2025-11-26 - 13:02
İYİ PARTİ TBMM GRUP TOPLANTISI
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, "Bu Cumhuriyet'in, Kürt vatandaşlarıyla ilişki kurması için ne Öcalan'a ne de PKK'ya ihtiyacı vardır." dedi.

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin TBMM Grup Toplantısı'ndaki konuşmasına, 24 Kasım Öğretmenler Günü'nü kutlayarak başladı.

Öğretmenlere verilen önemin her geçen gün azaldığını öne süren Dervişoğlu, terör örgütü PKK tarafından şehit edilen öğretmenleri andı.

Eğitim politikalarını eleştiren Dervişoğlu, AK Parti iktidarı döneminde eğitim sisteminin çöktüğünü, öğretmenlerin yoksulluğa itildiğini, atamaların partizanlığa kurban edildiğini iddia etti.

25 Kasım'ın Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü olduğunu anımsatan Dervişoğlu, "Kadına yönelik şiddet deyince aklımıza ilk olarak cinayetler geliyor. Derin bir hicap duyuyorum. O yüzden sayıları tekrarlamak ve olağanlaştırmak istemiyorum. Kendi koyduğu yasaları, kuralları çiğnemesiyle bilinen bu iktidarın meşhur fecaatlerinden bir tanesi 6284 Sayılı Kanun'un teminatı olan İstanbul Sözleşmesi'nden çıkmasıydı. Ancak mesele yasaların konulması değil, uygulanmasıdır." ifadelerini kullandı.

TBMM Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu'nun üye tam sayısının 5'te 3 nitelikli çoğunluğunun oyuyla aldığı karar kapsamında oluşturulan heyetin İmralı Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumu'na gittiğini anımsatan Dervişoğlu, Cumhuriyet'in Kürtler ile PKK'lı teröristler arasına her zaman kalın duvarlar çektiğini, bu duvarlar ne kadar zorlanırsa zorlansın Türkiye'de bir iç çatışmayı her zaman engellediğini söyledi. Dervişoğlu, "İmralı süreci ve Öcalan'ın doğrudan muhatap alınması ise evvela bu anlatıyı yıkmış, Kürtleri Öcalan'ın vesayeti altına almanın yolunu açmıştır. Şimdiyse Kürtler ile PKK'yı birbirinden ayırmaya çalışan devlet aklı gitmiş, yerine Öcalan'ı Kürtlerin ulusal lideri yapmaya çalışan Devlet Bahçeli aklı gelmiştir." diye konuştu.

Cumhuriyet'in, fertlerin kendi aralarında ve devletle aracısız, pazarlıksız, komisyonsuz ilişki kurabilmesi anlamına geldiğine işaret eden Dervişoğlu, şunları söyledi:

"Bu yüzden Türkiye'nin her vatandaşı, kimliklerinden bağımsız, haklarda ve sorumluluklarda eşittir, eşit olmalıdır. Kürtlere yaklaşırken PKK terörizmine ve Öcalan canisine paye vermekse, sadece Cumhuriyet'imize ve Anayasa'mıza yapılan açık bir saldırı değil, aynı zamanda Cumhuriyet'i korumak için ant içmiş savcılarımızın da mutlaka ve mutlaka dikkate alması gereken aleni bir suçtur. Bu Cumhuriyet'in, Kürt vatandaşlarıyla ilişki kurması için ne Öcalan'a ne de PKK'ya ihtiyacı vardır. Bu İmralı süreci devam ettiği takdirde bunun iki sonucu olacaktır: Vatandaşlar artık devlet ile doğrudan, vasıtasız ilişki kuramayacaktır. Her kimlik grubunun kendi liderleri veya partileri üzerinden gerekirse çete, mafya, kartel ya da terör örgütü kurarak, iktidar ile hak ve imtiyazlar için pazarlık yapmayı kendine hak görecektir."

- "Yankı odasından çıkın, oy hayalinden uyanın artık"

"Bu projenin Lübnan ve Irak'ta uygulanan, gücü etnik ve mezhepsel kimlikler arasında bölüştüren bir proje" olduğunu, "Türkiye'nin Lübnan ve Irak gibi bir ülkeye dönüşme ihtimalinin ufukta belirdiğini" ileri süren Dervişoğlu, "CHP başta olmak üzere tüm partilere, derneklere, vakıflara bu süreçte 'ne şiş yansın ne kebap' diyenlere sesleniyorum: Arkalarındaki motivasyon, siyasi taktiklerden ibaret olmayan bu güruha karşı siyasi taktiklerle yanıt vermek, tıpkı o komisyona desteğiniz gibi bu meşrulaştırma oyununa, yani Türkiye için çatılan bu odunlara yenilerini eklemektir. Bu yankı odasından çıkın, bu oy hayalinden uyanın artık." şeklinde konuştu.

Dervişoğlu, ülkenin güvenliğini böylesine ilgilendiren bir konuda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ne düşündüğünü hala bilmediklerini ileri sürdü.

Türkiye'nin, son 10 yıl içerisinde ABD'yi de karşısına alarak bir terörle mücadele yürütüp yürütmediğini soran Dervişoğlu, şunları kaydetti:

"SDG'nin arkasından bütün destek çekilirken, artık bir Esad yokken, Rusya bölgeden çekilmişken, İran Haziran Savaşı'ndan sonra sınırlarının gerisine hapsolmuşken, ABD, gerek El Şara yönetimine gerekse Türkiye'ye büyük kredi vermişken, PKK'yı Suriye'de jeopolitik dengeler açısından en güçsüz zamanında yakalamışken ve kendi topraklarını terörden temizlemişken, terörle mücadele Türkiye’nin nihai zaferiyle sonuçlanmaya bu derece yakınken, Gazi Meclis'imizi Öcalan'ın ayağına götürüyorsunuz, terör örgütü liderini meşru muhatap kabul edip bir devletle barış anlaşması imzalar gibi müzakere ediyorsunuz. Bunun adı denize düşenin yılana sarılması mıdır, yoksa yılana sarılıp denize atlamak mıdır? Bu yol, yol değil. Türkiye'yi ateşe atıyorsunuz, farkında değil misiniz?"