2005-04-23 - 15:42
Baykal, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dolayısıyla özel gündemle toplanan TBMM Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada, TBMM'nin açılışının, yeni bir siyasal oluşumun ilk ve çarpıcı adımı olduğunu vurguladı.
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Anadolu topraklarında el ele vererek, tam bir eşitlik içinde, kardeşçe yaşamayı içine sindiren insanların bir milleti oluşturduğunu belirtti. Baykal, ''Türkiye Cumhuriyeti'ni hiçbir etnik projenin, ırk ayrımcılığının tehdit etmesine izin vermeyeceğiz'' dedi.
Baykal, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dolayısıyla özel gündemle toplanan TBMM Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada, TBMM'nin açılışının, yeni bir siyasal oluşumun ilk ve çarpıcı adımı olduğunu vurguladı. Açılan Meclis'in, ''Bir Meşrutiyet Meclisi, Bir Danışma Meclisi'' olmadığını kaydeden Baykal, ''Saltanata, hanedana, hilafete dayalı egemenlik anlayışlarının tümünü reddeden, meşru egemenlik temeli olarak milli iradeyi esas alan bir millet meclisidir. Bu yönüyle de TBMM'nin açılışı, yepyeni bir siyaset felsefesinin ve köklü bir zihniyet değişiminin yansımasıdır'' diye konuştu.
TBMM'nin, milli iradenin egemenliğini öngören ve milli iradeyi fiilen harekete geçirerek, hanedanın, saltanatın ve hilafetin dışında yeni bir egemenlik zemini yaratan tarihi bir sürecin sonunda açıldığını belirten Baykal, ''O nedenle TBMM'yi, birinci ve ikinci Meşrutiyet Meclislerinin devamı saymak, bu büyük dönüşümü anlamamak ve bu büyük dönüşümün isimli isimsiz kahramanlarına en büyük haksızlığı yapmak demektir'' dedi.
Baykal, ''Tebalıktan yurttaşlığa, cemaatten topluma, teokratik zihniyetten laik anlayışa, dogmatizmden özgür düşünceye, zorbalıktan hukuka, din sömürücülüğünden dine saygı anlayışına geçişi sağlamadan 23 Nisan 1920 başlangıcını amacına ulaştırmanın ne kadar güç olacağının'', 85 yıllık deneyimle ortaya çıktığına da dikkati çekti. 23 Nisan'ın temelinin, milli irade olduğunu belirten Baykal, milli iradenin, bütün yurttaşların eşitliğini gerektirdiğini, ancak bu eşitliğin sağlanması durumunda devletin, bir ırk, kan, kafatası, din, mezhep, tarikat, aşiret devleti olmayacağını söyledi. Baykal, milli iradeyi bir kez benimseyince, milleti oluşturan vatandaşların, dinine, mezhebine, eğitimine, servetine, ırkına, aşiretine, tarikatına göre ayrılamayacağını ve bu durumun da ülkeyi ''Cumhuriyete, kadın-erkek eşitliğine, laikliğe götüreceğini'' ifade etti.
''CUMHURİYET'İ TAHRİP EDEREK...''
Cumhuriyeti tahrip ederek demokrasiyi güçlendirmenin mümkün olmayacağını belirterek konuşmasını sürdüren Baykal, şunları söyledi:
''Cumhuriyeti eksilterek demokrasiyi çoğaltamazsınız. Demokrasinin sağladığı olanakları kullanarak da onu yapsanız, sonuç değişmez. Cumhuriyete karşı programlanmış bir demokrasi, sadece cumhuriyeti değil, kendi kendisini de tahrip eder.
Din ve siyaset ayırımı, demokrasinin temelidir. Din ve siyasetin kuralları birbirinden farklıdır. Dinde, iman ve teslimiyet esastır; demokratik siyasette, ikna olma ve sorgulama... Dinde, gerçek tektir ve değişmez; demokratik siyasette gerçek çoktur ve değişir. Dinde, muhalefete yer yoktur; demokratik siyaset muhalefetsiz olmaz. Demokrasinin olanaklarını kullanarak, dini, siyasete açmaya kalkışanlar olabilir; ama, din ve siyaset ayırımını esas almayan hiçbir rejim, demokratik kalamaz. Batı, yüzlerce yıl kardeş kanı akıtarak bu gerçeği öğrenmiştir. Biz, 23 Nisan'da yöneldiğimiz rejim içinde, kimsenin burnunu kanatmadan bu gerçeği yaşıyoruz.
Laiklik anlayışı, devletin bütün inançlara, dinlere, mezheplere saygı göstermesini ve eşit davranmasını gerektirir. Bu doğrudur, ama laiklik anlayışı aynı zamanda, hiçbir inancın, mezhebin, dinin, devletin hukukunu, eğitimini ve yönetimini oluşturmasına izin verilmemesini de öngörür.''
