2006-05-05 - 11:30
TBMM BAŞKANI ARINÇ TEK'E TEK'TE...
TBMM Başkanı Bülent Arınç, kendisine Cumhurbaşkanlığı teklifi olması, partisinin ve Genel Başkan'ın hayır dememesi halinde, bunun, düşünebileceği bir şey olduğunu belirterek, ''Genel Başkanım 'aday olmayacaksın' derse, olmam. Bu siyasi terbiyem gereğidir'' dedi
Sabah Gazetesi Genel Yayın yönetmeni Fatih Altaylı tarafından hazırlanan ve ATV'de canlı olarak yayınlanan Tek'e Tek programına katılan Meclis Başkanı Arınç 23 Nisan'da Meclis Genel Kurul'unda yaptığı konuşmanın ardından ilk defa konuştuğunu belirtti.

Genel Kurul'daki konuşmasında 15 ana başlığa değindiğini ancak bunlardan sadece laiklik, Milli Güvenlik Siyaset Belgesi, Cumhurbaşkanlığı seçimi ve konuşmasının hiçbir yerinde değinmemesine karşın türban konusunun ön plana çıkarıldığını belirten Arınç, konuşmasına yönelik çok sayıda faks, mail, mektup ve telefon geldiğini söyledi.

23 Nisan'da özel gündemle toplanan TBMM Genel Kurul'unda yaptığı konuşmanın görevi gereği olduğunu belirten Meclis Başkanı Arınç "Bu açılış konuşmasında Meclis'i temsil eden bir insan olarak Miletin iradesinin toplandığı yer olan meclis'te bazı konulara temas etmem doğaldır, görevim gereğidir. Diğer konuşmalardan farklı olarak, daha çok insanın demokrasi açısından 'evet' diyebileceği ama bazı insanların da farklı sebeplerden karşı çıkabileceği bir konuşma yaptım. Sivil temsilcilerin karşısında konuştum." Diye konuştu.

Yazılı basında yer alan haber sayısının görev süresi içerisinde en yüksek haber sayısı olduğunu ifade eden Arınç konuşmasıyla ilgili 671 makale ve haberin yer aldığını destek verenlerin de eleştirenlerin de eşit sayıda olduğunu ifade etti.

Konuşmayı içeriğine değinerek eleştirenler olduğu gibi konuşmayı yapanın Bülent Arınç olmasından dolayı niyet okuyanlar olduğunu söyleyen Arınç "Hukuk ve siyaset temelli eleştiri getirmiyorlar. Kafalarındaki belli bir noktaya bu olayı çekmek istiyorlar. Neden böyle bir yolu seçmişler! Radikal Gazetesi'nde Genel yayın Yönetmeni İsmet Berkan'ın da kendi içine düştüğü hatayı anlattığı gibi Önyargı aklı esir alıyor." diye konuştu.

Konuşmayla ilgili çok sayıda mesaj aldıklarını söyleyen Arınç 28 bin 312 e-mail, 2652 faks, 3567 telefon, 1721 mektup, 1424 de sms geldiğini 2652 faksın sadece 11 tanesinin eleştiren, ama geriye kalanların teşekkür, tebrik faksları olduğunu ifade etti.

"LAİKLİK ÜZERİNE YEMİN EDİYORUZ."

Laiklik'in 1937 yılından beri Anayasa'da olduğunu söyleyen Arınç, "Laiklik 1961 Anayasası, 1982 Anayasası her metinde var. Cumhuriyetin temel niteliklerinden biri, değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez bir unsur. Hiçbir itirazımız yok, bunu kabul ediyoruz, bunun üzerine sabit kalacağımıza milletvekili yemini ediyoruz" diye konuştu.

"ANAYASA'NIN HİÇ BİR YERİNDE LAİKLİĞİN TANIMI YOKTUR"

Anayasa'nın hiçbir yerinde laikliğin tanımının yapılmadığını, laikliğin Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen gerekçeye dayandığını işaret eden Arınç "O zaman nereye bakacaz? İkinci maddenin gerekçesine bakacaz. Laikliğin ne anlam ifade ettiğini o maddenin gerekçesine bakarak bulabiliyoruz. 2. maddenin gerekçesinde Demokratik rejimin laiklik ve sosyal hukuk devleti ilkelerine dayandığı belirtiliyor. Hiçbir zaman dinsizlik anlamına gelmeyen laiklik ise, her ferdin istediği inanca, mezhepe sahip olabilmesi, ibadetini yapabilmesi ve dini inançlarından dolayı diğer vatandaşlardan farklı bir muamaleye tabi kılınmaması anlamına gelir. Laikliğin tanımı dendiği zaman ben bunu anlıyorum. Anayasa'nın hiçbir yerinde laiklik şu anlama gelir diye bir madde bulamazsınız." Dedi.

