2005-04-23 - 15:57
Erkan Mumcu, TBMM Genel Kurulu'nun özel gündemli toplantısında yaptığı konuşmada, tarihin geçmişte yaşanmış olaylar ve olguların hikaye edilmesi veya hatırlanmasından ibaret olmadığını ifade etti.
ANAP Genel Başkanı Erkan Mumcu, ''Hiç şüphemiz yoktur ki milletimiz ve onun şahsiyetli vekillerinin derin tarih ve meşruiyet bilinci, milli iradeyi basit bir temsil düzeyine indirgeyen ve güncel veya uzun vadeli, kişisel veya örgütsel, ideolojik veya ekonomik zaaf ve suiniyetlerin daima ayırdında olacak ve hak ettiği muameleyi gösterecektir'' dedi.
Erkan Mumcu, TBMM Genel Kurulu'nun özel gündemli toplantısında yaptığı konuşmada, tarihin geçmişte yaşanmış olaylar ve olguların hikaye edilmesi veya hatırlanmasından ibaret olmadığını ifade etti. ''Tarih yaşadıklarımızdan ve yaşanılanlardan öğrendiklerimizdir'' diyen Mumcu, 85 yıllık geçmişi bulunan Meclis'in kendi var oluşunun da bir geçmişi, bir tarihi ve o tarihten öğrendikleri bulunduğunu kaydetti. Mumcu, ''Kanaatimce TBMM'nin kuruluşunu insanlık tarihi bakımından da önemli, özgün ve değerli kılan da işte bu tarih bilinci içinde biçimlenen ve ifadesini bulan var oluşudur. Aksi halde işgal altında bir ülkenin sivil-asker bütün milli unsurlarının biraraya gelerek, işgal koşulları altında bile, meşruti bir düzene son vererek millet egemenliğine dayalı yeni bir düzen kurma iradelerini gerçek mahiyetiyle anlamak mümkün olmayabilirdi'' diye konuştu.
''ADI GİBİ SOYLU ATATÜRK''
''Millet ne kadar yorgun ve yılgın, yoksul ve bitap düşmüş olursa olsun, onu, içinde bulunduğu durumdan çekip çıkaran ve milletin binlerce yıllık tarihinden süzülen seçkin kahraman karakterini özünde muhafaza eden milli şuurun benliğinde karakterleştiği evlatları ve önderleri vardır'' görüşünü dile getiren Mumcu, ''O önder, adı gibi seçkin, adı gibi olgun ve aydın, adı gibi soylu ve asaletini milletine atfeden ve adı gibi milleti gibi kahraman ve fedakar Gazi Mustafa Kemal Atatürk'tür'' dedi.
Gazi Meclisin 1921 yılında kabul ettiği anayasanın, ''Hakimiyet bilakaydüşart milletindir, idare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir'' ifadesiyle başladığını anımsatan Mumcu, şöyle devam etti:
''Bu cümle, bugün kutladığımız ulusal egemenlik bayramının özüdür. Bu cümle, bir kurtuluş savaşını yürüten milli güçlerin işgal güçlerine karşı bir manifestosu değildir. Onlara karşı verilen mücadelenin zemini bütün vatan sathıdır; şekli ise göğüs göğse çarpışmadır. Bu cümle, zaferden emin olan bir iman ve dehanın, milletin istiklalini temin etmekle yetinmeyip, vatanın istiklalini tesis etme azminin ve iradesinin de ifadesidir.
Bu cümle, bu Meclis'in var oluş gayesinin ve çağlar boyu sürecek misyon ve vizyonunun özü, usaresidir. Yüksek hoşgörünüze sığınarak Atatürk devrimlerinin en büyüğü ve en önemlisi olarak gördüğüm ulusal egemenlik devriminin özünü teşkil ettiğine inandığım bu misyonu bir kez daha ifadelendirmek ve berraklaştırmak istiyorum.''
''ÇAĞDAŞLAŞMA DEVRİMİ''
Erkan Mumcu, ulusal egemenlik devriminin bağımsızlık iradesinin, derin tarih bilincinin bir ürünü olarak bir milli devrim olduğunu ifade etti. Yine ulusal egemenlik devriminin, egemenliğin kaynağı ve kullanılmasının amaç ve yöntemleriyle millete, topluma özgüleyen yönü ve karakteriyle aynı zamanda bir demokratik devrim olduğunu dile getiren Mumcu, ''Yine ulusal egemenlik devrimi kendisiyle başlayan ve hiçbir dayatma ve zorlama karşısında bulunmaksızın kendi iradesiyle devam eden pek çok devrim ve atılımın öncüsü ve yapıcısı olarak bir aydınlanma ve çağdaşlaşma devrimidir'' diye konuştu.
