde 5,38'lik bir artış, kısmen tavsiye kısmen ret kararlarında ise yüzde 71,71 artış sağlamıştır.
2020 yılı karar türlerini incelediğimizde, dostane çözüm yoluyla çözümlenen dosya sayısı 2.867, tavsiye kararı 68.128, kısmen tavsiye kısmen ret kararı 704, ret kararı 941 olup toplam 72.640 dosya karara bağlanmıştır.
Değerli milletvekilleri, Kamu Denetçiliği Kurumu 2020 yılında adalete kolay, hızlı erişim ve dostane çözüm yöntemleriyle, tavsiye kararlarıyla, hakkaniyete uygunluk denetimiyle, iyi yönetim açısından sağlanan katkılarıyla, mevzuat değişikliği önerileriyle, özel raporlarıyla ülkemize katma değer sağlamıştır. Gelen şikâyetlerin mümkün olduğunca hızlı ve etkin bir şekilde sonuçlandırılmasını sağlayarak adalete hızlı erişim gerçekleştirilmiştir. Mahkemelerin iş yükü azaltılmıştır. Karar ve faaliyetler sonucunda ise yüz binlerce davanın açılmasının önüne geçilmiştir. 2020 yılında Kamu Denetçiliği Kurumu, diğer senelerde olduğu gibi bu yıl da toplumumuzun adalet duygusunu artırmak için çabalamış, bu doğrultuda kararlar almış ve insanlarımızın sorunlarıyla ilgili hızlı çözümler sağlamıştır.
Değerli milletvekilleri, Kamu Denetçiliği Kurumu, Halife Ömer zamanından günümüze ulaşan köklü bir devlet mekanizmasıdır. Hazreti Ömer, zamanında bütün vatandaşların şikâyetlerini bildirebileceği bir kurum olarak "muhtesip" kurumunu oluşturmuştur. Muhtesipler özellikle şehirlerde ve pazar yerlerinde gözetmen olarak bulunmakta ve ortaya çıkan anlaşmazlıkları çözmekteydiler. Osmanlı Devleti'ndeyse "kadılkudât" ismi verilen makamla kamu denetlenmiştir. Bu tarihî sürece baktığımızda, Anayasa'mızın 74'üncü maddesinde yer alan Kamu Denetçiliği Kurumunun Türk devlet tecrübesine yabancı olmadığını görmekteyiz. Türk idare sisteminde yerini aldığı günden itibaren hukuk ve demokrasinin yerleşmesine, kökleşmesine katkı sağlamış; devlet, yönetim ve vatandaşlar arasında iyi bir iletişim kanalı olarak görev yapmıştır. Verdiği kararlarla tarafsızlığın ve bağımsızlığın güvence altına alınmasını ve sağlıklı bir işleyişe sahip olmayı sağlamayı hedeflemiş hem idarenin eylem ve işlemleri karşısında vatandaşları haklarını aramaya yöneltmiş hem de idari yargı başta olmak üzere diğer denetim mekanizmalarının yükünü azaltmıştır.
Değerli milletvekilleri, günümüzde dünya, petrol, enerji, silah sanayisi, teknoloji, yazılım, uzay, su, küresel ısınma, küresel salgın, ekonomi, finans, kripto para ve ticaret alanlarında savaş hâlindedir. İkinci Dünya Savaşı'ndan günümüze, bölge bölge dünyanın her yerinde hem devletler hem de terör örgütleri aracılığıyla çatışmalar sürmüş, sadece bölgemizde yirmi yıl önce başlayan ABD-Afganistan ve devamında ABD-Irak savaşları, özellikle İslam coğrafyasını ve tüm dünyayı istikrarsız ve güvensiz bir ortama sürüklemiştir. Terör, Orta Doğu'yu istikrarsızlaştırmak ve bu kargaşayı sürdürmek için büyük devletler tarafından desteklenmekte, finanse edilmekte ve silahlanmaları sağlanmaktadır. Ülkemizde eylemlerine kırk yıl önce başlayan PKK terör örgütüne dünyanın gözünün içine baka baka para ve silah desteği veren ABD, terör örgütlerine sponsor olan ülkelerin başında gelmektedir. ABD'nin demokrasi getireceğiz bahanesiyle yaptığı müdahaleler sonucu Suriye ve Irak'ta meydana gelen yönetim boşluklarının ve emperyalist ülkelerin el birliğiyle yarattığı IŞİD'in dünyaya, insanlığa ve en önemlisi İslam âlemine verdiği zararlar tüm dünyanın malumudur.