Anayasa'nın 24. maddesinin başlığının laikliğin tarifi değil, din vicdan hürriyeti olduğunu işaret eden Arınç "Temel başlık da temel hak ve özgürlüklerden geliyor. Hürriyetler kapsamında ne olabilir ne olamaz diye yazıyor. Sadece son fıkrası dinin istismar edilmemesi gerektiğini söylüyor." Diye konuştu

"DİNİ KURALLAR UYGUN YASAMA YAPILAMAZ"

Laikliğin insanların değil devletin vasfı olduğunu vurgulayan Meclis Başkanı Arınç "Sosyal hayatımızı, hukuki hayatımızı, yasama hayatımızı laikliğe uygun olarak sürdürmek zorundayız" diye konuştu.

Meclis'te dini kurallara uygun yasama yapılamayacağını ifade eden Arınç "Eğer böyle bir şey yapılıyorsa o zaman bu meclis laik bir devletin meclisi olmaz, buna biz gönülden inanıyoruz. Bu mecliste mademki dini kural böyledir, onu herkes için geçerli hale getirelim diyen bir kişi çıkamaz. Böyle gelen hiçbir teklif hiçbir zaman kanunlaşamaz. Aksini diyen olursa bu meclisin kapısına kilit vurmamız lazım. O zaman Meclis laik bir ülkenin Meclisi değildir diye düşünebiliriz." Dedi.

TBMM Başkanı Arınç, 1988'de Anavatan Partisi'nin, ''dini inanç nedeniyle baş örtmenin serbest'' olduğuna yönelik düzenlemesini, SHP'nin Anayasa Mahkemesi'ne götürdüğünü anımsatarak, mahkemenin, ''dini inanç sebebiyle bir konuda yasama karar veremez, kanun çıkaramaz'' diyerek, düzenlemeyi iptal ettiğini söyledi. Arınç, iptal gerekçesinin ''yerden göğe kadar'' haklı olduğunu dile getirdi.

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in Harp Akademesindeki konuşmasına yönelik açıklamalarının anımsatılması üzerine Arınç, buradaki laiklik tanımlamasını doğru bulmadığını, bunun, ''katı, militan'' bir laiklik tanımlaması olduğunu söyledi.

"LAİKLİK İÇİN TOPLUMA BAKACAZ."

Türkiye'ye has bir laiklik uygulamasının Fransa gibi katı bir laiklik uygulamasına benzememesi lazım." Diye konuşan Meclis Başkanı Arınç, "Topluma bakacağız, toplumun genel geçer değerlerine bakacağız. Bin senelik medeniyetimize bakacağız. Toplumun ahlak telakkisine, inancına bakacağız. Kılık kıyafet örf adet ve geleneklerini dikkate alacağız." Dedi.

İslam'da din sınıfı veya ruhban sınıfı hiç olmadığını Almanya, Hollanda, ABD, Danımarka, İsveç, İngiltere, İtalya gibi ülkelerin laiklik uygulamasının örneklerininin iyi görülmesinin gerektiğinin ifade eden Arınç "Katı, buyurucu ben istediğim kadar inanırsın, istediğim gibi giyinirsin, istediğim gibi konuşursun anlayışı Bizantinist bir anlayıştır. Devletin tekelinde din ve ibadet anlayışı olmaz. Hiçbir laik düşünce bunu kabul etmez." Diye konuştu.
Altaylı'nın Türkiye'de böyle bir düşünce mi var? diye sorması üzerine "Siz de kabul ederseniz, bana göre var." Dedi.