Atatürk'ün, ulusal egemenlik devriminin ve onu izleyen diğer devrimlerin öncüsü olarak Meclis'in kuruluş gününü ulusal egemenlik bayramı olarak ilan ve bunu Türk çocuklarına armağan etmesinin çocuk sevgisinden çok daha fazla bir anlam ifade ettiğini belirten Mumcu, ''Bu anlam, bu devrimlerin kuşaklar boyu yaşayacak olması istek ve iradesini içinde barındıran bir anlamdır'' dedi.
''SAPMALAR VE UZAKLAŞMALAR...''
ANAP Lideri Mumcu, geride bırakılan 85 yılda zaman zaman bu derin tarih bilincinden ve ulusal egemenlik iradesinden sapmalar ve uzaklaşmalar yaşandığını ifade ederek, sözlerini şöyle tamamladı:
''Bu sapmalar kimi zaman milletin bizatihi sahibi olduğu egemenlik anlayışından millet üzerinde tesis edilen ve ona rehberlik ve önderlik etmek yerine onu adam etmeye, onu tedip ve terbiye etmeye yönelen girişimler olarak ortaya çıkmışsa da millet iradesi bütün bu zorlukların üstesinden gelmeyi başarmıştır.
Yine maalesef bu sapma ve uzaklaşmalar zaman zaman milli iradenin tesis ve tecellisini basit bir temsil mekanizmasına indirgeyen, temsili bayağı bir iktidar oyununa dönüştüren ve bütün bunlardan daha feci ve acı olarak Millet Meclisi'nin varoluşsal özünü teşkil eden 'Milletin istiklalini temin ve istikbalini tesis etmek' gaye ve meşruiyetinden uzaklaşan tutum, durum ve olgularla, da karşılaşılmıştır.
Hiç şüphemiz yoktur ki milletimizin ve onun şahsiyetli vekillerinin derin tarih ve meşruiyet bilinci, milli iradeyi basit bir temsil düzeyine indirgeyen ve güncel veya uzun vadeli, kişisel veya örgütsel, ideolojik veya ekonomik zaaf ve suiniyetlerin daima ayırdında olacak ve hak ettiği muameleyi gösterecektir. Zira bu meşruiyetten ayrılmanın ve millete vekaletin suiistimal edilmesi, hiçbir şekilde hoşgörülebilir ve affedilebilir bir tutum olarak
görülemez.''
''LAİKLİK KAVRAMI...''
ANAP Genel Başkanı Mumcu, küresel gelişmelere de değindi. Küresel gelişmelere ve geleceğe şekil veren süreçleri küresel bir gerçeklik anlayış içinde kavramak ve hayata geçirmek zorunluluğu bulunduğunu belirten Mumcu, ''Bugünkü dünyada bunun tek yolu yine kendine güven ve kendi kaynaklarını harekete geçirmektir. Bu kaynakların başında ve bu kendine güvenin odağında kendi insanımız, kendi toplumumuz vardır. Şu halde yapmamız gereken iş, tehdit odaklı içe kapanma yerine fırsat odaklı bir dışa dönüklüğü seçmek ve toplumsal enerjiyi ve bireyin aklı ve vicdanını özgürleştirmek suretiyle serbest bırakmak olmalı. Bunun için elimizdeki en önemli araç ve kavram hiç şüphesiz ki laikliktir'' dedi.
Laiklik kavramı üzerindeki tartışma ve uzlaşmazlıklara son vermenin kaçınılmaz bir öncelik olması gerektiğini ifade eden Mumcu, sözlerini şöyle tamamladı:
''Kimilerinin laikliği insanın aklını özgürleştiren ancak, vicdanını baskılayan anlayışları karşısında, kimilerinin vicdanı özgürleştirirken eleştirel aklı baskılayan anlayış ve yorumları, toplum yaşantımızda gerilim, sürtünme enerjisi yaratan bir israfa dönüşmektedir.
