2025-09-17 - 18:59
MİLLİ DAYANIŞMA, KARDEŞLİK VE DEMOKRASİ KOMİSYONU TOPLANDI
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş başkanlığında toplanan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu, 10. toplantısında akademisyen ve uzmanları dinledi.

Üsküdar Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Havva Kök Arslan, komisyonun 10. toplantısında yaptığı konuşmada, çatışma çözümü konusunda zihniyet dönüşümünün önemine ve zorluğuna dikkati çekerek, Türkiye modeliyle bunun başarılabileceğini söyledi.

Prof. Arslan, "Temelini atacağımız sağlam millet ve güçlü devlet hamlesi, Türkiye'nin ve Müslüman olsun olmasın bütün halkların, tüm bölgemizin sadece gelecek yüzyılını değil yüzyıllarını da barış, istikrar ve refah içinde geçirmesinin anahtarıdır." ifadesini kullandı.

Çatışma çözümünde ya da barış çalışmalarında "negatif barış", "pozitif barış", "sürdürülebilir kalıcı barış" ve "kapsayıcı barış" tanımlamalarının bulunduğunu aktaran Arslan, "Şimdi bu bugünden yarına olabilecek bir şey değil, bu en az 10 yıl, en az 10 yıl bu kurduğumuz kurumların, yapısal faktörlerin dönüşmesi için yaptığımız değişikliklerin yerleşmesi, oturması, toplum tarafından kabulü için bir plan yapmamız gerekiyor. Ondan sonra kapsayıcı barış kısmında başarılı olabilmek için yani farklı kesimlerin ihtiyaçlarının karşılandığı, genişlikli toplumsal kesimlerin katılımıyla sağlanan bir barış 10 yıldan da fazla sürüyor." değerlendirmesinde bulundu.

- "Zihniyeti dönüştürmek gerekir"

Altınbaş Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sevtap Yokuş Veznedaroğlu ise "Terörsüz Türkiye" sürecinin başarıya ulaşması durumunda Komisyonun tarihe geçecek bir çalışma olacağını vurguladı.

Kuzey İrlanda, Filipinler Güney Afrika gibi dünyada çatışmaların yaşandığı ülkelerden örnekler veren Veznedaroğlu, "Güney Afrika yıllarca ayrımcı, ırkçı yasalarla yönetilmiş bir ülke. Yıllarca iki farklı ırkın çatışmasından sonra bir barış sürecine girildi. Burada da ana dinamik, anayasa yoluyla demokrasi oldu. Güney Afrika'yı incelediğimde bize çok benzer özellikler taşıdığını gördüm çünkü biz bir önceki çözüm sürecinde yeni bir anayasayla, demokratik bir anayasayla çözüm sürecini iç içe yürütmüştük. İşte Güney Afrika bunu başarmış. Biz başarabilseydik bugün bu çalışmalara belki gerek bile kalmayacaktı." diye konuştu.

Veznedaroğlu, Güney Afrika'nın geçmişle yüzleştiğini, insan haklarını içeren düzenlemelerle ülkenin demokrasi şölenine dönüştüğünü, yerelleşmeye yer verildiğini, 10 farklı dilin resmi dil olarak kabul edildiğini aktardı.

Bu tür süreçlerde özgün yöntemler geliştirilmesi gerektiğine dikkati çeken Veznedaroğlu, şu önerilerde bulundu:

"Güçlü ve kararlı bir siyasi irade çok önemli. Zihniyeti dönüştürmek gerekir. Kırmızı çizgilerin öne çıkarılmaması ve bir çerçeve oluşturulmaması lazım. 'Kazan kazan' çözüm olanaklarını iyi belirlemek ve bunu doğru anlatmak gerekir. Çözümü önleyecek kör düğümler oluşabilir ama bunlar çeşitli kanallarla aşılabilir. Gizlilik ve şeffaflık dönemlerini çok iyi belirlemek lazım. Sürecin bir takvime bağlanması lazım. Süreci anlaşılır hale getirmek, sadeleştirmek önemli. Güvenin bir ön şart olarak belirlenmemesi gerekiyor. Güven daha sonra oluşacaktır. Ama güven artırıcı önlemlere de ihtiyaç vardır."

