2005-12-08 - 11:00
TBMM BAŞKANI BÜLENT ARINÇ: "TERÖRİZM, BİR İNANÇ VEYA BİR SİYASİ SİSTEMLE BİRLİKTE ANILAMAZ"
Arınç, Mekke'de yaptığı konuşmada; "İslam dini terörün her türüne karşıdır. Terörü haklı gösterecek hiç bir gerekçeyi kabul etmiyoruz. Kaynağı, gerekçesi ve iddiası ne olursa olsun, terörizmi lanetliyor ve "insanlığa karşı suç" olarak kabul ediyoruz" dedi. TBMM Başkanı Arınç, İslam Konferansı Örgütü Olağanüstü III. Zirvesi için Mekke'de bulunuyor.

Özel bir davetle İslam Konferansı Örgütü Olağanüstü III. Zirvesine katılan TBMM Başkanı Bülent Arınç, Mekke'de bir konuşma yaptı.

Arınç, Zirve Dönem Başkanı Malezya'ya, ev sahibi ülke Suudi Arabistan'a ve İKÖ Genel Sekreteri Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu'na teşekkür ederek başladığı konuşmasında, yaşanan deprem felaketi nedeniyle Pakistan halkına yeniden başsağlığı dileğinde bulundu. Türkiye'nin uluslararası toplumun diğer bir çok üyesi gibi, depremin ilk gününden itibaren her türlü imkanı ve yeteneğiyle dost ve kardeş Pakistan'ın yardımına koştuğunu söyleyen Arınç, destek ve yardımların süreceğini ve bunun öncelikle İKÖ üyesi ülkelerin sorumluluğunda olduğunu belirtti.

Arınç sözlerine şöyle devam etti: "Bugün bu kutsal mekanda sorunlarımızı karşılıklı anlayış ve işbirliği ruhuyla ele almak amacıyla toplanmış bulunmaktayız. Buradan dünyaya ve halklarımıza vereceğimiz mesajlar büyük önem taşımaktadır. Olağanüstü Zirve, karşı karşıya bulunduğumuz meselelerin çözümüne yönelik ortak hassasiyet ve kararlılığımızı en üst düzeyde dile getirme imkanı vermektedir."

İslam dinine yönelik önyargılı yaklaşımların rahatsız edici bir boyuta ulaştığını söyleyen Arınç, "Kutsal dinimize karşı yaratılmaya çalışılan bu olumsuz havadan hepimiz kaygı ve üzüntü duymaktayız" dedi.

Arınç sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu ve benzeri sorunların aşılmasında bireysel çabalarımızın tek başına yeterli olmadığını yaşadığımız deneyimler göstermiştir. Bu itibarla, ortak bir vizyon ve eylem programını daha fazla zaman kaybetmeden uygulamaya koymamız büyük önem taşımaktadır. Bugünkü Olağanüstü Zirve'nin yapılmasını gerekli kılan en büyük etken şüphesiz İslam dünyasına yakıştırılmak istenen terörizmle ilgili suçlamaların bizde uyandırdığı haklı tepki ve infialdir.

Öte yandan, "Islamophobia" olarak da adlandırılan İslam korkusu veya İslam karşıtlığı, farklı kültür ve medeniyetlerin barış ve uyum içinde yaşamasına ciddi zararlar verebilecek bir yaklaşım olarak maalesef yaygınlaşmaktadır.

İslam dünyasının temsilcileri olarak bu hassas dönemde sağduyulu ve ortak sorumluluk anlayışı içinde hareket etmemiz, kendi konularımızı özgüvenle kendimiz ele almamız ve ortak çözümler üretmemiz artık bir zorunluluk haline gelmiştir.

Dinler ve medeniyetler arasında yaratılmak istenen ayrılık ve husumet tohumları, esasen her din ve medeniyetin ortak sorunudur. Bu gerginliğin azaltılmasında üzerimize düşen katkıyı, diyalog ve ortak anlayış temelinde sağlamaya hazır olduğumuzun en iyi göstergesi, bugün gerçekleştirdiğimiz zirve toplantısıdır."

