2004-12-22 - 15:25
Ankara Ticaret Odası'nda (ATO) 2002-2003 yıllarında en çok vergi ödeyen ve döviz kazandıran üyeler için bir plaket töreni düzenlendi.
ATO'da düzenlenen plaket töreninde bir konuşma yapan TBMM Başkanı Bülent Arınç, konuşmasında ağırlıklı olarak AB'nin Türkiye'ye müzakere tarihi vermesi konusuna yer verdi.
Türkiye'ye tarih verilmesinin bir başarı olduğunu sık sık vurgulayan Arınç, ''Bizim biraz alaturkalıktan kaynaklanan kendi duygularımızı, hissiyatımızı zaman zaman kontrol edemediğimiz olmuştur. Ama kim ne derse desin bu süreçte alının neticeyi bir başarı olarak herkesin görmesi gerekir'' dedi.
''Hiçbir şeyin ne zafer, ne de hiç'' olmadığını ifade eden Arınç, hiç kimsenin yapılanların büyük bir zafer, kumandanlık ve fatihlik olduğunu söylemediğini ancak ''öldük, bittik, mahvolduk'' demenin de doğru olmadığını söyledi.
1959 yılında başlayan sürecin, 45 yıl sonra özlenen bir hedefe oturmuş, müzakere tarihi olarak 3 Ekim alınmışsa bundan ancak sevinç duyulması gerektiğini belirten Arınç, şunları kaydetti:
''Bu bir realitedir. Herkesin vaziyetini, durumunu iyi kontrol etmesi gerekir. Kıskançlıkla veya başka siyasi mülahazalarla veya bir takım endişelerle bunu yok etmeye, bunu yok farz etmeye, küçültmeye hiç kimsenin hakkı yoktur diye düşünüyorum.
Realist olmalıyız. Gerçekçi olmalıyız. Şüphesiz yapılan müzakereler, gelinen süreçte Türkiye'nin kritik eşiği aştığını gösteriyor. Türk milleti büyük bir özveriyle 45 yıldan bu yana AB sürecinden geri adım atmadan ilerledi. İşte son iki yılı. 43 yılda yapılamayanlar iki yılda yapılabilmiş ve başarılabilmiş ise o zaman bu başarıyı tasvip etmeye kalkarsanız en yüksek payın kime ait olduğunu elbette gerçekçi olarak görebilirsiniz.''
Bunun, TBMM'nin, hükümetin, Türkiye'de bu konuya inanmış özveriyle fedakarlıkla çalışan herkesin başarısı olduğunu belirten Arınç, ATO Başkanı Sinan Aygün'ün bu konuda bazı endişelerini dile getirdiğini bu endişeleri paylaşan başka insanların da olabileceğini söyledi.
Arınç, ''Ama hepimiz milliyetçi olduğumuza göre milliyetçilik kuru sıkı laf atıp tutmakla olmaz. Milliyetçilik ve vatanseverlik gerçekleri görerek, işini iyi yapmakla olur. Gerçek vatansever işini iyi yapan memlekete faydası, yardımı ve katkısı olan insan demektir''
diye konuştu.
Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in ''Hamasetle, husumet arasında kalınmış'' şeklinde bir benzetmesi bulunduğunu hatırlatan Arınç, ''Hamaset nutukları atmakta çok mahiriz, düşmanlık nutukları atmakta da onun kadar başarılıyız'' dedi.
Ancak bu ikisi arasında bir dünyanın artık olmadığını belirten Arınç, ''Artık dünyada ayağımızı sağlam yere basmak, kendimize olan özgüvenimizi sağlamak, başımızı dik, alnımızı açık tutmak hesaplı programlı bir çalışmayla neticeye varmak zorundayız'' diye devam etti.