Mülteci ve göç krizleriyle başta ülkemiz olmak üzere bu bölgedeki tüm demografik yapı değiştirilmekte, ekonomik sorunlar ve toplumsal krizler yaratılmaktadır. Bir de tüm bunların üzerine yaşanan küresel salgınla toplumların ve devletlerin sinir uçlarıyla oynanmaktadır. Sosyal medyanın ve teknolojinin getirdiği devasa bütçeli şirketler, çoğu ülkenin ekonomisini kat kat geçen varlıklarıyla ülkelerin politikalarına yön vermeye başlamıştır. Sosyal medya aracılığıyla yayınlanan yalan bilgiler, haberler pek çok ülkede dış destekli devrimlere, askerî darbelere ve iç savaşlara sebep oldu; Arap Baharı bunlara verilebilecek en önemli örneklerden biridir. Tunus, Fas, Mısır, Libya, Suriye, Yemen, Cezayir gibi ülkelerde iç savaşa sebep olan Arap Baharı, hepimizin hatırlayacağı üzere, sosyal medya platformları aracılığıyla başlatılmıştır.
Değerli milletvekilleri, insanlık, kendisi açısından en zor dönemlerden birini yaşamaktadır. "İnsan hakları" kavramının içi emperyalist devletler tarafından boşaltılmaktadır; dünyanın büyük çoğunluğu açlık çekerken, azgın bir azınlık dünyanın tüm kaynaklarını elde etme peşindedir. Covid-19 salgını da dünyanın bu kirli, acımasız ve adaletsiz yüzünü hepimize yeniden hatırlatmıştır. Uluslararası organizasyonlar kurulma amaçlarından sapmıştır ve Birleşmiş Milletler, NATO, Avrupa Birliği gibi oluşumlar dünyanın hiçbir yarasına merhem olamamaktadır. Bu kurumlar, güçlerini yalnızca ülkelerin iç işlerine müdahale amacıyla kullanmaktadır. ABD ve Avrupa Birliği, FETÖ'ye ve PKK'ya kendi ülkelerinde barınma ve propaganda imkânı tanımakta; Reuters, CNN, Deutsche Welle gibi medya organları aracılığıyla her fırsatta ülkemize saldırmaktadırlar. İstikrarsız, güvensiz ve en önemlisi ulus devletsiz bir dünya inşa edilmeye çalışılmaktadır. Bu istikrarsızlıktan en çok etkilenen ve en çok etkilenmesi hedeflenen ülke de Türkiye'dir. Sınırlarımız terör örgütleriyle doludur. ABD'nin itiraf ettiği ekonomik saldırılar, mevcut Başkanlarının Başkan seçilmeden önce Türkiye üzerine yaptığı açıklamalar, muhalefeti destekleyeceğini ilan etmesi ve muhalefetin de bu duruma sessiz kalması, hain terör örgütü FETÖ'ye 15 Temmuz sonrasında bile kol kanat germeleri ve PKK'nın adının değiştirildiği YPG-PYD terör örgütüne yapılan askerî yardımlar, Doğu Akdeniz'de Avrupa Birliğiyle birlikte Türkiye'yi hapsetme girişimleri, Almanya ve Fransa'nın takındığı düşmanca tavırlar, S-400 dayatmaları, parasını ödediğimiz uçakları teslim etmemeleri, İHA'lara ve SİHA'lara karşı uygulanmak istenen ambargolar, Karadeniz'de çıkması istenen gerginlikler, İran'ın Azerbaycan'ın Karabağ zaferi sonrası yaptığı açıklamalar göstermektedir ki Türkiye çok cepheli bir mücadelenin içerisindedir. Bu cephenin bir de Türkiye'nin içinde temsilcileri vardır. Fonladıkları medya aracılığıyla Türk milletinin değerleriyle oynanmakta ve kendilerine verilen talimatlarla hareket eden siyasiler sayesinde de milletimiz tek bir merkezden çıkan; aynı dili, aynı üslubu kullanan kirli ve yapay gündemlere maruz bırakılmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sistem tartışmaları, yalan haberler, oluşturulmak istenen kaos ortamı, gelecek nesillerimizi bir kalıba sokmak için köksüz; tarihini, kimliğini bilmeyen bir gençlik oluşturma projesi olan Z kuşağı politikaları; ahlaki çöküntülere sebep veren gündüz kuşağı yayınları; sosyal medyadaki, insanlığa ve insan haklarına yapılan doğrudan saldırılar ve takınılan saldırgan ve gayrimillî tutum göstermektedir ki oluşturulan yeni dünya düzeninde Türkiye'nin güçlü olmaması için türlü türlü oyunlar kurulmaktadır.