''ÖNCE OLUK OLUK KARDEŞ KANI...''
Baykal, siyasetin referansının demokrasi değil de din olması durumunda, önce, oluk oluk kardeş kanı akacağının, sonra da koyu ve karanlık bir otoriter rejim ortaya çıkacağını kaydetti. Türkiye'de, İslamiyet, laiklik ve demokrasi arasında eşsiz bir uyum olduğunu belirten Baykal, ''Bu, Türkiye'nin altın üçgeni, altın sentezi, iç barışın ve kalkınmanın altın anahtarıdır. Bunu, gözümüz gibi koruyup sürdürmeli, bozmak isteyenlere meydanı boş bırakmamalıyız'' dedi.
CHP Genel Başkanı Baykal, 23 Nisan 1920'nin, siyasi egemenlik anlayışının köklü bir biçimde değiştirildiği bir tarih olduğunu bildirdiği konuşmasında, daha sonraki bütün siyasal oluşumların temelinde ''Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir'' ilkesinin bulunduğunu vurguladı. Askeri zaferlerin, Cumhuriyetin ilanının, demokrasinin benimsenmesinin, kalkınmanın gerçekleştirilmesinin hep bu ilkenin sonucu olduğunu kaydeden Baykal, ''O nedenle, Kurtuluş Savaşımızı, yalnızca işgal kuvvetlerine karşı bir bağımsızlık mücadelesi, Mustafa Kemal'i de bu mücadelenin başarılı bir askeri komutanı olarak algılamak, yaşanan büyük dönüşümün siyasal ve felsefi temellerini kavrayamamak demektir'' diye konuştu.
''MİLLİYETÇİLİK ANLAYIŞI...''
Yenilen ve çözülen Osmanlığı İmparatorluğu'nun bütün coğrafyalarından Anadolu'ya gelen insanların yeni Türkiye'nin temelini oluşturduklarını belirten Baykal, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Yunan isyanını, 93 Harbini, Balkan Savaşlarını, Birinci Dünya Savaşını, Milli Mücadelenin, Güneydoğu'daki 15 yıllık çatışmanın acısını yaşamış, bedelini ödemiş insanlar olarak kendi vatanımızda, kendi milletimizi oluşturarak kendi bayrağımız altında yaşamak istiyoruz. Türkiye Cumhuriyeti'ni hiçbir etnik projenin, ırk ayrımcılığının tehdit etmesine izin vermeyeceğiz.
Bizim milliyetçilik anlayışımız, bir ırk, kan ve kafatası milliyetçiliği değildir. Bir siyasal bilinç, bir siyasal dayanışma milliyetçiliğidir. Bu topraklarda el ele vererek, tam bir eşitlik içinde, kardeşçe yaşamayı içine sindiren insanlar olarak bir millet oluşturuyoruz. Yüz elli yıllık acılarla dolu bir tarihin içinde şekillenmiş bir ulusal kimliği, hiçbir etnik hevesin, hiçbir ırkçı yönelişin dağıtmasına izin veremeyiz.
Çevremizde yaşanan etnik dağılmanın nelere yol açtığını görüyoruz.Bizim milliyetçiliğimiz herhangi bir husumetten, düşmanlıktan beslenen bir milliyetçilik değildir. Hiçbir başka millete, ırka ya da etnik kimliğe karşı bir duruşumuz yoktur. Bizim milliyetçiliğimiz, kimseye karşı değil, kendimiz için bir milliyetçiliktir. Bizim milliyetçiliğimiz, şiddete, teröre yönelik bir milliyetçilik değildir. Ama şiddete, teröre boyun eğecek bir milliyetçilik de değildir.
Aşiretlere, kavimlere, etnik kimliklere, mezheplere, ırk ayırımlarına dayanan dağınık, parçalanmış bir toplumsal yapıdan ulusal düzeyde bir bütünlük çıkarmaya yönelen bütünleştirici, yükseltici çağdaş bir milliyetçiliktir.''
ETNİK KİMLİKLER
Herkesin etnik kimliğinin kendi özel dünyasının bir parçası olduğunu kaydederek konuşmasını sürdüren Baykal, ancak kimsenin kendi etnik kimliğini, devlete bir damga gibi vurmasına, devleti belli etnik kimliklerin lehine ya da aleyhine kullanmasına göz yumamayacaklarını bildirdi.
''Ülkemize hep birlikte sahip çıkacağız. Bayrağımıza hep birlikte saygı duyacağız'' diyen Baykal, ayrı bayrak arayışına girenler ve onları insan hakları, demokrasi adına kanatları altına alanların, Türkiye'nin buna göz yumacağını sanmamaları gerektiğini söyledi. Türkiye'nin ulusal bütünlüğünü parçalama gücünün ne içeride ne de dışarıda kimsede olduğunu bildiren Baykal, ''Çünkü biz ulusal bütünlüğümüzü kimsenin lütfuyla sağlamadık. Türkiye'yi bize kimse atıfet diye vermedi'' dedi.