Laiklik insanın hem aklı hem vicdanıyla özgürleşmesi ve bu yolla çağdaşlaşmasıdır. Bunu bir kültüre, yaşama biçimine dönüştürdüğümüz zaman Atatürk'ün işaret ettiği muasır medeniyet seviyesinin önüne geçmek konusunda çok büyük atılımlar gerçekleştireceğimizden hiçbir kuşkum yoktur.''
Erkan Mumcu, TBMM Genel Kurulu'nun özel gündemli toplantısında yaptığı konuşmada, tarihin geçmişte yaşanmış olaylar ve olguların hikaye edilmesi veya hatırlanmasından ibaret olmadığını ifade etti. ''Tarih yaşadıklarımızdan ve yaşanılanlardan öğrendiklerimizdir'' diyen Mumcu, 85 yıllık geçmişi bulunan Meclis'in kendi var oluşunun da bir geçmişi, bir tarihi ve o tarihten öğrendikleri bulunduğunu kaydetti. Mumcu, ''Kanaatimce TBMM'nin kuruluşunu insanlık tarihi bakımından da önemli, özgün ve değerli kılan da işte bu tarih bilinci içinde biçimlenen ve ifadesini bulan var oluşudur. Aksi halde işgal altında bir ülkenin sivil-asker bütün milli unsurlarının biraraya gelerek, işgal koşulları altında bile, meşruti bir düzene son vererek millet egemenliğine dayalı yeni bir düzen kurma iradelerini gerçek mahiyetiyle anlamak mümkün olmayabilirdi'' diye konuştu.
''ADI GİBİ SOYLU ATATÜRK''
''Millet ne kadar yorgun ve yılgın, yoksul ve bitap düşmüş olursa olsun, onu, içinde bulunduğu durumdan çekip çıkaran ve milletin binlerce yıllık tarihinden süzülen seçkin kahraman karakterini özünde muhafaza eden milli şuurun benliğinde karakterleştiği evlatları ve önderleri vardır'' görüşünü dile getiren Mumcu, ''O önder, adı gibi seçkin, adı gibi olgun ve aydın, adı gibi soylu ve asaletini milletine atfeden ve adı gibi milleti gibi kahraman ve fedakar Gazi Mustafa Kemal Atatürk'tür'' dedi.
Gazi Meclisin 1921 yılında kabul ettiği anayasanın, ''Hakimiyet bilakaydüşart milletindir, idare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir'' ifadesiyle başladığını anımsatan Mumcu, şöyle devam etti:
''Bu cümle, bugün kutladığımız ulusal egemenlik bayramının özüdür. Bu cümle, bir kurtuluş savaşını yürüten milli güçlerin işgal güçlerine karşı bir manifestosu değildir. Onlara karşı verilen mücadelenin zemini bütün vatan sathıdır; şekli ise göğüs göğse çarpışmadır. Bu cümle, zaferden emin olan bir iman ve dehanın, milletin istiklalini temin etmekle yetinmeyip, vatanın istiklalini tesis etme azminin ve iradesinin de ifadesidir.
Bu cümle, bu Meclis'in var oluş gayesinin ve çağlar boyu sürecek misyon ve vizyonunun özü, usaresidir. Yüksek hoşgörünüze sığınarak Atatürk devrimlerinin en büyüğü ve en önemlisi olarak gördüğüm ulusal egemenlik devriminin özünü teşkil ettiğine inandığım bu misyonu bir kez daha ifadelendirmek ve berraklaştırmak istiyorum.''
''ÇAĞDAŞLAŞMA DEVRİMİ''
Erkan Mumcu, ulusal egemenlik devriminin bağımsızlık iradesinin, derin tarih bilincinin bir ürünü olarak bir milli devrim olduğunu ifade etti. Yine ulusal egemenlik devriminin, egemenliğin kaynağı ve kullanılmasının amaç ve yöntemleriyle millete, topluma özgüleyen yönü ve karakteriyle aynı zamanda bir demokratik devrim olduğunu dile getiren Mumcu, ''Yine ulusal egemenlik devrimi kendisiyle başlayan ve hiçbir dayatma ve zorlama karşısında bulunmaksızın kendi iradesiyle devam eden pek çok devrim ve atılımın öncüsü ve yapıcısı olarak bir aydınlanma ve çağdaşlaşma devrimidir'' diye konuştu.