17 Aralık tarihinde bu sürecin çok iyi yaşandığına inandığını anlatan Arınç, müzakere tarihi alınması ile ilgili alınan karar ve ona ilave edilen ve Türkiye'yi endişelendiren bazı noktaların Avrupa'nın bir gerçeği olduğunu bildirdi. Arınç ''Avrupa'nın samimiyet sınavında sınıfta kaldığını''da belirterek, 17 Aralık zirvesinde Avrupa'nın ''samimiyetsiz'' davrandığını söyledi.
Avrupa mantalitesinde gücün kuvveti oluşturduğuna değinen Arınç, yalnızca haklı olmanın yetmediğini, aynı zamanda kuvvetli olma zorunluluğu bulunduğunu bildirdi. Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Bugüne kadar güçlü değil miydik. Hayır. Bugüne kadar güçlü değildik. Ne Avrupa'nın önünde ne dünyanın önünde. Ne meselelerinizi savunabiliyordunuz, ne doğru dürüst ortaya koyabiliyordunuz, ne anlaşabiliyordunuz, ne el sıkışabiliyordunuz, ne görüşme imkanınız
vardı.
Son gittiğim toplantıda 8 tane ülkenin Meclis Başkanı ile ikili görüşmeler yaptım. Bu benim gücüm değil. Bu benim milletimin gücü. Türkiye'de artık başını dik tutan, kendine güveni olan arkasında 70 milyon insanın duası olduğunu bilen insanların gücü. Türkiye bu noktaya geldi.
(Gerekirse kalkar giderim. Sen beni güçsüz bir ülkenin Başbakanı mı zannediyorsun) diyebilme cesareti gösterilmiştir. Bir zamanların fotoğraflarını hatırlayın birisi ayak ayak üstüne atmış, karşısında nöbette, hazır ol durumunda bekleyen Başbakanları gördüğünüzü hatırlayın. Türkiye bu noktaya milletin gücü ile geldi.''
TBMM Başkanı Bülent Arınç, Ankara Ticaret Odası'nda (ATO) düzenlenen plaket töreninde yaptığı konuşmada, Kıbrıs konusunda ileri sürülen görüşlerin ilk kez duyuluyormuş gibi ele alınmasını da eleştirdi.
Türkiye'nin 1974 yılında Kıbrıs'a müdahale etme gücünü kendinde bulduğunu anlatan Arınç, Ada'nın fiilen bölündüğünü, ''burada müstakil Türk devleti kurulsun ve kendi kendini yönetmeye başlasın'' denildiğini hatırlattı.
''Hatırlayınız o tarihleri'' diyen Arınç, yine o dönemde ''hayır bizim böyle bir iddiamız yok. Biz buraya barış için geldik, fetih için gelmedik. Burada tekrar bir federe devlet kurulmalı, biz Rumlar'la tekrar bir arada olmalıyız'' görüşünün savunulduğunu kaydetti.
Ancak 10 yıl sonra KKTC'nin kurulduğunu belirten Arınç, şöyle dedi:
''Ama el altından da (Aman sakın kimse bunu tanımasın. Biz eninde sonunda Rumlarla tekrar bir araya geleceğiz) denmedi mi? Ey milliyetçiler, elinizi vicdanınıza koyun. Aradan 20 yıl geçtikten sonra geldiğimiz noktaya bakın. Dünya kendi hedefine doğru giderken, biz günümüzü gün etmeyle meşgul olduk. Gözümüzü kapattık ve avcı bizi görmüyor zannettik.
150 bin tane soydaşımızın orada huzur ve barış içinde yaşaması, Türkiye'nin katkılarıyla mümkün oldu. Rumlar hedeflerine doğru gitti. (Megola İdea) dediler küçümsedik. (Enosis) dediler duymazlıktan geldik. Yunanistan AB'ye girdi, cuntacı albaylardan kurtuldu, demokrasiye girdi. Güneydeki Rum Cumhuriyeti AB'ye müracaat etti hiç birşey yok. Hiç elimizden birşey gelmedi ve ortaya konmadı.
