2005-04-20 - 14:00
MİLLİ EGEMENLİK SEMPOZYUMU TAMAMLANDI...ARINÇ: "YENİ, SİVİL, ÇAĞDAŞ, DEMOKRAT, KISA VE ÖZLÜ BİR ANAYASAYA İHTİYACIMIZ VAR''
Prof. Dr. Eryılmaz: "Egemenliğin bölüştürülmesi bürokrasiyi güçlendirmiştir"? Prof. Dr. Şahin: "Medya ile Parlamento arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesi gerekir'' Prof. Dr. Atilla Yayla: ""Hukukun hakimiyetinin, hukukçunun hakimiyet gibi görülmesi yanlış" Doç. Dr. Hasan Nuri Yaşar: "Türkiye'nin AB üyeliğinden önce, halkın Meclis'i tarafından yapılan yeni bir anayasaya gereksinimi var"
Millî Egemenlik Yılı kutlamaları çerçevesinde gerçekleştirilen bu yılın ilk Millî Egemenlik Sempozyumu TBMM'de yapıldı. TBMM Başkanı Arınç "Yeni, sivil, çağdaş, demokrat, kısa ve özlü bir anayasaya ihtiyacımız var'' dedi.

Bülent Arınç, 1982 Anayasası'nın yaklaşık 180 maddesi ile son derece ayrıntılı, bir anayasada bulunmaması gereken hükümleri de içerecek biçimde düzenlendiğini belirterek "Temel haklar ve ödevlerle buna bağlı konuları içine alan, kurumların kendi kanunları ile yönetildiği ve anayasanın kapsam olarak küçüldüğü yeni bir düzenlemeye ihtiyacımız var" dedi.

KONUŞMACILAR
TBMM Başkanı Bülent Arınç'ın yönetiminde yapılan 16. Millî Egemenlik Sempozyumu'nda konuşan Başbakanlık Başmüşaviri Prof. Dr. Bilal Eryılmaz, bürokrasi ile parlamentonun ilişkilerini değerlendirirken, egemenliğin kullanılmasının organlar arasında bölüştürülmesinin bürokrasiyi güçlendirdiğini söyledi. Eryılmaz, demokrasilerde bürokrasinin yürütmenin emrindeki bir araç olması gerekirken, uygulamada araç olmaktan çıkıp temel siyasaları belirleyen bir güç ve bir ortak gibi davrandığını savundu.

Bürokrasinin icat ettiği ''devlet sırrı'' kavramının en büyük silahlarından biri olduğunu, bilgisiz ve güçsüz ve bir parlamentoyu tercih ettiğini ifade eden Eryılmaz, siyasilerin değişmesine karşın bürokratların sürekli görevde kalmasının da onları devletin sahibi gibi davranmaya sevk ettiğini vurguladı. Eryılmaz, ''1921 ve 1924 anayasalarında egemenliğin tek kullanıcısı olarak TBMM belirtilmişken, 1961 ve 1982 anayasalarında egemenliğin organlar arasında paylaştırılmasının da bürokrasiyi güçlendirdiğini'' anlattı.

Türkiye gibi bakanlıkların büyük olduğu ülkelerde tek siyasinin bu yapıyı yönetmesinin mümkün olmadığını, o nedenle bürokrasiye ihtiyaç duyduğunu kaydeden Eryılmaz, merkezi yapının da bürokrasiyi parlamento karşısında güçlendirdiğini dile getirdi.

SİYASİLERİ GÜÇLENDİREN ORGANLAR
Batılı demokratik ülkelerde, siyasilerin gücünün artırılması için bakan yardımcılığı, bakanlık kabinesi, ombudsmanlık gibi yapıların oluşturulduğunu belirten Eryılmaz, Türkiye'nin de ombudsmanlığı yapılandırmak durumunda olduğu görüşünü dile getirdi. Eryılmaz, yasama organı olan TBMM'nin çıkardığı kanunlardan yüzde 94'ünü bürokratlar tarafından hazırlanan tasarılardan oluştuğunu vurgulayarak, yasama organının kendi uzmanlık kadrolarını oluşturarak yasal düzenlemeleri bu uzmanlar yardımıyla hazırlaması gerektiğini savundu. Eryılmaz, ABD Kongresi'nde 18 bin uzmanın görev yapmasına karşın TBMM'de 64 uzman çalıştığına işaret etti.

HALUK ŞAHİN: AYNI TARİHSEL SÜREÇ
Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr Haluk Şahin de medya ile parlamento ilişkilerine yönelik konuşmasında, basın ve parlamentonun tarih sahnesine çıkışlarının aynı dönemde olduğuna işaret etti. Yönetimde söz sahibi olmak isteyen yeni toplumsal kesimlerin, görüşlerini kamuya yaymaları bağlamında basın özgürlüğünü savunduklarını anımsatan Şahin, çeşitli toplumsal kesimlerin temsil edildiği parlamento ile basının gelişiminin de paralel olduğunu anlattı.

Parlamentoların güçsüz olduğu dönemlerde medyanın da güçsüz olduğunu, ne zaman parlamentolar kapatıldıysa basının da kapatmalarla karşı karşıya kaldığını belirten Şahin, iki kurum arasındaki yakın ilişkinin, aralarında hiç sorun olmadığı anlamına gelmediğine de işaret etti. Şahin, zaman zaman medyanın parlamentoyu eleştirmesine karşılık parlamentonun da yasal düzenlemelerle basına kısıtlamalar getirdiğini belirtti.