Veznedaroğlu, süreç içeresinde anayasa değişikliğine ilişkin bazı adımların atılabileceğini, Anayasa'nın 42 ve 66. maddelerinin yeniden formüle edilebileceğini söyledi.

- "Siyasi iradeyi sağlam tutmak gerekiyor"

Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayşe Betül Çelik, barış girişimlerinin süreklilik arz etmesi gerektiğini belirtti.

Süreçlerin uzun sürebileceğini kaydeden Çelik, "Filipinlerde barış süreci 17 yıl ve 4 başkan görmüş. Kolombiya'da tüm başarısız denemelerle 32 yıl ve 7 başkan görmüş. Umudu yitirmemek gerekiyor, bu işin doğası böyle. Siyasi iradeyi sağlam tutmak gerekiyor." dedi.

Eline silah alanların bundan sonra hayatına nasıl devam edeceğinin detaylı olarak düşünülmesi gerektiğine işaret eden Çelik, "Bu aşamada en zor olan kısım, topluma entegre edilmesi." ifadesini kullandı.

Bilkent Üniversitesinden Doç. Dr. Esra Çuhadar da farklı ülkelerdeki barış süreçlerini verdiği örneklerle anlattı.

Türkiye'deki sürece ilişkin önerilerini dile getiren Çuhadar, Komisyonun görev tanımının ve sonuç beklentisinin net olması gerektiğini söyledi.

Komisyon tarafından uzlaşıyla etkili bir kamu iletişimi yönteminin benimsenmesi gerektiğini vurgulayan Çuhadar, "Katmanlı bir barış sürecinin farklı dönemlerinde atılması gereken adımların tamamının bir tek komisyon tarafından gerçekleştirilmesi beklenmemelidir. Komisyon, süreci tasarlayıp, planlayıp bir sonraki adımların ne olacağına karar verip bunlar için bir yol haritası kararlaştırmak konusunda uzlaşmaya varmalıdır, varabilir." ifadelerini kullandı.

Sunumlarının ardından akademisyenler milletvekillerinin sorularını cevaplandırdı.

TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş'un başkanlığında toplanan Komisyonun ikinci oturumunda konuşan Türkiye'nin Üsküp Büyükelçisi Fatih Ulusoy, Filipinler Hükümeti ile Moro İslami Kurtuluş Cephesi (MILF) arasındaki barış görüşmeleri ve sonrasında gelişen süreci anlattı.

Daha önce Güney Filipinler Barış Süreci'nde kurulan Bağımsız Silahsızlandırma Organı'nın başkanlığını da yaptığını anımsatan Ulusoy, Güney Filipinler'deki süreç ile Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonunun gündemindeki konular arasında "tarihsel boyut, meselenin kökeni, sürecin gelişimi, sosyolojik yapı" gibi konularda büyük farklılıklar bulunduğunu kaydetti.

Ulusoy, Filipinlerin güneyindeki Mindanao Adası ve Sulu Denizi'ndeki adaların, tarihsel olarak Müslümanların yoğunluğun yaşadığı bir bölge olduğunu belirtti.

Bölgede din temelli bir ihtilaf olduğuna işaret eden Ulusoy, "Bölgedeki mesele devlet güçlerine karşı girişilen bir mücadeleden ziyade, Müslümanların olduğu bölgeye din temelinde uygulanan olumsuzluklardır." diye konuştu.

İnsan Hak ve Hürriyetleri (İHH) İnsani Yardım Vakfı Mütevelli Heyeti Başkan Vekili Hüseyin Oruç, Filipinler'in güneyinde Moro Barış Süreci İzleme Heyeti üyesi olduğunu belirtti. Moro örneğinin Türkiye'de uygulamanın çok zor olduğunu kaydeden Oruç, Moro Barış Sürecine ilişkin bilgiler verdi.