Sonunda Annan diye birisi ortaya çıktı, planını ortaya koydu. O plan üzerinde biz tartışmaya başladık ve Kıbrıs gerçeği ilk defa başımıza bir balyoz gibi indi ve biz Kıbrıs'ı yeniden konuşmaya başladık.''
Siyasetçilerin işinin sorunları konuşmak değil, çözmek olduğunu belirten Arınç, bu sorunları konuşarak, onu kriz haline getirmenin siyasetçilere belli zamanlarda rant sağlayabileceğini ama bununla geleceğin kurtarılamayacağını kaydetti.
Türkiye'de böyle siyasetçi tiplerinin bulunduğunu ve bunların sadece konuşarak, eleştirerek sorunları kronik hale getirdiğini anlatan Arınç, ancak bunun sonucunda sorunların sadece büyüyerek içinden çıkılmaz bir hal aldığını bildirdi.
Kıbrıs ile ilgili sorunları kucaklarında bulduklarını ve çözmeye çalıştıklarını belirten Arınç, bunun üzerine ''vay vatan millet elden gidiyor'' denilmesini eleştirdi. Arınç, ''elinde ne var senin kardeşim, Ne kalmış senin elinde? Ben senin elinde kalabilen son şeyi kurtarmaya çalışıyorum. Bunun için bir taşın başına çıkıp nutuk atmaya gerek yok. Bunun için akıllı olmaya ihtiyaç var. vatansever dediğin insan aklını kullanan insandır. Akıllı olmaya mecbursunuz'' dedi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Kıbrıs'ta referanduma ''evet'' denilmesini isteyerek çıkıp risk aldığını anlatan Arınç, ancak siyasetteki bu manevraların, geleceği görebilmenin, siyasette sağlayabileceği karın farkına varmanın ''her kişinin karı değil, er kişinin karı'' olduğunu kaydetti.
Kıbrıs'ta yapılan referandumun sonucunun, Türkiye'ye yeni siyaset ve konuşma imkanları açtığına da değinen Arınç, ''Avrupa'nın şımarık çocuklarının, bu konuda yıllardır sırtı sıvazlananlar'' olduğunu bildirdi. Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Meclis Başkanı olarak konuşuyorum. Bazen de kendimi tutamıyorum ama özel isimlerini vermeyeyim. Siz orada belli noktalara hapsedilmiş bir topluluğu temsil ediyorsunuz. İlk defa kapılar açılıyor. İlk defa eliniz sıkılıyor. İlk defa sizi dikkate alıyorlar. İlk defa güçlü bir ülkenin temsilcisi olarak sizi dinlemek zorunda kalıyorlar. Ben mesajımda haklıyım. Bunun böyle, böyle olması gerekir. Görüşmeler, müzakereler, pazarlıklar bunlar çok güzel şeyler. Hasret kaldığımız şeyler.
Ben Kıbrıs'ın gerçeğini gördüm. Oradaki olumsuzluklara da işaret ettim. O ülkeye hayatını vermiş insanlara yapılan haksızlıkları gördüm. Ama bir şeyi daha gördüm. Orada bir gerçek var. Dedeler, orada Kıbrıs'ta bazı şeyler söylüyorlar, yıllardan beri söyledikleri gibi ama torunları da Güney'e geçmek için pasaport kuyruğunda bekliyor. Bu acı gerçeği de gördüm. Aklımızı ortaya koyalım, çözüm için çalışalım. Avrupa kapılarında bunları yapıyoruz.''
Kıbrıs'ta Türkiye'nin hiç bir şey kaybetmediğine dikkati çeken Arınç, Türkiye'nin çalışkanlığı ve stratejisiyle, bu sorunu çözebilecek güce sahip olduğunu bildirdi.
Türkiye'nin hiç bir şey kaybetmediğini, aksine çok önemli bir prestij kazandığını anlatan Arınç, bu prestijde hakkı olan herkesi alnından öperek kutladığını kaydetti.
