2006-06-01 - 17:00
TBMM BAŞKANI ARINÇ: ''KISIR ÇEKİŞMELERDEN BIKIP USANDIK"
TBMM Başkanı Arınç, CNN Türk Tlevizyonu'nun canlı yayınında Haber Müdürü Yavuz Oğhan'ın sorularını yanıtladı. Arınç, Oğhan'ın, "Bugün Türkiye'ye baktığınızda ortaya nasıl bir fotoğraf çıkıyor?" sorusuna verdiği yanıtta şunları söyledi: "Türkiye dünyada küresel bir aktör haline gelmiştir ve bundan gurur duyuyoruz."
Arınç, TBMM Kabatepe Parkı'nda gerçekleşen canlı yayın'da, "bugün Türkiye'ye baktığımızda ortaya nasıl bir fotoğraf çıkıyor?" sorusuna, "Türkiye dünyada bir küresel aktör haline gelmiştir ve bundan gurur duyuyoruz" diye cevap verdi.

Programda güncel konulara ilişkin soruları yanıtlayan TBMM Başkanı Arınç ,canlı yayına katılmadan önce Rusya Dışişleri Bakanının kendisini ziyarete geldiğini ve çok olumlu bir görüşme gerçekleştirdiklerini belirtti. İsveç Kral ve Kraliçesinin Türkiye ziyaretine de değinen Arınç, İsveç Kralının beraberinde çok önemli işadamlarının da olduğunu hatırlatarak Türkiye'yi güvenli bir ülke olarak gördüklerini ve yatırım yapılabilecek ülke konumunda değerlendirdiklerini söyledi.

Dünyanın son 200 yılda çok büyük değişimler yaşadığını söyleyen Arınç konuşmasını şöyle sürdürdü,
"İdeolojiler, doktrinler değişti. Küreselleşme denen büyük bir fırtına yaşanıyor.Dünyanın bir çok noktasında büyük sorunlar, karışıklıklar var. Bu noktadan baktığımızda bizden beklenen çok şey var ve bize güvenen çok ülke var. Türkiye ve komşularına bakarsanız çok daha farklı şeylerle karşılaşırsınız. Örnek olarak, İsrail'de bize güveniyor Filistin'de.. İran konusunda da aynı şeyleri söyleyebiliriz.

Ben bu açıdan Türkiye'nin küresel bir aktör haline geldiğini düşünüyorum. Hem küresel bir aktör, hem de küresel bir güç, bu çok olumlu. Gerçekleştirdiğimiz tüm yurt dışı ziyaretlerimizde de bunu fark ediyoruz, çok iyi karşılanıyoruz, bizlerde çok olumlu mesajlar vermeye çalışıyoruz
Buna karşın, içeride kısır çekişmeler, gerginlikler, bir türlü konuşulmaktan usanılmayan başörtüsü, laiklik, rejim, Danıştay saldırısı, çete bağlantıları, kamplaşma ve kutuplaşma eğilimleri, söz ve üsluplarda giderek sertleşme yaşandığını söyledi. Arınç, ''geçmişte defalarca seyrettiğimiz, artık bıkıp usandığımız ama ne hikmetse yine karşımıza gelmiş bir kısım çekişmeler...'' diye konuştu."

TBMM Başkanı konuşmasını şöyle sürdürdü;
''Şimdi ben gazetecilerin önüne çıksam ve 'merhaba' desem, bana soracakları ilk soru şu: 'Akşam İsveç Kralı'nın yemeğinde davetliydiniz, eşinizin de başında örtü vardı. Bu nasıl bir şey?' Ya da 'Cumhurbaşkanı niye gelmedi?' diye, ona soracaklarını bana soracaklar. Ama Türkiye artık bunları aşmalıdır..

Bu kadar sorulunca bu konular önemli hale mi geliyor, yoksa önemli olduğu için mi soruluyor. Artık bizi izleyenlerin ferasetine bırakalım. Türkiye, özellikle son 3 yılda büyük atılımları, büyük başarıları kazandı. Enflasyon belki 100 yıllık bir hayalin gerçekleştiği noktaya geldi. Türkiye, büyüme hızında 2 senedir rekorlar kırıyor. Türkiye, bizi çok utandıran bol sıfırlı paralardan, büyük bir reform yapıp 6 sıfırı atarak belli bir noktaya geldi.
İhracat 100 milyar dolara yaklaştı. Turizm gelirleri 20 milyar dolara yaklaştı.