Filipinlerde, 28 yıldır devam eden bir barış süreci olduğunu anlatan Oruç, hakem heyeti olarak tıkanıklıkların çözümü için çalışmalarına hiç ara vermeden devam ettiklerini belirtti. Filipinler halkının tamamının barıştan yana olduğunu söyleyen Oruç, önümüzdeki süreçte Moro'da süreci nihayete erdirmeyi hedeflediklerini aktardı.

- "Mesele, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı ile ilgili bir meseledir"

Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Deniz Ülke Kaynak, terörün bir "semptom" olduğunu ve bunun altyapısının mutlaka değerlendirilmesi gerektiğini söyledi.

Türkiye'de terörün yerel bir mesele olmadığını belirten Kaynak, "Terörden bahsettiğimiz zaman en az dört ülkeyi kapsayan, uluslararasılaşmış ve üstelik küresel güç dengelerinin kesişme noktasında bir yerde yerleşik, içinde Amerika'nın, Rusya'nın, şimdilerde Çin'in bile dahil olabileceği, bölgesel İran'ın, İsrail'in, Avrupa'nın, Fransa'nın, Almanya'nın dahil olduğu devasa bir meseleden söz ediyoruz. Yani meselenin tek bir tarafını ele aldığınız zaman bunun içinden çıkmak mümkün değil. Teröristi öldürerek bitiremezsiniz. Bir elma ağacından bahsediyorsanız o ağacın dallarını budamak gibi olur." sözlerini sarf etti.

Konunun Kürtlere ait bir mesele olarak tanımlanmaması gerektiğini vurgulayan Kaynak, şöyle konuştu:

"Türkiye'de demokratikleşme ya da haklar, Kürtlere özel olarak verilemez. Hiçbir Kürt'e sırf Kürt olduğu için herhangi bir şey verilemez. Hiçbir Alevi'ye sırf Alevi olduğu için herhangi bir şey verilemez ama hepsine sırf Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı oldukları için bütün hakların verilmesi gerekir. Mesele, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı ile ilgili bir meseledir. Başka türlü kendimizi de zaten güvence altına almamız mümkün değildir çünkü politik psikoloji bağlamında her bir kimlik ki Kürt kimliği özellikle Türkiye içerisinde de, diğer bölgelerde de oturmuş çok kuvvetli bir kimlik, bunu reddedemezsiniz.

Bu Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı kotasının altına girmeye hazır bir kimlik aslında. Israrla farklı kavramsallaştırmalar üzerinden baskı yapılmasa, karşı tarafı psikolojik olarak zorda bırakacak şeyler yapılmasa bir barış ortamının çok daha kolay kurgulanması mümkün olabilir. Kürtlerle ilgili 'Kürt' diye yaptığınız her şey, olayın Türk ve kendini Türk hissedenler tarafında kendinden alınmış bir hak olarak tanımlanmasına yol açıyor. Bir kere önce bunu ortadan kaldırmak lazım. Türkiye'nin bütünü için demokratikleştirme istememiz, Türkiye'nin bütünü için insan hakları talep etmemiz lazım ve bir barış istiyorsak Türkiye'yi de aşan bir üst idealle bütün bölge için bir barış istememiz lazım."

Komisyonun önemine işaret eden Kaynak, "Buradan bir fikrin çıkması lazım. Teknik, taktik detayları teknisyenler yaratsın. Bence Meclis komisyonunun görevi, soyut bir biçimde Türkiye'nin geleceğine dair bir fikir üretme yoluna girmesi lazım. Travmalarımızı, yaralarımızı, incinmişliklerimizi nasıl tamamlayacağız? Kimleri nasıl yaraladık, nasıl yaptık bu işi?" ifadelerini kullandı.