Atatürk'ün, ulusal egemenlik devriminin ve onu izleyen diğer devrimlerin öncüsü olarak Meclis'in kuruluş gününü ulusal egemenlik bayramı olarak ilan ve bunu Türk çocuklarına armağan etmesinin çocuk sevgisinden çok daha fazla bir anlam ifade ettiğini belirten Mumcu, ''Bu anlam, bu devrimlerin kuşaklar boyu yaşayacak olması istek ve iradesini içinde barındıran bir anlamdır'' dedi.
''SAPMALAR VE UZAKLAŞMALAR...''
ANAP Lideri Mumcu, geride bırakılan 85 yılda zaman zaman bu derin tarih bilincinden ve ulusal egemenlik iradesinden sapmalar ve uzaklaşmalar yaşandığını ifade ederek, sözlerini şöyle tamamladı:
''Bu sapmalar kimi zaman milletin bizatihi sahibi olduğu egemenlik anlayışından millet üzerinde tesis edilen ve ona rehberlik ve önderlik etmek yerine onu adam etmeye, onu tedip ve terbiye etmeye yönelen girişimler olarak ortaya çıkmışsa da millet iradesi bütün bu zorlukların üstesinden gelmeyi başarmıştır.
Yine maalesef bu sapma ve uzaklaşmalar zaman zaman milli iradenin tesis ve tecellisini basit bir temsil mekanizmasına indirgeyen, temsili bayağı bir iktidar oyununa dönüştüren ve bütün bunlardan daha feci ve acı olarak Millet Meclisi'nin varoluşsal özünü teşkil eden 'Milletin istiklalini temin ve istikbalini tesis etmek' gaye ve meşruiyetinden uzaklaşan tutum, durum ve olgularla, da karşılaşılmıştır.
Hiç şüphemiz yoktur ki milletimizin ve onun şahsiyetli vekillerinin derin tarih ve meşruiyet bilinci, milli iradeyi basit bir temsil düzeyine indirgeyen ve güncel veya uzun vadeli, kişisel veya örgütsel, ideolojik veya ekonomik zaaf ve suiniyetlerin daima ayırdında olacak ve hak ettiği muameleyi gösterecektir. Zira bu meşruiyetten ayrılmanın ve millete vekaletin suiistimal edilmesi, hiçbir şekilde hoşgörülebilir ve affedilebilir bir tutum olarak
görülemez.''
''LAİKLİK KAVRAMI...''
ANAP Genel Başkanı Mumcu, küresel gelişmelere de değindi. Küresel gelişmelere ve geleceğe şekil veren süreçleri küresel bir gerçeklik anlayış içinde kavramak ve hayata geçirmek zorunluluğu bulunduğunu belirten Mumcu, ''Bugünkü dünyada bunun tek yolu yine kendine güven ve kendi kaynaklarını harekete geçirmektir. Bu kaynakların başında ve bu kendine güvenin odağında kendi insanımız, kendi toplumumuz vardır. Şu halde yapmamız gereken iş, tehdit odaklı içe kapanma yerine fırsat odaklı bir dışa dönüklüğü seçmek ve toplumsal enerjiyi ve bireyin aklı ve vicdanını özgürleştirmek suretiyle serbest bırakmak olmalı. Bunun için elimizdeki en önemli araç ve kavram hiç şüphesiz ki laikliktir'' dedi.
Laiklik kavramı üzerindeki tartışma ve uzlaşmazlıklara son vermenin kaçınılmaz bir öncelik olması gerektiğini ifade eden Mumcu, sözlerini şöyle tamamladı:
''Kimilerinin laikliği insanın aklını özgürleştiren ancak, vicdanını baskılayan anlayışları karşısında, kimilerinin vicdanı özgürleştirirken eleştirel aklı baskılayan anlayış ve yorumları, toplum yaşantımızda gerilim, sürtünme enerjisi yaratan bir israfa dönüşmektedir.
Laiklik insanın hem aklı hem vicdanıyla özgürleşmesi ve bu yolla çağdaşlaşmasıdır. Bunu bir kültüre, yaşama biçimine dönüştürdüğümüz zaman Atatürk'ün işaret ettiği muasır medeniyet seviyesinin önüne geçmek konusunda çok büyük atılımlar gerçekleştireceğimizden hiçbir kuşkum yoktur.''