Türkiye, 2002 seçimlerinden sonra hem parlamenter yapısıyla, hem siyaset ve ekonomideki güven ve istikrarıyla iyi bir noktaya gitmeye başladı. Eğer Türkiye'nin bugün konuştuğu olaylar eğer dün konuşuluyor olsaydı, 40 defa hükümetler giderdi 50 defa krizler çıkardı. 2000 ve 2001'de yaşanan krizlerin ne kadar enti püf konulardan çıktığını hepimiz biliyoruz.''

Bülent Arınç, Türkiye'nin büyük sorunlarla baş ettiğini ve istikrarlı şekilde ilerlediğini belirterek, ''Türkiye'nin bu şekilde güçlenmesini ya hazmedemeyen ya kıskanan ya bundan rahatsız olan iç ve dış mihraklar var. Sanıyorum ki yine onların bir yerlerden düğmeye basmasıyla biz bu tür gerginliklerin içinde kendimizi buluyoruz'' diye konuştu. Türban, laiklik, başörtüsü ve rejim konularının çok konuşulduğunu ifade eden Arınç, bu konularla ilgili anayasal hükümler bulunduğunu, hukuk devleti olmanın verdiği argümanlar bulunduğunu söyledi.

Bu konuların artık dışarıda bırakılmasını isteyen Arınç, ''Her meseleyi rejim sorunu haline getirmek yerine, Türkiye'nin 2006 yılında elindeki imkanlarla nasıl bir küresel aktör konumuna geleceğini düşünmemiz lazım'' dedi.

Arınç, ''Bu konuların gündeme tutulmasında katkınız olduğunu düşünüyor musunuz? 23 Nisanda laiklik konusunda önemli mesajlar verdiniz?'' sorusu üzerine şöyle konuştu:

''Benim 23 Nisan'da özel gündemli toplantıda konuşma yapmam, benim görevimdir. Bu konuşmalarda hangi konulara temas edeceğimi ben belirlerim. Mesela Anayasa Mahkemesi Başkanı gibi... Anayasa Mahkemesi Başkanımız her yıl kuruluş yıldönümünde konuşma yapar. Kimsenin onun konuşmasına müdahale etmek, 'onu söyleme, bunu söyle' deme hakkı yok.

Yargıtay Başkanı her yıl 6 eylülde yeni adlı yıl açılışında konuşur. Konuşmasının sınırlarını kendisi belirler. Sayın Cumhurbaşkanımız, 1 ekimde yasama döneminin başlamasıyla Meclise gelirve konuşur. Sayın Cumhurbaşkanı'nın hangi konuya temas edeceğini, milletvekillerine hangi öncelikleri sunacağını ne ben bilirim ne başkası bilir.

Ben 23 Nisan konuşmamda hukuki ve siyasi konulara temas ettim. Siyaset bilimcilere, hukukçulara, sosyal alanda çalışanlara, önemli örnekler gösterdim. Burada kimseyi tahrik edecek, kimseyi ezecek, muhatap alacak bir konuşma yok. O konuşmanın üzerine pek çok kutlama ve eleştiri aldım. Ama ben istedim ki hukuk bağlamında yapılan bu konuşmaya, yine hukuki açıdan, sosyal düzen açısından yine bizim insanımız katkıda bulunsun.''

TBMM Başkanı Arınç, 23 Nisan konuşmasında 15 konuya temas ettiğini hatırlatarak, bunlardan sadece laiklik konusunu bir kaç kişinin tartıştığını söyledi. Türkiye'de eskiden beri tartışılan konulara hukuk bağlamında açıklık getirmek istediğini vurgulayan Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Söylediğimiz tek şey şudur: Anayasa'nın 2. maddesinde demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olarak tanımlanan Türkiye Cumhuriyeti'nin bu niteliklerine benim de kimsenin de bir itirazı yok.Olması da mümkün değil. Anayasanın 3. maddesi, bu ilkenin değiştirilmesini ve kaldırılmasını yasaklıyor. Doğru olan da bu.

