2005-09-01 - 12:20
TBMM BAŞKANI ARINÇ, "DÜNYA BARIŞ GÜNÜ" DOLAYISIYLA BAZI SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİNİN TEMSİLCİLERİNİ KABUL ETTİ
Arınç, kabulde yaptığı konuşmada; "Dünya barışına katkı sağlayabilecek en önemli ülkelerden biriyiz. Buna tarihi köklerimiz, coğrafi konumuz ve gücümüz yeterlidir" dedi.
TBMM Başkanı Bülent Arınç, "1 Eylül Dünya Barış Günü" dolayısıyla bazı Sivil Toplum Kuruluşlarınn temsilcileri kabul etti.

Başkanlık Divan Toplantı Salonu'ndaki kabule, KESK Başkanı İsmail Hakkı Tombul, DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, TMMOB Başkanı Mehmet
Soğancı, Türk Tabipler Birliği İkinci Başkanı Metin Bakkalcı ile Türk Diş Hekimleri Birliği Merkez Komitesi Üyesi Süha Alpay katıldı.

Kabulde bir konuşma yapan Arınç, "Türkiye'nin önemli sivil örgütlerinin barış için, demokratikleşme için çabalarını takdirle karşılıyorum. Sivil örgütlerin ortaya çıkartacağı sinerjinin siyaseti pozitif etkileyeceğini düşünüyorum" dedi.

TBMM Başkanı Arınç, şöyle dedi:

"Bugün bütün dünyada 1 Eylül Barış Günü olarak kutlanıyor
.
Dünyanın içinde bulunduğu durum göz önüne alınırsa barış gününün biraz da buruk bir şekilde kutlandığını söyleyebiliriz.

Özellikle ülkemizin içinde bulunduğu bölgenin barış konusunda ne kadar büyük sorunlar yaşadığını hepiniz görüyorsunuz. Daha dün Irak'ta yüzlerce insan hayatını kaybetti. Barışa susamış bir ülkede, yüzlerce masum insan henüz nedeni belli olmayan ama Irak'ın yaşadığı kaosun bir etkisi sonucu yaşamını yitirdi. Bu büyük bir dramdır. Dünya barış gününde daha yüzlerce masum insanın yaşamını yitirmemesi için duacıyım.

Herkesin gördüğü gibi artık ciddi adımlar atmamızı gerekiyor.

Özellikle de biz siyasetçilerin. Zira siyaset, insanlığın mutluluğu ve huzuru için vardır. Bu yüzden de siyaset kurumunun sorunlarımıza çözüm bulması gerekiyor. Hem dünyada, hem de ülkemizde artık barış için, insanlarımızın mutluluğu için çaba göstermek gerekiyor.

Bugün bizleri ziyaret eden Türkiye'nin önemli sivil örgütlerinin barış için, demokratikleşme için çabalarını takdirle karşılıyorum. Sivil örgütlerin ortaya çıkartacağı sinerjinin siyaseti pozitif etkileyeceğini düşünüyorum.

Sivil örgütlerimizin açıkladığı metinde iki önemli husus var:

Biri hemen yanı başımızda yaşanan Irak savaşı ve onun neden olduğu hak ihlalleri ve dramlar.

Diğeri de son günlerde çokça tartışılan Kürt sorunu.

Bu sorunların çözümü için KESK'in Sayın Başkanının da belirttiği gibi daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük gerekiyor. Bunları elde etmemiz için önümüzde çok da fazla engel yok aslında. Barış için, özgürlük için, demokratikleşme için cesaret gerekir. Bence ihtiyacımız olan şey budur.

Cesurca adımlar atmak gerekiyor. Korkulardan sıyrılmak gerekiyor. İşte o zaman ihtiyacımız olan gerçek özgürlüğe kavuşabiliriz.

Irak konusunda sadece biz değil bütün dünyada büyük bir endişe ve korku yaşanıyor. Bu ülkede sivillerin yaşamları, hak ve özgürlükler tehlike altında. Dünyadaki sağduyulu insanlar, bu savaşın barışçı yollardan, Irak halkının mutluluğunu sağlayacak şekilde sona ermesi için girişimlerde bulunması gerekiyor.

Anladık ki savaşlar mutluluk getirmiyor, demokrasi getirmiyor.

Değerli sivil örgütlerimizin dile getirdiği bir diğer önemli konu da son günlerin çok tartışılan ve gündemin ilk sıralarında yer alan bir konusudur.