"TERÖRİZM, BİR İNANÇ VEYA BİR SİYASİ SİSTEMLE BİRLİKTE ANILAMAZ"

Konuşmasında terörün her türüne karşı olduğunu belirterek devam eden Arınç,

"Terörizm; uluslararası barış, güvenlik ve istikrarı tehlikeye düşüren en önemli tehdit olma özelliğini korumaktadır. Dünyanın dört bir tarafında hemen her gün meydana gelen terör eylemleri terörizmin ulusal, coğrafi veya dini sınırlar tanımadığını ortaya koymaktadır. İslam dini terörün her türüne karşıdır. Terörü haklı gösterecek hiç bir gerekçeyi kabul etmiyoruz. Kaynağı, gerekçesi ve iddiası ne olursa olsun, terörizmi lanetliyor ve "insanlığa karşı suç" olarak kabul ediyoruz" dedi.

Arınç, terörizmin bir inanç veya bir siyasi sistemle birlikte anılmasını reddettiğini söyleyerek, "Terörizmi İslam'la ilişkilendirme girişimleri yanlıştır, tehlikelidir ve küresel barış ve istikrara hizmet etmemektedir" dedi.

Arınç, sözlerini; "Bilinmelidir ki, tüm dinler insan hayatının kutsallığını ve insana saygıyı öğütlemektedir. Aksi yöndeki eğilimler, sadece dini inançlar ve kültürler arasındaki çatışmaları körükler. Bu da, toplumlarda düş kırıklığı ve hiddeti artırarak teröristlerin amaçlarına hizmet eder" şeklinde sürdürdü.

Teröre karşı ortak mücadeleyi öneren Arınç; "Teröristlerin bazı dini söylemleri istismar aracı olarak kullanmaları o din adına hareket ettikleri veya o dini temsil ettikleri anlamına gelemez. Aksine bir düşünce tarzı, insanlığın ortak değerlerine dayanan medeniyete büyük zarar verir. İnandırıcılığımız açısından İslam adına terör ve şiddet kullananları ilk ve en sert şekilde kınayan biz olmalıyız. Bunu sadece söz düzeyinde bırakmayıp, eylemlerimizle de göstermeliyiz. Teröre karşı ortak mücadelemizi sürdürürken, terörizmin kaynağına inmemiz, hangi etkenlerin kişileri şiddete veya terör gruplarına ittiğinin nedenlerini de tespit etmemiz ve bu nedenleri ortadan kaldıracak politikalar üretmemiz gerekmektedir" dedi.

Arınç sözlerini şöyle sürdürdü: "Batılı devletler de tıpkı bizim gibi kendilerini, tutumlarını, gözden geçirmeli, ülkelerinde büyüyen İslam karşıtı akımların nedenlerini bulmalıdırlar. Bu sorun sadece Müslüman ülkelerin eleştirilmesi sonucunda çözülecek bir sorun değildir. Büyüyen dinler ve kültürler arası çatışma sorunu, artık dünyanın ortak sorunudur. Bu bağlamda, Birleşmiş Milletler Teşkilatı'nın uluslararası terörle mücadelenin odak noktasında yer almasının gereğine inanıyoruz. BM Güvenlik Konseyi'nin bu çerçevedeki kararlarının öngördüğü yükümlülükler tüm ülkelerce yerine getirilmelidir. Birleşmiş Milletler çerçevesinde çalışmaları sürdürülen terörizmle mücadele sözleşmesinin ivedilikle sonuçlandırılması, bu yönde önemli bir adım oluşturacaktır. Terörizmle mücadele alanında gerek ikili seviyede, gerek bölgesel ve uluslararası örgütler bünyesinde işbirliğinin artırılmasının gerekli ve yararlı olduğunu düşünmekteyiz."