Ermeni diasporasının davalarına sahip çıktığını da belirten Arınç,Türkiye'nin ise 24 Nisan tarihi geldiğinde ''şu günü bir geçirsek'' diye düşünmesini eleştirirken, şöyle dedi:
''Ben Ermenilerin soykırım iddialarına karşın, kendine güvenen bir Türk milliyetçisi olarak (hayır böyle bir şey yok, bütün arşivimizi bütün dünyanın incelemesine açıyorum, bütün dokümanlarım sizin emrinizde, ey Ermeniler siz de kendi arşivlerinizi açın. Hatta dünyadan bağımsız bir araştırma komisyonu kurulsun. Arşivler incelensin. Nerede katliam yapıldı, kim bu katliamı yaptı, kaç kişi can verdi ve sebepleri nelerdi) görülsün. Osmanlı döneminde millete en sadık fert olarak Ermeniler gösterilmiştir. Son Meclis-i Mebusan'da Ermeni Mebuslar, bakanlar vardı. Onların yaptıkları ile başkasının iddia ettiklerini tarih sahnesinde konuşmamız lazım. Bu tartışmalar tarihçilere bırakılmalı, tarihçiler hükmü vermeli. Bizim bir korkumuz yok.''
''BENİM DE MECLİS BAŞKANI OLMAMAM GEREKİRDİ''
TBMM Başkanı, konuşmasının son bölümünde, hükümette yer alan bakanların halkın içinden geldiğini belirtirken, kendisinin de 'sıra dışı' bir insan olduğunu ve Meclis Başkanı olmaması gerektiğini söyledi.
''Türkiye'de kast sistemi nedeniyle, kendisinin bu görev gelmesinin aslında mümkün olmadığını'' ifade eden Arınç, ''bu ülkenin genel geçer kuralları içerisinde büyükelçinin oğlu büyükelçi, bakanın oğlu bakan olur. Belli bir yerde, belli şartlarda, belli zamanlar içinde hazırlanmış insanlar bu noktaya gelir. Biz sıra dışı geldik ama milletin oyu ile geldik'' dedi.
Türkiye'ye tarih verilmesinin bir başarı olduğunu sık sık vurgulayan Arınç, ''Bizim biraz alaturkalıktan kaynaklanan kendi duygularımızı, hissiyatımızı zaman zaman kontrol edemediğimiz olmuştur. Ama kim ne derse desin bu süreçte alının neticeyi bir başarı olarak herkesin görmesi gerekir'' dedi.
''Hiçbir şeyin ne zafer, ne de hiç'' olmadığını ifade eden Arınç, hiç kimsenin yapılanların büyük bir zafer, kumandanlık ve fatihlik olduğunu söylemediğini ancak ''öldük, bittik, mahvolduk'' demenin de doğru olmadığını söyledi.
1959 yılında başlayan sürecin, 45 yıl sonra özlenen bir hedefe oturmuş, müzakere tarihi olarak 3 Ekim alınmışsa bundan ancak sevinç duyulması gerektiğini belirten Arınç, şunları kaydetti:
''Bu bir realitedir. Herkesin vaziyetini, durumunu iyi kontrol etmesi gerekir. Kıskançlıkla veya başka siyasi mülahazalarla veya bir takım endişelerle bunu yok etmeye, bunu yok farz etmeye, küçültmeye hiç kimsenin hakkı yoktur diye düşünüyorum.
Realist olmalıyız. Gerçekçi olmalıyız. Şüphesiz yapılan müzakereler, gelinen süreçte Türkiye'nin kritik eşiği aştığını gösteriyor. Türk milleti büyük bir özveriyle 45 yıldan bu yana AB sürecinden geri adım atmadan ilerledi. İşte son iki yılı. 43 yılda yapılamayanlar iki yılda yapılabilmiş ve başarılabilmiş ise o zaman bu başarıyı tasvip etmeye kalkarsanız en yüksek payın kime ait olduğunu elbette gerçekçi olarak görebilirsiniz.''