Israrla başörtüsü konusunun sorulmasına karşın toplumda bir kapmplaşma olmaması için bu konuyu konuşmadığını belirten Arınç Danıştay'ın evinde ve görevinin dışında başörtüsü örten kamu görevlisinin 'topluma kötü örnek olduğu yönündeki' kararını hatırlatarak "Laiklik dendiğinde başörtüsü anlaşılırsa, kamu görevlisinin çocuğu acaba üniversiteye gitmek için hangi dershaneye gitti diye bakılırsa, bu kamu görevlisi acaba evinde hangi televizyon kanalını daha çok izliyor denilirse, bu laiklik adına yapılırsa, laikliğin karşıtı olarak irtica tehlike olarak bunların içerisine alınırsa sıkıntıdır, yanlıştır. Bu yanlışlıklar toplumsal barışı zedeler, devleti ile halkı arasında büyük mesafeler açar, huzursuzluk çıkar. Laikliğe evet dediğimize göre, bu laikliğin uygulamalarının nasıl olması gerektiğinin tartışılarak iyi bir noktaya gelmemizi istiyorum.'' dedi.

Laikliği kamusal alanın içine katarak, kamusal alanın içine de türbanı ve başka eğitim özgürlüğü ile ilgili konuları koyarak hayatın yaşanmaz hale getirildiğini ve bunun topluma sıkıntı olarak yansıdığını belirten Arınç sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ekonomik göstergeler ne kadar iyi olursa olsun 70 milyonluk Türkiye'nin birleşerek bütünleşerek bir büyük küresel güç haline gelmesini engellersiniz. Terörü önleyemiyoruz, vatandaşarlımızın arasındaki birlik ve beraberliği bütünleşetiremiyoruz. Birbirmizi anlamakta zorluk çkieyoruz. Bizi, binyıldan beri bu topraklarda birleştiren çimento vazifesi gören en önemli unsurlar konusunda birbirimizden ayrı düşüyoruz."

"ÇOCUKLAR İÇİN AŞAĞILAMA"

Demirel'in 'Türban takmak isteyen Suudi Arabistan'a gitsin' yönündeki açıklamasının kamuoyu tarafından eleştirildiğini ifade eden Altaylı'nın Arınç'ın 'Demirel Zekeriya Beyaz'la tartışsın' yönündeki sözünü hatırlatması üzerine Arınç "Bir Meclis Başkanı'nın Cumhurbaşkanı ile tartışması nerede görülmüş! Devlet terbiyesi almış biriyim. Cumhurbaşkanımız beni azarlasa bile başımı kaldırmam. Zekeriya Beyaz bir ilahiyat profesörü ve her konuda konuşabilen biri. İki renkli insanın biraraya gelmesi daha doğru olur" Diye konuştu.

Kendisinin 60'lı yıllardan beri Demirel'i tanıdığını, çocuğunun ve şimdi de üç yaşındaki çocuğun Demirel'i tanıdığını ifade eden Arınç "Demirel gazetecilerin sorularına karşı her konuda bir şeyler söylüyor. Bazen konuşuyor bir şey söylemiyor, bazen de bir şeyler söylüyor. Biz bu uslübu ezbere biliyoruz. Çok konuştuğu zaman bile çok az şey söylerdi." Dedi.

Türkiye'de başörtülü öğrencilerin Arabistan'a değil, Avrupa'ya, Avusturya'ya gittiğini belirten Arınç "Demirel bilmiyorsa büyük bir ayıp, çünkü Türkiye'de başörtülü olanlar Arabistan'a değil, Avusturya'ya gidiyorlar. Avusturya'da 1000 civarında öğrenci var, öğrenim görenlerin 3 tanesi takdir gördüler. Ödüllerini Avusturya Cumhurbaşkanı ve Meclis Başkanı'nın elinden diplomalarını aldılar. Arabistan'a gitsinler demek böyle bir cehaleti içinde taşımaz. Şu zihniyeti taşıyor; Mademki bunlar başı örtülü o zaman Arabistana gitsinler. Bu, çocuklar için aşağılama bence. Ama bu kızlar eğer imkanları varsa Avrupa'nın her yerinde çok rahatça okuyabiliyorlar." Diye konuştu.

"DİYANET KURUMU TARTIŞILMALI"

Meclis'in içinde Sinogog olmadığını söyleyen Altaylı'ya Arınç "İhtiyaç olsaydı açardım" dedi.
"Cem evi niye yok." Sorusuna da Cem evi açılması yönünde bir talep gelmediğini ve böyle bir talep gelmesi halinde de durup düşünülmesi gerektiğini belirten Arınç "Gerçek laiklik tanımında Devletin dini hizmetlerin yürütülmesini sağlaması doğru değil. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın konumu tartışmalıdır. Gerçek laik bir ülkede Diyanet İşleri Başkanlığı olamaz, olmamalı. Ama bunu Anayasa'ya koyanlar buna ihtiyaç olduğunu düşünüyorlar. Çünkü her dinin veya inancın mensuplarının kendi dini hizmetlerini kuracakları vakıflar veya tüzel kişiliklerle takip etmesi mümkün. Avrupa'da kilise vergisi var. Kilise vergisiyle kiliseler ayakta duruyor." Diye konuştu.