Terörün işlevinin ortadan kaldırılması gerektiğini, işlevi sürdüğü müddetçe terörün devam edeceği uyarısında bulunan Kaynak, "Şu anda Öcalan'ın çağrısıyla ortaya çıkan durum PKK'nın Türkiye içerisindeki işlevinin bittiğini gösteriyor ama dışarıdaki işlevinin henüz tamamlanmamış olabileceği gerçeğini görmemiz gerekiyor. Dış dünyada çok ciddi kırılmalar var. Suriye'de ne olduğunu bilmiyoruz, Irak'ta neye dönüşeceğini bilmiyoruz. Göründüğü kadarıyla bölgesel konjonktür açıkçası böyle bir sürecin yürütülmesi için çok elverişli olmayabilir. Bazen daha iyi oluyor, bazen daha kötü oluyor ama temel olarak devlet olmayan aktörlere karşı yoğun bir baskının olduğu dönemdeyiz." diye konuştu.

- "Sürecin nihai hedefi doğru belirlenmeli"

Dicle Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Vahap Coşkun, "Kürt meselesinin" şimdiye kadar çözülemediğini, bu konunun geniş bir perspektif ve tarihsel bakış açısıyla ele alınması gerektiğini kaydetti.

Terör örgütü PKK'nın silahsızlandırılması için daha önce atılan adımlara değinen Coşkun, çözüm sürecinde yapılan hataları anlattı.

Her süreçte bazı hataların yapılabileceğini dile getiren Coşkun, şu önerilerde bulundu:

"Ama önemli olan daha önce yapılmış olan hataları yeniden yapmamaktır. Dolayısıyla bu süreçte geçmişin hataları tekrarlanmamalı ve aynı çukurlara bir kere daha düşmemeliyiz. Sürecin nihai hedefi doğru belirlenmeli. İç politikadaki çekişmelerin süreci olumsuz etkilememesi için çaba gösterilmeli. Dilin kullanımına ve koordinasyona azami dikkat edilmeli. Kamu düzeninden asla taviz verilmemeli, Suriye'de şartlara uygun düşen yeni bir politika belirlenmeli ve zamanı kullanma noktasında hassas olmalıyız. Türkiye'nin bugün izlediği yol, geçmişte izlediği yollardan ve bu süreçlerde takip edilen politikalardan son derece farklı çünkü bu süreçlerde genellikle son adım olarak düşünülen silahsızlanma, burada ilk adım olarak gündeme geldi. Eğer bu başarılarsa, artık çözüm süreci literatürüne 'Türkiye modeli' diye bir model armağan edilmiş olur."

- "Güven inşasına yönelik adımlar atılmak durumunda"

Milli İstihbarat Akademisi Başkanı Prof. Dr. Talha Köse, komisyonunun kendine has çözüm ve barış modeli olduğunu ifade etti. Köse, komisyondaki görüşlerinin çatışma çözümü konusundaki akademik çalışmaları ışığında bireysel görüşleri olacağını anlattı.

Orta Doğu'da yaşanan jeopolitik dönüşümün Türkiye için yeni güvenlik riskleri ortaya koyduğuna işaret eden Köse, şöyle konuştu:

"Bölgemiz gerçekten ciddi güvenlik riskleriyle, tehditlerle karşı karşıya, 100 yıl önce oluşturulan sınırların tasfiye olduğu ve sınırların silikleştiği, bunun yerine yeni sınırlar oluşturmaya çalışıldığı ve burada da farklı fikirlerin, farklı projelerin rekabet halinde olduğunu görmemiz gerekiyor. Dolayısıyla bugün yaşadığımız süreci bu bağlamda ele almamız gerekiyor. Bu değişimlerle Türkler ve Kürtlerin tarihten gelen kardeşlik hukuku üzerine bina edilmiş birlikteliklerini terörizm ve şiddet kıskacından kurtararak kurumsallaştırmaları ve sağlamlaştırmaları için yeni fırsat penceresi aralanmıştır. 100 yıllık sınırlar ortadan kalkıyor. Yeni belki sınırlar, illa ki bunların siyasi sınır olması gerekmiyor, yeni fikri sınırlar ortaya çıkacak ve gerçekten bu sınıra, bu döneme uygun bir perspektifle yeni bir yaklaşım ortaya konulması gerekiyor."