Laiklik ilkesine 'evet' diyoruz ama burada konuştuğumuz konu, bu ilke nasıl yorumlanacak? Ben bir hukukçuyum. Hukukçu olarak şunu biliyorum: Anayasada laiklik tarif edilmemiştir. Laiklik ilkesi söz konusudur. Başka hiç bir kanunda da laiklik ilkesi tarif edilmemiştir.

Anayasa'nın 24. maddesi de laikliği tarif etmiyor. Bu madde ''din ve vicdan hürriyeti'' başlığını taşıyor. Laiklik ilkesi 'budur' demiyor... Ben bu hukuk fakültesini boşuna okumadım. 25 yıl bunun üzerine çalışmam var. Herkes benim iyi bir hukukçu olduğumu da söyler.

24. maddede gösterilen husus, 14. maddeyle de bağlantılı olarak laiklik ilkesinin istismar edilemeyeceği, bölünmez bütünlüğümüze karşı gelinemeyeceği, hatta 14. maddedeki istisnaların dışında ibadetlerin serbest olduğu konusudur.

Anayasa'nın 2. maddesindeki laiklik ilkesi, bu maddenin gerekçesinde tarif edilmiştir. Maddenin gerekçesinde yoktur. Ben o gerekçeye sahibim.'' Avrupa ülkelerinin pek çoğunun laik olduğunu hatırlatan Arınç, Orta Çağ'da Avrupa'nın, kilisenin devlete olan tahakkümünden laiklikle kurtulduğunu söyledi. Türkiye'nin laiklik kurumunu Batı'dan aldığını anlatan Arınç, ''Tüm Avrupa ülkelerinin bir tekinin anayasasında laiklik vardır ve o da tarif edilmiştir. O ülke Fransa'dır'' dedi.

Arınç, laiklik ilkesinin Türkiye şartlarında nasıl uygulanması, nasıl anlaşılması gerektiği, laiklik ilkesinin içinin nasıl doldurulması gerektiği sorusunu yönelttiğini bildirerek, şöyle devam etti:

''Bu konuyla ilgili bilgi ve düşüncelerimi de aktarıyorum. Ben laiklik ilkesine karşı olmadığımı söylerken, sen beni 'laikliğe karşı muhtıra vermekle' sorumlu tutuyorsun. Ben muhtıra verdiğimi söylemiyorum ki... Ben, 'laiklik ilkesini kaldıralım' diye bir teklifte bulunmuyorum. Ben 'laiklik ilkesi fuzulidir' demiyorum.
Aklımı kaçırmadım. Böyle bir niyetim de yok. Ben sadece, bu 73 milyon insan, nasıl bir laiklik ilkesi ve prensibi içinde hayat tarzını, devletle olan ilişkilerini, parlamentoyla olan ilişkilerini tanzim etmelidir. Nasıl huzur, mutluluk ve refah içinde yaşamalıdır laikliğe bağlı kalarak? 'Bunu bana söyleyin' diyorum ve bazı örnekler veriyorum. Bazı sıkıntılar olduğunu söylüyorum. Bunu sadece ben değil, herkes söylüyor... Bu sıkıntıları herkes hissediyor.

Önemli olan, insanların sıkıntıda yaşaması değildir. Sosyal hayatın bir cezaevi haline gelmesini hiçbirimiz arzu etmeyiz. Ben ülkeme, vatanıma, Anayasama bağlıyım ve bu ülkede inancımla birlikte özgürce yaşamak istiyorum. Ben, 'Bunun yolunu, yöntemini, ilkesini, prensibini, şu unsurlarıyla beraber ortaya koyalım' diyorum. İşbirliği çağrısında bulunuyorum. Bana diyebilirler ki 'Bu ilke, şu şu şu şartlarda uygulanacak'...''

Bülent Arınç, Anayasa Mahkemesi ve Danıştayın bu yönde kararları bulunduğunun hatırlatılması üzerine de Anayasa Mahkemesi ve Danıştayın, var olan hukuk kuralları üzerinden karar verdiklerini söyledi. Meselenin çarpıtılmamasını isteyen Arınç, Anayasa Mahkemesinin hüküm koyamayacağını ifade etti.