Güçlenmiş ve güçlenmeyi en önemli strateji hâline getirmiş bir Türkiye'nin dünyanın kurulan yanlış dengesini altüst edeceğini bilen yapı, ülkemize her fırsatta saldırmış ancak oyunları her zaman bozulmuş ve Türk milleti kendi iradesi dışında bir iradeyi asla ve asla kabul etmediğini dünyaya defalarca göstermiştir. Cumhur İttifakı'nın ve Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin temel amacı da Türkiye'nin maruz kaldığı iç ve dış tehditleri güçlü bir siyaset kurumu vasıtasıyla bertaraf etmektir. Düşman bellidir ve karşımızdakiler hedeflerinden bir gün olsun vazgeçmemişlerdir. Güçlü bir Türkiye istemeyen ABD'nin ve onun güdümündeki ülkelerin her fırsatta Türkiye ve Cumhur İttifakı'na saldırmaları da esas niyetlerinin ilanıdır.
Türk gençliğine millî şuur aşılamak için kurulmuş, hepimizin yetiştiği, binlerce şehidi olan, gazisi olan, davası olan ve davasından bir gün taviz vermemiş olan; pek çok devlet ve siyaset adamı yetiştirmiş, vatan ve millet sevdalıları yetiştirmiş, Nobel Ödüllü bilim insanları yetiştirmiş; bünyesinden yiğitlerin yiğidi insanlar çıkaran "Ben Ülkü Ocaklarında yetişmekten iftihar eden bir Genel Başkanım. Dünyaya bir kez daha gelsem bin defa Ülkü Ocaklarına giderdim." diyen, Türk milletinin yüz akı, Türk dünyasının bilge lideri Devlet Bahçeli'yi (MHP sıralarından alkışlar) yetiştiren Ülkü Ocaklarının, ABD Temsilciler Meclisinde Yunan asıllı bir milletvekili tarafından, ABD himayesinde yaşayan terörist elebaşı Fetullah Gülen'in manevi oğlu Enes Kanter'le yaptığı toplantılar sonrası verilen önergeyle tartışmaya açılması ve terör örgütü olup olmadığının araştırılması; bütün bu saldırılar yetmezmiş gibi ABD, Fransa, Almanya, Hollanda, İsveç, Norveç, Finlandiya, Danimarka, Kanada ve Yeni Zelanda'nın Ankara Büyükelçilerinin Sorosçu terör finansörü Osman Kavala'nın tutuklanmasının 4'üncü yılında, Türk yargısına açıkça müdahale etmeyi amaçlayarak serbest bırakılmasını istedikleri ortak bir bildiri yayınlamaları; Yunanistan, Mısır ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin imza attığı, Türk araştırma gemileri, Kıbrıs sorunu, kapalı Maraş'ın açılması, Libya'yla imzaladığımız Deniz Yetki Anlaşması gibi konularda açıkça Türkiye düşmanlığı yapılan ortak deklarasyon; yine Yunanistan'ın Dedeağaç Limanı'na ABD'nin Rusya'yı bahane ederek yaptığı askerî yığınak ile Türkiye'yi Ege'de ve Doğu Akdeniz'de çok küçük bir alana hapsetme çabaları; Suriye'nin kuzeyinde son günlerde ABD'li komutanların PYD-YPG'li teröristlerle birlikte verdikleri fotoğraflar ve son olarak, Batı güdümündeki bir finans kurumunun Türkiye'yi terör finansı ve kara para aklama konusunda Gri Liste'ye alması göstermektedir ki insanlığı ilgilendiren her kavramı kendi menfaatleri için kullanan, gücünü dünyanın her bölgesinde yaymaya çalışan bir devlet profili ortaya koyan ABD, yurt içindeki ortaklarını da yanına alarak Türkiye'yi ekonomik, askerî, siyasal ve sosyal anlamda kuşatmaya çalışmaktadır.
Türk yargısına tüm uluslararası sözleşmeleri hiçe sayarak müdahale etmeye kalkan sözde gelişmiş ülkeler, verilecek veya verilmeyecek tepkiler aracılığıyla Türk devletine ayar vermeye kalkanlar 15 Temmuz'da 251 vatandaşımızı şehit eden terör örgütü FETÖ'nün elebaşı Fetullah Gülen'le ilgili hukuki olarak tek bir adım atmamıştır. Türk yargısının verdiği mahkûmiyet kararı kesinleşmiş olmasına rağmen Almanya, Can Dündar'ı -hiçbir- iade talebini kabul etmemiştir.