Sayın Başbakan'ın girişimiyle gündeme oturan bu konunun adının konması bile başlı başına sorun olmuştu. Bu da problemin büyüklüğünü göstermektedir.

Bir kere adına ne dersek diyelim, "Kürt Sorunu", Güneydoğu Sorunu, Terör Sorunu", önümüzde ciddi bir problem var. Bu problemin adına takılmadan sorunu aklıselimle, sükunetle ve ortak akılla çözmek gerekiyor.

Burada bir istismar ihtimaline dikkat çekmek istiyorum.

Sorun, herkesin gördüğü gibi ciddi bir problemdir. Bunu siyasi bir istismar aracı olarak kullanmamak gerekir. Konu yeterince hassas ve sıcakken ayrıca bir politik malzeme haline getirmek tehlikelidir.

Sorun, hükümetin sorunu değildir. Sorun, Türkiye'nin sorunudur. Dolayısı ile Türkiye'yi sahiplenen ve sahip çıkan herkesin sorunu çözmek için katkıda bulunması gerekir.

Öte yandan bazı örgütlerin ya da kişilerin de bu konuyu istismar ettiği görülüyor. Bu fırsatı vermemek gerekir. Bu konuda en çok dikkatli olması gereken taraf da sorunun barışçıl ve adil bir şekilde çözülmesini isteyen kişilerdir.

Ayrıca problemin muhataplık sorunu da tartışılıyor. Herkes şunu iyi bilmelidir ki, bu sorunun muhatabı masum insanların kanına girmiş, can almış bir terör örgütü değildir. Bu sorunun muhatabı, bu terör örgütü ya da onun sözde liderinden emir alan ama kendilerini legal gösteren taraflar da değildir.

Bu sorunun muhatabı, bu ülkede yaşayan, çeşitli nedenlerle ekonomik ve kültürel sorunlar çeken, farklılıklarını kültürel bir zenginlik sayan ve bu topraklara ait olduğunu düşünen, savunan, şiddeti reddeden Türkiyeli Kürt kökenli vatandaşlarımızdır.

Bizim başka bir muhatabımız yoktur. Sorunu çözeceksek, demokratik açılımlar yapacaksak bu sivil, şiddete karşı, teröre karşı sadece daha iyi koşullarda yaşamak isteyen insanlar için yapmamız gerekiyor.

Terörle mücadelede en küçük taviz vermek, gevşeklik göstermek büyük hata olur. Ancak terörle vatandaşlarımızın durumunu iyi ayırt etmek gerekir. Yoksa yeniden aynı sorunları yaşarız.

Bu sorunun çözümünü isteyen herkesin terörü, terör örgütünü, şiddeti lanetlediğini deklare etmesi gerekir.

Aynı şekilde Kürt sorunu konusunda cesur adımlar atacak olan hükümetin terörle mücadelede vatandaşlarımızın haklarını korumada hassas davranması gerekir.

Meclisimiz dünyanın ve ülkemizin barışı için öncülük etmeye hazırdır. 5 Eylül"de Newyork'ta yapılacak Dünya Parlamento Başkanları toplantısında da, daha çok barış ve daha çok demokrasi istediğimizi bütün dünyaya duyuracağız.

Aynı şekilde Türkiye'de daha özgür daha demokratik bir ortam için Meclisimiz çalışmaya azimlidir.

Dünya barış gününde bir konuya daha dikkat çekmek istiyorum.
Sadece adına "Kürt sorunu ya da Güneydoğu sorunu" değil aynı zamanda toplumsal barışımızı zedeleyen inanç hürriyeti konusunda da cesur adımlar atmamız gerekir.

Bugün ülkemizde inanç hürriyetinin önündeki engeller yüzünden binlerce insanımız mutsuzdur, huzursuzdur. Onların huzurlu ve mutlu bir şekilde yaşamaları için ciddi adımlar atılması gerekir.

Bu konuda yine sivil örgütlerimizin duyarlı davranacağını ümit ediyorum.

Özetle bu ülkede bizim bir arada yaşamamızı engelleyen ne kadar sorunumuz varsa hepsini tek tek çözmemiz gerekiyor. Bunu ülkemiz için yapmamız lazım. Bunu daha güçlü, daha büyük bir Türkiye için yapmamız gerekiyor. Zira biz kendi iç sorunlarımız yüzünden çok enerji kaybediyoruz. Oysa yapacak daha çok işimiz, daha önemli misyonlarımız var. Dünya barışına katkı sağlayabilecek en önemli ülkelerden biriyiz. Buna tarihi köklerimiz, coğrafi konumuz ve gücümüz yeterlidir.