Günümüzde medyanın parlamentonun çalışmalarından çok liderlere önem verdiğini, uluslararası platformlarda parlamento ile basın arasındaki ilişkilerin güçlenmesi için öneriler belirlendiğini bildiren Şahin, parlamentonun medyaya karşı şeffaf ve bilgilendirici olması gerektiği, medyanın da parlamentoya saygı duyması, çalışmaları çarpıcı şekilde ancak abartısız şekilde yansıtması gerektiğinin dile getirildiğini ifade etti.

Sempozyuma konuşmacı olarak katılan Doç. Dr. Hasan Nuri Yaşar ise, ''Parlamento-Egemenlik İlişkisi'' konusunda sunduğu tebliğde, anayasası bulunan bir devlet olmanın anayasal devlet olunduğu anlamına gelmediğini söyledi. Yaşar, Türkiye'nin AB üyeliğinden önce halkı, Meclis'i tarafından yapılan yeni bir anayasaya gereksinimi olduğunu bildirerek, ''Gerçek bir anayasal devletin kurulması için bu zorunludur'' dedi. Egemenliğin, parlamento dahil hiçbir yere devredilemeyeceğini, devredilenin sadece egemenliğin gücü olduğuna da dikkati çeken Yaşar, ''AB'ye girerken de egemenlik devredilmeyecektir'' diye konuştu.

Prof. Dr. Atilla Yayla, ''Parlamento-Yargı İlişkileri'' konusunda yaptığı konuşmada, yasaların yeterince açık olmamasının yargıçları aşırı yorum yapmaya zorladığını ancak, bazen yasalar yeterince açık olsa da bazı yargıçların sınırlarını zorlayarak yorum yaptıklarını söyledi. Bunun ''yıkıcı sonuçları'' olabileceğini belirten Yayla, özellikle anayasa mahkemelerinin zaman zaman yasalara müdahale ederek siyasete taraf olduklarını ifade etti.

"Hukukun hakimiyetinin hukukçunun hakimiyeti" gibi görülmesinin yanlış olacağına da dikkati çeken Yayla, Türkiye'deki Anayasa Mahkemesi'nin bazı uygulamalarını eleştirirken de ''Anayasa Mahkemesi belli bir siyasi görüşün kalesidir. Başka görüşlerin sızması istenmez'' dedi.

Anayasa Mahkemesi'nden kaynaklanan sorunların çözülmesi gerektiğini bildiren Yayla, bunun yolunun TBMM'nin Anayasa Mahkemesi üyelerinin göreve gelmesinde etkili olmasından geçtiğini sözlerine ekledi.

'TAKSİM ANITI'NA ÇELENK KOYMADI' ELEŞTİRİSİ
TBMM Başkanı Bülent Arınç da medya ile parlamentonun iki iyi arkadaş olması gerektiğini belirterek önerileri gönülden desteklediğini söyledi. Parlamentonun çalışmalarıyla ilişkili olarak medyadan pozitif habercilik konusunda istemleri bulunduğunu anımsatan Arınç, iki kurum arasında sağlıklı ve doğru ilişkiler kurulmasının önemine işaret etti.

TBMM'nin açılışının 85. yılı dolayısıyla 11 ilde yürüyüşler düzenlendiğini belirten Arınç, tüm bölgeleri kapsayacak şekilde belirlenen illerdeki yürüyüşlere sivil, spor kıyafetlerle katıldıklarını, resmi yetkililerin yanı sıra vatandaşlarla birlikte yürüdüklerini ve yürüyüşün sonunda da konser verildiğini anlattı. Ellerinde çiçeklerle yaptıkları bu yürüyüşlerin resmi niteliği olmadığını ifade eden Arınç, resmi törenlerin hiçbirisini de ihmal etmediklerini, ''medya bir eksiklik görüp bizi tefe koymasın diye'' protokol kurallarını harfiyen uyguladıklarını anlattı.

İstanbul'da geçtiğimiz hafta sonu yapılan yürüyüşe de değinen Arınç, resmi yetkililer ve sivil toplum örgütlerinin temsilcilerinin de katıldığı yürüyüşün sonunda Taksim Meydanı'nda konser verildiğini anımsattı. ''Çok ünlü bir gazetenin çok ünlü bir yazarının'', kendisini, ''Taksim Anıtı'na çelenk koyup saygı duruşunda bulunmadığı için'' kendisini eleştirdiğini belirten TBMM Başkanı, buna gerek olmadığını ifade ederek, ''Eğer böyle bir gerek olsa Atatürk Kültür Merkezi'nde her konsere veya etkinliğe giden adamın önce çelengini koyup saygı duruşunda bulunması gerek. Böyle bir şey olabilir mi?'' diye konuştu.

MECLİS TV'NİN YAYINLARI
Medyanın olumsuz tutumunun çalışma şevki ve heveslerini kırabileceğini belirten Arınç, Meclis TV'nin yayın akışına da değindiği konuşmasında, ''Saat 14.00'ten ertesi sabah 06.00'ya kadar kesintisiz yayın yapmanın ne faydası var?'' diye sordu. Önümüzdeki dönem yayınlara bir ''düzen ve ciddiyet getirmek gerektiğini'' bildiren Arınç, Genel Kurul görüşmelerinin kesintisiz Genel Kurul'da telefon görüşmesi yapan, gazete okuyan, ceketinin önü açık salona giren milletvekili görüntülerinin ekranlara yansımasının TBMM'nin imajına zarar verdiğini vurguladı.

Arınç, yasa görüşmeleri sırasında milletvekillerinin, seçim bölgelerinde izlendiği için yasayla ilgisi olmayan konularda konuştuğuna dikkati çekerek Meclis TV'nin yayın kurallarını çağdaş yöntemlerle yeniden belirlemek gerektiğini, bu yönde çalışmaları olduğunu sözlerine ekledi.

Sempozyum, TBMM Başkanı Arınç'ın katılımcılara plaket vermesinin ardından sona erdi.