KÜLTÜRLER ARASI DİYALOG
Arınç konuşmasında, farklı kültürler arasında diyalog ve anlayış eksikliğinden kaynaklanan sorunların uluslararası toplumun gündeminde önemli yer tuttuğunu söyleyerek, "yaşanan bazı sarsıcı olaylar, anlamlı ve sonuç veren bir diyalog başlatılması ihtiyacını acı şekilde de olsa göstermiştir" dedi.

"Bizim anlayışımıza göre, kültürler ve dinler arasında hiyerarşi yoktur; dünyanın neresinde ve hangi dine/kültüre mensup olursa olsun bütün toplumlar, insanlığın ortak evrensel değerleriyle birbirine bağlıdır. 'Medeniyetler İttifakı' fikri de bu anlayışla, bütün kültür ve dinlerdeki ortak değerleri ön plana çıkararak uyum ve diyalogu kolaylaştırmaya yönelik bir girişimdir.

Çağlar boyunca gelip geçen birçok medeniyetin buluşma noktasındaki konumuyla kültürler, dinler ve toplumlararası etkileşim ve uyumun tarihsel merkezlerinden biri olan Türkiye, medeniyetler arası diyalog açısından özel bir konuma sahiptir. Bu konum ülkemize müstesna imkanlar sunmaktadır. Türkiye bu imkanları uluslararası toplumun hizmetine sunmayı bir görev bilmekte ve bu bilinçle doğu-batı veya dinler arası diyalogun geliştirilmesinde elinden gelen çabayı göstermektedir.

Bu çerçevede, farklı kültürler arasında etkileşimi artıracak her tür proje ve girişime etkin destek vermeyi bir insanlık görevi ve tarihsel mirasımızın bir gereği sayıyoruz"

İSLAM DÜNYASI İÇİN YENİ VİZYON..
Bülent Arınç, "Yaklaşık bin dört yüz yıl önce bu kutsal şehirde doğan bir dinin sahibiyiz. Bu din, asırlardır insanlığın mutluluğu için ışıklar saçıyor. Doğudan batıya, kuzeyden güneye her bireye erdemli olmayı, iyilikte bulunmayı ve insanlığa yararlı işler yapmayı emreden bu ulvi dinin, nasıl olur da bugün terörizmle yan yana anıldığını sorgulamalıyız" dedi.

Arınç, konuşmasına şu sözlerle devam etti:
"Öte yandan, dünya tarihinin en güçlü medeniyetlerinden birinin temsilcileri olarak, artık üzerimizdeki kara bulutları, ölü toprağını dağıtıp bir şeyler yapma vaktinin geldiğini de anlamalıyız. Dünyanın dört bir yanında kardeşlerimiz savaşlardan, işgallerden ve fakirlikten ölüyorlar. Acı içinde binlerce, on binlerce Müslüman hayata tutunmaya çalışıyor. Burada hepimizin; birer devlet adamı olarak, birer yönetici olarak, en azından bir Müslüman olarak sorumluluğumuz var.

Yanı başımızdaki Kabe'nin sahibi Yüce Allah bize, sorumsuz ve duyarsız olmayı değil, bilakis erdemli ve bilinçli olmayı emretmiştir. Bu nedenledir ki, bir taraftan terörizm, İslam karşıtlığı ve diğer sorunlarla aktif bir şekilde mücadele ederken, diğer taraftan yeni bir vizyon çerçevesinde bir araya gelerek, İslam dünyasının uluslararası alanda hak ettiği konuma yerleşmesine ne gibi somut katkılar sağlayabileceğimizi konuşmalıyız.

Bize göre bu yeni vizyonun iki ayağı vardır. Bunlardan birincisi; üye ülkelerin kendi sistemlerinde ihtiyaç duydukları reformları kendi iç dinamiklerini harekete geçirerek hızlandırmalarıdır.