Baykal, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dolayısıyla özel gündemle toplanan TBMM Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada, TBMM'nin açılışının, yeni bir siyasal oluşumun ilk ve çarpıcı adımı olduğunu vurguladı. Açılan Meclis'in, ''Bir Meşrutiyet Meclisi, Bir Danışma Meclisi'' olmadığını kaydeden Baykal, ''Saltanata, hanedana, hilafete dayalı egemenlik anlayışlarının tümünü reddeden, meşru egemenlik temeli olarak milli iradeyi esas alan bir millet meclisidir. Bu yönüyle de TBMM'nin açılışı, yepyeni bir siyaset felsefesinin ve köklü bir zihniyet değişiminin yansımasıdır'' diye konuştu.
TBMM'nin, milli iradenin egemenliğini öngören ve milli iradeyi fiilen harekete geçirerek, hanedanın, saltanatın ve hilafetin dışında yeni bir egemenlik zemini yaratan tarihi bir sürecin sonunda açıldığını belirten Baykal, ''O nedenle TBMM'yi, birinci ve ikinci Meşrutiyet Meclislerinin devamı saymak, bu büyük dönüşümü anlamamak ve bu büyük dönüşümün isimli isimsiz kahramanlarına en büyük haksızlığı yapmak demektir'' dedi.
Baykal, ''Tebalıktan yurttaşlığa, cemaatten topluma, teokratik zihniyetten laik anlayışa, dogmatizmden özgür düşünceye, zorbalıktan hukuka, din sömürücülüğünden dine saygı anlayışına geçişi sağlamadan 23 Nisan 1920 başlangıcını amacına ulaştırmanın ne kadar güç olacağının'', 85 yıllık deneyimle ortaya çıktığına da dikkati çekti. 23 Nisan'ın temelinin, milli irade olduğunu belirten Baykal, milli iradenin, bütün yurttaşların eşitliğini gerektirdiğini, ancak bu eşitliğin sağlanması durumunda devletin, bir ırk, kan, kafatası, din, mezhep, tarikat, aşiret devleti olmayacağını söyledi. Baykal, milli iradeyi bir kez benimseyince, milleti oluşturan vatandaşların, dinine, mezhebine, eğitimine, servetine, ırkına, aşiretine, tarikatına göre ayrılamayacağını ve bu durumun da ülkeyi ''Cumhuriyete, kadın-erkek eşitliğine, laikliğe götüreceğini'' ifade etti.
''CUMHURİYET'İ TAHRİP EDEREK...''
Cumhuriyeti tahrip ederek demokrasiyi güçlendirmenin mümkün olmayacağını belirterek konuşmasını sürdüren Baykal, şunları söyledi:
''Cumhuriyeti eksilterek demokrasiyi çoğaltamazsınız. Demokrasinin sağladığı olanakları kullanarak da onu yapsanız, sonuç değişmez. Cumhuriyete karşı programlanmış bir demokrasi, sadece cumhuriyeti değil, kendi kendisini de tahrip eder.
Din ve siyaset ayırımı, demokrasinin temelidir. Din ve siyasetin kuralları birbirinden farklıdır. Dinde, iman ve teslimiyet esastır; demokratik siyasette, ikna olma ve sorgulama... Dinde, gerçek tektir ve değişmez; demokratik siyasette gerçek çoktur ve değişir. Dinde, muhalefete yer yoktur; demokratik siyaset muhalefetsiz olmaz. Demokrasinin olanaklarını kullanarak, dini, siyasete açmaya kalkışanlar olabilir; ama, din ve siyaset ayırımını esas almayan hiçbir rejim, demokratik kalamaz. Batı, yüzlerce yıl kardeş kanı akıtarak bu gerçeği öğrenmiştir. Biz, 23 Nisan'da yöneldiğimiz rejim içinde, kimsenin burnunu kanatmadan bu gerçeği yaşıyoruz.
Laiklik anlayışı, devletin bütün inançlara, dinlere, mezheplere saygı göstermesini ve eşit davranmasını gerektirir. Bu doğrudur, ama laiklik anlayışı aynı zamanda, hiçbir inancın, mezhebin, dinin, devletin hukukunu, eğitimini ve yönetimini oluşturmasına izin verilmemesini de öngörür.''
''ÖNCE OLUK OLUK KARDEŞ KANI...''