Bunun, TBMM'nin, hükümetin, Türkiye'de bu konuya inanmış özveriyle fedakarlıkla çalışan herkesin başarısı olduğunu belirten Arınç, ATO Başkanı Sinan Aygün'ün bu konuda bazı endişelerini dile getirdiğini bu endişeleri paylaşan başka insanların da olabileceğini söyledi.
Arınç, ''Ama hepimiz milliyetçi olduğumuza göre milliyetçilik kuru sıkı laf atıp tutmakla olmaz. Milliyetçilik ve vatanseverlik gerçekleri görerek, işini iyi yapmakla olur. Gerçek vatansever işini iyi yapan memlekete faydası, yardımı ve katkısı olan insan demektir''
diye konuştu.
Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in ''Hamasetle, husumet arasında kalınmış'' şeklinde bir benzetmesi bulunduğunu hatırlatan Arınç, ''Hamaset nutukları atmakta çok mahiriz, düşmanlık nutukları atmakta da onun kadar başarılıyız'' dedi.
Ancak bu ikisi arasında bir dünyanın artık olmadığını belirten Arınç, ''Artık dünyada ayağımızı sağlam yere basmak, kendimize olan özgüvenimizi sağlamak, başımızı dik, alnımızı açık tutmak hesaplı programlı bir çalışmayla neticeye varmak zorundayız'' diye devam etti.
17 Aralık tarihinde bu sürecin çok iyi yaşandığına inandığını anlatan Arınç, müzakere tarihi alınması ile ilgili alınan karar ve ona ilave edilen ve Türkiye'yi endişelendiren bazı noktaların Avrupa'nın bir gerçeği olduğunu bildirdi. Arınç ''Avrupa'nın samimiyet sınavında sınıfta kaldığını''da belirterek, 17 Aralık zirvesinde Avrupa'nın ''samimiyetsiz'' davrandığını söyledi.
Avrupa mantalitesinde gücün kuvveti oluşturduğuna değinen Arınç, yalnızca haklı olmanın yetmediğini, aynı zamanda kuvvetli olma zorunluluğu bulunduğunu bildirdi. Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Bugüne kadar güçlü değil miydik. Hayır. Bugüne kadar güçlü değildik. Ne Avrupa'nın önünde ne dünyanın önünde. Ne meselelerinizi savunabiliyordunuz, ne doğru dürüst ortaya koyabiliyordunuz, ne anlaşabiliyordunuz, ne el sıkışabiliyordunuz, ne görüşme imkanınız
vardı.
Son gittiğim toplantıda 8 tane ülkenin Meclis Başkanı ile ikili görüşmeler yaptım. Bu benim gücüm değil. Bu benim milletimin gücü. Türkiye'de artık başını dik tutan, kendine güveni olan arkasında 70 milyon insanın duası olduğunu bilen insanların gücü. Türkiye bu noktaya geldi.
(Gerekirse kalkar giderim. Sen beni güçsüz bir ülkenin Başbakanı mı zannediyorsun) diyebilme cesareti gösterilmiştir. Bir zamanların fotoğraflarını hatırlayın birisi ayak ayak üstüne atmış, karşısında nöbette, hazır ol durumunda bekleyen Başbakanları gördüğünüzü hatırlayın. Türkiye bu noktaya milletin gücü ile geldi.''
TBMM Başkanı Bülent Arınç, Ankara Ticaret Odası'nda (ATO) düzenlenen plaket töreninde yaptığı konuşmada, Kıbrıs konusunda ileri sürülen görüşlerin ilk kez duyuluyormuş gibi ele alınmasını da eleştirdi.