Yunanistan'ın 500'ün üzerinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararını uygulamadığını biliyor musunuz? Acaba, bu 10 ülkenin Yunanistan Büyükelçileri, Batı Trakya Türkleri hakkında verilen Avrupa İnsan Hakları kararı için Yunanistan'a bir bildiri yayınlamışlar mıdır? ABD ve Avrupa Birliği terör örgütü arıyorsa önce kendi terör örgütü listesindeki alçak, insanlık dışı, aşağılık örgütlere baksın; sonra, ilan ettiği terör örgütlerine yaptığı yardımlarına baksın; son olarak da terör devleti hâline gelen kendisine baksın.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünyanın tamamını saran küresel kriz, ekonomik olmaktan çıkıp kavramsal bir hâle gelmiştir. Dünyada şu anda bir insanlık krizi yaşanmaktadır. Dünyanın kaynaklarının herkese, tüm insanlığa eşit dağıtılmamasının, gelir adaletsizliğinin, güçlünün haklıya olan üstünlüğünün, ülkelerin ve milletlerin kaderini kendinden daha güçlü devletlerin belirlemesinin yarattığı ve giderek tüm dünyayı saran bir medeniyet krizi yaşanmaktadır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, daimi üyelerinin güvenliği dışında hangi ülkenin güvenliği için uğraşmaktadır? Avrupa Birliği, kendi ülkeleri hariç hangi ülkenin istikrarını ve ekonomisini düşünmektedir? ABD'nin kendi menfaatleri için yarattığı sözde demokrasi kılıcından kaç milyon mazlumun kanı akmaktadır? Topraklarında bulunan elmas, enerji ve doğal kaynakları nedeniyle kaç milyon Afrikalı, Fransızların elinde can vermiştir?
Avrupa Birliğinin kurulmasından sonra, sömürgeci tarihini, savaşlarını, katliamlarını, soykırımlarını geçmişe gömerek dünyaya güya demokrasi ve insan hakları dersi vermeye çalışan Avrupa ülkelerinin kanlı sömürgeci tarihini nasıl unutacağız? Pasifik'ten Afrika'ya, oradan Amerika'ya uzanan köle ticaretlerini, Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarında ölen 130 milyon insanı, son yirmi yılda Orta Doğu'da ölen 5 milyona yakın insanı nasıl yok sayacağız? Daha önce bu dünyaya medeniyet dersi vermiş kutlu ecdadın torunları olarak, gittiği her ülkede huzuru, adaleti ve insanca yaşamı hedefleyen kahraman Türk askerini Orta Doğu'da, Afrika'da gören her mazlum bağrında sakladığı şanlı Türk sancağını gururla kaldırıyor. Gönül coğrafyamız, mazlumların kanıyla değil, yetimlerin ahıyla değil, kıyıya vuran cansız bedenlerle değil, küresel şirketlerin yoksullara çizdikleri dar sınırlarla değil; hak ve adaleti esas alan yeni bir dünya düzeni kurma arzusunu gönlüne nakşetmiş Türk milletiyle huzura erecektir.
Bu anlayışla, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ve Genel Başkanımız Devlet Bahçeli Beyefendi'nin liderliğinde Türk milleti tarafından oluşturulan Cumhur İttifakı ve milletimizin helal oylarıyla geçilen Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi bugün hem ülkemize emperyalist güçler tarafından takılmak istenen prangaları söküp atmış hem de mazlum milletlerin umudu hâline gelmiştir. Geliştirilen ve hayata geçirilen millî stratejiler, 98'inci yılını kutlayacağımız cumhuriyetimizin ve Türk milletinin gelecek vizyonunu "bağımsız ve lider ülke Türkiye" olarak belirlemiştir. Liderimiz Genel Başkanımız Devlet Bahçeli Beyefendi'nin ifade ettiği gibi, Cumhur İttifakı milletimizin ruh kökünden doğmuş, kutlu iradesiyle doğrulmuş, istikbal ve istiklal hedefiyle devleşmiş, Türkiye'nin güvencesi, millî bekamızın yılmaz bekçisi olmuştur. Hedef 2023 yani cumhuriyetin 100'üncü yıl dönümündedir. Muazzam millet hareketi olan Cumhur İttifakı 2053 ve 2071 vizyonuyla da Türk milletinin kutlu iradesiyle yoluna devam edecektir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün ifade ettiği gibi Türk milletinin karakterine ve âdetlerine en uygun olan irade cumhuriyet iradesidir. Türkiye Cumhuriyeti mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır. Doksan sekiz yıl önce yedi düvele karşı içerideki ve dışarıdaki hainlere rağmen verdikleri mücadeleyle bağımsız Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran ulu önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e, silah arkadaşlarına ve aziz şehitlerimize Cenab-ı Allah'tan rahmet diliyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son verirken 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'nızın 98'inci yılını kutluyorum. Ayrıca, otuz yıl önce bugün bağımsızlığını kazanan soydaşlarımıza, kardeş ülke Türkmenistan'a nice otuz yıllar diliyorum. Gazi Meclisi ve yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)