Yasama yetkisinin Parlamentoda olduğuna dikkati çeken Arınç, ''Yasaları ben yaparım, Anayasa Mahkemesi bunu denetler. Yüksek Mahkeme, benim yaptığım kanunu Anayasa'ya aykırı bulursa iptal eder.

Kendisi hüküm koymaz. Bana gönderir, ben onun bozma gerekçelerini yerinde bulursam, kanunu bir başka türlü çıkarırım. 'Hayır o yanlış' diye düşünürsem ya çıkarmam veya eskisi çıkartırım. Bunlar benim yetkimde olan şeyler'' diye konuştu.

Türkiye'nin çok partili dönemi de tek partili siyasi hayatı da yaşadığını anlatan Arınç, ''tek partili dönemdeki laikli anlayışı ile çok partili dönemdeki laiklik anlayışının birbirinden farklı olması gerekir ve birbirinden farklı da zaten...'' diye konuştu.

''Türkiye 2006 yılında, dünyada başarıyla uygulanan laiklik ilkesinin Türkiye'de nasıl uygulanacağı sorusunu yönelterek, ben suç mu işliyorum? Muhtıra mı veriyorum?'' diye sordu.

Arınç, eski başbakanlardan Bülent Ecevit'in, en az 50 konuşmasında ''laiklik ilkesinin yeniden yorumlanmasına ihtiyaç var'' sözünü kendisinin işittiğini de belirterek, ''Herhalde beni muhtıra vermekle suçlayanlar da işitmiştir. Türkiye'de hukuk içinde siyaset yapan herkes bu yorumu yapmıştır'' dedi.

TBMM Başkanı Arınç, Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'nin, Bilgi Edinme Kanunu'na göre alınamayacağını da hatırlatarak, ''Bana verilmeyen, 'gizli' denen şey, çetelerin kasasından çıkıyor. Gazetelerin birinci sayfasından yayınlanıyor'' diye konuştu.

''Meclis Başkanı isterse getiririz...'' denildiğini ifade eden Arınç, bu bilgileri kendi adına istemediğini söyledi.

Bir soru üzerine, ''bazı konularda Anayasa değişikliğine mutlaka ihtiyaç olduğunu'' söyleyen ancak, Anayasa değişikliği teklifinde bulunamayacağını vurgulayan Arınç, ''Sadece çağrıda bulunuyorum; hem milletvekillerine, hem siyasi partilere, hem de tüm topluma... Şimdiye kadar AB konusunda, Anayasada birçok başarılı değişiklikler yapıldı. Şimdi yine, bence bazı konularda Anayasa değişikliğine mutlaka ihtiyaç vardır'' diye konuştu.

Arınç, şöyle devam etti:

''Bir milletvekili olarak söylüyorum ki benim elimde imkan olsa ben bu imkanı, bazı Anayasa değişiklikleri için kullanırım. İmza atmam, oy kullanmam mümkün değil ama fikir olarak söylediğim şey, Anayasa değişikliğinin bazı konularda gerekliliğidir. 23 Nisandaki konuşmamda bu konuyu söyledim ve bir çağrıda bulundum. Şu ana kadar bu çağrıya kulak veren veya iştirak eden bir teklif olmadı.''

AK Parti'nin istemesi halinde tek başına sayı itibariyle Anayasayı değiştirebileceğini belirten Arınç, ''Anayasa değiştirmeye zamanımız müsait, yapabiliriz. Cumhurbaşkanlığı, milletvekilliği seçimi, yargı reformu, dokunulmazlıkla ilgili, teknik açıdan bazı Anayasa değişiklikleri olabilir. Benim böyle bir çalışmam var, tek başıma... İsteyene de sunmaya hazırım'' dedi.

Arınç, Danıştaydaki saldırıdan sonra CHP'nin, Baykal'ın ''tansiyonu yükselten bazı açıklamaları olduğu'' yönünde soru üzerine,''Benim Baykal'a cevap yetiştirme gibi bir imkanım yok. Konumum itibariyle siyasi parti genel başkanları veya grup başkanvekilleri ile herhangi bir tartışmaya girmem'' diye konuştu.