Bu yaklaşımın ikinci ayağı ise, İslam Konferansı Örgütü'nün ve Sekretaryasının günün ihtiyaçlarına cevap verebilen, şeffaf, katılımcı, üyeleri ve uluslararası toplum nezdinde saygın bir örgüt olarak yeniden yapılandırılmasıdır. Bu iki ayağı, bir bütünün iki tamamlayıcı boyutu olarak görüyoruz. Artık ayrılıklarımızı değil, geleceğimizi konuşmalıyız. Artık büyük İslam medeniyetinin yeniden parıltılı günlerine kavuşması için gayret göstermeliyiz.

Müslüman kelimesi, İslam kelimesi bundan birkaç yüz yıl önce olduğu gibi bilimin, keşfin, felsefenin ve erdemin sembolü olarak her yerde anılmalıdır, örnek gösterilmelidir. Bunları gerçekleştirmemiz için sadece tarihimize bir bakmamız ve çok çalışmamız gerekiyor."

İKÖ ÜYE ÜLKELERİNİN REFORM PROJELERİNE DESTEK
"Kanaatimce bu toplantı, bu örgüt yeniden doğuş ve yeniden ayağa kalkmamız için bir fırsattır. Eğer yeni bir tarihin başlangıcına ihtiyacımız varsa, o tarih bugünlerde başlamalıdır. Zira medeniyetimiz ve tarihimiz hiç bu denli acılı günler yaşamamıştı. Yeni bir tarih başlatmalıyız çünkü, kardeşlerimiz hiç bu denli göz yaşı dökmemişti, bu denli dışlanmamıştı, bu denli geri kalmamıştı.

Burada Sayın Genel Sekreterin İKÖ bünyesindeki ve üye ülkelerdeki reforma ilişkin ciddi bir projesi ve açılımı var. Bunu önemli bir fırsat olarak görüyoruz ve bu çabaları Türkiye olarak takdirle karşılıyoruz.

Genel Sekreterlik tarafından Akil Adamlar Komisyonu tavsiyeleri, İslam Düşünür ve Aydınları Mekke Forumu Toplantısı sonuçları çerçevesinde hazırlanan İKÖ On Yıllık Eylem Programı başlıklı belge, bu yönde atılmış önemli adımdır. Belgeye gösterilen ilgi, üye ülkelerin gelişme ve reform yönünde ortak adımlar atmaya kararlı olduklarını da göstermiştir. Sayın Genel Sekreter ve ekibini yapmış oldukları bu anlamlı çalışmadan dolayı içtenlikle kutluyoruz. Türkiye, reform konusunda atılacak her ileri adımı destekleyecektir.

İKÖ'nün Afrika'ya ve bu kıtadaki sorunlara yönelik daha aktif ve uygulanabilir politikalar geliştirmesini destekliyoruz. Ülkemiz, Afrika kıtasıyla geleneksel iyi ilişkilere sahiptir. 1998 yılında oluşturduğumuz Afrika'ya Açılım Politikası çerçevesinde Afrika ülkeleriyle önümüzdeki dönemde siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkileri daha da geliştirmeyi amaçlıyoruz. Öte yandan, 2005 yılını "Afrika Yılı" ilan etmiş bulunuyoruz.

Sözlerime son verirken, önümüzdeki yıl Nisan ayında İKÖ PAB toplantısına ev sahipliği yapacağımızı gururla ifade etmek isterim. Meclisimiz bütün İslam aleminin parlamento başkanlarını ve temsilcilerini İstanbul'da ağırlamaktan büyük memnuniyet duyacaktır."

Bülent Arınç, konuşmasının sonunda yeni bir vizyon çerçevesinde İslam dünyasının karşı karşıya bulunduğu sorunlar hakkında doğru, samimi tespitler yapılmasını, akılcı ve gerçekçi çözümler üretilmesini diledi.


* TBMM Başkanı Bülent Arınç'ın Mekke'de yaptığı konuşmanın tam metnine 'ilgili dokümanlar' bölümünden ulaşabilirsiniz.