Daha büyük düşünmemiz gerekiyor. Daha büyük adımlar atma vaktidir artık."


Kabulde konuşan KESK Başkanı Tombul, dünyanın pek çok bölge ve ülkesinde yaşanan çatışmaların ve savaşların, insanlığın geleceğini tehdit ettiğini, insanın en temel evrensel hakkı olan ''yaşama hakkı''nı elinden aldığını bildirdi.

Bir an önce silahların susması gerektiğine değinen Tombul, ''Çatışmalar sonucunda oluşan intikam duygusu ve linç girişimlerinin önü alınmalıdır. Sorunun çözümünün daha fazla demokrasi ve daha fazla özgürlükten geçtiğini düşünmekteyiz. Türkiye'nin bütün sorunları gibi adına ister 'Kürt sorunu' diyelim, ister 'Güneydoğu sorunu' diyelim bu sorunun da toplumsal diyalog ve empatik bakış açısıyla barışçıl ortamda demokratik yöntemlerle çözümünden yanayız'' diye konuştu.

SİLAHSIZ YAŞAM KAMPANYASI
AK Parti Grup Başkanvekili Eyüp Fatsa ve AK Parti Ordu Milletvekili Enver Yılmaz'ın kırmızı plakayla gittikleri düğünde tabancalarıyla ateş etmeleri yönündeki soruları cevaplandıran Arınç, bu davranışın çok yanlış olduğunu söyledi. ''Silahsız bir yaşama
ihtiyacımız var'' diyen Arınç, ANAVATAN Şanlıurfa Milletvekili Turan Tüysüz'ün silahını iade etmesi jestini uygun bir davranış olarak gördüğünü ifade etti.

Milletvekillerinin İçtüzük gereğince Meclisin bazı bölümlerine silahlarıyla girmediğini belirten Arınç, alınan tedbirler sonucunda herhangi bir olumsuzluk yaşanmadığını, Meclisin rehberlik ettiği ''silahsız yaşam'' kampanyası başlatacaklarını söyledi.

Düğünde ateş eden milletvekillerinin görüntü ve fotoğraflarının her gün defalarca yayınlandığını, bunun da Meclisin saygınlığını yaralayacağına dikkati çeken Arınç, ''Basından ricam, Meclisimizin saygınlığını zedeleyecek bu görüntülerin artık kullanılmamasıdır. Eğer gerçekten ciddi adım atılmazsa bolca bu görüntüleri kullanabilirsiniz.
Ama şimdilik sizden bir avans istiyoruz. Pozitif yaklaşarak, bu konunun kamuoyunda yerini almasını sağlayabilirsiniz'' diye konuştu.

KIRMIZI PLAKALI MAKAM ARAÇLARI
İç Tüzükte kırmızı plakalı makam araçlarının kullanılmasıyla ilgili herhangi bir hüküm olmadığını belirten Arınç, emre ve zatlara tahsis edilen 50 makam aracının istendiği gibi kullanılabildiğini, bu uygulamanın doğru olmadığını ancak kanunun bu imkanı verdiğini
bildirdi.

Arınç, şöyle devam etti:

''Kırmızı plakalı makam aracıyla istenilen yere gidilebilir. Kanunda bir engel yok. Tek engel vicdanları, hukuk anlayışlarıdır. Bırakın düğüne gitmelerini aklınıza gelemeyecek her yere gidebilirler. Kanun devletinde takılır kalırsak yapılan iş doğrudur. Ama 'Türkiye Cumhuriyeti, laik demokratik sosyal bir hukuk devlettir' diyorsak, hukuk devletinde bunu tartışmamız lazım. Nereye gidebilir? Araçları nasıl kullanabilir? Etik olanı nedir? Bunu deklare etmeliyiz.''

Ekim ayında Meclis açıldıktan sonra Başkanlık Divanı'na konuyu getireceğini bildiren Arınç, yasal düzenlemeyle veya etik kurallarla bu araçların nerede ve ne şekilde kullanılması gerektiği yönünde Başkanlık Divanı'nda bir karar alacağını kaydetti.