TBMM Başkanı Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
''23 Nisan konuşmamızı değişik yerlerde, hatta partisinin mitinglerinde, 'laiklik düşmanı Meclis Başkanı gibi' bazen bağırtarak,bazen pankartlara taşıyarak, çokça konuşmak istiyorlar. Bu, yanlıştır;siyasetçiye yakışmaz. Bir defa o konuşmam bir muhtıra değil, fikir açıklamasıdır. AB yolunda attığımız o kadar adımdan sonra eğer fikir, ifade özgürlüğü diye bir şey varsa konuşmamı o kapsamda değerlendirmek gerekir. O zaman sosyal demokrat olabilirsiniz. Ben konuşmamı ve fikrimi açıkladım. O fikri eleştirir, yanlış bulursunuz ama 'bu, bir muhtıradır, söyletmem vurun' diyerek, peşinen suçlu ilan edemezsiniz.''

AİHM kararlarında, ''Bir ifade, anlatım herkesin hoşuna giden, alkışladığı şey değildir, o anlatım bazen birilerini, hatta toplumu şok edecek sözlerdir. İçinde terör ve şiddet yoksa, suç işlemeyi tahrik etmiyorsa o konuşmanın her zaman ifade özgürlüğü içinde kabul edilmesi gerekir'' denildiğini anımsatan Arınç, ''Orhan Pamuk da olsa,Orhan Kemal de olsa, Bülent Arınç da olsa aynı... Hiçbirinin arasında fikir açıklama konusunda bir ayrım yoktur'' dedi.

''Laiklik düşmanı'' şeklindeki sözlerle bir siyasetçi, bir kurumun başkanı, Parlamento Başkanı suçlanacak hale gelirse, o ülkede gerginlik olacağını söyleyen Arınç, halkın bu söylemleri doğru bulmayacağını, inanmayacağını, aldırış etmeyeceğini; toplumu yönlendiren siyasetçilerin bu konuda sorumlu olduğunu ifade etti.

Arınç, 23 Nisanda yaptığı konuşmasıyla ilgili, ''Havanın güzel olduğundan bahsetmek, Antalya'nın ne kadar güzel olduğunu söylemek, Nazım Hikmet'ten dizeler okumak bir sohbette gidebilir. Meclisin Başkanıyım, görevimin gereğini yapıyorum. Başkalarının yaptığı gibi de yapmıyorum. Karşımda halkın seçtiği temsilciler var. Konuşmamı bütün Avrupa'nın büyükelçileri temel enstrüman olarak aldılar, AB'de değerlendirildi ve çok olumlu bulundu. Eleştirenlere de saygı duyuyorum; yeter ki fikirlerini söylesinler'' dedi.

Danıştaydaki saldırı sonrasında yaşanan gelişmelere değinen Arınç,cenaze törenindeki gerginliğe çok üzüldüğünü ifade etti.

Cenaze törenine gitmek için aracında beklediğini, gelişmeler karşısında Kocatepe Camiine gitmediğini söyleyen Arınç, şöyle devam etti:

''Yuhalatacaklardı Parlamento Başkanını... Utanmaz birkaç kişi belki pet şişe fırlatacaktı... Yuhalayan, alay etmeye kalkan, bir avuç insanın organize olmasıyla bir Meclis Başkanı görmek birilerini belki mutlu edebilir ama 70 milyon insanı çok üzecekti. Böyle bir oyuna gelmedik. Oradaki tabloyu görünce, irkildim. Korkmadım; utandım, sıkıldım. O organize birlikleri oraya getirenler adına üzüldüm; cenaze, cenaze sahipleri adına üzüldüm.

Rahmetliyle Nuri Alan zamanından ilişkilerim vardı. Gidecektim, vazifemi yapacaktım. Orası bir rant yeri değil ki. Sadece Allah rızası için cenaze namazı kılıp o insana karşı vazifemizi yapacaktık. Bütün siyasetçiler hedef alındı. Bunların hangi kurumdan geldiğini, kimler tarafından organize edildiğini biliyoruz.''