Baykal, siyasetin referansının demokrasi değil de din olması durumunda, önce, oluk oluk kardeş kanı akacağının, sonra da koyu ve karanlık bir otoriter rejim ortaya çıkacağını kaydetti. Türkiye'de, İslamiyet, laiklik ve demokrasi arasında eşsiz bir uyum olduğunu belirten Baykal, ''Bu, Türkiye'nin altın üçgeni, altın sentezi, iç barışın ve kalkınmanın altın anahtarıdır. Bunu, gözümüz gibi koruyup sürdürmeli, bozmak isteyenlere meydanı boş bırakmamalıyız'' dedi.
CHP Genel Başkanı Baykal, 23 Nisan 1920'nin, siyasi egemenlik anlayışının köklü bir biçimde değiştirildiği bir tarih olduğunu bildirdiği konuşmasında, daha sonraki bütün siyasal oluşumların temelinde ''Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir'' ilkesinin bulunduğunu vurguladı. Askeri zaferlerin, Cumhuriyetin ilanının, demokrasinin benimsenmesinin, kalkınmanın gerçekleştirilmesinin hep bu ilkenin sonucu olduğunu kaydeden Baykal, ''O nedenle, Kurtuluş Savaşımızı, yalnızca işgal kuvvetlerine karşı bir bağımsızlık mücadelesi, Mustafa Kemal'i de bu mücadelenin başarılı bir askeri komutanı olarak algılamak, yaşanan büyük dönüşümün siyasal ve felsefi temellerini kavrayamamak demektir'' diye konuştu.
''MİLLİYETÇİLİK ANLAYIŞI...''
Yenilen ve çözülen Osmanlığı İmparatorluğu'nun bütün coğrafyalarından Anadolu'ya gelen insanların yeni Türkiye'nin temelini oluşturduklarını belirten Baykal, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Yunan isyanını, 93 Harbini, Balkan Savaşlarını, Birinci Dünya Savaşını, Milli Mücadelenin, Güneydoğu'daki 15 yıllık çatışmanın acısını yaşamış, bedelini ödemiş insanlar olarak kendi vatanımızda, kendi milletimizi oluşturarak kendi bayrağımız altında yaşamak istiyoruz. Türkiye Cumhuriyeti'ni hiçbir etnik projenin, ırk ayrımcılığının tehdit etmesine izin vermeyeceğiz.
Bizim milliyetçilik anlayışımız, bir ırk, kan ve kafatası milliyetçiliği değildir. Bir siyasal bilinç, bir siyasal dayanışma milliyetçiliğidir. Bu topraklarda el ele vererek, tam bir eşitlik içinde, kardeşçe yaşamayı içine sindiren insanlar olarak bir millet oluşturuyoruz. Yüz elli yıllık acılarla dolu bir tarihin içinde şekillenmiş bir ulusal kimliği, hiçbir etnik hevesin, hiçbir ırkçı yönelişin dağıtmasına izin veremeyiz.
Çevremizde yaşanan etnik dağılmanın nelere yol açtığını görüyoruz.Bizim milliyetçiliğimiz herhangi bir husumetten, düşmanlıktan beslenen bir milliyetçilik değildir. Hiçbir başka millete, ırka ya da etnik kimliğe karşı bir duruşumuz yoktur. Bizim milliyetçiliğimiz, kimseye karşı değil, kendimiz için bir milliyetçiliktir. Bizim milliyetçiliğimiz, şiddete, teröre yönelik bir milliyetçilik değildir. Ama şiddete, teröre boyun eğecek bir milliyetçilik de değildir.
Aşiretlere, kavimlere, etnik kimliklere, mezheplere, ırk ayırımlarına dayanan dağınık, parçalanmış bir toplumsal yapıdan ulusal düzeyde bir bütünlük çıkarmaya yönelen bütünleştirici, yükseltici çağdaş bir milliyetçiliktir.''
ETNİK KİMLİKLER
Herkesin etnik kimliğinin kendi özel dünyasının bir parçası olduğunu kaydederek konuşmasını sürdüren Baykal, ancak kimsenin kendi etnik kimliğini, devlete bir damga gibi vurmasına, devleti belli etnik kimliklerin lehine ya da aleyhine kullanmasına göz yumamayacaklarını bildirdi.
''Ülkemize hep birlikte sahip çıkacağız. Bayrağımıza hep birlikte saygı duyacağız'' diyen Baykal, ayrı bayrak arayışına girenler ve onları insan hakları, demokrasi adına kanatları altına alanların, Türkiye'nin buna göz yumacağını sanmamaları gerektiğini söyledi. Türkiye'nin ulusal bütünlüğünü parçalama gücünün ne içeride ne de dışarıda kimsede olduğunu bildiren Baykal, ''Çünkü biz ulusal bütünlüğümüzü kimsenin lütfuyla sağlamadık. Türkiye'yi bize kimse atıfet diye vermedi'' dedi.