Türkiye'nin 1974 yılında Kıbrıs'a müdahale etme gücünü kendinde bulduğunu anlatan Arınç, Ada'nın fiilen bölündüğünü, ''burada müstakil Türk devleti kurulsun ve kendi kendini yönetmeye başlasın'' denildiğini hatırlattı.
''Hatırlayınız o tarihleri'' diyen Arınç, yine o dönemde ''hayır bizim böyle bir iddiamız yok. Biz buraya barış için geldik, fetih için gelmedik. Burada tekrar bir federe devlet kurulmalı, biz Rumlar'la tekrar bir arada olmalıyız'' görüşünün savunulduğunu kaydetti.
Ancak 10 yıl sonra KKTC'nin kurulduğunu belirten Arınç, şöyle dedi:
''Ama el altından da (Aman sakın kimse bunu tanımasın. Biz eninde sonunda Rumlarla tekrar bir araya geleceğiz) denmedi mi? Ey milliyetçiler, elinizi vicdanınıza koyun. Aradan 20 yıl geçtikten sonra geldiğimiz noktaya bakın. Dünya kendi hedefine doğru giderken, biz günümüzü gün etmeyle meşgul olduk. Gözümüzü kapattık ve avcı bizi görmüyor zannettik.
150 bin tane soydaşımızın orada huzur ve barış içinde yaşaması, Türkiye'nin katkılarıyla mümkün oldu. Rumlar hedeflerine doğru gitti. (Megola İdea) dediler küçümsedik. (Enosis) dediler duymazlıktan geldik. Yunanistan AB'ye girdi, cuntacı albaylardan kurtuldu, demokrasiye girdi. Güneydeki Rum Cumhuriyeti AB'ye müracaat etti hiç birşey yok. Hiç elimizden birşey gelmedi ve ortaya konmadı.
Sonunda Annan diye birisi ortaya çıktı, planını ortaya koydu. O plan üzerinde biz tartışmaya başladık ve Kıbrıs gerçeği ilk defa başımıza bir balyoz gibi indi ve biz Kıbrıs'ı yeniden konuşmaya başladık.''
Siyasetçilerin işinin sorunları konuşmak değil, çözmek olduğunu belirten Arınç, bu sorunları konuşarak, onu kriz haline getirmenin siyasetçilere belli zamanlarda rant sağlayabileceğini ama bununla geleceğin kurtarılamayacağını kaydetti.
Türkiye'de böyle siyasetçi tiplerinin bulunduğunu ve bunların sadece konuşarak, eleştirerek sorunları kronik hale getirdiğini anlatan Arınç, ancak bunun sonucunda sorunların sadece büyüyerek içinden çıkılmaz bir hal aldığını bildirdi.
Kıbrıs ile ilgili sorunları kucaklarında bulduklarını ve çözmeye çalıştıklarını belirten Arınç, bunun üzerine ''vay vatan millet elden gidiyor'' denilmesini eleştirdi. Arınç, ''elinde ne var senin kardeşim, Ne kalmış senin elinde? Ben senin elinde kalabilen son şeyi kurtarmaya çalışıyorum. Bunun için bir taşın başına çıkıp nutuk atmaya gerek yok. Bunun için akıllı olmaya ihtiyaç var. vatansever dediğin insan aklını kullanan insandır. Akıllı olmaya mecbursunuz'' dedi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Kıbrıs'ta referanduma ''evet'' denilmesini isteyerek çıkıp risk aldığını anlatan Arınç, ancak siyasetteki bu manevraların, geleceği görebilmenin, siyasette sağlayabileceği karın farkına varmanın ''her kişinin karı değil, er kişinin karı'' olduğunu kaydetti.