Dünya örneklerine bakıldığında iç savaş ve ayaklanmaların 15-20 sene sürdüğüne işaret eden Köse, "Türkiye için bakıldığında 40 yılı geçen çatışmaların çok istisnai olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla aslında bu işin de beklenenden çok daha uzun bir noktaya geldiğini de görüyoruz." dedi.

Köse, şimdiye kadar olan süreçteki girişimlerin farklı sebeplerle engellendiğini anlatarak, "Terörsüz Türkiye süreci, şu anda yaşadığımız süreç biraz daha farklı bir noktadadır. Özellikle devletin kurumsal bütünlüğü ile bu meseleyi sahiplenmesi, Meclis zemininde yürütülen yasal ve siyasi adımların desteklenmesi, toplumsal desteğin farklı kesimlere yayılması, gerçekten ciddi bir toplumsal destek olduğunu biz de sahada görüyoruz, yalnızca güvenlik boyutunun değil, demokratik uzlaşı ve yasal çerçevenin kalıcı olarak inşasına odaklanması sayesinde daha önce ulaşılamayan kritik bir eşiğe gelinmiştir. Bu işin arka planı 30 seneye de götürebilir ama daha önce hiçbir aşamada bu noktaya gelinememişti." değerlendirmesinde bulundu.

Silahlı çatışmanın bitmesinin "negatif barış" anlamına geldiğini asıl hedefin ise "pozitif barışa" ulaşmak olduğunu söyleyen Köse, "Şu anda içinde bulunduğumuz durum negatif barıştır. PKK'nın kendini feshetmesi ve silahları bırakma kararı alması negatif barışın gerçekleştiğini bu aşamada göstermektedir. Ancak pozitif barışın inşası için daha etkili adımların atılması ve barışın kalıcı hale getirilmesi hukuki olarak da bunun garanti altına alınması gerekmektedir. Bu anlamda Meclis komisyonumuza da önemli roller düşmektedir." şeklinde konuştu.

Çözüm için daha önce 3. tarafların rol aldığı süreçler yaşandığını kaydeden Köse, şunları kaydetti:

"Türkiye'nin bürokrasisi, siyaseti, akademisiyle kendi sorunlarını aşabilecek bir kapasitesi olduğu artık ortaya çıkmıştır. Bu yönüyle bu büyük Türkiye uzlaşısı yerli ve milli kapasiteye dayalı bir barış mimarisi hedeflemektedir. Meclis bu konuda önemli rol almaktadır. Cumhurbaşkanımızın doğrudan desteği bulunmaktadır. Meclis Başkanının bu konudaki kurumsal katkısı çok önemlidir. Milli İstihbarat Teşkilatının rolü önemlidir. Dolayısıyla bu sürecin devlet sahipliğiyle ve siyasi iradeyle yürütüldüğünü göstermektedir. Ayrıca taraflar arasında güven inşası ve etkili iletişim stratejileri sürecin yönetiminde belirleyici faktörlerdir. Dolayısıyla önümüzdeki süreçte yine güven inşasına yönelik adımlar atılmak durumundadır."

Meselenin komşu ülkelerle ve bölgesel yönetimlerle temas içerisinde yürütüldüğüne işaret eden Köse, "Sayın Teşkilat Başkanımız bugün Suriye'de bu konuyu konuşmak üzere muhataplarıyla bir araya gelmiştir. Daha önceki süreçte devlet yetkililerimiz hem Irak'ta hem Suriye'de hem de diğer batı başkentlerinde bununla alakalı temaslarda bulunmuş ve bu sürecin dış boyutuna yönelik de önemli adımlar atmaktadırlar." dedi.