TBMM Başkanı Arınç, Danıştaya ''geçmiş olsun'' demeye gidişinde karşılanmamasına ilişkin olarak da şunları söyledi:

''Sabah vahim bir olay oluyor. Hastanede ölmek üzere olanlar, yaralılar var. Danıştay Başkanı, onların peşinde koşmuş. Yani merasim mangası mı karşılama heyeti mi olacaktı. Bizi kabul edip 2 dakika görüşmeleri bile, o insanlar için büyüklüktür. Kapıda karşılama olmadı ama bunu tabii görüyorum. Cumhurbaşkanı için bir fedakarlıkta bulunulmuş olabilir. Ben, bundan eksiklenmedim. Rahmetlinin evine gittim, taziyede bulundum, bunlar bizim görevimiz.''

Arınç, ''Türkiye'de istikrarı bozmaya yönelik bir gerginlik havası var. Bu, Cumhurbaşkanlığı seçimine kadar böyle devam eder mi?'' sorusuna, ''Hayır devam etmeyecek. Birileri için bu, vazgeçilmez bir yöntem. Cumhurbaşkanlığı seçimini, istiklal mücadelesine çevirenler var. Olmak veya ölmek gibi, kaleyi ele geçirmek veya bir düşman ordusunu bozguna uğratmak gibi görenler var. Görevde olan Meclis, Cumhurbaşkanı da seçer, savaş ilanı da alır, tezkere de kabul eder, kanun da çıkarır'' yanıtını verdi.

Cumhurbaşkanlığı için yapılacak bir uzlaşmanın, gerginliği giderip gidermeyeceğine ilişkin soru üzerine Arınç, ''Atmosferi gerginleştirenlerle, bu yapay gündemi oluşturanlarla bu mesele nasıl görüşülür, bilmiyorum. Ama inandığımız ve üzerine yemin ettiğimiz Anayasa, Cumhurbaşkanının ne zaman ve nasıl seçileceğini öngörmüş. Bu maddeler burada varken, bunun dışında bir şey düşünmek yapay olur'' dedi.

''Cumhurbaşkanlığı adaylığı'' konusunda, daha önce ''Zamanı geldiğinde düşünürüz'' dediğinin anımsatılması üzerine de Arınç, o sözlerinin halen geçerli olduğunu söyledi.

Gerginliğin Danıştaydaki saldırıyla alakası olup olmadığına yönelik soru üzerine ise Arınç, şunları kaydetti:

''Danıştay saldırısının niçin, nasıl olduğuna yargı karar verecek. Ancak, Danıştay saldırısının üzerinden 20 gün geçti. Olduğu günle, bugün geldiğimiz nokta arasındaki gelişmeleri ibretle takip etmek lazım. Şu anda ortaya çıkan birtakım ilgiler, bağlantılar birilerini çok fena üzmüşe benziyor. Çünkü birileri, o eylemin bir kişi tarafından tekbirler getirilerek işlendiği ve bunun, onun bazı kişilerin konuşmalarından etkilenmiş olabileceği mizanseni
kurmuşlardı. Bir çete işi olduğu, örgüt işi olduğu hemen hemen ortaya çıktı. O günkü tavırla bugünkü gelişmeler arasında, o gün belli noktaları hedef göstermek isteyenlerin, bugün farklı bir noktada düşündüklerini ortaya koymak istiyorum.''

''Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e kızgın mısınız? Hep bir çekişme varmış gibi görüntü var. Kızgın olduğunuz oluyor mu?'' sorusu üzerine Arınç, şunları kaydetti:

''Bu, nasıl bir soru? Sayın Cumhurbaşkanı'na kızmak... Bunu telaffuz etmek bile nezaketsizlik olur. Doğru bulmam bunu. Ama bazı olaylar nedeniyle üzüldüğümü rahatlıkla söyleyebilirim.

Cumhurbaşkanı'nın 2000 yılında adaylığı konusunda da Grup Başkanvekili olarak en olumlu çalışmayı yapmış bir insanım. Aday gösterilmesinde benim de imzam vardır. Partide ona oy verilmesinde büyük katkım vardır. Üzüldüğüm bazı konular var ama Sayın Cumhurbaşkanı'na şimdiye kadar bir saygısızlık yapmadım, bundan sonra da yapmam.''