Kıbrıs'ta yapılan referandumun sonucunun, Türkiye'ye yeni siyaset ve konuşma imkanları açtığına da değinen Arınç, ''Avrupa'nın şımarık çocuklarının, bu konuda yıllardır sırtı sıvazlananlar'' olduğunu bildirdi. Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Meclis Başkanı olarak konuşuyorum. Bazen de kendimi tutamıyorum ama özel isimlerini vermeyeyim. Siz orada belli noktalara hapsedilmiş bir topluluğu temsil ediyorsunuz. İlk defa kapılar açılıyor. İlk defa eliniz sıkılıyor. İlk defa sizi dikkate alıyorlar. İlk defa güçlü bir ülkenin temsilcisi olarak sizi dinlemek zorunda kalıyorlar. Ben mesajımda haklıyım. Bunun böyle, böyle olması gerekir. Görüşmeler, müzakereler, pazarlıklar bunlar çok güzel şeyler. Hasret kaldığımız şeyler.
Ben Kıbrıs'ın gerçeğini gördüm. Oradaki olumsuzluklara da işaret ettim. O ülkeye hayatını vermiş insanlara yapılan haksızlıkları gördüm. Ama bir şeyi daha gördüm. Orada bir gerçek var. Dedeler, orada Kıbrıs'ta bazı şeyler söylüyorlar, yıllardan beri söyledikleri gibi ama torunları da Güney'e geçmek için pasaport kuyruğunda bekliyor. Bu acı gerçeği de gördüm. Aklımızı ortaya koyalım, çözüm için çalışalım. Avrupa kapılarında bunları yapıyoruz.''
Kıbrıs'ta Türkiye'nin hiç bir şey kaybetmediğine dikkati çeken Arınç, Türkiye'nin çalışkanlığı ve stratejisiyle, bu sorunu çözebilecek güce sahip olduğunu bildirdi.
Türkiye'nin hiç bir şey kaybetmediğini, aksine çok önemli bir prestij kazandığını anlatan Arınç, bu prestijde hakkı olan herkesi alnından öperek kutladığını kaydetti.
Ermeni diasporasının davalarına sahip çıktığını da belirten Arınç,Türkiye'nin ise 24 Nisan tarihi geldiğinde ''şu günü bir geçirsek'' diye düşünmesini eleştirirken, şöyle dedi:
''Ben Ermenilerin soykırım iddialarına karşın, kendine güvenen bir Türk milliyetçisi olarak (hayır böyle bir şey yok, bütün arşivimizi bütün dünyanın incelemesine açıyorum, bütün dokümanlarım sizin emrinizde, ey Ermeniler siz de kendi arşivlerinizi açın. Hatta dünyadan bağımsız bir araştırma komisyonu kurulsun. Arşivler incelensin. Nerede katliam yapıldı, kim bu katliamı yaptı, kaç kişi can verdi ve sebepleri nelerdi) görülsün. Osmanlı döneminde millete en sadık fert olarak Ermeniler gösterilmiştir. Son Meclis-i Mebusan'da Ermeni Mebuslar, bakanlar vardı. Onların yaptıkları ile başkasının iddia ettiklerini tarih sahnesinde konuşmamız lazım. Bu tartışmalar tarihçilere bırakılmalı, tarihçiler hükmü vermeli. Bizim bir korkumuz yok.''
''BENİM DE MECLİS BAŞKANI OLMAMAM GEREKİRDİ''
TBMM Başkanı, konuşmasının son bölümünde, hükümette yer alan bakanların halkın içinden geldiğini belirtirken, kendisinin de 'sıra dışı' bir insan olduğunu ve Meclis Başkanı olmaması gerektiğini söyledi.
''Türkiye'de kast sistemi nedeniyle, kendisinin bu görev gelmesinin aslında mümkün olmadığını'' ifade eden Arınç, ''bu ülkenin genel geçer kuralları içerisinde büyükelçinin oğlu büyükelçi, bakanın oğlu bakan olur. Belli bir yerde, belli şartlarda, belli zamanlar içinde hazırlanmış insanlar bu noktaya gelir. Biz sıra dışı geldik ama milletin oyu ile geldik'' dedi.