Semavi dinlerin belli olduğunu ve Aleviliğin din olup olmadığının tartışıldığını ifade eden Arınç konuşmasını şöyle sürdürdü: "Bir kısım Aleviler diyorki 'Biz Müslümanlığın içerisindeyiz. Gerçek Alevilik Hz. Ali'yi daha çok sevmek, sünnete bağlı olmak, peygamberi kabul etmektir.' Bizim geleneklerimizde de bu böyledir. Bir kısım da 'hayır biz ayrı bir inancız, bizim de ibadet yerlerimiz Cem evleridir' diyor. Bu son yıllarda çıktı. Doğrusu Cem Evleri ne kadar ibadet yeridir, tartışılır bir karara bağlanırsa ben bundan mutlu olurum. Ama bunlar tartışmalı sözlerdir. Dolayısıyla bizim kendi Anayasamızda ve Lozan'da belirlenen, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kendi kuruluş kanununda da ona görev olarak yüklenen misyona bakmamız lazım. Türkiye, Diyanet İşleri Kurumu'nu tartışmalıdır, gerekirse bu kurumu kaldırmalıdır. Geçmişte olduğu gibi yine vakıflar eliyle bu sürdürülmelidir. Tarikatlar tehlikesi gerekçesiyle bu olur mu olmaz mı bence tartışmaya açık bir konu. Artık geldiğimiz süreç de bu. Bir tarafta AB ölçüleri, bir tarafta gerçek laiklik ölçüleri, bir tarafta devletin tekelinde bir din veya dinin tekelinde bir devlet tartışmaları... belki özerk bir noktaya getirmekle dini hizmetlerin yapılması bakımından laiklik çok daha güzel uygulanabilir."

"MİLLETVEKİLLERİNDEN FARKLI KONUMDA OLAMAM"

Altaylı'nın Sosyal güvenlik Yasası'yla gündeme gelen 'Kıyak Emeklilik' konusundaki sorusunu da cevaplandıran Arınç Bir buçuk yıl önce kararlaştırılan bir konunun 23 Nisan konuşması dolayısıyla ortaya atılmasının samimiyetsizlik olduğunu ifade etti.

"Haketmediğim bir maaşı almam, milletvekillerinden farklı bir konumda olamam." Şeklinde konuşan Arınç "İç tüzük diyorki: 'TBMM Başkanı kendine ayrılan konakta oturur.' Ben resmi konutta oturmuyorum. Lojmanlardan çıkan milletvekilleri kiraya gittikleri zaman eşimle karar aldık. Biz bu konutta oturamayız. Ben bunu kendime yediremeyen insanım, ama kıyak emeklilik yaptığım söyleniyor." Dedi.

Meclis Başkanı Arınç sözlerini şöyle devam ettirdi:
"1984 yılında 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu'na bir hüküm ilave edilmiş. Sadece Cumhurbaşkanımızla ilgili. Öyle zannediyorumki Cumhurbaşkanımız emekli olduğunda da kendisine belli miktarda güvence verelim diye düşünülmüş. O ödeneğin yüzde 40'ı oranında da emekli maaşı ayrılmış. 1988 yılında yine o kanunun aynı maddesine Başbakanları da ilave etmişler. Siz bu konunun bugüne kadar gündeme geldiğini gördüğünüz mü, Şimdi niye gündeme geliyor samimiyetsiz olunduğu için. Yeni gelen sosyal güvenlik tasarısını hükümet sevkettiği zaman bunu düşünmeden aynı maddeleriyle gönderiyor. Tali komisyonda görüşülürken oradaki üyeler aralarında ihtilaf olmaksızın diyorlarki: 'Cumhurbaşkanıı ve Başbakan niye ikili de üçlü değil? Meclis Başkanı'na da Cumhurbaşkanı'na bağlanan maaşın yüzde 75'ini verelim. Bir tek muhalefet şerhi olmadan komisyondan geçiyor. Plan Bütçe Komisyonu'nun alt komisyonunda da aynen kabul ediliyor. Genel Kurul'a geldi aynı şekilde çıktı. Benim ne kanun teklif ettiğimi, ne önerge verdiğimi, ne de bu konuda herhangi bir kulis yaptığımı kimse söyleyemez. Ben zaten fiilen hem de karakter olarak da böyle bir şey yapmam."

CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ

TBMM Başkanı Bülent Arınç, cumhurbaşkanlığı seçimine yönelik sorular üzerine, cumhurbaşkanını seçmenin, parlamentonun görevi olduğuna işaret ederek, ''2007 Nisanına seçim yapılacak ve bu parlamento o tarihe kadar devam edecekse, seçilecektir. Bu Meclisin son gününe kadar meşruiyeti, alacağı kararlar tartışmasızdır. Savaş kararı bile alır, yetkisini sonuna kadar kullanır, cumhurbaşkanını da seçer'' dedi.

Seçimlerin 5 yıl değil, hep 4 yılda bir yapıldığına yönelik söylemlere işaret eden Arınç, milletvekillerinin 5 yıl için seçildiğini vurguladı. Arınç, ''Maç başladıktan sonra kurallar değişir mi?'' diye sordu.

Cumhurbaşkanı'nın yetkilerinin bir kısmının korunup, bir kısmının Başbakan'a verilebileceğini belirten Arınç, Anayasanın 4 sayfasının Cumhurbaşkanı'nın yetkileriyle dolu olduğunu, ancak sorumluluğunu bulunmadığını söyledi. Arınç, cumhurbaşkanını halkın seçmesinden yana
olduğunu, bu görüşü savunanların da biraz sesini yükseltmesi gerektiğini belirtti. Arınç, bunun Anayasa değişikliğine bağlı olduğunu vurgulayarak, ciddi Anayasa değişikliklerini zaman geçirmeden yapılması gerektiğini kaydetti.

Kendisine yönelik ''Cumhurbaşkanlığına oynuyor'' değerlendirmelerine de yanıtlayan Arınç, ''AK Parti'den bir cumhurbaşkanı adayı çıkacaksa,
bu Meclisin oyunu alacak en az 20 cumhurbaşkanı adayı bulabilirsiniz'' dedi.

Genel Başkanı'nın ''evet'' dediğine, kendisinin ''hayır'' demeyeceğini, bunun siyaset anlayışı gereği olduğunu anlatan Arınç, ''ne merdiven taşıdığını, ne de hesaplar yaptığını'' söyledi. Arınç, böyle bir teklif olması, gerçekleşme imkanının bulunması, partisinin ve Genel Başkan'ın ''hayır'' dememesi halinde, düşüneceği bir şey olduğunu belirterek,''Cumhurbaşkanlığı seçimi geldiği gün Genel Başkan'ım 'aday olmayacaksın' derse, olmam. Bu siyasi terbiyem gereğidir. Meclisin içinden 50 tane cumhurbaşkanı adayı çıkar'' diye konuştu.

Arınç, bir başka soru üzerine, DTP'nin legal bir parti olarak faaliyette bulunduğunu, bu nedenle dikkate almak zorunda olduklarını, hukukun bunu gerektirdiğini vurguladı.

''ONUR DUYUYORUM''

Bir soruya karşılık da Arınç, iyi yetişmiş kişilerin, kendilerin ve eşlerinin dindar olabileceğini, bir kişinin mevki ve makam karşılığında ne soyunup, ne giyinebileceğini belirtti. Arınç, ''Eşleri başörtülü olanların ataması yapılacak, diğerlerinin yapılmayacak düşüncesi varsa, fevkalade yanlış, kötü ve ayrımcılıktır'' dedi.

''23 Nisan resepsiyonunun sönük geçtiği, komutaların kısa süre kaldığına'' yönelik haberlere işaret eden Arınç, 4 yıl içinde ne Cumhurbaşkanı'nını ne de CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın resepsiyona katıldığını anımsattı. Arınç, komutanların 4 yıldan bu yana eşleriyle resepsiyona geldiğini anımsatarak, ''Büyük onur duyuyorum, kuruma saygı gösterdikleri için, saygı göstermemelerini beklemek abes'' dedi.

TBMM Başkanı Bülent Arınç, resepsiyona 1400 kişinin katıldığını, Sezer ve Baykal'ın gelmemesi nedeniyle resepsiyonun sönük geçtiğini söylemenin, bu 1400 kişiye saygısızlık olacağını sözlerine ekledi.